İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni diasporası 2015’e sabit stratejilerle girecek haberi

Dr. Fuad Hilalov Region+ Dergisi siyaset masası başkanı, Ermenistan uzmanı
Geçen haftalarda Ermenistan’da yapılan 5. Ermeni Diasporası ve Ermenistan Zirvesi, 2015 öncesinde diasporanın ne tür hazırlıklar içinde olduğunu göstermesi bakımından önemliydi. 100 yıl önce olduğu gibi bugün de Ermeni milliyetçiliğinin ana silahının kilise ve dini kurumlar olduğunu anlaşılıyor. Yüzyılların geçmesine rağmen bazı stratejiler sabittir.

Ermenistan’da 5. Ermenistan ve Diaspora Zirvesi yapıldı. Aynı günlerde Vatikan’ı ziyaret eden Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan Papa I. Franciscus ile bir araya geldi. Söz konusu etkinlikler kapsamındaki açıklamalardan iki sonuca varabiliriz: Ermenistan devlet yönetiminin diaspora ile olan sorunları hala çözümden uzak ve 2015 öncesi dünya Ermenilerinin eski stratejilerinin devamına tanıklık edeceğiz.


Günümüzde Ermenistan yönetimi ile diaspora arasında olan ilişkileri iyi olmaktan çok uzak. Ülke tarihinin hiç bir döneminde Ermenistan’ın dışında yaşayan Ermenilerle devletin arasında şimdiki kadar sorunlar yaşanmamıştı.

Diasporanın cumhurbaşkanı

1990 yılların başında Ermenistan’ın ilk Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan, Ermeni diasporasının ciddi desteğine sahipti. Batıya dönük bir politikacı olan Ter – Petrosyan’ı, diaspora “kendi adamı” olarak görmekteydi. Fakat apaçık silahlı faaliyetlerde bulunan “Taşnaksutyun” partisini yasaklayan Ter-Petrosyan, bununla da diasporanın desteğini kaybetti. Diaspora içindeki en güçlü siyasi yapılanma olan Taşnaksutyun Ter-Petrosyan’un  bu “ihanetini” affetmedi ve bu onun devlet başkanlığını koltuğunu kaybettiren unsurlardan biri oldu.

Örtülü darbe sonrası iktidara gelen Robert Koçaryan diasporayı memnun etmek için birçok yol denedi: Taşnakların faaliyeti yasal alana döndü, Ermenistan ASALA üyelerinin sığınağına, küresel terörizmle bağlantıları olan yarı – gizli ve paramiliter örgütlerin merkezi halinde geldi. Buna rağmen şu andaki devlet başkanı Serj Sarkisyan döneminde, Erivan ile diaspora arasında sorunlar kendi doruğuna ulaştı. Zira Ermenistan’da henüz Koçaryan’ın zamanından başlamış olan ülkenin Rusya’nın nüfuz alanına girme süreci Sarkisyan’nın döneminde tamamen gerçekleşmiş oldu.

Rusya etkisi rahatsız ediyor

Rusya’nın Ermenistan’a tamamen “yerleşmiş” olması, geleneksel olarak Batılı devletlerin politikalarına hizmet eden diasporayı anavatanlarından uzaklaştırmaktadır. Henüz Rus şirketleri tarafından satın alınmamış büyük işletmelerin yönetime yakın tekellerde toplanmış olması, topyekun yolsuzluk ve bürokratik engeller, Ermeni diasporası temsilcilerinin Ermenistan’ın ekonomik hayatında yer almalarına olanak sağlamamaktadır. Son yıllarda çeşitli düzeyde memurlar tarafından sorunların ortadan kalkacağına dair verilmiş vaatlere uyulmaması nedeniyle Ermenistan ekonomisine Ermeni asıllı iş adamları tarafından ciddi yatırım yapılmadığı görülmektedir. Diasporanın etkili üyeleri bu sorunu defalarca gündeme getirmişler. Örneğin, Charles Aznavour, Ermenistan’ın belası olarak ekonominin birkaç insanın tekelinde olmasını göstermiş, Taşnaksütyun Amerika şubesi temsilçileri ise Serj Sarkisyan’ın oligarşiyi desteklemesi nedeniyle onun onuruna verilen yemeğe katılmayı reddetmişlerdi.

Ermeni diasporası Serj Sarkisyan’ın yürüttüğü politikadan, ülkeden göç sürecinin hız kazanmasından ve Ermenistan’ın Rusya öncülüğünde kurulan uluslararası siyasi oluşumlarda yer alma perspektifinden oldukca rahatsız. Diasora üyeleri bu yönde olan kaygılarını bu sene Nisan ayında Çek Cumhuriyeti’nde Sarkisyan’la olan buluşmalarında dile getirmişlerdir. Sözü geçen buluşma, Nisan sonunda yaşanmış olmasına rağmen, basına Eylül’ün 25’inde yalnızca Ermenistan’nın muhalif gazetelerinden Batı yanlısı Aravot Gazetesi’nde yayınlandı. Uzmanlara göre, Batılı devletlerin onayı ve desteği olmadan Aravot gazetesi’nin böyle bir adımı atamayacak olması, son dönemlerde Sarkisyan’ın Rusya yanlısı politikasına Batı’daki bazı çevrelerin bir cevabı olabilir. 

Aravot gazetesine göre, Ermenistan’ın Çek Cumhuriyeti’ndeki büyükelçiliğinde diaspora ile yapılan toplantı sırasında Sarkisyan’ın talebi üzerine tüm kameralar salondan çıkarılmasına rağmen birileri toplantıyı kaydetmeyi başarmış.

Ermenistan ekonomisi hakkında yaptığı uzun ve sıkıcı bir konuşmadan sonra Sarkisyan salondaki diaspora temsilcilerinin yukarıda anlatılan konularla ilgili zor sorularıyla karşılaşmış. Bu soruları çok sert şekilde yanıtlayan Sarkisyan’la, diaspora üyeleri arasında söz kavgası ve gergin anlar yaşanmış.

Diasporaya yatırım çağrısı

Fakat tüm bu anlatılanlara rağmen, Diaspora ile 15 sene bundan önce yapılan ilk zirveden bu yana Ermenistan yönetimi her seferinde diasporadan olan işadamlarını ülke ekonomisine yatırım yapmaya teşvik ederek çok olumlu koşullar vaat etmektedir. Bu “geleneğe” bu sefer de uyuldu. Ermenistan’daki oligarşi sınıfının en güçlü temsilcilerinden – başbakan Hovik Abramyan, zengin iş adamlarını Ermenistan iktisadi hayatında daha atak rol almalarının gerekli olduğunu söyleyerek Ermenistan’daki yatırım ortamının ne kadar çekici olduğunun altını çizdi. Bu geleneksel «davet» sonrası Ermenistan’ın Diaspora Bakanı Qranuş Akopyan, yeterince ilginç bir açıklama yaptı. Akopyan’a göre, diaspora temsilcisi olan yatırımcının Ermenistan’da çalışmak arzusu varsa, o, öncelikle Diaspora Bakanlığı’na danışmalıdır. Zira iş adamları ülkeye gelerek bazı kişilerle ortak iş kurduktan sonra sonunda Ermenistan’ı terk etmek zorunda kalıyorlar. Akopyan’ın bu açıklamasını yabancı sermaye üzerinde tam kontrol kurulması ve gelirin paylaşılmasında yer alma isteğinden başka türlü değerlendiremeyiz. Tüm Ermenilerin Katolikosu II Karegin daha ilginç bir açıklama yaptı: «Ermenistan’da adaletsizlikler var. Fakat bu, vatandaşların vatanseverliğini etkilememeli!»

Fakat Ermenistan’la diaspora arasında ne kadar anlaşmazlıklar, çatışmalar olsa da, onları yakınlaştıran etken de bulunmaktadır. Bu etken Ermenistan’ı uzun zamandan beri içinde bulunduğu sistem krizinden çıkaracak yaratıcı, yapıcı bir etken değildir. Bu etken, 100 yıl önce yaşanmış olayların çarpıtılmasına dayanıyor. Tabii ki, söz konusu etken, güya Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşanmış “Ermeni soykırımı”nın yüzüncü yıldönümü. Dünyanın farklı ülkelere dağılmış bu halkın farklı üyelerini bir arada tutan bir fetiş haline getirilmiş ajitasyon ve tarihi gerçekliğe dayanmayan facia hatıralarıdır.

Umum Ermeni Konseyi

Diaspora ve Ermenistan arasındaki zirve gibi etkinler Ermenilerin “soykırımı” dünya kamuoyuna tanıtma ve kınama stratejilerinin belirlenmesi için uygun bir platforma olmaktadır. Bu bağlamda Sarkisyan’ın zirve katılımcılarının karşısında yaptığı kapanış konuşmasındaki vurgular çok önemli: “2015 yılı Ermeni halkının talepleri için son çizgi değil, ulusal uyanışımızın yeni aşamasıdır”. Dolayısıyla, 2015 yılından sonra Ermenilerin Türkiye’ye karşı iddialarına son verileceğini düşünmek saflık olurdu. Nitekim soykırım iddiaları bizzat olayların yaşanmasının 50’ci yılında 1965’de ortaya çıkmıştı.

«Ermeni soykırımı” nın 100’cü yıldönümüne ilişkin etkinliklerin koordinasyonu için Devlet Komisyonu’nun gelecek yıl «Umum Ermeni Konseyi»ne dönüşerek, Ermenistan’la diaspora arasındaki ilişkilerin koordinasyonu için platform rolünü oynayacağı haberi de fazlasıyla dikkat çekicidir. S. Sarkisyan, bu amaca yönelik çalışmaların dini kurumlar, geleneksel partiler, ümum ermeni ve sosyal kurumlar, Ermenistan’ın medyası ve diaspora temsilcileri tarafından da yapıldığını söyledi.

Türkiye’den kilise isteyecekler

Dini kurumların listede ilk sırada yer alması, Ermenilerin değişmeyen stratejisini ortaya koymakta: Yine de kilise ve inancın bir mekanizma olacağına göstermekte. Bu anlamda Ermenilerin Kutsal Kilikiya Evinin Katolikosu I Aram’ın sözlerini en sansasyonel demeç olarak tanımlayabiliriz: “Katolikosluk gelecek yıl Türkiye’nin Anayasa Mahkemesi’nden Adana ilinin Kozan ilçesindeki kilisenin ve mülkün iadesini talep etmeye hazırlanıyor. Biz bu cesur adımı duygusallık yüzünden veya propaganda amacıyla atmıyoruz. Son iki yılda bizim iştirakimizle uluslararası hukuk ve yargı konularında yabancı uzmanlarla toplantılar yapıldı”.

I. Aram’ın bu işte propaganda niyetinin olmamasına dair söylemine inanılması zor olmaktadır. Çünkü, Katolikosluğun başvurusuna red cevabı alacağı herkesce bellidir ve bu durumda davanın propaganda niteliği taşıdığına şüphe kalmıyor. Bunun ardından da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuralabilir. Sonuçta, ilk bakışta pek de ilgi doğurmayan bu sürec, Ermeniler tarafından neredeyse dünya kamuoyunu nezdinde önemli olay gibi sunulacaktır. Ayrıca ortaya birçok başka sorular da çıkmaktadır: neden yabancı uzmanlar Katolikos’u bizzat Türkiye’nin Anayasa Mahkemesi’ne yönlendirmişler? Uzmanlar ona böyle bir adımın hangi mantığa dayandığını söylemişler mi? Türkiye bölgesindeki bu tapınak Ermeniler için Yahudi devleti sınırları içinde bulunan ve tüm dünya Hıristiyanları için en kutsal konuma sahip Kutsal Kabir Kilisesi’nden daha mı önemli? Nedense hiç kimse bu kiliseyi İsrail’den istemiyor… Böyle bir iddia daha sonra uluslararası politikada kötü bir örnek olarak zaten çok hassas olan dünya düzenini etkilemeyecek mi? Neden Ermeni kilisesi komşu İran’da bakımsız halde bulunan ve ya, örneğin Ukrayna’da bulunan eski kilise topraklarına iddia etmiyor?

Vatikan’la özel ilişki

Bu soruların cevabını bilemiyoruz. Fakat bilinen şu ki, soykırım stratejisinde Ermenilerin temel aracı tarihte olduğu gibi yine de kilisedir. Dikkat çekici husus, toprak talebinde bulunan kilisenin Ana Kilise mahiyyetinde olan Eçmiyazdin’dinin değil, daha çok diaspora merkezli Kilikya Ermeni kilisesinin olması. Bu 2015 öncesi Ermenistan’ın değil Diasporanın “ön cephede” yer alacağını göstermekte.

Bir başka önemli husus, yukarıda adı geçen zirvenin henüz ilk gününde Sarkisyan’ın acale Vatikan ziyareti. Onun Papa I. Franciscus ile görüşmelerindeki ana gündem maddesi ise tabii ki “soykırımın” 100. yıldönümü ve buna bağlı etkinlerle ile ilgili idi. Katolik kılisesinin lideri 24 Nisan 2015’de Ermenistan’ın başkentine davet edilmiş ve bu daveti kabul etmiştir. Erivan’ın Vatikan’la karşılıklı ilişkilere özel önem verdiği bilinmektedir. Serj Sarkisyan’ın damadı, medya patronu Mikael Minasyan Ermenistan’ın Vatikan büyükelçisi görevindedir.

Peki Zirve’nin yapıldığı ilk gün Sarkisyan’ı bu kadar acele Vatikan’a ziyaretini gerektiren neydi?    Papa I. Franciscus bu sonbaharda Türkiye’yi ziyaret etmeyi planlıyor. Türkiye’de Papa devlet yetkilileri ile bir araya gelicek, Suriyeli mültecilerin yaşam koşulları ile tanışacak ve İstanbul’dakı Rum patrikhanesi’nin açılış törenine katılacak. Papa’nın ziyareti çerçevesinde Ortadoğu’dakı durumla ilgili müzakereler de öngörülmüştür. Tabii ki Türkiye’ye yapılacak ziyaret öncesi Papa’ya müslüman halklar arasında “sıkışarak” kalmış muzdarip Ermeni halkının acılarını ona hatırlatmak şansını Sarkisyan kaçıramazdı.

2015 yılı öncesi “soykırım” meselesinde Vatikan’ın küçük bile olsa desteği Ermeniler için çok önemlidir. “Yaşanan acılar” anlatıldığı sırada Katoliklerin günümüzde Ermenistan’da karşılaştığı zorluklar, Grigoryen kilisesinin tek kilise ilan edilerek diğer hıristiyan mezheplerinin nerdeyse yasadışı ilan edilmesi konusu açık bırakıldı.

Böylece 100 yıl öncesinde olduğu gibi bugün de Ermeni milliyetçiliğin ana silahının kilise ve dini kurumlar olduğunu görmekteyiz. Yüzyılların geçmesine rağmen bazı stratejiler sabittir. 

fuad.hilalov@regionplus.az


Yorumlar kapatıldı.