Zeynep Tozduman
Osmanlı’da azınlıklar, sözde mutlu -mesut ve eşit bir şekilde yaşadılar mavalını gözlerimizin içine baka baka ısrarla hala söylüyorlar. Bir yandan mutlu-mesut yaşattıklarını söylüyorlar, öte yandan milli eğitimin ders kitaplarında azınlıklar için nefret ve ırkçılık suçu 2014 Türkiye’sinde inatla hala işleniyor…Devlet eliyle körpecik beyinler, okullarda ve hayatın her alanında durmaksızın nefret ve ırkçılık zehriyle yıkanıyor. Bir zamanlar Anadolu denilen coğrafyada her dört kişiden biri, Müslüman olmayan halklardan oluşuyordu. 1924 Lozan Antlaşmasına göre bugün azınlık diye tabir ettiğimiz ( Ermeniler, Süryaniler, Rum ve Yahudiler ) kadim halklar ve inançlar Osmanlıda; siyasette, yönetimlerde ve mal edinmede bakın neler, neler yaşadılar…
Osmanlı Devleti; Asya, Avrupa ve Afrika’nın kesişme noktasında yaklaşık 600 yıl boyunca yayılmacı ve asimilasyon politikalarıyla hüküm sürmüş; içtimai, iktisadi, kültürel ve siyasi pek çok alanda dünya tarihinde yer almış imparatorluklardan biridir. Osmanlı, yayılmacı ve asimilasyon politikalarıyla yaklaşık 600 yıla yayılan bir saltanat sürdürmüştür.
Devşirme, Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerde sadece yaya ve müsellemlerden oluşan asker ihtiyacını karşılamak ve güçlendirmek maksadıyla başvurulmuş bir yöntemdir. I.Murad döneminde kurulan Yeniçeri Ocağına asker temini için önce pençik kanuni gereğince Müslüman olmayan genç savaş esirlerinden faydalanılmış, fakat zamanla fetihlerin azalması, Ankara Savaşı’ndan sonra da bir süre durması yüzünden devşirme yoluna başvurulmuştur.
Bu amaçla Hristiyan tebaadan çocuklar alınarak, Müslümanlaştırılıp sarayda ve diğer hizmetlerde kullanılmıştır. Devşirme işinin yapıldığı yerler ise hep Osmanlı topraklarıdır.
İlk kez 1. Mehmet Çelebi (Tahta çıkmak için kardeşlerini öldürmüştür) zamanında uygulanan bu yöntemle, saray hizmetleri ve bostancılık hizmetlerinde kullanılmak üzere Hristiyan çocukları ailelerinden zorla alınarak ilk devşirmeler oluşturulmuştur. II. Murat ( Tahta çıkmak için önce amcası Mustafa Çelebi’yi sonra kardeşleri Ahmet, Yusuf ve Mahmut’u boğdurtmuştur). Zamanında ise bu yöntem daha da geliştirilerek ‘’Devşirme Kanunu’’ çıkarılmıştır. Devşirme kelimesi bu süreçte Hristiyan çocukları için kullanılıyordu. II. Murat zamanından itibaren de bu bir sistem olarak yürütülmüştür. Hristiyan çocukların yanı sıra savaşlarda ele geçirilen esir çocuklarda, II. Murat zamanında kurulan “Yeniçeri Ocağı” denilen ocakta yetiştirildikleri gibi, sayıları fazla olduğu zamanlarda Türkçeyi ve Türk-İslam geleneklerini öğrenmek üzere Anadolu’daki ailelerin yanına verilir, sonra Müslüman ailelerden bu çocuklar alınarak muhtelif işlerde istihdam edilirdi.
Fatih Sultan Mehmet (Taht uğruna kundaktaki kardeşi Ahmet’i boğdurtmuştur) . zamanında, bu sistem yeniçeri ağası tarafından işletiliyordu. Devşirilecek çocuklar öncelikle Hıristiyan köylerinden seçilirdi. Köy ve kasabalara çağrılır yapılırdı. Hangi kasaba ve köyden kaç tane çocuğun alınıp, Müslümanlaştırılacağı aslında önceden belirlenirdi. Bu yerlerde ve Enderun’da devşirmelere, görgü kurallarından tutunda dini ve müspet ilimlere varıncaya kadar sistemin kendisine lâzım olacak her konuda eğitim ve öğretim veriliyordu. İlk dönemlerde geri hizmetlerde kullanılması planlanan Hristiyan çocuklara, yetenekleri ve başarılarından ötürü daha sonra her kademede görev verildi.
Ailelerinden zorla koparılan bu çocuklara; Müslüman ve Türk Kültürü öğretilmesinin yanı sıra Kuran-ı Kerim, güreş, koşu, meç, ok çekme v.b. gibi kültürel faaliyetlerde öğretilirdi. Buralarda yetişen devşirmeler; kaptan-ı derya, vezir, sancak beyi, vezir-i âzam gibi büyük devlet adamları olarak yetiştirilirdi. Devşirmeler her şey olabilirlerdi ama atadan gelen etnik ve dini kimlikleriyle var olamazdı.
Anadolu’da yaşayan Hristiyan çocukların başında; papazlar , babalar ve vaftiz defterleri bulunurdu. Vaftiz defterleri, çocukları seçerken Hristiyan olduklarına kanaat getirmek için tutulurdu. (Osmanlı döneminde, Bosna- Hersek’de olduğu gibi sonradan toplu halde Müslümanlaşanlardan devşirme alınmıyordu) Burada kurulan bir komisyon tarafından çocuklar tıbbi bir kontrolden geçirilirdi. Adeta köle pazarı …Boylarına, fiziksel görünüşlerine, dişlerine bakılır; beğenilen çocuklar kafileler halinde hükumet merkezine gönderilirdi. Devşirilen çocuklar, büyük güvenlik tedbirleri içinde İstanbul’a getirilirdi. İşte Osmanlıda azınlıklara gösterilen hoşgörü…
Seçilen bu genç çocuklar 100- 200 kişilik gruplar halinde ”Acemi Oğlanı” diye anılırlardı. Bir merkezde toplanan bu çocuklar, Osmanlı’nın sözde hoşgörüsüyle Müslümanlaştırılmak üzere Türk örf ve adetlerine göre yetiştirilir, yakışıklı olan oğlanlar saray hizmetlerinde kullanılırdı. Devşirme kanununa göre her Hıristiyan aile kendi çocuklarından birini Osmanlı hükümetine vermek zorundaydı. Ailelerin çocuklarını vermeme gibi bir şansı yoktu aksi halde cezaya çarptırıldı. Bu sistemde”Seçilenler içinde evli olan varsa, bunlar devşirilmezdi”. Tam bir köle zihniyetiyle toplanan bu çocuklar, sarayda bahçe işlerinden tutun da padişahın çeşitli işlerinin görülmesine, fırıncılık, demircilik, gemicilik, marangozluk, bahçıvanlık gibi işlere varıncaya kadar çok geniş bir alanda çalıştırılırlardı.
Devşirmelerin yetiştirilmesi “Saray Okulu” denen “Enderun” da yapılmıştır. Enderun’a alınan çocuklar daha ziyade, devlet mekanizmasına girebilecek zeki ve kabiliyetli devşirmelerdi. Zeka ve beceri konusunda üstün yetenekli çocuklar devletin en etkili organlarında, denetimi de elden bırakmadan görevlendirilirdi. Bununla birlikte sarayda bulunan “Küçük Oda, Büyük Oda” gibi yerler, devşirmelerin ilk etapta eğitim gördükleri yerlerdir.
Bu topraklarda inkar ve asimilasyon politikası, Cumhuriyet Türkiye’siyle başlamamıştır. Osmanlıdan, hatta daha önceden İslamiyetin ilk yayılışından günümüze değin (Devlette devamlılık esasıyla) devam etmektedir.
Bu sistemle Osmanlının yani İslamın kılıcının sallandığı her yerde Türk- Müslüman nüfusta artırılmış oluyordu. Bu, kanun ihtiyacına göre saptanıyordu. Genellikle 8- 10, 15- 18- 20 yaşlarında alınıyordu bu çocuklar. 16. Yüzyılın sonlarına doğru Osmanlının zayıflamasıyla birlikte devşirme sistemi bozulmaya başladı. Devşirme sistemin en yüksek seviyeye çıktığı süreç ise 17. yüzyıldır. 18. Yüzyılın ortalarında ise devşirme sistemi tamamen ortadan kaldırıldı. 18 yüzyılda özellikle Batı Ermenistan denilen bölgede, Kürdistan’da, Pontus Rum adı verilen Karadeniz bölgesi ve Turabdin denilen bölgede, 1842-1844 Çölemerik ( Hakkâri) Nasturi katliamlarıyla başlayan süreç 1890’lı yıllarda Hamidiye Alayların kurulmasıyla ve İttihat- Terakki ile devam eden zihniyet, bu ülkenin kadim halklarını ve inançlarını tamamen yok etmek üzerine yapılan kıyımlardır. Bu kıyımlardan sağ kurtulanlardan bazıları tıpkı Osmanlıda olduğu gibi Türk-İslam sentezine uygun bir şekilde yetiştirilmiş ya da yukarıda adını saydığımız coğrafyalarda yaşamak için toplu din değiştirmişlerdir.
1915 Ermeni- Süryani- Pontus Rum soykırımında ise sağ bırakılan erkek çocukları, aynı zihniyetle etnik ve dini kültürleri yok edilmiştir. 1915 kurbanı bu çocuklarda Türk ve Müslüman kültürüne göre yetişmesi için bu kez ”’dönme ” diye nitelenerek yaş sınırını genelde 14- 12’nin altında tutmuşlardır.
Osmanlıda devşirmeler özellikle Anadolu’daki halklardan seçiliyordu. Bu çocukların çoğunluğu Balkanlarda; Arnavut, Bulgar, Macar, Yunan, Sırp ve Bosnalılar, Anadolu’da Kürt, Acem, Rus, Yahudi, Ermeni, Süryani ve Rum tebaasındandı.. Ama özellikle Hıristiyan olmaları tercih edilip, cinsiyet olarak erkek çocuklar daha çok tercih ediliyordu.
1924 mübadelesi ile Balkanlardan ve adalardan getirilen Türklerin, Kürt coğrafyalarında ise İslam’ın ilk yayılmaya başladığı dönemlerde, özellikle soykırım yaşayan bölgelerde şu anda yaşayanların gen haritasına bir bakma şansımız olsa neler çıkar kim bilir? ( Örneğin Mardin’deki Mıhelmilerin 300 yıl önce atalarının Süryani oldukları düşünülürse !) Yaşanan katliamlardan, dönem dönem toplu din değiştirmelerinden tutun da katliamlardan sağ kalan yetimlerin etnik ve dini kimliklerin yok edilmesine kadar sistematik bir şekilde asimilasyon ve inkar politikaları devam ediyor. Belkide Pof. Dr. Baskın Oran bir makalesinde Türkiye’de yaşayan orjin asıllı Türklerin %2 civarında demesi bundandır.
Sayıları yaklaşık 70 bini bulan azınlıklar, kendi anayurdu olan bu topraklarda hala güvercin ürkekliğinde yaşıyorlar.
Bu gün uygulanan anti demokratik eğitim sistemi; Kürt halkını, Alevileri, Arapları, Çerkezleri, Boşnakları, azınlıkları Türk ve Sünni olmayan herkesi vuruyor. Azınlıkları ise hepten vurmuş durumda. Aklı sıra bir- iki azınlık okulu açmakla, vakıf arazilerinin bir kısmını vermekle sistem, şark kurnazlığı yapmaktadır. Ellerinden gelse 70.000 azınlığı da tamamen Türkleştirecekler. Özellikle AKP süreciyle başlayan eğitim sisteminde akademik ve bilimsel eğitimden hızla uzaklaşılmaktadır.
Osmanlı fetihten fetihe koştuğu anlı- şanlı dönemlerinde bile Hıristiyan halklarla asla kardeş gibi yaşamadı…Tahta geçmek için kendi öz be öz kardeşlerini boğdurtan bir Osmanlı zihniyeti, Hristiyan halklarla nasıl bir kardeşlik yaşayabilir sizce? Madem kardeştik neden Türk ve Müslüman olmayanların etnik ve dini kimlikleri değiştiriliyordu? Kardeştik de Türk ve Müslüman olmayan tebaanın neden kilise, manastır, şapel, havra ve sinogoların minare boyları camilerden büyük olamazdı? Kardeştik! Neden Hristiyanların evleri Müslümanlardan daha yüksek olamazdı? Kardeştik! Neden Hristiyanlardan aşar adı altında vergi alıyorduk? Kardeştik neden bir Hıristiyan ve Kızılbaşın evinde yemek yemiyorduk? Kardeştik de neden onları sürgün ve tehcire gönderiyorduk? Nasıl bir kardeşlik ki hep yasaklanan kardeşimizin dili? Madem kardeştik neden Çan sesleri yasaklanıyordu? Kardeştik! Neden hep onlar katlediyordu? Kardeş kardeşe kıyar mı hiç?
Bizler asla kardeş olmadık. Kardeşlik kelimesinin içindeki gizli bir plandı Türkleştirmek. Bu gün aynı acılar azınlıkların yanı sıra Müslüman Kürt halkına da yapılmaktadır.
Kısacası, bu ülkede Sünni Türk olmayanlara yaşam hakkı yok, yok, yok…
ZEYNEP TOZDUMAN
Kaynakça;
1-Hakkı Uzunçarşılı, ‘’Devşirme’’, İA, c.3, Eskişehir 1997,s.563
2- Bütün yönleriyle Süryaniler/ Muzaffer İris
Yorumlar kapatıldı.