Etyen Mahçupyan / etyen.mahcupyan@aksam.com.tr
Burada mesele yanlışlara işaret edip etmemek değil… Bunların öne çıkarılması, kamuoyu önünde sergilenmesi, hükümetin adım atmasının istenmesi lazım. Ama eğer Ermeniler siyasi tutumlarını bu itirazlarla sınırlarlarsa, başkalarının elinde bir sivil toplum projesi olmaya devam ederler. Ermeni cemaatinin sadece şikayet eden değil, sahip çıkan ve kurucu olma niyetiyle topluma uzanan bir irade göstermesi lazım. Aksi halde bugünü tarihin içine yerleştirmenin rahatlığı içinde, aynı bugünün geleceğin yapıcısı olduğu gerçeğini elinden kaçıracaktır. Bunun sonucu tek kelimeyle edilgenliktir. Bu topraklardaki Ermenilerin hayatını başkalarının zihniyetine ve siyasetine mahkum etmektir. Mağduriyet insanın içini ısıtan, etrafında şefkat halesi üreten bir özellik… Ama farkına bile varmadan sizi bir gösteri dünyasının parçası kılabilir. Vatandaşlık duygusuna mesafeli kalan bir azınlığın tarihi duygu sömürüsüne çevirmeye eğilimli sosyal projelere malzeme olması kaçınılmazdır…
***
İslami duyarlılığa sahip geniş kitle açısından namus ve vicdanı zemin alan bir sınav dönemine yaklaşıyoruz. 1915 ve sonrasında Ermenilere uygulanan planlı ve sistematik ‘azaltma ve yok etme’ stratejisinin muhasebesi ister istemez yapılmak zorunda. Yüzüncü yılın sembolik anlamı konunun gündemde kalmasına vesile olacak. Türkiye’nin ve AKP’nin ‘dik başlı’ tutumundan şikayetçi olanların da bu konuyu bir ‘manevi sopa’ olarak kullanmaları beklenir. Ama içinden geçtiğimiz dönemin belirleyici niteliği bunlar değil. Sınavın içeriği Ermeni meselesi tarafından değil, Türkiye’de bir ‘yeni’ kurma iddiasında ve peşinde olan ‘yeni’ dindarlar tarafından belirleniyor. Tarihe berrak bir zihin ve yürekle bakılacağını beklemenin gerçekçi olduğu bir süreç yaşıyoruz. Kürt kimliği adım adım Türklükten özgürleşirken, Türk kimliği de normalleşerek devletin uhdesinden sıyrılıyor. Bütün bunlar Müslümanlıkla Türklük arasında son yirmi yılda tedrici ama istikrarlı bir biçimde oluşan mesafe sayesinde gerçekleşiyor.
Ne zaman ve hangi nitelikte şekilleneceğini, kimi tatmin edip kimleri etmeyeceğini bilmiyoruz… Ama Türkiye ucu açık olan bir ‘yeniyi’ kurmaya hazırlanıyor. Bu inşanın baş aktörünün İslami çeper olacağı ve AKP’nin söz konusu dinamiğin taşıyıcılığını yapacağı açık… Bu kesim çoğunluk olduğuna göre, AKP iktidarı şu anki başarılı yönetimini sürdürdüğü takdirde, bu inşanın başkaları istese de istemese de gerçekleşeceğini görmekte yarar var. Dolayısıyla mesele bu süreçte seyirci olup olmamakla, AKP’yi tek başına bırakmayı ‘siyaset’ sanıp sanmamakla ilgili…
Ermeni cemaatinin de önünde bu soru var. İsterlerse seyirci olmaya devam edebilirler. Cengiz Aktar ‘Türkiyelilik’ başlıklı yazısında “Gayrimüslimlerin eşit vatandaşlık isteyecek mecali kalmadı” demiş. Eğer isterlerse Ermeniler bu türden mağduriyet klişelerinin ardına gizlenebilirler. Ama ortada bir gerçek var: Bugün Ermeni cemaati iade edilen vakıf malları sayesinde çok daha zengin olmakla kalmıyor, yeni kuşak Ermeni gençliği de iddialı bir biçimde kamusal alanda varlığını genişletiyor. Aktar’ın tarih anlatısı gerçek ama aynı zamanda siyaseten bugünü ve yarını anlamsızlaştırma işlevine yönelik. O tarihi biliyoruz ve değiştirecek halimiz yok. İslami kesimin ve genelde ‘Türklerin’ o tarihle ‘bizim istediğimiz şekilde’ yüzleşmesini beklemek gerekecekse, bunun bugünü ve yarını feda etmek anlamına geleceğinin de idrak edilmesi lazım.“Türk Sünnilerin çoğunluğunda” özeleştiri çabasının olmaması da herhalde garip değil. Ancak buna rağmen Türkiye bir geçişin eşiğinde ve her namuslu göz son on yılda yaşananların ‘doğru yönde’ olduğunu teslim eder.
Önümüzdeki süreçte Türkiye AKP eliyle dönüşüm dinamiğini zorladıkça, bürokrasinin ve eski merkezin ‘devleti’ mahkum ettirme çabası da artacak. Bu serüvende bürokrasinin siyasete destek vereceğini, AKP’nin bizatihi ‘devlet’ olduğunu sananlar, o anlattıkları tarihten hiçbir şey öğrenememiş olanlardır. Siyasi iktidar tabii ki muhatap ve sorumludur. Ne var ki buradaki her iki kavram da çift yönlü… İktidarın sorumluluğu mukayese kabul etmese de, bu ‘bizlerin’ sorumluluktan azade olduğumuzu göstermez. Öte yandan sorumluluk kavramı şablon yargıların seslendirilmesinden öte, ‘karşımızdakine’ karşı sorumluluğu ima eder. Dolayısıyla hükümetin ‘muhatap’ alınması, şikayetlerin ona yöneltilmesini ve yanlışlardan onun sorumlu tutulmasıyla sınırlı değildir. Onunla ‘birlikte’ yürüme arzu ve iradesini de içermek zorundadır. Yoksa olgunlaşamamış ergen misali daha yıllarca aynı noktada mızıldanıp durmaktan başka bir şey yapmış olmazsınız.
Burada mesele yanlışlara işaret edip etmemek değil… Bunların öne çıkarılması, kamuoyu önünde sergilenmesi, hükümetin adım atmasının istenmesi lazım. Ama eğer Ermeniler siyasi tutumlarını bu itirazlarla sınırlarlarsa, başkalarının elinde bir sivil toplum projesi olmaya devam ederler. Ermeni cemaatinin sadece şikayet eden değil, sahip çıkan ve kurucu olma niyetiyle topluma uzanan bir irade göstermesi lazım. Aksi halde bugünü tarihin içine yerleştirmenin rahatlığı içinde, aynı bugünün geleceğin yapıcısı olduğu gerçeğini elinden kaçıracaktır. Bunun sonucu tek kelimeyle edilgenliktir. Bu topraklardaki Ermenilerin hayatını başkalarının zihniyetine ve siyasetine mahkum etmektir. Mağduriyet insanın içini ısıtan, etrafında şefkat halesi üreten bir özellik… Ama farkına bile varmadan sizi bir gösteri dünyasının parçası kılabilir. Vatandaşlık duygusuna mesafeli kalan bir azınlığın tarihi duygu sömürüsüne çevirmeye eğilimli sosyal projelere malzeme olması kaçınılmazdır…
http://www.aksam.com.tr/yazarlar/etyen-mahcupyan/ermeniler-bir-sivil-toplum-projesi-mi/haber-340346
Yorumlar kapatıldı.