İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

DurDe Platformu 6-7 Eylül mağdurlarını andı

6-7-eylul-anmasi-durdeDurDe Platformu, 6-7 Eylül olaylarının mağdurlarını, saldırıların 59’uncu yıl dönümünde bir panel ve Galatasaray Meydanı’nda gerçekleştirdiği bir etkinlikle andı. Düzenlenen panelde konuşmacı olan Rıdvan Akar, konunun tarihi arka planı ve günümüzle olan ilişkisini aktarırken, salondan söz alan konuşmacılar da bu trajik olayların günümüzde Müslüman olmayan azınlıklara yönelik ırkçı ve antisemitist saldırılarla olan bağına gönderme yaptı.

Panelin ardından Galatasaray Meydanı’ndan toplanan DurDe aktivistleri, 6-7 Eylül mağdurlarını andı. Platform adına basın açıklamasını okuyan Gonca Şahin, farklı etnik grupları barındıran Anadolu’nun homojen hale getirilmesi, 1913 yılından itibaren ulus-devlet inşasında temel bir politika olarak uygulandığını belirtti. Şahin daha sonra sözlerini şöyle sürdürdü:“Bizzat devlet tarafından örgütlenen meslek yasakları, Amele Taburları, Varlık Vergisi, 1964 tehciri, fişlemeler, gasplar, tehditler ve pogromlar ile bu politikalar kurumsallaştırıldı ve bunun sonucunda günümüzde, Anadolu’nun kadim Müslüman olmayan halklarından Ermeniler, Rumlar, Yahudiler ve Süryani toplumundan geriye sadece on binler kaldı.”
Basın açıklaması, DurDe Platformunun “Devlet 6-7 Eylül mağdurlarından özür dilesin!” ve “Irkçı ve ayrımcı uygulamalara derhal son verilsin!” çağrısıyla son buldu.
Basın açıklamasının tam metni şöyle:
6-7 Eylül Mağdurlarını Saygıyla Anıyoruz!
DurDe Platformu aktivistleri olarak, 1955 yılının 6 ve 7 Eylül günlerinde, gayrimüslim azınlıklara yönelik gerçekleşen örgütlü saldırıların mağdurlarını, olayların 59’uncu yıl dönümünde anmak üzere toplandık.
6-7 Eylül’de İstanbul’da, başta Rumlar olmak üzere Müslüman olmayan azınlıklara yönelik örgütlü saldırılar ve yağmalamalar gerçekleşti. Olaylar sırasında 15 kişi öldürüldü, 300 kişi yaralandı, 400 kadın tecavüze uğradı, 5.214 ev, 1.004 iş yeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul tahrip edildi. Tahrip edilen mekânların yüzde 59’u Rumlara, yüzde 17’si Ermenilere, yüzde 12’si Yahudilere aitti. Ardından bir göç dalgası başlatan bu olaylar, etnik temizliğe dayalı uluslaşma sürecinde önemli bir adım olarak tarihin karanlık sayfalarında yer aldı.
Farklı etnik grupları barındıran Anadolu’nun homojen hale getirilmesi, 1913 yılından itibaren ulus-devlet inşasında temel bir politika olarak uygulandı ve bu doğrultuda devlet tarafından açık bir şekilde asimilasyon, zorunlu göç ve iskân politikaları yürütüldü.
Bu bakımdan 6-7 Eylül olayları, Sünni, Müslüman ve “Türk” nitelikleri ağır basan tek tip ulus yaratma projesinin bir eseri olup, bu doğrultuda gayrimüslim toplumlara verilen bir mesaj niteliğindedir. Bu saldırılar, Lozan anlaşması ile hakları güvence altına alınan İstanbul’daki Müslüman olmayan toplulukları yok etmeyi amaçlayan soykırımcı ulus devlet politikalarında bir süreklilik olduğunu gösterdi.
Bizzat devlet tarafından örgütlenen meslek yasakları, Amele Taburları, Varlık Vergisi, 1964 tehciri, fişlemeler, gasplar, tehditler ve pogromlar ile bu politikalar kurumsallaştırıldı ve bunun sonucunda günümüzde, Anadolu’nun kadim Müslüman olmayan halklarından Ermeniler, Rumlar, Yahudiler ve Süryani toplumundan geriye sadece on binler kaldı.
Ne yazık ki 6-7 Eylül ve benzeri olayların arkasında yatan bu zihniyet, özünde fazla değişmeden günümüzde de sürmektedir.
İnkâr politikaları, Ermeni Soykırımı’nın 100’üncü yılına birkaç ay kalmış olmasına rağmen sürüyor. Gayrimüslim cemaatlere yönelik yaklaşım, Türkiye’nin söz konusu ülkelerle yürüttüğü dış politikasının bir uzantısı niteliğinde. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Rumlar, 40 yıldır Kıbrıs’ta sürmekte olan işgalin neticesinde Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ne karşı yürütülen hasmane politikaların; Ermeniler, Ermeni Soykırımı’na yönelik inkârcı politikaların kaçınılmaz sonucu olarak Ermenistan Cumhuriyeti ile olan sorunlu ilişkilerin; ya da Yahudiler, İsrail ile yürütülen çatışmacı politikaların tutsağı olmuş, popülist politikaların nesnesi durumunda.
Bizzat Cumhurbaşkanı tarafından “Ermeni kimliğini” aşağılayan tutum; ana akım medya ve iktidar partisi milletvekillerinin Yahudilere karşı Naziler tarafından gerçekleştirilmiş Holokost’u ve toplumda yaygın antisemitizmi meşrulaştıran nefret söylemleri, 1913’den bu yana yürütülen ulus-devlet politikalarının çok uzağında olmadığımızın açık göstergeleri.
Bugünlerde kamuoyunda tartışılan “Yeni Türkiye” projesi, Cumhuriyet tarihi boyunca yürütülen homojen ulus tasarımından tam bir kopuş olmadan mümkün olmayacaktır. Bunun için ise tüm Müslüman olmayan yurttaşların eşit birer vatandaş olarak kabul edilmeleri, geçmişte yaşanan mağduriyetlerin telafi edilmesi ve özür dilenmesi bir önkoşuldur.
Devlet 6-7 Eylül mağdurlarından özür dilesin!
Irkçı ve ayrımcı uygulamalara derhal son verilsin!
Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe Platformu

http://feedreader.com/online/#/reader/category/0/feed/1303673/

Yorumlar kapatıldı.