İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yazma özgürlüğü var! Peki, ya yayınlama ve okuma özgürlüğü?

Ragıp Zarakolu szarakolu@yahoo.com
Melbourne- İlginç ve provokatif bir başlık: Tehlikeli Fikirler Festivali. Salman Rushti, “yazma özgürlüğü” üzerine konuşuyor, hem Melbourne’da hem Sydney de. Onun yaşadıkları başlı başına bir macera, “Şeytan Ayetleri” yayıncılarının ve çevirmenlerinin silahlı saldırılara uğramasına neden olmuştu.Ama en ağır kayıp Türkiye’de yaşandı, 2 Temmuz 1993’te. 37 canın yitmesi ile.Çünkü Ayetullah Humeyni, katli vacip diye bir fetva yayınlamıştı.

Rushti, uzun yıllar adeta yeraltında yaşadı bu kitabından dolayı, çok sıkı bir koruma altında.
Sonra bu fetva geri çekildi, Rushti bu kitabı yeniden yayınlama sözü verdiği için, Humeyni’nin ölümünden sonra.
Türkiye’nin Sünni müminlerine ise, bir Şii infaz kararını uygulamak rolü düştü, kitabın Türkiye’deki “korsan” yayıncısı Aziz Nesin’i hedef alarak. Ama onun yerine 37 canı kurban ettiler.
Salman Rushti “yazma özgürlüğüne” sahip ama “yayınlama özgürlüğüne” sahip değil 21. yüzyılda. İlginç bir çelişki.
Rushti hiç olmazsa hacimli bir kitaptan dolayı ölüm tehdidi altında yaşadı, Orhan Pamuk ise tek bir cümlesinden dolayı…
Ermeni soykırımını ve Kürtlerin yaşamakta olduğu trajediyi dile getirdiği için, Orhan Pamuk uzun yıllar koruma altında yaşadı.
Ve Salman Rushti gibi onun da yaşamaya devam etmesi, kendi kendini sansür etmesi ile mümkün oldu.
Orhan Pamuk bir daha Ermeni ve Kürt sözcüğünü dillendirmedi. Salman Rushti’nin kitabını yayından çekmesi gibi.
Ermeni bir roman kahramanı var diye, Elif Şafak da uzun zaman koruma eşliğinde yaşamak zorunda kaldı. Ergenekon saldırı günlerinde.
O da bir daha söz etmedi, ne Ermeni’den ne Kürt’ten. Yaşadığı travmayı ise, kendini mistisizme vererek aşmaya çalıştı.
Orhan Pamuk’un en zor günlerinden biri Dink’in ailesine gittiği gündü. Çünkü, Hrant Dink’in bu dünyadan, kendisine gönlü kırık olarak ayrıldığını biliyordu.
Hrant Dink’in bir daha kendisine asla sitem etme olanağı olamayacaktı.
Dink, sistemin yaramaz çocuklarına sağlanan korumalardan yoksun bırakıldı.
Çünkü ilahlar kurban istiyordu.
Daha Atatürk’ün Ermeni kızından söz ederek, korkunç bir tabuyu ifşa ettiğinde infazı için karar verilmişti.
Bundan daha tehlikeli bir fikir olabilir miydi ki?
Hrant kimileri gibi girecek delik arama telaşına kapılmadan, ölümüyle, kendini feda ederek Türkiye toplumunda, büyük bir kırılmanın yaşanmasına neden oldu.
Kendi vatanını, binlerce yıllık köklere sahip olduğu toprakları terk etmedi.
Çünkü bu topraklarda gözü vardı, Başbakan Erdoğan’ın Ergenekon’un aldırdığı ülkeye giriş yasağını kaldırmayı reddettiği Yorgo Andreadis gibi.
Sadece gömülmek için.
Artık bu ülkeyi terk etmeyeceğiz mesajını bıraktı en son.
Onun içindir ki, ölümü yurtsever diaspora tarafından “1.500.000 + 1” olarak nitelendi.
Keşke “Tehlikeli Fikirler Festivali”nde Hrant konuşabilseydi. Ben değil!

Yorumlar kapatıldı.