İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

C. Bayık, E. Kürkçü ve HDP

Taner Akçam tanerakcam@gmail.com ,
Ama sonuçta HDP, esas olara kendisini sosyalist olarak tanımlayan bazı kişi ve çevrelerin BDP’ye eklemlenmesiyle oluştu. Kendilerine saygısızlık etmek istemem ama, bir siyasi proje olarak sosyalizmin, hele hele bir de 1970’li yılların fraksiyonlarından arta kalanlarının elleriyle sunuluyor ise, Batı’daki seçmen kitlesine vaat edebileceği herhangi bir şey yoktur. HDP eğer Demirtaş’ın aldığı fazla oyları –ki aslında daha sırada bekleyen çok oy vardır– kucaklamak istiyorsa, bu iki engel konusuna kafa yormak zorunda. Sorunu daha genel formüle edeyim; eğer sadece Aytekin Yılmaz’ın İçimizdeki Hapishane kitabındaki rakamları esas alsanız bile, 1990 sonrasında adı sosyalist olan örgütlerin ve PKK’nın hapishanelerde infaz ettiği gençlerin sayısı, aynı dönemde devletin infaz ettiğinden fazladır. Başta adı İnsan Hakları olan örgütler dâhil, sosyalistler bu infazlar karşısında sus-pus! Demirtaş ise, çoğulculuk, demokrasi ve yaşam hakkı diyordu! (Bak sen, bizim aslanlar şimdi Taner Akçam’a da kızacak. HYETERT)

***
Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı sonuçlar üzerine tartışma başladı, diyebiliriz.
Ruşen Çakır’a konuşan Cemil Bayık, “HDP’nin aldığı oy oranı(nı)… örgüt gücüne dönüştürmesi gerekiyor. Eğer bunu yaparsa… Kürtleri, Alevileri, demokrat Müslüman kesimleri, sol ve liberalleri kucaklarsa Türkiye’nin en büyük muhalefet gücü haline gelebilir. HDP bazı marjinal yaklaşımlardan kendisini kurtarmalı” diyor.
Marjinal yaklaşımdan kastettiği “Beyoğlu-Cihangir”. Ertuğrul Kürkçü de bunu üstüne aldı ve “ayıp”, dedi. Sonra, gerçi “ayıp” kelimesini Ruşen Çakar için kullandığını söyledi ama bunlar teferruat.
Aslında Bayık yanılıyor. Demirtaş’ın aldığı oylar HDP’nin oyları değil.
Ve zaten dananın kuyruğunun koptuğu nokta da bu.
Soru şu: Demirtaş’ın aldığı fazla oylar nereden geliyor ve bunun HDP’ye kanalize edilme şansı var mı?
Ümit ederim ki Demirtaş ve HDP, bu fazla oyların nerelerden geldiğine, sadece bölge değil, sandık bazında da bakıyor ve hatta araştırma şirketleri ile anlaşarak bu oyların seçmen profilini çıkarmaya çalışıyorlardır.
Çünkü tüm sır burada yatıyor.
Elimde yukarıdaki türde bir araştırma yok ama bu fazla oyların HDP’ye kolayca gidecek oylar olmayacağını rahatlıkla söyleyebilirim.
Gitme şansı yok mu? Var elbette!
Ve güçlü bir muhalefet hareketini çıkartacak olan da bu!
Fakat HDP bu oyları alabilecek donanıma sahip mi? Kuşkuluyum.
Altını çizmek gerek, oylar Demirtaş’a verildi, HDP’ye değil! Bu farkı anlamak çok önemli.
Cevap verilmesi gereken, Demirtaş’ta fazla olan ve parti olarak HDP’de olmayan nedir, sorusudur!
Çünkü oy artışı, Demirtaş’ın fazlalarını ve HDP’nin eksiklerini gösterdi.
Birinci ve çok önemli husus, Demirtaş’ın birey olarak oy almış olmasıdır. Verdiği mesajları bir vesayet adına değil, doğrudan kendi adına verdi. İkincisi, son derece sıradan, çoğulculuğu esas alan demokratik söylem geliştirdi.
Bu iki husus size HDP’nin handikabının nerede yattığını da anlatır.
HDP iki nedenden dolayı Demirtaş’a giden oyları kendisine çekmekte zorlanır.
Birincisi, vesayet sorunudur. HPD kendi başına hareket eden, bağımsız bir parti değil. Partinin ipleri İmralı ve Kandil’in elindedir.
Daha kibar ifade edeyim, İmralı ve Kandil’in “hayır” dediği hiçbir şeyi yapamaz. Dinamiği ve motoru İmralı ve Kandil tarafından belirlenen bir parti, Demirtaş’ın aldığı fazlayı kendisine çekemez.
İmralı ve Kandil, BDP–HDP ile kurdukları doku bağını, Demirtaş’a yönelen oylarla kuramaz, kurabilselerdi bu oylar önceden giderdi onlara!
İkincisi, HDP aslında BDP’nin bazı eski sosyalist kişi ve örgütleri vitrine koymasıyla oluşmuştur. Burada HDP saflarındaki birçok insana ve çevreye haksızlık ettiğim iddia edilebilir ve bunu kabul etmeye de hazırım.
Ama sonuçta HDP, esas olara kendisini sosyalist olarak tanımlayan bazı kişi ve çevrelerin BDP’ye eklemlenmesiyle oluştu.
Kendilerine saygısızlık etmek istemem ama, bir siyasi proje olarak sosyalizmin, hele hele bir de 1970’li yılların fraksiyonlarından arta kalanlarının elleriyle sunuluyor ise, Batı’daki seçmen kitlesine vaat edebileceği herhangi bir şey yoktur.
HDP eğer Demirtaş’ın aldığı fazla oyları –ki aslında daha sırada bekleyen çok oy vardır– kucaklamak istiyorsa, bu iki engel konusuna kafa yormak zorunda.
Sorunu daha genel formüle edeyim; eğer sadece Aytekin Yılmaz’ın İçimizdeki Hapishane kitabındaki rakamları esas alsanız bile, 1990 sonrasında adı sosyalist olan örgütlerin ve PKK’nın hapishanelerde infaz ettiği gençlerin sayısı, aynı dönemde devletin infaz ettiğinden fazladır.
Başta adı İnsan Hakları olan örgütler dâhil, sosyalistler bu infazlar karşısında sus-pus!
Demirtaş ise, çoğulculuk, demokrasi ve yaşam hakkı diyordu!
Sorun elbette bu çevrelerin, İnsan Hakları ve demokratik değerler konusunda tek gözlerinin kör olması ile sınırlı değil!
İşin özü şurada; bugün tam olarak açığa çıkmamış olsa bile Batı’da, BDP’nin vitrinine konamayacak derecede büyük ve derin bir toplumsal muhalefet vardır ve soru BDP’nin bu muhalefet ile buluşup bulaşamayacağıdır.
Demirtaş’a giden oylar Batı’daki bu muhalefetin sadece bir kısmıdır.
Özlenebilecek bu büyük buluşma için ama PKK ve BDP’nin önce dönüp kendisine bakması gerekir! Vitrindeki sosyalistler ile çözülemeyecek kadar derin bir sorundur bu!

Yorumlar kapatıldı.