İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘Beyaz Türklerin Balkan Savaşı sendromu’

Markar Esayan-Yeni Şafak
Türkçülüğü ve Kürtçülüğü aştıkça önleri açıldığı gibi, zaten temelde onların bağlandığı asıl kimlik bunlar değil, İslam’dı. Sadece 80 yıl öncesini hatırlayıp, bu hafızaya günün demokratik değerlerini eklemeleri yeterli oluyor. İşte burada karşımıza çıkan Beyaz Türklerin kimlik bunalımı oluyor. Temelinde kendi kendinden nefret ve laiklik olduğunu zannetikleri İslamofobiye bağlanmış sahte bir kimliğin çöktüğünü hissediyorlar. Totaliter laikler inşaya etkili şekilde katılan bir siyasi harekete sahip değiller ve CHP onlara büyük bir dert. Denebilir ki Beyaz Türkler Balkan Savaşı sendromunu bir kez daha yaşıyorlar. Ülkelerinden kovuluyor, evlerinden atılıyorlar. Bu durumda radikalliğin artması, Sözcü’nün çok satması, CHP’nin yumuşak bulunması şaşırtıcı olmamalı.

***
Markar Esayan: Yeni Türkiye’nin ciddi bir proje ve hedef olduğu söyleniyor. Ben de bu fikre katılıyorum. O zaman biraz daha Yeni Türkiye üzerine kafa yormakta fayda var. Ortaya yeni bir proje koyanlar veya devrim yaptığını iddia edenler, geçmişle hiçbir bağlarının olmadığını, eskiden bağımsız, tamamen yeni bir şey önerdiklerini iddia etmeye pek heveslidirler. Tabii anlaşılabilir bir nedene dayanır bu.    
           
Markar Esayan
Beyaz Türklerin Balkan Savaşı sendromu
 Eski ile aranıza radikal farklar koymazsanız, bu farklar özellikle eskinin toplumun canını acıtan yönlerine tekabül etmiyorsa, insanlar neden sizi tercih etsinler ki? İnsanlar geçişin maliyetini neden göze alsınlar ki?
2003’ten sonra yaşanan reformlara kadar insanlar 80 yıl boyunca kötü bir devlet aklının kendi üzerlerindeki pratiklerini sindire sindire tanıdılar, deneyimlediler. Aslında sadece AK Parti ve MHP tabanı değil, CHP’li vatandaşlarımız da pekala biliyorlar ki, eski Türkiye pek de matah bir yer değildi. Tuzu kuru ve Kemalist iktidarın yarattığı dar bir elit çevre dışında bir yüzyıl potansiyelin çok altında bir hayat kalitesi ile geçti.
Dolayısıyla, son 12-13 yılda ortaya çıkan tepki (kutuplaşma) bu müsbet gelişmelere olmaktan çok, bunları kimin yaptığı ile ilgili. Birinci cumhuriyet her şeyden evvel bir kimlik hareketiydi. Bu mantıklıydı çünkü kurucu baba-lar, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü dindar ve gelenekçi kimliğe bağlamışlardı. O dönemde İslamcı ve gayrımüslim aydınlar da bu konu üzerinde kafa yoruyorlardı ve hatalardan ders çıkararak yola devam etmenin çarelerini düşünüyorlardı. Ama dönem çok travmatikti ve ılımlı geçişlerin pek şansı yoktu.
Bunun üzerine Mustafa Kemal, İttihatçılıktan pek farkı olmayan bir ruh haliyle redd-i mirasa girişti. Geleneksel ve dinsel kimlik tasfiye edilmeye çalışıldı, bunda kısmen başarılı da olundu. Totaliter laiklik olarak önerdikleri aslında İslam’ın tasfiyesiydi. Bu amaçla inkılâplar radikalleştikçe İslamofobiye dönüştü ve toplumu ikiye ayırdı.
Sömürgeciler bir ülkeyi işgal ettiklerinde kendilerine yakın bir yerli grubu devşirir ve ülkeyi bu işgücü üzerinden yönetirler. Her sömürgede bu ikili yapıyı görürsünüz. İktidara yakın ve genellikle bürokraside kullanılan bu kesim büyük toplumdan ayrılarak özelleşir. Bu kesime imtiyazların aktarılması büyük toplum ile seçkin azınlık arasındaki gerilimi arttırır. Sonra birgün hegemon güç, Ruanda veya Irak’ta olduğu gibi aniden çekilir ve kardeş kavgası yaşanır.
TAMAMI İÇİN TIKLAYIN

Yorumlar kapatıldı.