İbrahim Altunbaş
Aynı toplumun ortalama yurttaşlarının ortak inançlar ve duygular bütünü, kendine ait bir hayata sahip özel bir sistem oluşturur; bu sistem kolektif veya ortak bilinç olarak adlandırılabilir… Nitekim o, sadece özel bilinçler sayesinde algılansa bile, ondan tamamen farklı bir şeydir. (Durkheim, 1983)… Günümüzde Kürt Sorunu’ndan Ermeni Sorunu’na, Kıbrıs Sorunu’ndan AB’ye bakışa kadar birçok konuda kolektif kimliğimizdeki yanılgıların etkisi söz konusu olmaktadır… Sonuç olarak kolektif kimliğin dikkate alınması, yanılgıların ortaya çıkarılması ve bu noktada doğru bir tarih eğitiminin verilmesi, politik hedefler uğruna kolektif bilincin yanıltılmasından kaçınılması ve politikacıların manipülasyonlardan uzak durması, kanaat önderlerinin de bu konuda toplumu doğru bir biçimde yönlendirmesi sorunların toplumsal zeminde çözümünü kolaylaştıracaktır.
***
“bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
yürekten gelenin doğal rengini.
ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
yollarını değiştirip bu yüzden,
bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.”
Hamlet, William Shakespeare
Bilinç kavramı her ne kadar psikolojik olguları ifade etmek için kullanılsa da bilincin sosyolojik bir boyutu da söz konusudur ve genellikle bu durum göz ardı edilir. Her toplumun kolektif bir bilinci vardır ve kimliğini bu bilinç ekseninde şekillendirir. Kolektif bilinç kavramını ilk kez Durkheim geliştirmiş ve bu kavramı Toplumsal İşbölümü adlı eserinde şu şekilde ifade etmiştir:
Aynı toplumun ortalama yurttaşlarının ortak inançlar ve duygular bütünü, kendine ait bir hayata sahip özel bir sistem oluşturur; bu sistem kolektif veya ortak bilinç olarak adlandırılabilir… Nitekim o, sadece özel bilinçler sayesinde algılansa bile, ondan tamamen farklı bir şeydir. (Durkheim, 1983)
Durkheim’ın ortak inançlar ve duygular bütünü ifadesinden yola çıkarsak Türk toplumunun Balkan Savaşları’na, Kanuni’nin Viyana Seferi’ne veya Ermeni Sorunu’na dair beslediği inanç ve duyguları onun bu konulardaki kolektif bilincini oluşturmakta ve bu kolektif bilinç politika yapıcıların politikasını ya bu kolektif bilince göre yapmasına ya da bu kolektif bilinci yıkıp uygulamak istediği politika ekseninde bir kolektif bilinç inşaa etmesine neden olmaktadır. Ne var ki kolektif kimliğimizi oluşturan bu ortak inançlar ‘sokaktaki adam’ın gerçeklikten kopmasına veya kopartılmasına neden olabilmekte ve sanal gerçeklik yaratmak için kullanılmaktadır.
Kolektif bilincimizdeki en önemli yanılgılardan biri Osmanlı İmparatorluğu’nu Türkiye Cumhuriyeti’yle özdeşleştirmektir. Bu özdeşleştirme bizi zamanın gerçeklerinden koparmakta Osmanlı’nın travma ve korkularını miras almamıza neden olmaktadır. Bu durum kimi zaman kendimizi Viyana önlerindeki Kanuni dönemi Osmanlı’sına benzeştirip yayılmacı emeller beslememize ve dış siyasette maceraya atılmamıza kimi zaman da kendimizi Balkan Savaşları’nda kendi egemenliği altındaki toplumlara yenilen veya hasta adam olarak adlandırılan dönemdeki Osmanlı ile benzeştirerek Türkiye’nin de her an benzer bir felakete uğrayacağını zannederek devlet ve toplum olarak gereksiz tutumlar takınmamıza ve ürkek bir dış politika izlememize neden olmaktadır.
Günümüzde Kürt Sorunu’ndan Ermeni Sorunu’na, Kıbrıs Sorunu’ndan AB’ye bakışa kadar birçok konuda kolektif kimliğimizdeki yanılgıların etkisi söz konusu olmaktadır. AB’yi ‘Haçlı Birliği’ olarak görmek veya kendimizi Ortadoğu’nun hamisi görmek gibi durumlar kolektif kimliğin etkisiyle sokaktaki adamın günün gerçeklerinden bağımsız bir değerlendirme yapmasına neden olmaktadır. Davutoğlu geçen yıl Erivan’a giderken uçaktaki gazetecilere kolektif bilincin çözüme veya çözümsüzlüğe yönelik etkisini ve bu durumun doğruluğunu ortaya koyan şöyle bir açıklama yapmıştı:
‘Just memory’ (adil hafıza) diyoruz. Bununla kastettiğim şu; neyse vakıa onu bilelim. O zaman göreceğiz ki Türk-Ermeni ilişkileri Alman-Yahudi ilişkileri gibi bir geçmişe dayanmıyor. Her bir sokakta bir ortak iz var. Bunu keşfedip, ondan sonra da tehciri o dönemde yaşananları ki, onu ben de tamamıyla yanlış bir uygulama olarak görüyorum. İttihatçıların yaptığı şey doğru bir olay da değil, gayri insanidir. Tehciri hiçbir zaman benimsemiyoruz. Ama alıp da o tehcirden geriye doğru tarihi yazınca bu sefer bu taraftakiler de Ermeniler tamamen vatana ihanet eden dolayısıyla da tehciri hak etmiş bir kitle olarak gören bir kolektif bilinç oluşuyor. Bu iki kolektif bilinci de yıkmak lazım.[1]
Sonuç olarak kolektif kimliğin dikkate alınması, yanılgıların ortaya çıkarılması ve bu noktada doğru bir tarih eğitiminin verilmesi, politik hedefler uğruna kolektif bilincin yanıltılmasından kaçınılması ve politikacıların manipülasyonlardan uzak durması, kanaat önderlerinin de bu konuda toplumu doğru bir biçimde yönlendirmesi sorunların toplumsal zeminde çözümünü kolaylaştıracaktır.
Yorumlar kapatıldı.