İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Adil hafızanın adaleti adına…

Hulisi Köse – Kevork Kallosyan / Adil Hafıza İnisiyatifi
Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu’nun, siyasi kimliğine rağmen, belirli çevrelerin eleştiri oklarına hedef olmak pahasına bugüne kadar söylenmemiş, ezber bozan “Adil Hafıza” kavramına sahip çıkan cesur yaklaşımını takdirle karşılıyoruz. Buna karşılık, riske atacağı siyasi kimliği ve kaybedeği oyları olmadığı halde, oturdukları yerden tartışmaya katma değer sağlamak yerine, yerinde sayan, yeni düşüncelere ve kavramlara açık olmayan yeminli çevreleri ise anlamakta zorlanıyoruz. 1915 tartışmasında yeni, yaratıcı ve geniş bir bakış açısına ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. “Adil hafıza”yı bu bakımdan da adil, taraflara eşit mesafede ve gerçeğin peşinden gidenlerin sahip çıkması gereken bir kavram olarak değerlendiriyoruz.(Bir inisiyatif modasıdır gidiyor. Bizim aslanlar bu inisiyatifin neresinde acaba?  HYETERT)

Bir kanat, “gerçekte bir sorun olmadığını, dışarıdan kötü adamların içerideki bazı hainlerle güç birliği yaparak kargaşa çıkardığını, dönemin devlet yetkililerinin bazı kararlar aldığını, o kararların uygulanması sırasında da bazı yanlışlar yaşandığını” söylüyordu. Diğer kanat “Nazilerin fikir babalarınca bilerek ve isteyerek tüm Ermenilerin yok edildiği” iddiasına kadar varabilen bir söylemle kolektif bir suç isnadını topyekun bir milletin üzerine yapıştırıyordu. Arada daha farklı tonlarla olayları tarif etmeye çalışanlar da vardı. Binlerce yıllık yaşanmışlıkları, tarihi, kültürü, siyaseti, coğrafyayı hatta Ermeniliği, Türklüğü, Kürtlüğü veya Müslümanlığı ve Hristiyanlığı siyah-beyaz bir zeminde ve köşeli parantezlerle tarif edenler de.
“Ben nasıl görüyorsam sen de öyle bakacaksın” denilir ve söz biterdi. Öncelik herkesin kendi taraftarına konuşmasıydı. Şüphesiz 1915 olaylarına yaklaşımları daha detaylı ele almak mümkündür. Fakat genel hatlarıyla 1915 olaylarını konuşmak, bu iki taraf arasında gidip gelen, daha doğrusu herkesin kendi kendine konuştuğu, başka sesleri susturmaya çalıştığı bir şekilde ele alınan bir meseleydi ve bu ezberi bozmanın, fasit daireden çıkmanın zamanı çoktan gelmişti.
Red ve inkar ikilemi
Yeterli bulup bulmamak başka bir mesele ama herkesin ittifak ettiği bir gerçek var. Türkiye son yıllarda büyük bir değişim sürecinden geçiyor. Siyaset, demokratikleşme ve ekonomi alanlarında yaşanan değişim, doğrudan tarih algısını da etkiliyor. Yeni Türkiye olarak tarif edilen bu süreçte birçok konu baştan sona konuşulmaya, konuşulanlar da siyasete yansımaya başladı.
Böyle bakıldığında 1915 olaylarına “adil hafıza” yaklaşımı çerçevesinde yepyeni bir pencereden bakılması imkânının ortaya çıkması hiç de şaşırtıcı değil. Bu yeni süreç bağlamında büyük ve sert bir değişimden geçiyoruz ve 1915 olaylarını yepyeni bir zeminde ele almaya ve konuşmaya başladık.
Demokratikleşme sürecinin doğal bir sonucu olarak Türkiye’nin birçok sorunuyla yüzleşmesi, adil hafıza kavramı etrafında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yürüttüğü tartışmalar ve hepsinden de önemlisi 1915 olaylarına dair Başbakan Erdoğan’ın Doğu ve Batı Ermenice dâhil 9 dilde yayınlanan taziye mesajı bu tartışma zemininindeğerli bir ürünüdür.
Bu zemin güçlenip açık bir tartışma alanına dönüştükçe, 1915 olaylarına farklı gerekçelerden dolayı ilgi duyanlar, bu konuyu “kendi aralarında konuşanlar”, sadece “kendi taraftarlarına konuşanlar” veya hiç konuşmayıp izleyenler travmatik bir tecrübe yaşıyorlar. Çoğunlukla yepyeni bir süreçle karşı karşıya olmanın verdiği pozitif bir heyecan kadar negatif tepkiler degündeme gelebiliyor.
Artık, ister inkâr ister destek olsun, eski dille 1915 olaylarını ele alma çabası bitmiştir, tükenmiştir. Bu dilin bize söyleyecek bir şeyi kalmamıştır.
Niyetimiz, olumlu veya olumsuz tavır geliştiren tartışmalara kulak tıkamak değildir. Tam tersine bu konunun daha fazla ve daha detaylı ele alınması ve konuşulması gerekmektedir. Eskiler, yeniler veya ortaya çıkacak farklı yaklaşımların tamamının ele alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Bu noktada, Başbakan Erdoğan’ın 1915 olaylarına dair yayınladığı taziyede ifade edilen “farklı yaklaşımlar olabilir, çoğulculuğun göstergesidir” ifadesini de bunu teşvik eden bir tutum olarak görüyor ve destekliyoruz. Zaten adil hafıza kavramını bundan dolayı bir tartışma çağrısı ve bir tartışma zemini olarak görüyoruz. Bu tutumun güçlenip sergilenmesinde, sivil toplumun veya aydınların değil, hükümetin inisiyatif almasını da Türkiye’ye özgü ilginç bir durum olarak görüyoruz.
Adil davranmak
Unutulmamalıdır ki, “Adil Hafıza” iddialı ve çift taraflı bir kavramdır. Sadece Ermenilere yönelik değil, Türklere, Kürtlere ve bu ülkede yaşayan diğer halklara da yönelik bir çağrıdır. Bu kavram, Türkleri de son yüzyıl içinde zihinlere farklı bir anlatı ile yerleştirilen “hain ve arkadan vuran Ermeni” algısını terketmeye davet etmektedir. Adil Hafıza yaklaşımı tek yönlü ve tek taraflı değil, çift yönlü ve çift taraflı bir empatiyi gerekli kılar.
1915 olayları nedir? Nasıl tarif etmeliyiz? Bu sorunun cevabı, belki de olaylarla beraber, bu olayların nasıl tartışıldığı ile de ele alınmalı.
Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu’nun, siyasi kimliğine rağmen, belirli çevrelerin eleştiri oklarına hedef olmak pahasına bugüne kadar söylenmemiş, ezber bozan “Adil Hafıza” kavramına sahip çıkan cesur yaklaşımını takdirle karşılıyoruz. Buna karşılık, riske atacağı siyasi kimliği ve kaybedeği oyları olmadığı halde, oturdukları yerden tartışmaya katma değer sağlamak yerine, yerinde sayan, yeni düşüncelere ve kavramlara açık olmayan yeminli çevreleri ise anlamakta zorlanıyoruz. 1915 tartışmasında yeni, yaratıcı ve geniş bir bakış açısına ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. “Adil hafıza”yı bu bakımdan da adil, taraflara eşit mesafede ve gerçeğin peşinden gidenlerin sahip çıkması gereken bir kavram olarak değerlendiriyoruz.
Bu noktada Alin Ozinian’ın 1 Ağustos’ta “Adil Hafıza ne kadar adil?” başlıklı yazısını tartışmaya kimin ne maksatla dahil olduğunu göstermesi açısından önemli bir işaret olarak gördüğümüzü ifade etmek gerekiyor. Ozinian’ın yazısı adil hafıza terimine yeterince adil davranmayan bir tutumla öne çıkıyor. Ozinian yazısında adil hafıza teriminin var olmadığı eski Türkiye’nin diliyle yeni Türkiye’nin gerçeklerini tartışıyor. Bu tavır, girişte bahsettiğimiz sorunlu yaklaşımların tekrarı esasında. Gerek adil hafıza kavramına gerekse bir parçası olduğumuz Adil Hafıza İnisiyatifi’ne Ozinian’ın yönelttiği haksız eleştiriler de bu tavrın bir sonucu. Açıkçası, insani/ahlaki, hukuki ve bilimsel boyutları ile tartışılması gereken “1915”i, siyasi skor elde etme niyeti ile kullanmak, ister istemez işi farklı mecralara yöneltiyor. Bu tür yaklaşımlar en çok 1915’te yaşamını kaybedenler ile -ah keşke!- yaşasaydı tartışmalara bambaşka bir boyut katabilecek Hrant Dink’in ruhlarını incitiyordur.
Yine de, Türkiye’nin geleceği, coğrafyamızda yaşayan halkların ortak kaderi, yaşanan olayları konuşabilme değeri ve vicdani bir tutum geliştirme açısından her türlü fikri katkıyı önemli bir fırsat olarak değerlendirmek gerektiğine inanıyoruz.
Hafızayı özgürleştirmek
Bir parçası olduğumuz Adil Hafıza İnisiyatifi, 1915 olaylarına ilgi duyan, bu alanda çalışan gönüllü gençlerin oluşturduğu, temel amacı bu topraklarda yaşayan halkların dostluk ilişkilerini hatırlatmak olan bir inisiyatif. Bu çerçevede bizler adil hafıza kavramını son derece değerli bir tartışma imkânı olarak görüyoruz.
Husumet dilini reddettiği, olumlu ve olumsuz tüm süreçleri konuşma fırsatı verdiği, inkârcı veya ötekileştirici anlayışlara karşı çıktığı için bu kavramı önemsiyoruz. Çünkü kavramın dayandığı zeminin adalet duygusu ve kaygısı ile şekillendiğini düşünüyoruz.
Bugüne kadar birçok kesimin veya ismin inkârcı veya ötekileştirici tavırları öne çıkarttığı bir ülkede, Hrant Dink gibi saygıyla andığımız nev’i şahsına münhasır bir şahsiyetin yolundan giderek geçmişimizin zenginliğini vurgulamanın bir değer ve öncelik olduğunu düşünüyoruz. Dostluk ve komşuluğun ötesinde kadim bir “akrabalık” ilişkisi kurmuş olan halkların toplumsal hafızasını özgürleştirmek gerektiğine inanıyoruz. Yaşanan acıları inkâr etmeyen ama tüm tarih ve ilişkilerin bundan ibaret olmadığını düşünen bir tavrı temsil ediyoruz. İnisiyatif olarak sosyal medyada ve diğer alanlarda yürüttüğümüz çalışmaların özünü bu yüzden adil hafıza kavramı oluşturuyor.
Ozinian’ın ortaklıkları hatırlattığımız bazı örneklere, özetle “ama biz bunları zaten iyi biliyoruz” demesi ise bizim açımızdan ciddi bir hayal kırıklığı. Doğru, siz biliyorsunuz ama Türkiye halkının birçoğu ne yazık ki “bilmiyor” çünkü bugüne kadar bu konuyu konuşmak dahi mümkün değildi. Herkes kendine biliyor, kendine konuşuyordu. Sorun da bu zaten. Sizin, bizim bilmemiz yeterli değil, bu gerçeklerin hatırlanması, konuşulabilir bir hale gelmesi, normalleşmesi, günlük ve gündelik hayatımızın bir parçası haline gelmesidir.
Kim neyi biliyor?
Bu yüzden evet, ısrarla ve inatla Dolmabahçe Sarayı’nın Ermeni bir mimar tarafından yapıldığı söylenmeli, Ermenilerin veya diğer milletlerin çalışmaları hatırlatılmalı. Gerçek Türkiye’nin, yeni Türkiye’nin böyle bir Türkiye olduğuna inanıyoruz. Nubar Terziyan’ı ya da Kirkor Cezveciyan’ı hatırlamalı ve hatırlatmalıyız. Veya 1912 Olimpiyatları’nda Osmanlı’yı temsilen katılan Ermeni sporcuları siz biliyor olabilirsiniz. Ama çoğunluk bilmiyor, bildiğini düşünenler de bu gerçekleri gelecek inşası için bir değer olarak görmüyor. Ermenilerin, Türkler gibi Osmanlı kültürünün bir parçasını olduğunu hatırlatmak ahlaki ve insani bir görevdir. 1915 acılarını unutturmak için değil hatırlatmak, sebep-sonuç ilişkileri ile tarihe hakkıylayaklaşmak adına aynı zamanda bir görev, hatta sorumluluktur.
Hrant Dink’in “Sabiha Gökçen Ermeni’dir” cümlesine tepkileri hatırlayın. Adil hafıza, bu tepkileri anlamsız kıldığı, ırkçılığı teşhir edebildiği için değerli ve önemli bir kavram bizim için.
Barışmak ve helalleşmenin, Ozinian tarafından “dini bir motif” olarak görülmesine gelince… Bu ifadelerimizin bu şekilde algılanması, inşallah, önyargıların bazen refleksle karışık yüzeysel tepkilere yol açmasının bir sonucu değildir. Her şeyi buna indirgememekle beraber “dini motif” denilen şeyi biz önemsiyoruz. O motifler bugün konuşmayı mümkün kılan hafızamızın önemli niteliklerinden birisi. Kabul etmeniz gerekmiyor elbette, ama konuşmayı mümkün kılması önemli bizim için.
Adil Hafıza İnisiyatifi olarak, azınlık değil eşit vatandaşlık statüsünde bu topraklarda yaşayan herkesin eşit haklara sahip olmasını önemsiyoruz. Bu kadar içiçe geçmiş halkların ilişkilerini hatırlatmanın da bu süreçte keskin bir etkisi olduğuna inanıyoruz.
Unutmayalım ki 1915 olaylarını gerçekten konuşmanın yolu 1915 öncesi ve sonrasını da konuşmayla sağlanır. Adil hafıza kavramı bu yüzden önemli, bu yüzden adil.
Hulisi Köse – Kevork Kallosyan / Adil Hafıza İnisiyatifi
StarAçıkGörüş

Yorumlar kapatıldı.