Nurettin Değirmenci
İnsan olarak doğanların insan olması için düşünmesi, özgür birey-kendi olması zorunlu koşuldur. İnsanlık, din, mezhep, etnik köken, doktrin…Farklılıklarının üstünde kabul edilir.Erdoğan, cumhurbaşkanlığı seçimi kapsamında canlı yayında, ‘Benim için Gürcü dediler. Affedersin daha çirkinini söylediler, Ermeni dediler’ 5-8-2014Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş’in MHP’nin sitesinde yayımlanan “Affedersiniz Ermeni Olmak Suç Mu?” adlı bir bildiri kaleme aldı…
“Ben Türk vatandaşıyım” ve “Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlıyım” diyen herkes – etnik, dini ve mezhepsel aidiyetleri ne olursa olsun – bizim teminatımız altındadır. Bölgemizin hassas süreçlerden geçtiği bu günlerde siyasi sorumluluk sahiplerini daha itidalli ve sağduyulu olmaya davet ediyoruz. Sayın Başbakan’ın mevzubahis ayrımcı tavrını kınarken, Ermeni kökenli Türk vatandaşlarımıza da dayanışma mesajlarımızı gönderiyoruz. 6-8-2014
Türkiye’de yaşayan çoğunluk insanların özgür birey olmasına kocaman iki engel vardır:
1-Müslümanlık;
2-İttihat ve Terakki düşüncesi izleri.
Müslümanlık kılıç üzerine kurulmuş, kuralları olmayan bir dindir. Müslüman savaşçı, “Müslüman ol ya kâfir!” demiş; kâfir, ya Müslüman olmuş, ya da ölmüş. Günümüzde IŞİD militanları gerçek Müslümanlığı temsil ediyorlar.
_Emeviler döneminde, Müslümanlık, Araplarla sınırlı bir dindi, diğer inanışlılar ek haraç (Cizye) vermek zorundaydılar.
_Abbasiler döneminde, Müslümanlık, Arap olmayan kabilelere yayılır. Çünkü: Arap olmayan bir güçlü komutan Ebu Müslim Horasani Abbasileri yönetime taşır. (Sonradan Halife tarafından öldürülür) Böylece, İranlı kabileler, Kürt kabileler ve giderek bazı Asyalı kabileler, cizye ödememek için Müslüman olurlar.
Osmanlıyı kuran kabilenin ne zaman Müslüman olduğu bilinmemektedir. Yalnız, Osmanlılar Anadolu’ya geldiğinde, Anadolu’da hatırı sayılır miktarda Müslüman vardı.
Müslümanlık inanışında, Müslüman olmayan herkes Müslümanın düşmanıdır ve bu düşmanlık karşı tarafın Müslüman olmasına kadar devam eder. Bu ilkel inanış asırlardır belleklere kök salmış ve kalıtsal özellik kazanmıştır.
Müslümanlığın bu ilkel özelliği yetmiyormuş gibi, İttihat ve Terakki düşüncesi, Müslüman-Müslüman olmayan Anadolu insanları arasında kalıcı düşmanlık için ikinci bir etki olmuştur.
Bilindiği gibi, Milliyetçilik, Ortadoğu ve Balkanlara kocaman dış etkilerle giriş yapmıştır.
Yunanlılar, Sırplar, Bulgarlar, Hırvatlar, Romenler… Osmanlı ve Müslümanlık düşmanlığı yaparak Milliyetçiliği savunmuşlardı. Böylece, Milliyetçilik, Ortadoğu ve Balkanlar’da, “Düşman yaratma” aracı olarak algılanır.
Milliyetçilik, sanayi devriminin ortaya çıkardığı ideolojidir. Gelişen her Batılı ülke, kendi ürününü kendi insanına pazarlamak ve yeni pazarlar bulmak için Milliyetçilik doktrinine sarılır. Artı savaşlarda her vatandaş göreve çağrılır.
Ortadoğu ve Balkanlar’da ise Milliyetçilik, üretimden yoksun, sadece düşmanlık, kin ve nefret üzerine oturtulur. Savaşlarda, yoksullar zorla cephelerde ölüme sürüklenir.
Yunan, Sırp, Bulgar, Romen… Milliyetçiliğine tepki olarak; Osmanlı’da, Yunan, Bulgar, Romen, Ermeni, Arap düşmanlığı üzerine oturtulan Türk Milliyetçiliği geliştirilir. Türk Milliyetçiler, en acımasız uygulamayı Ermeniler üzerinde gerçekleştirir. Ermeniler öldürülür, kutsal mekânları tahrip edilir, malları ve arazilerine el konur. Olay bununla bitmez; Ermeni düşmanlığı belleklere kazınır.
Türkiye’de, özellikle, İç, Güney ve Doğu Anadolu’da Ermeni akrabası olmayan aile sayısı oldukça sınırlıdır. Neden?
Büyük Ermeni Kırımında, yüzbinlerce çocuk ölür, on binlerce çocuk korunur. Yüzbinlerce kadın ölmüş, on binlerce kadın korunmuştur. Çoğunluğu zorla Müslüman olan bu kadınların ve çocukların çocukları, torunları Türk mü oldular?
Bir ülkede bu kadar kocaman çelişki nasıl var olabilir?
Sorgulamayan, düşünmeyen, araştırmayan ve ezber eğitimin egemen olduğu bir toplumda böylesi onlarca, yüzlerce çelişki gizlenebilir. Daha doğrusu gizlendiği sanılır.
Uzun süredir tanıdığımdindar bir insan var. Bu insan 10 yıldır uluslararası bir felsefe derneğinin üyesi ve derneğin etkinliğine katılıyor. Son İsrail-Gazze Savaşında, “Bütün Yahudileri keseceksin! O zaman İsrail Gazze’de sivilleri öldürmeye son verir!” diye, bir fetva kesti. Üç-dört kişi donup kaldık. Sonra, “Nasıl böyle bir çözümü savunabilirsin; Türkiye’deki Yahudilerin oradaki savaşlarla nasıl doğrudan bağlantısı olabilir? Buradaki Yahudiler bizim vatandaşımız. Biz yasalarla birbirimize bağlı vatandaşız” dediğimizde, hemen Müslümanlık dini inanışını öne çıkardı.
Müslümanlık inanışında yasa kavramı yoktur. Tek yasa, “Güç, hak; güçlü, haklıdır! Kaşa kaş, göze göz! İntikam!”deneyle öğretilir.
Bu doğa yasasının belleklere egemen olması gereği, Müslümanlardan:
-El-kaide, el-Şebeb, Boko Haram, İŞID… Gibi örgütler;
_Cesaretli-görevine bağlı-erdemli yöneticiler değil, Saddam, Kaddafi gibi küstah liderler ortaya çıkar.
Müslümanlıkta yasalar olsa kurumlar oluşur. Müslümanlıkta kurumlar olmadığı için hiçbir etkili kişi Müslümanlıkta doğrudan ilkellikleri engelleyecekyenilikler yapamaz.
Günümüzde, zengin ve yönetici Müslümanlar; Batılı ülkelerde batılı, kendi toplumlarında koyu-katı Müslüman olarak ikiyüzlü yaşamayı doğal davranış kabul ediyorlar.
Müslümanlarda Müslüman olmayanlara düşmanlık kalıcı olarak belleklere kazınmıştır. Örneğin, Erdoğan’ının bilinçaltına yerleşmiş Ermeni düşmanlığı Mısırlı bir Müslüman’da olmayabilir ama onda da Mısırlı Hıristiyanlar olan Kopti düşmanlığı bilinçaltına yerleşmiştir.
(Doğal olarak asırlardır birlikte yaşam süren Müslümanların; Türkiye’de Ermenilere, Mısır’da Koptilere saygı ve sevgi göstermeleri gerekmiyor mu? Müslüman toplumlara sevgi değil, korku egemendir.)
İlkellikler, Müslüman toplumlarda bilgi, beceri, araç-gereç birikimi artıp, çalışıp üretme yaygınlaşıncaya kadar devam eder. Çalışıp üretme olmadan, emeğe saygı oluşmadan, güzel sanatlara saygı duymadan kul-kuyruklar insan olamazlar.
Avrupa Hıristiyan dünyasında, diğer dinlere olan düşmanlıklar neden azaldı?
_Avrupa’da bilgi, beceri, araç-gereç birikimi arttı, çalışıp üretme yaygınlaştı ve yeni pazarlara ihtiyaç oluştu.
_Yasalar belleklere yerleştiği için kurumlardan oluşan devletler ortaya çıktı. Evrensel yasalar kurumları, basit kurallar güçlü lideri yaratır.
_İnsanı insan yapan resim, yontu, müzik ve diğer sanatlar Batı’da yüzlerce asırdır zenginleşerek yaygınlaşıyor.
_Ürün artışı ile beraber emek değer kazandı, çalışıp üretenler kendilerine, ailelerine,yakınlarına, uluslarına, giderek diğer insanlara değer vermeye başladı. Böylece, çağdaş insani değerler ortaya çıktı. Sevgi korkunun yerini aldı.
*
Siyaset, devleti oluşturan kurumları düzenleme ve yürütme etkinliğidir.
Egemenlik, ulusu ve onun tüzelkişiliği olan devletin yetkilerinim tümüdür.
Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak, siyasi örgütlü ulus ya da uluslar topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır.
Müslüman toplumlarda:
Yasalar üzerine kurulu, kurumlardan oluşan devlet yoktur. Sadece, Türkiye’de, Batılı ülkelerden ithal edilen yasalarla oluşturulan kurumlar (Devlet) vardır. Türkiye’de, resmi kurumlar iflas ettiğinden çürümüş bir devlet söz konusudur.
Türkiye, teorik olarak laik cumhuriyettir ama gerçekler oldukça farklıdır. Neden?
+Türkiye’de ithal yasalar ve kurumlar vardır. [Güncellenmeyen yasalar örf ve gelenek özelliği kazanır.]
_Belleklere ilkel Müslüman örf ve gelenekler egemendir. Artı İttihat ve Terakki düşüncesi yıllardır belleklere işlenir. Bu çelişkiler yetmiyormuş gibi, yöneticiler, dini siyasi araç olarak kullanırlar.[Siyasi propagandalar sırasında, bir günde 17 defa namaza dikilen siyasiler yetiştirmiş bir ülkeyiz. Laikliğimizle ne kadar övünsek azdır.]
Cumhuriyet tarihinin ilk Din Şûrası toplandı. Başbakan Tansu Çiller toplantıda başını örterek ayet okudu. 1-11-1993
Sözüm ona laik Başbakan bir Alevi toplantısına katılabilir miydi? Veya Tansu Çiller Alevi olsaydı Başbakan olabilir miydi?
Deneylere baktığımızda: Devletin gizli belgeleri,“Türkiye’de sadece Suni Müslüman olanlar bazı kurumlarda görev alabilir” diyor. Ama her yönetici sıkıştığında ya laiklik şarkısını tutturur, ya da bu ülkenin yüzde 99’u Müslümandır diye öter.
Erdoğan, gazeteci bayana, “Yüzde 99’u Müslüman olan bu halka saygısızca hakaret ediyorsun…” diye, seslendi. 8-8-2014
“Ulusal güvenliği koruma sırları basını susturmak, basın mensuplarını görev yapmaktan alıkoymak ya da insan haklarını çiğnemek için mazeret olarak kullanılamaz.“ BM düşünce özgürlüğü özel raporu
“Yıllar boyu okullarda her gün, her sabah ”Türk’üz” dedik. Bazıları sadece bir gün Ermeni’yiz denmesine bile razı olmadı.” Rakel Dink.
Erdoğan’ının, ‘Benim için Gürcü dediler. Affedersin daha çirkinini söylediler, Ermeni dediler’ ifadesi:
Türkiye’deki çoğunluk yöneticilerde dinin ve İttihat ve Terakki’nin ilkel etkilerini açığa vurmaktadır.
Diğer açıklamalar, mazeretler yaygaralardan ibarettir.
Nurettin Değirmenci
Elk. Yük. Müh.
Yorumlar kapatıldı.