İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir Devam Kitabı: Karadeniz’in Kaybolan Kimliği

İsmet Melenağzı
Uğur Biryol, son çalışması “Karadeniz’in Kaybolan Kimliği” ile bir önceki çalışması “Karardı Karadeniz” derlemesini karşılaştırıyor; biraz başka “kültüre” kapı aralıyor sanki. Arka kapakta kitaba dair “Lazlar ve Hamşinliler, etno-kültürel ve dinsel kimlik krizleri…”, “Çok kültürlülüğün mirası…”, “Hafızanın ve unutmanın, unutturmanın bedelleri”, “Bu mirasın, bu izlerin, bu bedellerin Ordulu bir Ermeni bakırcı ustasının hikayesinde billurlaşması…”, “Popüler kültürde Karadenizli ve Laz algıları..”, “Büyük şehirde ‘Laz’ kimliği nasıl değişiyor, nasıl ajite oluyor?, ‘Metropol Lazı’ nasıl birisidir?” gibi notlar düşülmüş…

Derlemede İbrahim Dizman, Erhan Gürsel Ersoy, Mehmet Akif Ertaş, Selma Koçiva, Selçuk Küpçük, Tan Morgül, Mahir Özkan, Sezai Sarıoğlu, Metin Solmaz ve Vahit Tursun’un yazıları yer alıyor.
Biryol, Çamlıhemşinli, 35 yaşında. Trabzon’da ve Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde okudu. Birgün gazetesinde çalıştı. bianet, Express, Radikal İki’de yazıları yayımlandı. Doğakaradeniz dergisinde yayın koordinatörü. İlk kitabı “Gurbet Pastası: Hemşinliler, Göç ve Pastacılık” idi.
Biryol ile “Karadeniz’in Kaybolan Kimliği” ve “Karardı Karadeniz” üzerine konuştuk.
“Karardı Karadeniz” derlemeniz Karadeniz’in Kaybolan Kimliği arasında belirgin bir devamlılık görünüyor. Siz burada kendi derdinizi, niyetinizi nasıl anlatırsınız?
Karardı Karadeniz; artık gittikçe yozlaşan, kararan bir kültüre ağıt gibiydi bir bakıma. Göz göre göre dejenere olan bir kültürün, yaşam biçiminin nasıl bu hale geldiğinin somut bir fotoğrafıydı. Yazılar ve kurgusunda öneri de sunuyordu. Ama asıl yakıcı olan şey kimliğin kaybolmasıydı ki zaten bütün yıkımın zemini buna dayanıyordu. O nedenle özellikle buna vurgu yapan ya da önplana çıkaran bir çalışma olması için çabaladım.
 Karadeniz “kültürü” deyince ne anlaşılıyor genellikle? O anlaşılan şey, gerçekten anlamlı mı? Bu derlemede biraz başka bir “kültüre” kapı aralanıyor sanki…
Karadeniz kültürü denilince akla gelen hamsi, Temel, Fadime, uyy, daaa, kemençe, mısır gibi klişelerdir. Anlamlı değil bunlar, çünkü başlıbaşına bir popüler kültür algılaması ve dayatması. Elbette Karadeniz gerçeğinin içinde payı olan ama başat olmayan maddeler bunlar. Asıl Karadeniz ise kıyıların ardında. Şöyle de diyebiliriz aslında, görmek isteyen dağlara bakmalı çünkü gören sahil yolunu görüyor! O nedenle bu kitap Lazları, Hemşinlileri ve Karadeniz haklarını anlatıyor; kaybolan yönüyle.
Karadeniz – “Laz” özdeşleştirmesi hem Karadenizlileri hem Lazları kızdıran bir yanılgıya dayanıyor, bunu biliyoruz, anlıyoruz. Fakat bu kitabın da ipucu verdiği gibi, pekala birtakım geçişlilikler, etkileşimler de yok değil sanırım, yanılıyor muyum?
Her Karadenizli Laz değil ama her Laz Karadenizli neticede. Karadeniz sınırını çıkınca herkese Laz demek yanlışı da İstanbul bakış açısının bir ürünü. Lazların en başta anadilleri var, binyıllık bir yaşam kültürleri var, gelenekleri var…Ama genelin içinde karakterize edilecek ortak özellikler de var. Silah ve öfke bunlardan biri. Karadeniz’in genelinde yaygın olan iki unsur. Ama onun dışında Lazlarla Karadenizlileri özdeşleştirecek pek bir yan göremiyorum.
Derlemede Karadeniz’in kültürel kayıpları arasında “kaybolan” gayrı müslim nüfusun hatırası ve mirası, önemli bir tema olarak işleniyor. Bu konuya Karadeniz halkı nasıl bakıyor, bir duyarlılık artışı var mı, milliyetçi kaygı ve reaksiyonlarda bir aşınma var mı?
Bundan 20 yıl önce gayrimüslim nüfusun varlığına dair bir şey söylemek büyük bir cesaret işiydi. Rumlar, Ermeniler bahsi geçtiğinde neler söylendiğini hepimiz biliyoruz. Ancak artık “başka” dillerin, dinlerin bu coğrafyada hem de hatırı sayılır biçimde yaşamış olduğu gerçeği kabule dilen bir durum. Bu bile bence bir adım. Sumela’da ayin yapılabiliyor, Maçka’da Kalandar kutlamaları yapılıyor, Hıristiyan akrabalar çıkıyor; Hemşinlilerin bir kısmı Ermeni olduğunu kabul ediyor, Trabzon’un köylerinde Rumca konuşuluyor ve Rumca türküler albümlere konuluyor. Bunda mesela müziğin çok büyük payı var. Sonbahar filminin finalindeki Ermenice (Hemşince) ağıt insanları ağlatabiliyor. Bulutları Beklerken filminde Lazca bir ağıt hüzünlendiriyor. Bu çalışmalarla geçmişe bakmak insanlara daha sağlıklı bakış açıları kazandırdı zaman içinde ama yine de reaksiyoner olan çok sayıda insan olsa da eylemlilik halinde değiller eskisi gibi.
Kitapla ilgili aldığınız tepkileri, işittiğiniz yorumları da merak ediyorum buna bağlı olarak…
Kısa bir süre olmasına rağmen gayet olumlu. Özellikle Karardı Karadeniz’i bilenler tamamlayıcılığı konusunda hemfikir. Ayrıca yine bir boşluğu doldurması açısından da takdir alıyor. Elbette bunlar ilerleyen dönemlerdeki çalışmaların temelini de atıyor. (İM/HK)
* Uğur Biryol, derleyen; Tanıl Bora, editör; Fikret Doğan, yayına hazırlayan; İletişim Yayınları Memleket Kitapları, 2014, İstanbul, 232 sayfa.
http://www.bianet.org/bianet/cevre/157583-bir-devam-kitabi-karadeniz-in-kaybolan-kimligi

Yorumlar kapatıldı.