Nurettin Değirmenci
Evrensel insan hakları ve evrensel insani değerlerin önemli bileşenlerinden biri düşünce, vicdan ve din özgürlüğüdür. Aydınlanma döneminde Avrupa’da yaygınlaşan düşünce, vicdan ve din özgürlüğü, sonradan evrensel özellik kazanır. Ne yazık ki, günümüzde geri toplumlarda düşünce, vicdan ve din özgürlüğü kocaman baskılar altındadır. Kant, insanın temel özelliğinin özgürlük ve ahlak olduğunu vurgular. Özgürlük ile ahlak arasında kopmaz bağlar vardır.
Örneğin, yalan söyleyen bir insan özgürlüğünü yitirir, gerçekleri gizlediği için ahlaksız olur. Özgür olmayan bir insan, kendini sınırladığı ya da sınırlandığı için gerçeklere ulaşmaz, yalanlarla yetinir, yalan yaşam sürer.
İnsanın özgür ve ahlaklı olması için düşünce, vicdan ve din özgürlüğü temel koşullardan biridir.
Günümüzde gelişmiş ülkelerde yöneticiler ve yönetilenler hep birlikte düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü genişletmek için çaba harcarken, geri toplumlarda yönetenler ve yönetilenler el ele verip köleliği, boyun eğmeyi, topluca yalancı olmayı savunurlar.
Bazı örneklere bakalım:
Hindistan’da, Hindu milliyetçisi bir milletvekilinin oruçlu olan Müslüman bir işçiye zorla ekmek yedirmeye çalışması tepkilere yol açtı. 23-7-2014
İran’ın Kirmanşah kentinde Ramazan ayında sokakta yemek yediği gerekçesiyle İranlı bir Hıristiyan’ın dudakları din polisi tarafından sigarayla yakıldı. 24-7-2014
ABD vatandaşı Güney Sudanlı Hristiyan Daniel Wani ile evlenen İbrahim, din değiştirdiği için Mayıs ayında şeriat mahkemesi tarafından ölüm cezasına çarptırıldı. Daha sonra affedilen Meryem Yahya İbrahim, İtalya’ya ait bir uçakla Roma’ya götürüldü. 24-7-2014
Irak-Şam İslam Devleti yöneticileri bir fetva yayınlayarak kadınların sünnet edileceğini duyurdular. 24-7-2014
Sünnet ile ilgili Kutsal Kitap’ta şunlar yazılır:
Tanrı İbrahim’e, “Sen ve soyun kuşaklar boyu antlaşmama bağlı kalmalısınız” dedi. “Seninle yaptığım antlaşmanın koşulu şudur: Aranızdaki erkeklerin hepsi sünnet edilecek. Sünnet olmalısınız. Sünnet aramızdaki antlaşmanın belirtisi olacak. Evinizde doğmuş ya da soyunuzdan olmayan bir yabancıdan satın alınmış köleler dâhil sekiz günlük her erkek çocuk edilecek. Sünnet edilmemiş her erkek halkının arasından atılacak, çünkü antlaşmamı bozmuş demektir.” Kutsal Kitap-Yaratılış-17
IŞİD, Musul’daki kadınların “yüzlerini tamamen örtmeleri gerektiğini” duyururken, örtünmeyenlere “sert cezalar” verileceği açıklandı. Açıklamada, kadınların nasıl örtünmesi gerektiği anlatıldı. 25-7-2014
Daha böylesi yüzlerce, binlerce örnekler sıralanabilir. Örneğin, Müslüman toplumlarda din polislerinin görevleri düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne engel olmaktır.
*
Bir toplumda bireysel özgürlükler ile toplumsal özgürlükler kopmaz biçimde birbirine bağlıdır. Toplumsal özgürlükler, ancak insani yasalarla temin edilir. İnsani yasalara yabancı olan toplumlara örf ve gelenekler, gerçekte kaba güç egemen olur. “Güç, hak; güçlü, haklıdır! Kaşa kaş, göze göz! İntikam esastır!” Kuralları adaleti sağlar. Güçlüler bu dünyada, güçsüzler ise öte dünyada haklı olurlar. Adalet, tek gözlü terazi gibidir; sürekli güçlüler haklı olur.
Gerçeklere gözlerini kapatan, kulaklarını tıkayan ve seslerini kesen toplumlar her türlü adaletsizliklere katlanmak zorunda kalırlar.
Günümüzde topluca gerçeklerin gizlendiği toplumlarda, savaşlar, baskılar, kan dökülmesi, acılar… Zirvededir. Irak, Suriye, Libya, Pakistan, Afganistan, Yemen ve neredeyse bütün Afrika kıtası savaşlarla kan gölüne dönüşmüştür. Savaş sonucu açlık-kıtlık-acılar ve her türlü korku çoğunluk insanların ayrılmaz arkadaşıdır.
Toplumlarda bilgi-beceri-araç-gereç miktarı artıp çalışıp üretme çoğalmadıkça, evrensel insani yasalar ve değerler gibi düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün isminin bile olmayacağını biliyoruz.
İnsan emek harcadığında emeğinin karşılığını bekler; yani, hakkını arar. Ölçülü emek harcamayan ve emeğine sahip olamayan insanlar, görev-sorumluluk-hak konularından habersiz kalırlar. Emek harcayanlar ve ona sahip olanlar kendi olurlar. Kendi emeğine, kendine ölçülü olarak saygılı olmayanlar başkasına saygı göstermez.
Peki, günümüzde, geri toplumlara insani yasalar ve değerler nasıl giriş yapabilir?
Süredurum Yasası gereği, dış etki olmadan mevcut durum değişmez. Bu nedenle, ulaşılması zor kapalı toplumlar onlarca asır değişime uğramadan yaşamlarını sürdürürler.
Toplumlara iki türlü dış etki olur:
1-Yakıcı, yıkıcı, öldürücü… Olanlar; saldırılar, savaşlar, silahlar, uyuşturucu gibi yıkıcı hareketler ve nesneler.
2-Yapıcı ve yararlı olanlar; bilgi, beceri, araç-gereç, ölçülü ticaret sonucu topluma giren ve insanların zorunlu ihtiyaçları için kullanılan nesneler.
Günümüz geri toplumlarına:
A-Lüks nesneler,
B-Her türlü silahlar giriş yapıyor.
Bunlara karşın yöneticiler, üretim için gerekli bilgi, beceri ve araç-gereç girişine neredeyse engel oluyorlar. Örneğin, zengin toplumlar arasında sayılan Katar, Kuveyt, Suudi Arabistan’da her türlü lüks nesneye rastlanır ama üretim için hiçbir çabaya rastlanmaz. Toplumun zenginleri, fakirleri, yönetenler, yönetilenler çalışıp üretmeyi pis etkinlik kabul ediyorlar ve çalışma ile ilgili etkinliklerde yabancı işçilerden yararlanıyorlar.
Ortadoğu, Afrika ve bazı Asya toplumlarında bilgi, beceri, araç-gereç çoğalıp çalışıp üretme artmadığı için toplumun siyasi yapısı değişime uğramıyor.
I-İnsanlar, başta kendi emeği olmak üzere diğer insanların emeğinden habersiz yaşıyor. Emeğe yabancı olanlar insanlığa yabancı kalır.
II-Toplumlardaki köklü aşiret yapıları korunuyor. Yönetimdeki aşirete bağlı olanlar edindikleri ayrıcalıklarla rezalet içinde yaşıyorlar. Diğer aşiret üyeleri yoksulluk denizinde boğuluyorlar. Gerçi, bazı zengin toplumlarda, diğer aşiretler yoksul değiller ama yönetimdeki aşirete diş biliyorlar. Yönetimdeki aşiret, dış tehditlerden ziyade, kendisine rakip iç aşiretlerden korkuyor.
Aşiretler, yönetimdeki aşireti devirmek güçlü devletlerle işbirliği yapmak için yanıp tutuşuyorlar.
Bu koşullarda, aşiret yapılarının korunduğu toplumlarda, muhalefet, düşman hem de öldürücü düşman anlamına geliyor. Batılı gelişmiş ülkelerde ise muhalefetsiz bir yönetim tasavvur bile edilemiyor.
Kuveyt hükümetinin muhalefet taraftarı gazete-televizyon sahibini vatandaşlıktan çıkarması, aynı aileden biri eski milletvekili üç kişinin vatandaşlıklarının iptal edilmesi, Körfez ülkelerinin geleceği ile ilgili korkuları arttırdı… 26-7-2014
Geri toplumlarda güçlü aşiret yapılarının kırılmaması, köklü geleneklerin yerine insani yasaların egemen olmasına engel oluyor.
Pakistan’ın Güney Pencap eyaletinde 30 yaşındaki dul bir kadına, aşiret meclisi kararıyla topluca tecavüz eden dört erkek idam cezası istemiyle yargılanmaya başladı. Pakistan’da İslam Hukuku sanıkların ‘para veya kadın’ vererek idamdan kurtulmaya olanak tanıyor. 26-7-2002
Malezya’da mahkeme, bir erkeğin eşini cep telefonuyla gönderdiği mesajla boşanmasını onayladı. Başbakan danışmanı Hamid Osman mesajın açık ve net olması şartıyla, şeriata uygun olduğunu söyledi. 26-7-2003
Bu kadar ilkel gelenekler üzerine kurulu adalet toplumda ne kadar huzuru sağlayabilir?
Böylesi toplumlarda düşünce, vicdan, din özgürlüğü olur mu?
Batman’da bazı camilerde serili halı üzerine farklı simgelerin bulunması, cemaat arasında tartışmaya yol açtı. Ramazan ayında teravih namazlarında bazı camilerdeki halılarda simgelerin Hıristiyan papazlara benzediğini belirten cemaat şikâyette bulundu. Batman İl Müftüsü Hasan Çağlar, kent merkezinde 10’a yakın camide bulunan simgeli halıların kaldırılabileceğini söyledi. 26-7-2014
(Bir gün sonra Müftülük ilgili halıların toplatılacağını açıkladı. Böylece, hem din hem de dindarlar kurtarıldı.)
Müslüman toplumlar içinde Türkiye laik ve insanlar sözüm ona vatandaştır. Yani: vatandaşlar suçun ve günahın ferdi olma ilkesini benimser, herkesin öte dünyada kendi hesabını vereceğini kabul eder, yasaların üstünlüğü ilkesini onaylar…
İnsanlar, özgür birey olmadıkça asla kul-kuyruk olmaktan, başkasının izinde yürümekten kurtulamazlar ve inançlı olamazlar. Özgür bireyler bellekleriyle oluşumları destekler ya da ret eder; kendi olur. Özgür birey olmayanlar sözcüklerle, simgelerle, yetinirler. Böyleleri, inanmaz, tapınır; taşlardan, ağaçlardan, hayvanlardan, simgelerden iyilik-kötülük beklerler.
Türkiye’de, laiklik sadece sözcüklerdedir. Örneğin, devlet, Alevi, Hıristiyan, Yahudi… İnanışlı vatandaşlara karşı laik, Suni Müslümanlıktan taraftır. Böyle laik yönetim olur mu?
Okullarda Suni dini bilgiler zorunludur.
Suni din adamını devlet yetiştirir.
Suni din adamı maaşını devletten alır.
Devlet Suni Müslümanlığa, değişik kuruluşları ile her türlü yardımı yapar.
Devlet, Suni Müslümanlığın yayılması için çaba harcar; bunun için camiler yaptırır.
Türkiye, laik değil, Suni Müslüman bir devlettir. Resmi dini ve mezhebi olan bir devlette düşünce, vicdan ve din özgürlüğü olamaz. Çünkü: Yönetenler ve yönetilenler doğrudan din-mezhep konularında taraftırlar.
Dini konularda taraf olan yönetici-yönetilenler doğaüstünden iyi-kötü beklenti içinde olurlar. Bu durumda güçlü toplum baskısı oluşur; sonuçta, düşünce, vicdan ve din özgürlüklerine ihtiyaç oluşmaz. Örneğin, Türkiye’de, Suni din adamları ve yöneticiler el ele verip düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü dinsizliği yayma aracı olarak tanıtırlar.
Diğer Müslüman toplumlar doğrudan ilkel geleneklerle yönetilirler. Bunun sonucu güçlü aşiret yapılarını korurlar.
Yasalar, ölçülü kurumları, evrensel mantık ve yöntemi, evrensel ölçüleri, evrensel insani değerleri yaratır. Ölçülü kurumlar bilge yöneticilere teslim edilir. Bu koşullarda düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne ihtiyaç oluşur. Sevgi topluma egemendir.
Örf ve gelenekler, güçlü lideri, cılız kurumları, basit ölçüleri ve yerel değerleri yaratır. Yerel değerlerde kurnazlık, entrika, komplo, iyi yalan söyleme… Övünülecek özelliklerdir. Örf ve geleneklerle yönetilen toplumlarda ayrıcalık, baskı, sopa ve korku yönetim aracıdır.
Türkiye’de neden başta siyasi partiler olmak üzere kurumlar güçlü olamıyor?
Siyasi partilere ve seçimlere rağmen Menderes, Demirel, Özal, Tayyip oldukça güçlenebiliyor, eşsiz-emsalsiz lider olabiliyorlar?
Eşsiz-emsalsiz Liderlerin siyasi hayatlarının sona ermesi ile beraber siyasi partileri yok olur.
Atatürk, Atatürk, Atatürk diye bağıranlar neden Tayyip, Tayyip, Tayyip diye bağıranlara kızıyor?
İnsanlar gönüllü olarak haklarından vazgeçerek güçlü-eşsiz lider yaratırlar.
İnsanlar mükemmel yönetici olamazlar. Bu nedenle; büyük yöneticiler eleştiri bekler, güçlü-eşsiz lider eleştiri yapanları hain ilan eder. Örneğin, hangi AKP’Lİ milletvekili Suriye, Libya, Mısır dış politikaları konusunda Tayyip’i eleştirebilir?
Eşsiz-emsaliz liderlerin yaratıldıkları toplumlarda düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne ihtiyaç oluşmaz. Çünkü: Lider her konuda bilginin son sınırına ulaşmıştır.
Bir toplumda süre içinde örf ve gelenekler ayrıntılı yasalara dönüşemez ama ayrıntılı yasalar yenilikler yapılmadıkça örf ve gelenek özelliği kazanırlar. Bu özellik gereği, Müslüman örf ve gelenekleri ile lider tarafından yönetilen bir topluma Batılı ülkelerden bazı yasalar ithal edilir. Bu yasalar kısa sürede örf ve gelenek kuralına dönüşür. Örneğin, güçlü lider, ithal yasalarla yaratılan kurumların başına ayrıcalıklı kulları atar ve kurumlar kısa sürede işlemez hale gelir.
Türkiye’de neden resmi kurumlar iflas etti?
Sorgulama zorunlu ihtiyaçtır.
Düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün olmadığı ya da sınırlandığı toplumlarda insanların sorgulama ateşi küle dönüştürülür. Bunun sonucu büyük araştırmacılar, kâşifler, yaratıcılar ortaya çıkmaz. Dini düşüncelere yeni boyutlar kazandırılmaz.
Yeniliklerin ve yaratıcılıkların olmadığı toplumlarda düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün olmadığının ya da sınırlı olduğunun soruncuna varabiliriz.
Sanat sadece doğanın taklit edilmesi değil, onun ayrıntılı ifadesidir. Resim, heykel, müzik… Gibi sanat etkinliklerinin yasak olduğu toplumlarda düşünceler gelişmez ve yeni düşünceler ortaya çıkmaz. Bu nedenle, bazı bilgeler, “Resim, heykel, müzik insanın gelişmesinde üç tanrıçadır” derler. Düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün olmadığı toplumlarda evrensel sanat etkinliklerine rastlanmaz.
Bir toplumda azınlıklar baskı ve korku altında yaşıyor ise o toplumda düşünce, vicdan ve din özgürlüğünden söz edilemez. Erdemli, özgür insanlar zayıfları korur, güçlüleri dizginler. Düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü ancak erdemli-onurlu-özgür insanlar savunur.
Somalili kadın, ‘peçe takmadığı için öldürüldü’ 30 TEMMUZ 2014
Kadının baskı altında yaşadığı toplumlarda düşünce, vicdan ve din özgürlüğünden söz edilemez.
Bir toplumda; erkeğin cahil kalması ile bir birey, kadının cahil kalması ile toplum çağın gerisinde kalır. Örneğin, cahil bir anne çocuklarını, özellikle kız çocuklarını ne kadar eğitebilir? Eğitim olanağı olmayan ana, anasından ve çevresinden öğrendiği ile yetinmek zorunda kalır.
Başta insanlar olmak üzere canlılar yaşamlarını:
Bütün evreni sevk ve idare eden, “Evrenin Ruhu” diye tanımlanan doğa yasalarına,
Güneş’e,
Su ve atmosferi ile Toprak Anaya borçludur.
Düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün olmadığı toplumlarda insanlar, evrensel ölçülerle Evrenin Ruhuna, Toprak Anaya ve Güneş’e yabancı kalır, onları gerçeğinden farklı tanımlarlar. Bu yanlış tanımlama sonucu insanlar doğaya yabancı kalır ve doğadan yararlanamazlar.
Geri toplumlardaki açlık, kıtlık, savaşlar ve diğer insan kaynaklı felaketlerin nedeni, insanların doğaya yabancı kalması ve ondan ölçülü yararlanmamasıdır.
Doğa bilinçli emek harcayan insanları ve toplumları asla ödülsüz bırakmaz. Ama insanlar doğaya yabancı ise doğa onlara nasıl yararlı olabilir?
Doğa, bilgelik yoluyla insanlara kalıcı mutluluk hediye eder.
İnsanlar cesaret, metanet ve aşkı bilmek zorundadırlar.
Bilmezlerse ne olur?
_Korkak olurlar.
_Dayanaksız olurlar.
_Sevgiye yabancı kalırlar ve kötülüğe yönelirler.
Düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün olmadığı toplumlarda korkak, dayanıksız insanlar kolayca kötülüğe yönelirler.
degirmencinurettin@gmail.com
Nurettin Değirmenci
Elk. Yük. Müh.
Yorumlar kapatıldı.