Ömer Engin Lütem
Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra barış antlaşmalarını hazırlamak üzere Fransa’da Versailles’da büyük bir konferans toplanır. Bağımsızlığını kazanmak isteyen halkların temsilcileri bu konferansa katılarak taleplerini açıklayan konuşmalar yaparlar. Osmanlı Ermenilerini temsil eden Mısırlı Bogos Nubar Paşa konuşmasında, Kafkasya’daki küçük Ermeni devletine katılmak üzere, günümüz Türkiye’sinin yaklaşık yarısını ister ancak bu büyük topraklar, özellikle güneyde Fransa’nın da talebi olduğu için, Ermenilere verilmez. Yıllar sonra İngiltere Başbakanı Lloyd George anılarında bu talepleri, alaycı bir ifadeyle ”Bogos’un peri masalları” olarak nitelendirir[1].
Konferans Ermenilere verilecek toprakları saptamakta zorlukla karşılaşınca bu işi Sevr Antlaşmasına konan bir madde ile ABD Başkanına havale eder. Başkan Wilson’un Ermenistan’a verilmesini öngördüğü topraklar Bogos Nubar’ın istediklerinden 1/3 kadar küçüktür. Trabzon’un batısından başlayarak güneye doğru Van’ı da içine alan ve günümüz İran sınırına dayanan ve kuzeyde Batum’un hemen batısında sona eren bir daire içinde kalan toprakları içerdiği için yine de çok büyüktür; günümüz Ermenistan’ının dört misli kadardır. Sonuçta Ermenistan değil bu bölgeyi ele geçirmek, Türk kuvvetleri karşında hezimete uğrar ve Wilson’un kararından yaklaşık kırk gün sonra bağımsızlığını da kaybederek Sovyetler Birliğine dahil olur. Kısaca Wilson’un çizdiği sınırlar da bir “peri masalı” niteliğindedir.
Bilindiği gibi Osmanlı İmparatorluğu topraklarını çeşitli ülkeler arasında paylaştıran Sevr Antlaşması ilgili ülkeler parlamentoları tarafından onaylanmadığı için yürürlüğe girememiş ve yerini tamamen başka hükümler içeren Lozan Antlaşması almıştır. Büyük Ermenistan hayallerinin böylece sona ermiş olmasını kabul etmek istemeyen militan Ermeniler uzun süre, onaylanmamış olsa bile Sevr Antlaşmasının imzalayanların iradesini gösterdiği bu nedenle de mevcut olmaya devam ettiği gibi garip bir düşünceyi savunmaya çalışmışlardır. Ancak bunda başarılı olamayınca bir başka teori üreterek Sevr Antlaşması ile Amerikan Başkanına verilen sınırları saptama görevinin ayrı hukuksal süreçler olduğunu, onaylanmadığı için Sevr’in uygulanamamasına karşılık, Başkan Wilson’un görevini tamamlayarak sınırları saptadığını o nedenle Wilson’un kararının uygulanması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Oysa, Sevr onaylanmadığı için ortadan kalkmış ve doğal olarak Amerikan başkanına doğu sınırlarını çizme yetkisini veren 89. maddesi de ortadan kalkmıştır. Ne var ki, militan ve aşırı milliyetçi Ermenilerin zihninde Wilson’un çizdiği sınırların Ermenistan’a ait toprakları gösterdiği ve Ermenistan’ın bu topraklar üzerinde hak iddia edebileceği gibi bir inanç mevcut olmaya devam etmiştir.
Ermenistan ve Diaspora Ermenileri 1915’in yüzüncü yılında soykırım iddialarının en geniş şekilde kabul edilmesi ve Türkiye’den olan çeşitli taleplerin ortaya atılması hazırlıkları içindedirler. Bu çerçevede Wilson tarafından çizilen sınırların yeniden gündeme gelmeye başladığı görülmektedir.
Yarın günümüzdeki bir diğer peri masalına, Taşnak Partisi’nin taleplerine, değineceğiz
________________________________________
[1] David Lloyd George, The Truth About the Peace Treaties, London, 1938. s.1316
http://www.turkishny.com/authors/155017-omer-engin-lutem/155017-omer-engin-lutem
TAŞNAK PARTİSİNİN PERİ MASALLARI
Ömer Engin LÜTEM
26 Haziran 2014
Dünkü yazımızda, Ermenilerin Türkiye’den olan çeşitli taleplerinin 1915’in 100. yılı münasebetiyle yeniden gündeme gelmeye başladığına değinmiştik. Bu konuda Diasporada bazı kişi ve kuruluşlar düşüncelerini ortaya koyan yazılar yayınlamaya başlamışlardır. Bunlar arasında kısa adı Taşnak olan Ermeni Devrimci Federasyonunun görüşleri özellikle önemlidir. Zira, Diasporaya hâkim olan siyasi düşünce ve eğilimler genelde bu partiden kaynaklanmakta, diğer bir deyimle Diaspora Ermenilerinin çoğunluğu bu partiyi izlemekte veya etkisi altında bulunmaktadır.
Taşnak Partisinin A.B.D. Batı Yakası Bölümü 23 Haziran 2014 tarihinde “Ermeni Soykırımı için Adalet Talepleri” başlığını taşıyan bir bildiri yayınlamıştır. Bu uzun metinde yer alan taleplerden en önemli gördüklerimizin bir özetini aşağıda veriyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti Ermeni soykırımını en açık şekilde tanımalı ve sonuçlarını üstlenmelidir.
Başkan Wilson’un 22 Kasım 1920 tarihli kararı uyarınca uluslararası sınırlar yeniden çizilmelidir. Van, Bitlis, Erzurum, Trabzon, Kars ve Ardahan Vilâyetleriyle Ağrı Dağı ve çevresi Ermenistan Cumhuriyeti ile birleşmelidir.
Ermenistan Halkının topraklara ilişkin haklarının geri verilmelidir. Bu haklar Karabağ bölgesinin bugünkü sınırları içinde bağımsızlığının tanınması ile Nahcivan bölgesini de içermelidir.
Türkiye Cumhuriyeti Ermeni soykırımı kurbanlarının torunlarına veya onları temsil eden örgütlerin temsilcilerine mali tazminat ödemeli, Ermenistan’a ekonomik yardım yapmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Ermeni soykırımı kurbanlarının torunlarına, zaman aşımı söz konusu olamadan, mallarla ilgili kişisel taleplerini beyan edebilmeleri için, hukuk yollarına ve mahkemelere başvurmalarını kabul etmelidir.
Türkiye Cumhuriyeti eğitim sistemi içerisinde Ermeni soykırımını tanımalıdır. Ayrıca ülkesindeki gizli veya Müslümanlaştırılmış Ermenilerin gerçek kimliklerine dönmelerine izin vermelidir.
Türkiye Cumhuriyeti her yıl 24 Nisan tarihini Ermeni soykırımı kurbanlarını anma günü olarak kabul etmeli ve 24 Nisan 2015 tarihinden itibaren bu gün için anma eylemleri yapılmasına izin vermelidir.
Bildiride Türkiye ve Azerbaycan’dan birlikte istenen hususlar da vardır. Buna göre Türkiye ve Azerbaycan ülkelerindeki yüzlerce eski Ermeni kiliseleri, manastırları, mezarlıkları ve diğer tarihi ve kültürel yapıları korumalı ve muhafaza etmeli, bunları İstanbul Ermeni Patrikhanesine ve Kilikya Baş Patrikliğine vermeli ayrıca Karabağ’a uyguladıkları ablukayı derhal kaldırmalıdır.
Bildiri, bu talepler yerine getirildiği takdirde Ermeni Milletinin bölgedeki Türk, Azeri ve Kürt Halklarıyla barışma ve barış içinde beraberce yaşama yoluna girebileceği belirtilerek son bulmaktadır.
Bu bildiri konusundaki ilk gözlem Taşnakların ve genelde Diaspora Ermenilerinin takviminin 1920 yılında durduğudur. Oysa Sevr’in imzalandığı yıl olan 1920’de mevcut koşullar izleyen üç yıl içinde tamamen ortadan kalkmış ve Türk-Ermeni ilişkileri yeni bir hukuki ve siyasi düzene kavuşmuştur. Bu çerçevede 1921 yılında imzalanan ve halen de geçerli olan Moskova ve Kars antlaşmalarıyla Türkiye’nin doğu sınırları saptanmıştır. Lozan antlaşması ise savaş nedeniyle tazminat verilemeyeceğini hükme bağlamıştır. Ayrıca büyük çoğunluğu, Ermeniler dâhil, gayrimüslimlere ait sahipsiz mallar için de yeni mevzuat kabul edilmiştir. Buna göre Ermenilerin Türkiye’den toprak talep etmek ve tazminat istemek için hukuki bir dayanağı yoktur. Mallar için ise ilgili mevzuata uymak gerekmektedir.
Ermeni talepleri hukuki yollarla gerçekleşemeyeceğine göre başka yollarla elde edilebilir mi?
Ermenistan’ın Türkiye’ye karşı zor kullanarak taleplerini yerine getirmesi söz konusu değildir. Ayrıca hiçbir devletin de bu alanda Ermenilere yardım etmek niyeti ve olanağı da bulunmamaktadır. Bu durumda geriye siyasi alanda Türkiye baskı yapmak kalmaktadır ki bu konuda Ermenistan’ın olanakları yetersizdir. Buna karşın bazı ülkelerin, hükümetleri değil, parlamentoları, basını ve sivil toplum kuruluşları Ermenilere yardım etmektedir. Ancak bu yardımlar şimdiye kadar Türkiye’nin tutumunda kayda değer bir değişiklik yapamamıştır. Önümüzdeki yıldan itibaren özellikle soykırım iddialarının tanınması, sınırların açılması, Ermenistan ile normal ilişkiler kurulması için Türkiye üzerindeki baskılar artacaktır. Ancak Türkiye halen eriştiği güçlü durumu ve çok önemli stratejik konumu nedeniyle bu baskılara kolaylıkla karşı koyabilecektir.
Görüldüğü üzere yukarıda özetlemeye çalıştığımız Ermeni taleplerinin gerçekleşmesi imkânı yoktur; ancak bu hususta düş kurmak, peri masallarına inanmak ve bunlarla Diaspora ve Ermenistan kamuoyunu oyalamak daima mümkündür.
http://www.avim.org.tr/analiz/tr/TASNAK-PARTISININ-PERI-MASALLARI/3523
Yorumlar kapatıldı.