İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

AB, Bayrak, İslam, “Kökenli” Vatandaşlık Ve Parçalı Sol

Mustafa Elveren*
Avrupa Birliği ülkelerinde sınırlar yok. Artık eyalet, bölgesel özerklik, federasyon ve benzeri siyasal sistemlerin önemini kavramamız gerekiyor. Bu sistemle evrensel hukuk çerçevesinde bir demokrasi inşa etmek mümkündür. Neden tüm Dünya böyle olmasın? Bu anlamda Sayın Dr. Ali Gün’ün önerisini kendi penceremden olumlu görüyorum. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde bayrak ve sınırlar semboliktir. O nedenle insan değeri ve çevre duyarlılığı daha fazladır. Dolayısıyla Türkiye’nin AB’ye üye olma çabaları her geçen gün daha da çok önem kazanmaktadır.

***
1- Avrupa Birliği:
Bundan önce yazdığım “İslam, Resmi İdeoloji ve Kader Kurnazlığı” başlıklı yazım üzerine e-posta adresime gönderilen bir mesajı aynen buraya aktarmak istiyorum.
“Sayın Elveren, Siz ve bütün aydınların gerçek bir Dünya amaçları varsa bunun gerçekleşmesi için bir tek yol var. Siyaset de tıpkı futbol tartışmaları gibi herkesin konuştuğu, konuşabildiği bir alana döndü. Oysa çare basit. Evrensel Hukuku savunmak. Bunun da somut adı AB Anayasasıdır. Ülke AB’ye girmese de AB Anayasasını savunmak zorundayız. Hem de ısrarla savunmak zorundayız. Bölgedeki barbar güçlerin etkinliğinin kırılması ancak böylelikle başlar… Dr. Ali GÜN”
Avrupa Birliği ülkelerinde sınırlar yok. Artık eyalet, bölgesel özerklik, federasyon ve benzeri siyasal sistemlerin önemini kavramamız gerekiyor. Bu sistemle evrensel hukuk çerçevesinde bir demokrasi inşa etmek mümkündür. Neden tüm Dünya böyle olmasın? Bu anlamda Sayın Dr. Ali Gün’ün önerisini kendi penceremden olumlu görüyorum.
Avrupa Birliği üyesi ülkelerde bayrak ve sınırlar semboliktir. O nedenle insan değeri ve çevre duyarlılığı daha fazladır. Dolayısıyla Türkiye’nin AB’ye üye olma çabaları her geçen gün daha da çok önem kazanmaktadır.
2- Bayrak ve İslam:
. “… 12 Eylül döneminde Kürtlere cezaevlerinde bir yandan cop sokulurken bir yandan zorla bayrak öptürüldüğünü hatırlayın.(B.Oran)” Lice’de karakol yapımlarına karşı yapılan protesto eylemleri sırasında bir provokatörün askeri karakolun bahçesinde Türk bayrağını indirmesi karşısında ırkçı baskılar had safhaya çıktı
Başbakan Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Bahçeli adeta ölüm kustu. “Bunun bedeli ödetilmelidir… O insan alnında vurulup, direkten indirilmeliydi…” Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin bu ırkçı ve katliamcı söylemleri üzerine taraftarları da meydanlara çıkıp; “Tekbirrrr! Ya Allah bismillah Allahu Ekber!” naralarıyla bir kez daha Kürdlere saldırmaya başladılar.
Sayın Başbakan açılışlarda avazı çıktığı kadar “Ya Allah, Bismillah!” deyip kurdeleyi kesiyor.
İslamcı olduğunu iddia eden bazı örgütler de Ortadoğu’nun birçok yerleşim birimlerinde “Ya Allah, Bismillah!, Allahu Ekber!” naralarıyla Alevileri öldürüyorlar…
“Ya Allah, Bismillah!, Allahu Ekber!” nidalarıyla gâh açılışlar yapılır, gâh insanların kellesi kesilir, bazen de 9 yaşındaki kız çocuklarının nikâhları kıyılır.
Ülkemizde adeta din, bayrak, vatan sevgisi yarışı yapılmaktadır. Başbakan ve MHP lideri; “ben senden daha çok bayrağı seviyorum” gibi bir yarış içine girmişler. Bunlarda hiç insan sevgisi kalmamıştır. Yer altı maden ocaklarında hayatını kaybeden yüzlerce işçinin canı bayrak kadar kutsal sayılmıyor. Onların mantığına göre; “Parası neyse veririz!”
Hâlbuki hiçbir şey insan hayatı kadar daha değerli olamaz. Dünya’da en kutsal şey insanın yaşam hakkıdır. Dolayısıyla bayrak insan hayatından daha değerli olamaz. Çünkü Dünya’da en kutsal şey insanın yaşamıdır. O nedenle insan hayatı her şeyden daha değerlidir benim için…
3- “Kökenli” Vatandaşlık:
Basılı ve görsel medyada; “uzman”lar hep şöyle bir dil kullanıyorlar: “Kürt kökenli vatandaşlarımız, Alevi kökenli yurttaşlarımız”… Her nedense hiçbir zaman “Türk kökenli vatandaşlarımız, İslam kökenli yurttaşlarımız” denilmiyor? Aleviler ve Kürdler “kökenli” oluyor, Türkler ve Müslümanlar ise asıl oluyorlar. Alt-üst diye ucube bir kimlik yaratılmıştır. Türk üst kimliği olunca efendi, alt kimlikler ise “kökenli”, bu duruma itiraz edenler ise “bölücü” oluveriyor.
Türkiye’de öncelikle halkların eşitliği ve buna bağlı olarak da eşit vatandaşlık hukukunun yaratılması şarttır.
Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimi yarışında bu konular mutlaka işlenmeli ve adaylar bu çerçevede değerlendirmelidir. En azından Kürdler ve Aleviler bunu yapabilirler.
4- Parçalı SOL:
Aslında Türkiye’nin demokratikleşmesi görevini Türkiye SOL hareketleri yapmalıdır. Ancak bu günkü haliyle çok zor görünüyor. 
Yaklaşık üç yıl önce bir yazar arkadaşımın bana yazdığı mesajda sol parti ve örgütlerle ilgili olarak özetle şöyle bir tablo ortaya koymuştu;
“SDP’den ayrılanların bazıları BDP’ye katıldı, diğerleri de Sosyalist Partiyi kurdu. Bu arada ÖDP’den bir grup ayrıldı EDP’yi kurdu. Devamında HKP’den bir grup ayrıldı DHP’ni kurdu. Alınteri’den bir grup ayrıldı, EHP’den bir grup ayrıldı Özgürlük Dergisini çıkarmaya başladı. Şimdi de geçmişte SDP’den ayrılıp Sosyalist Parti’yi kuranlar yeniden bir ayrılık yaşadı.”
Kürd siyasal hareketi bu sol gurupları HDP çatısı altında toplamaya çalıştı. Kısmen başarılı da oldu. Ancak bu defa da en büyük bileşenlerinden biri olan EMEP HDP’ye katılmama kararını aldı.
Ne yazık ki, bu tablo her gün daha da bölünerek çoğalmaktadır. Bundan sonra da bu memlekette solcuların daha çok ayrılıklar yaşayacaklarını hep birlikte göreceğiz.
Arkadaşım mesajının sonuna eklediği; “Bölüne bölüne kazanmak” cümlesi uyarıcı ve ders verir niteliktedir.
SOL’un başarısı için şimdilik Kürd özgürlük muhalefeti dışında başka bir ışık görünmüyor, bence!
22.06.2014
*Emekli öğretmen
elverenmustafa@hotmail.com

Yorumlar kapatıldı.