İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Vakıflıköy bizim için özel bir yer…

Her şeyin bir hikâyesi var ve o hikâyenin de bir başlangıcı… Vakıflıköy için güncellenen hikâyenin yeni detayları ise, 2012 yılının Aralık ayı içinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanan 6360 sayılı Büyükşehir Kanunu ile netleşti. Ancak netleşen tablo, Türkiye’nin tek Ermeni Köyü statüsündeki bu küçük yerleşim yeri adına çok fazla sayıda soru üretti. Sorulara cevap arayanların kalabalığına rağmen şu ana kadar alınabilmiş cevapların azlığı ise, yeni soruları beraberinde getirdi.

İşte bu tabloya yeni cevaplar ekleme noktasında konuştuğumuz son isim, Vakıflıköy’ü idari sınırları içinde barındıran Samandağ’ın başarılı Belediye Başkanı Mithat Nehir oldu. Eldeki cevapların yetersizliğine rağmen, Ermeni kimliğinin korunması adına yerel talepleri sonuna kadar dinleyeceğinin altını çizen ve olası çözümleri de beraber arama kararlılığını paylaşan Nehir, sorularımızı büyük bir samimiyetle cevapladı…
Vakıflıköy’ün, Samandağ’ın uzun vadeli gelişimi içinde konumlandırılan özel bir yeri var mı?
 Vakıflı, bugüne kadar bizim için de özel bir yerdi, bundan sonra da özel bir yer olarak kalmaya devam edecek. Türkiye’de; ismi ile, içeriği ile tanımlanmış tek Ermeni Köyü. Bu yönüyle bizler için ayırıcı bir özelliği bulunuyor. Yani Samandağı denildiği zaman, hatta Hatay denildiği zaman, akla Vakıflı da geliyor. Bu yönüyle elbette ki önemli, ama; Benim, orada yaşayan insanlarla bugüne kadar kurduğum ilişkilerden rahatsızlık duyulduğunu da hissediyorum.
Şunu söylemek gerekiyor ki; sürekli gözetlenen, takip edilen, kimlerle ilişki içerisinde oldukları izlenen, adeta markaj altında olan bir hayat sürüyor, Vakıflı’da yaşayanlar. Belki bu hissiyat eskiye oranla azalmıştır, ama uzun yıllar bu durumun böyle devam ettiğini biliyorum. Ama ifade ettiğim gibi, o hissiyatın azalması önemli, ki bu bizleri de mutlu ediyor. Çünkü insanların kendilerini oraya ne kadar ait hissettikleri, o topraklarla ne kadar bütünleştikleri, oradaki kültürü ne kadar etkiledikleri, çevreyle ne kadar, ne derece yakın ilişki kurdukları çok önemli. Ben, orada yaşayan vatandaşlarımızın, içinde oldukları coğrafyayla öylesine derinden bütünleştiklerini görüyorum ki, ülkenin kurucu zihniyeti üzerinden söyleyecek olursak, öncelikli ve asli bir unsur olduklarını ifade etmemiz gerekiyor. Bundan sonra da böyle tanımlamamız gerektiğini, böyle gitmesi gerektiğini düşünüyorum.
 Bu anlamda, Vakıflıköy’e, Dünya’nın birçok noktasından gösterilen ilgiyi kullanma stratejisi gibi düşünceler, planlamalar ya da atılan adımlar söz konusu mu?
Açıkçası, Vakıflıköy’ün sahip olduğu değeri ticari bir değere dönüştürmeyi, doğrusu ben kendime de çok uygun görmüyorum. Benim bugüne kadar ki, hem siyasi hem ahlaki anlayışım, buraya çok cevaz vermiyor. Ama bu da, oradaki insanların rızasıyla olacak olan bir şey. Çünkü bir şeyler yapılacaksa da, Vakıflıköy’de yaşayanlarla ortaklaşa yapılacak. Yoksa, ‘Bizim böyle bir alanımız var… Bunu nasıl ticarete dönüştürürüz’ derdinde değiliz. Oradaki insanların huzurunu kaçıracak, sıkıntılarına sıkıntı ekleyecek bir zemini açıkçası doğru bulmuyorum. Ama kendilerinin önerileriyle, kendilerinin de rıza gösterdiği fikirlere eğer böyle planlamalar ve böyle kurgular yapılacaksa, birlikte, hep beraber yapılır. Kendi yaşam alanlarıyla ilgili geleceği de böylelikle kendileri belirlemiş olurlar.
 Büyükşehir Yasası ile Köy’den Mahalle’ye dönüşen Vakıflıköy’ün ciddi kaygıları var. Bu kaygılara ne kadar yakınsınız, ne kadarını biliyorsunuz?
Oradaki kaygıları tabi ki biliyorum. Demin de aslında ifade ettiğim gibi; “burası madem bu kadar markalaştı, bu kadar önemseniyor, Dünya’nın birçok yerinde de ilgi görüyor, o zaman biz bunu ticarete dönüştürebilir miyiz” kaygısı var temel olarak. Hatta, “oradaki imar, oradaki insanları rahatsız edecek, hayatlarına olumsuz etki yapacak bir şekle dönüşür mü” kaygısını da biliyorum. Ama ben, bir çok toplantıda da defalarca kez tekrar ettim; o bölgeyi planlarken dahi, belki bir çok yerde aynı hassasiyeti görtermeme durumumuz da olmuş olabilir, ki genel şehircilik ilkeleri üzerinden yaklaşmak gerekir… Ama, o bölgenin hassasiyetini bilen bir tutum ortaya koyacağımızı her defasında ifade etmiştim. Bugün de bu tutum ve tavrımız değişmedi, hala aynı noktada ve tavırdayız. Zaten yapılması gereken de bu.
Biz; oranın imarına, oranın ticarileşmesine, oradaki binalardaki katların artmasına, oradaki o doğal hayatı değiştirecek ve oradaki kültürü tarumar edecek bir yaklaşım içerisinde asla olmayız. O yönüyle, burada atılacak her adımı belirleyecek olan şey, Vakıflıköy’deki yaşamın ta kendisi olmalı, orada yaşayan insanların kendisi olmalı.
Bu anlamda tartışılan bir diğer konu da olası İmar kaygıları… Sizce korkulduğu gibi Vakıflıköy betonlaşacak mı?
Asla… Böyle bir şeye asla izin vermeyeceğiz. Dediğim gibi, bu sadece bizim Meclisimize gelecek öneriler üzerinden yürüyecek bir iş olmayacak, olası bir planlama, mutlaka oradaki iradeyi de, oradaki yaşamı da önemseyecek bir yoldan ilerleyecek.
Biliyorsunuz, isim konusunda da benzer kaygılar var, özellikle de Vakıflıköy’ün şimdiden Vakıflı Mahallesi olarak anılması noktasında… Sizlerin buna dair bir girişimi var mı ya da olacak mı?
Açıkçası bize şu aşamada yansıyan bir şey yok. Ama bize yansıyan bir şey olması halinde, ki biz şu noktadayız… Onların önerileri bizler açısından çok önemli. Bu önerileri yazılı bir hale getirip, bizlerin bir duruş sergilemesi isteniyorsa, bizler o noktadayız. Yani, Vakıflı Mahallesi olarak değil de Vakıflıköy Mahallesi olarak anılmak isteniyorsa, biz üzerimize düşen ne varsa yapmaya hazırız. Hatta bu konuda gereken yazışmalarımızı da yaparız, Meclisimizden karar da alırız. Ancak bize şu ana dek böyle bir talep gelmedi.
Biraz da iç siyaset konuşalım isterseniz…  İçinde olduğunuz ve şahitlik ettiğiniz bir Büyükşehir Meclis tablosu var ve bu tabloda da yaşanan bir restleşme! Sizce durum ne noktada?
Siz de biliyorsunuz ki, seçilen Büyükşehir Belediye Başkanı, geçmiş dönemde bugünkü iktidarın partisine mensup bir belediye başkanıydı. O mensubiyetin yarattığı bir rahatsızlık dolayısıyla bir sıkıntı yaşanıyor.  Fakat hiç kimse, şu zeminde bir duruş da sergilememeli; velev ki, geçmişte farklı bir siyasi partiye mensupken bugün Cumhuriyet Halk Partisi’ne mensup olarak seçilmiş olsa da, bu, bugünkü restleşmenin ve gerilimin gerekçesi yapılmamalı. Bunun üzerinden siyaset de örülmemeli.
Ben bunu, Samandağ ve Hatay açısından ciddi bir risk olarak görüyorum. Zira tabloya baktığınız zaman gördüğünüz şey, bir tarafta Belediye Başkanı ile azınlıkta kalan Belediye Meclis Üyeleri, diğer tarafta, çoğunluğu oluşturan ve karar alma sayısını rahatlıkla bulabilecek bir Meclis oranı…
Ben aslında duruma şöyle de bakıyorum… Her ilçeden seçilen temsilciler, o bölgede belirli bir elemeden geçmiş, o yönüyle seçmenden de vatandaştan da kabul görmüş kişilerse eğer, mevcutta, siyaseten bir uzlaşma kültürünü de kavramış olmaları gerekiyor. O gerilimin, ister yaşam alanlarının bütününe ister siyasetin kendisine ne kadar çok zarar vereceğinin farkına varmaları gerekiyor.
O nedenle, biz, ne pahasına olursa olsun, uzlaşmayı zorlayacağız, uzlaşmakta ısrarcı olacağız. Ancak, ola ki; eğer ciddi direnişler oluşursa, bu uzlaşma talebine sürekli bir mesafe konacak olursa, sürekli ötelenecek olursa, bizlerin siyasi kültürü sadece Meclis’te konuşmak olmayacak, sokaklar da alternatif olabilecek ya da oradaki kürsülerin işlevsizleştirilmesi de alternatif olabilecek…
Ancak tüm bu sıraladıklarım bugün asla gündemimizde değil. Ve ben şuna da inanıyorum… Evet, orada çok uç gibi görünen, çok farklı gibi görünen siyasi alışkanlıklarla gelen arkadaşlarımız var ama bir yerde buluşacağız, buna mecburuz. Çünkü bir buçuk milyon insan bugün bizden su bekliyor, yol bekliyor, yeşil alanlar bekliyor, plaj bekliyor, hayatı rahatlatacak istihdam projeleri bekliyor… Yani, bu sadece bizim değil, ama hepimizin sorumluluğu.
 Zaten Hatay’ın hamurunda da o kültür var. Zira Hatay, çok farklı yapıları içinde barındıran bir şehir. Burada insanlar birbirini önemsiyor, birbirini seviyor, sevmese bile sayıyor, ki o saygının beraberinde getirdiği çok kadim de bir tarih vardır, tüm o farklılıklara dair. Ben yaşanan bu hissiyatın, Hatay politikalarına ve Hatay’ın Büyükşehir’deki hizmetlerine çok büyük katkılar sunacağına inanıyorum.
 ÖDP’li bir Mithat Nehir Samandağı’nda çok ciddi bir kıpırdanma yarattı. CHP’li Mithat Nehir başlığında Samandağı ne görecek, ne gibi bir değişim yaşanacak?
Doğrusunu isterseniz, Büyükşehir Yasası’nın İlçe Belediyesi’ne çok bir şey bırakmadığını, biraz bu işle ilgili olan insanlar biliyor. O yönüyle konuşmak gerekirse eğer, belki bizim şansımız şuydu… Burada, ezici bir çoğunlukla yerelde iktidar olduk ama Büyükşehir’de de iyi bir temsiliyet payımız var. Büyükşehir’deki temsilci oranımız, bir tane bile fire vermeden, bir bütün olarak CHP’nin temsiliyetiyle devam ediyor.
Şimdi, Büyükşehir Belediyesi’nden bizlerin payına düşen kısım eğer ki Samandağı’na gelecek olursa, merkez ve köylerdeki vatandaşlar arasındaki yaşam kalitesindeki o fark, o uçurum nasıl daraltılır, işte biz ona çalışacağız.  Aslına bakarsanız, kendi bölgemizle sınırlı kalsaydık, bugün çok daha iyi planlamalar hedeflemiştik. Ama bu Yasa ile, en uzak yerdeki vatandaşın derdi de bizlerin sorumluluk alanına girmiş durumda. İşte bu dengeyi korumak zorundayız. Hali hazırda haritası, imar planı olmayan yerlerimiz var mesela. Bunun yanında altyapı ile ilgili çok ciddi sorunlar var. Bir sürü köyde su yok, şebeke yok, su deposu yok. Şimdi bu kadar sıkıntının olduğu bir yerde yeniden ama sıfırdan başlamak zorunda kalıyoruz. O nedenle yeni dönemde, burada yarattığımız o değişimi, interlandın bütününde yaratmak yönünde bir çaba içerisine gireceğiz.

http://www.antakyagazetesi.com/H3484-vakiflikoy-bizim-icin-ozel-bir-yer.html

Yorumlar kapatıldı.