Ragıp Zarakolu / For ICORN Conference in Ljubliana, 23. May. 2014
Yasaklar herşeyden önce kelimelere yöneliktir. Kelimelerin yasak olduğu bir dünyada yazma, yayınlama ve okuma özgürlüğünden nasıl bahsedebiliriz?… Bu arada Türkiye de yasaklanıp yakılan kitabın yazarının, bu kez tüm kitapları, 1933 Nazi Almanya’sındaki bu barbarca bir kitap yakma ayininde yakılır…1933 yılında çıkan ve kitabı Almanya’dan önce Türkiye’de yasaklanan bu Avusturyalı yazarın adı Franz Werfel’di, kitabının adı ise, “Musa Dağ’da 40 Gün”… Konusu ise 1915 Ermeni Jenositi…Türkçesini yayınlamaktan dolayı, en fazla onur duyduğum kitap… Sorunlar daha sonra devam etse bile, artık bu tabuların hemen hepsi Türkiye’de kırıldı. Ama Hasan Bildirici, Hüseyin Turhallı, Şükrü Gülmüş, A. Kadir Konuk, Haydar Işık, Hayri Argav, gibi Türk ve Kürt yazarlarımız hala Avrupa ülkelerinde sürgün yazar konumundalar. Onların özgürce, korkusuzca Türkiye’ye gelebilme olanağının sağlanmasını talep ediyoruz.
***
Free the Word!
Yasaklar herşeyden önce kelimelere yöneliktir.
Kelimelerin yasak olduğu bir dünyada yazma, yayınlama ve okuma özgürlüğünden nasıl bahsedebiliriz?
1933 yılı Mart ayında Almanya’da çıkan bir kitap Türkiye’de nasıl yasaklanır ve törenle yakılır?
Kelimeler nasıl küle dönüşür?
Ve nasıl Nazi Almanyasında 2 ay sonra, yani Mayıs’ta kitlesel kitap yakma ayinleri düzenlenir?
Bir ülke kendi ülkesinin yazarlarını nasıl ateşe verir, modern sanatı “yoz sanat” ilan eder?
Bu arada Türkiye de yasaklanıp yakılan kitabın yazarının, bu kez tüm kitapları, 1933 Nazi Almanyasındaki bu barbarca bir kitap yakma ayininde, Thomas Mann’ın, Ernst Toller’in, Heinrich Mann’ın, Brecht’in, Heine’nin, Arnim Wegner’in, Anna Seghers’in, Freud’un, Einstein’ın, Marx’ın, Musil’in, Döblin’in, Lukacs’ıni Liebknecht’in, Rosa Luxemburg’un, Zweig’ın, Bloch’un, Walter Benjamin’in, kitapları ile birlikte yakılır.
1933 yılında çıkan ve kitabı Almanya’dan önce Türkiye’de yasaklanan bu Avusturyalı yazarın adı Franz Werfel’di, kitabının adı ise, “Musa Dağ’da 40 Gün”… Konusu ise 1915 Ermeni Jenositi…Türkçesini yayınlamaktan dolayı, en fazla onur duyduğum kitap…
Ülkemde yasak bir kelimeydi jenosit on yıllar boyunca.
Sadece jenosit mi? General Videla’nın, General Pinochet’nin arkadaşı General Kenan Evren, askeri diktatorlüğü sırasında, bırakın Jenosit/soykırım kelimesini, Ermeni ve Ermenistan, Kürt ve Kürdistan kelimelerini bile yasakladı.
Maddelerinde Ermeni ve Ermenistan ve soykırım sözcüklerine yer veriyor diye, Larousse ve Britannica gibi Ansiklopediler bile yasaklattı General Evren. Turistler yada rehberleri, ellerindeki haritalarında, tarihi “Ermenistan” yazıyor diye, gözaltına alınıp sınır dışı edilebildiler.
O General Evren ki, bir anadilin, yani Kürtçenin gerek yazılı, gerekse sözel olarak yasaklayan özel bir yasa bile çıkardı. Böyle bir yasağın dünyada örneği var mı bilmiyorum. Harold Pinter, Dağ Dili adlı oyununu bu nedenle yaptı.
Hitler’ in yasakladığı büyük Alman şairi Heine, daha 19. Yüzyılın ortasında, “kitapları yakanlar, birgün insanları da yakar” demişti.
Ve sonunda Auschwitz’de yükselen dumanda artık insan bedeni ile kitapların külleri birbirine karışmıştı.
Enternasyonal PEN’ in Norveç’te toplanan 70. Kongresine, « Şairleri de Vururlar » başlıklı bir tebliğim ile katılmıştım, kendim gidemediğim için…
Ermeni şairi Siamento ve Rupen Sevag, Zohrab, diğer Ermeni yazar, yayıncı, gazeteci ve aydınlarıyla birlikte 1915 yılında katledildi.
Türk şairi Sebahattin Ali’nin ensesine ben 1 yaşındayken, yani 1949 yılında kurşun sıkıldı.Üstadım Kürt yazarı Musa Anter’i 72 yaşında Diyarbakır sokaklarında kurşunladılar 1992 yılında. Arkadaşım gazeteci Hrant Dink ise, 2007 Ocağında, yine aynı yöntemle, yani ensesine kurşun sıkılarak infaz edildi…
Yayıncı ağabeyim Mehmet Ali Ermiş, Sebahattin Ali’den 20 yil sonra bir Turk mahkemesinde öldü. Sebep : Kalp krizi… Suçu : Büyük Türk şairi Nazım Hikmet’in « Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim » adlı kitabını yayınlamak. Ne garip hayatı öven bir kitap yargılanırken ölmek. Başka bir suçu daha vardı: klasik bir Kurt destanını, “Mem-u Zin”i yayınlamak. [Ne garip, kitabı tercüme eden Mehmet Emin Bozarslan ise 40 yıla yakın süredir İsveç’te sürgünde yaşıyor]. Dahası var: Maksim Gorki’nin kitabını çıkarmak…
General Kenan Evren’ in askeri diktatorlüğü sırasında bir yayıncıarkadaşım daha öldü, askerlerce vahşice dövülerek: İlhan Erdost. Ağabeyi Muzaffer, Marx ve Engels’ in yayıncısıydı, İlhan ise Darwin’in, Einstein’ın, İbni Haldun’un… Birlikte linç edildiler. Muzaffer sağ kaldı ama İlhan öldü.
Ben eşimle birlikte sağ kaldık sözde, ama 40 kitabımız yasaklandı ve yargılandı 35 yıl boyunca. Eşim Ayşe Nur’un Pontos soykırımına ilişkin yargılanması, ancak ölümünden sora beraatle sonuçlandı.
Kimler mi? Hangi konular mı?
Temel tabu konulardan dolayı yargılandık, yani:
Sosyalizm tabusu. Lenin, Lukacs, Oskar Lange, Prof. Mete Tunçay, Prof. Alaattin Işıklı’nın kitapları yargılandı. Ve Brecht in şiirleri…
Kürt tabusu. Dr. İsmail Beşikçi’nin akademik arastırmaları, Kürt PEN başkanları Haydar Işık’ın ve Hüseyin Erdem’in kitapları [on yıllardır Almanya’da sürgündeler] ve Diyarbakır Belediye Başkanı Mehti Zana’nın şiirleri [ne tuhaf o da İsveç’te sürgünde], intihar eden Soysal Ekinci’nin şiirlerini yayınladığımız için yargılandık.
Ermeni tabusu. Garo Sasunyan’ın ve Hracya Kocharyan’ın kitapları [Peri Yayınları], Dr. Yves Ternon’un, Prof Vahakn Dadrian’ın, Prof Dora Sakayan’ın, George Jerjian’ın kitapları yargılandı. 1915 soykırım belgelerini derleyen Mavi Kitap’ı ise “hakaret” gerekçesi ile mahkum ettiler [Pencere Yayınları].
Pontos Tabusu. Omer Asan’ın Pontos Kulturu adlı kitabı yargılandı. Yazarımız Yorgo Andreadis’ in ise, Türkiye ye girişi, 1998 yılından beri yasak.
Militarizm tabusu. Human Rights Watch’un Türk ordusunun 90’lı yıllarda islediği savaş hukuku suçlarını araştıran kapsamlı raporunu yayınadığımız için yargılandık. Hatta mahkum olduk. Gerçi Strasburg’da kazanan ise yine biz olduk. 12 Eylül askeri hükümeti sırasında uygulanan idam cezalarına ilişkin Hayri Argav’ın kitabı da yasak ve yargıdan payına düşeni aldı.
Cezasızlık / Inpunity tabusu. General Kenan Evren cuntasının insanlığa karşı islediği suçları sorgulayan, sembolik 1988 Hannover Mahkemesinin tutanak ve kararlarını yayınladığımız için yargılandık.
Alevilik tabusu. Aynı başlıklı Haşim Kutlu’nun kitabı ile, 1915’ te Maraş’ta yapılan Ermeni katliamı ile, 1978’de yine Maraş’ta vuku bulan Alevi katliamını karşılaştırdığımız için yargılandık. Zülküf Kışanak ile birlikte ise, 1993-95 yıllarının “kirli savaşı” sırasında yakılıp boşaltılan örnek 14 farklı Kürt köyünü \ki bunlar ayni zamanda geçmişte Ermeni ve Süryani köyleri olarak aynı kaderi paylaşmışlardı/ele alan monografisinden dolayi yargılandık.
Irak Kurdistanı tabusu. Türkiye 2002 yılında Irak’ta Federe Kürt Devleti ilanının “savaş nedeni” [casus belli] olacağını açıklamıştı. Bir yazım da bunu eleştirdiğim ve “size ne” dediğim için yargılandım. Bu konuda kitap yazan gazeteci Lissy Schmidt in “Özgürlüğün Bedeli” adlı kitabı yasaklandı ve kendisi de aynı yıl, 1994’te Irak Kürdistanında karanlık bir biçimde bir suikaste maruz kaldı..
PKK tabusu. KCK Davasini konu alan bir arastırmayı yayınladığımız için yargılandık. Arkasından bu yetmedi, kitabın yazarı N. Mehmet Güler ile birlikte tutuklandık.
Kayiplar ve yargisiz infazlar tabusu. Heinrich Böll ödüllüyazarımız A. Kadir Konuk ile birlikte, bir kayıp olayını konu alan [kaçırılıp, işkence ile katledilen genç Kürt gazeteci Ferhat Tepe ye iliskin] bir kitaptan dolayı yargılandık ve mahkum olduk. Daha sonra Strasburg’da kazanan taraf biz olsak da.
Sorunlar daha sonra devam etse bile, artık bu tabuların hemen hepsi Türkiye’de kırıldı. Ama Hasan Bildirici, Hüseyin Turhallı, Şükrü Gülmüş, A. Kadir Konuk, Haydar Işık, Hayri Argav, gibi Türk ve Kürt yazarlarımız hala Avrupa ülkelerinde sürgün yazar konumundalar. Onların özgürce, korkusuzca Türkiye’ye gelebilme olanağının sağlanmasını talep ediyoruz.
2 önemli tabu ise, Türkiye’de hala devam ediyor [Bunlar da yükselmekte olan yeni kültürel otoriteryanizm ile ilgili] :
Cinsellik tabusu: Büyük Fransız şairi Apollanaire’in erotik edebiyat örneği olan bir romanından dolayı yayıncı arkadaşım İrfan Sancı halen yargılanmakta.
Din tabusu: İslama yönelik eleştiriler ve Ateizm “dine hakaret” olarak kabul edilebiliyor. İngiliz ateist felsefeci Richard Dawkins in bir kitabı, ABD’deki Evrim Teorisi karşıtları ile bağlantılı İslami grubun yandaşlarınca şikayet edilince yargılandı. “Kaçak İnşaat” gerekçesi ile hapsedilen, Sevan Nişanyan’ınn asıl hapis nedeni ise, İslamcılara ve resmi devlet ideolojisi Kemalizm ve milliyetçiliğe yönelik elestirileri. O tabu kırıcı bir aydın. Onun Ermeni kökenli oluşu ise, sözde “suçunu” daha da ağırlaştırdı.
Yargılandığımız kitaplardan dolayı, 4 kez Strasburg AİHM’e gittik ve kazandık ve tazminat aldık. Bu kaynağıda tabu kırma misyonumuza devam için kullandık.
4 Aralik 1994 tarihinde yayinevimiz bombalandı ve arşivimiz, hazırlanan yeni kitapların text ve filimleri ile birlikte havaya uçtu.
Bu nedenle Hükümete karşı actığımız tazminat davasını, mahkeme 17 yıl devam etse de, sonunda biz kazandık.
Butun bu sıkıntılara karşın, yürüttüğümüz sivil itaatsizlik ile, devleti düşünce özgürlüğünün alanını genişletmek zorunda bıraktığımız için mutluyuz. Hiçbir şey bedel ödemeden kazanılmıyor.
1995 yılından beri yılda bir kez Yayınlama Özgürlüğü Raporu hazırlıyor ve kamuoyuna açıklıyoruz. Ve TYB olarak, her yıl bir yazar, bir yayıncı ve kitapçıya Düşünce Özgürlüğü Ödülü veriyoruz. Ve bu yıl, siyasal çalışmalarından dolayı, ömür boyu hapse mahkum olan Kürttçe, Türkçe, İspanyolca, İtalyanca, İngilizce dillerinden başarılı tercümeler yapan Tonguç OK’a, özel bir ödül veriyoruz.
Yayıncılık sadece bir “business” tan ibaret olamaz
Üyesi olduğumuz IPA’nın ilkesini benimsiyoruz. “Yani yayıncılık bir business olmak yanında, etik bir misyona da sahiptir”.
Bu da Yayinlama Özgürlüğüne sahip çıkarak, aynı zamanda tüm yurttaşların ifade, yazma ve okuma özgürlüklerini gerçekleştirmelerine olanak sağlamak ve sansüre asla başvurmamak, biz yayıncılar için etik bir görevdir. Yani yayınlama özgürlüğünün stratejik bir önemi vardır; düşünce, yazma ve okuma özgürlüğünün hayata geçebilmesi bakımından…
Askeri diktatörlük yıllarında, Nazilerin yasakladığı Weimar Cumhuriyeti dönemi edebiyatından örnekler yayınladık, Yunanistan, İspanya, Portekiz ve Latin Amerika’daki diktatörlük rejimlerinin insan hakları ihlallerine ve geçiş süreclerine ilişkin kitaplar yayınladık. Edebi ürünlere de yer verdik ve “Burada anlatılan bizim hikayemiz” dedik.
Daha 21. yy.ın başladığı ilk yıllarda, herkesin sustuğu Türkiye’de militarizme yönelik eleştirilerinden dolayı defalarca yargılanan gazeteci Erol Özkoray’ın 22 Mayıs’ta, yani Konferansımızın devam ettiği sırada, bu kez “sivil” otoritaryanizmi eleştiren “Gezi” Kitabından dolayı yargılanması, bir “trafik kazası” değil, militer yada sivil olsun, Türkiye’de otoriter geleneğin asla değişmediğinin bir kanıtı değildir de, nedir?
Son olarak halen cezaevinde tutulan felsefeci ve dilbilimci Sevan Nişanyan’a, Azadiya Welat gazetesi editörü Tayip Temel’e, ömür boyu hapse mahkum olan çevirmen Tonguç OK’a [ İngilizce, İspanyolca,İtalyanca ve hapiste öğrendiği Kürtçe tercümeler yapıyor], 25 yıla mahkum roman yazarı Edip Yalçınkaya’ya, felsefeci Zeki Bayhan’a ÖZGÜRLÜK diyorum.
Biliyorum hepsine, “başka suçtan yatıyorlar” yanıtı verecekler. İnanmayın, hepsi kimliklerinden, temel hak ve özgürlüklerini, özgürce kullandıkları için hapis yatıyorlar. Ve onlar en ağır hapislik koşullarında bir yazar olarak nasıl yaratıcı olduklarını çoktan kanıtladılar. Onların “terrorist” ler olduğuna kimseyi inandıramazsınız.
Yaşasın özgür kelimeler!
Saygıyla
Ragıp Zarakolu Pam [szarakolu@yahoo.com]
Yorumlar kapatıldı.