Kin gütmek ne bireylere ne de devletlere yakışıyor. Keşke tüm olan bitene, geçmişteki polemiklere sünger çekilse. Keşke Charles Aznavour kültürel bir etkinlik için Türkiye’ye davet edilse ‘La Boheme’, ‘She’, ‘Hier Encore/ Yesterday when I was young’, ‘La mamma’, ‘Emmenez moi’ ve daha unutulmaz yüzlerce şarkı… Çağımızın en önemli müzik insanlarından biri, usta sanatçı Charles Aznavour 22 Mayıs’ta 90 yaşını geride bırakıyor. Ama ne yazık ki, neredeyse son 40 yıldır biz onu müziğiyle değil, Ermeni meselesi hakkında dile getirdikleriyle bazen de getirmedikleriyle tanıdık, değerlendirdik. Kimi zaman politikaların, kimi zaman milliyetçiliğin esiri olarak Türk düşmanı olarak belledik. İstenmeyen insan ilan ettik. Aslında Aznavour hem Ermeni hem de Türk tarafında sertlik yanlılarının kendi tabiriyle ‘günah keçisi olmuş.
Aznavour, bir yandan Türk düşmanı olarak algılanırken, “İki halk arasındaki ilişkiyi engelleyen bir sözcükse ‘soykırım’ sözcüğünü değiştirelim”dediği için Ermenilerden de ağır hakaretler içeren, “Yüzüne tükürmek istiyorum”diyen mektuplar almış.
Bizler uzun yıllardır hep duymak istediklerimizi duyduk. Oysa Aznavur 1915 ‘soykırımının’ hatırlanmasını ancak nefretin hatırlanmaması gerektiğini söylüyor. Hatta bazen daha da ileri gidip “Soykırım kelimesi umurumda bile değil asıl tarihi olayın tanınması gerekir”diyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 24 Nisan öncesi yaptığı “Ermenilerin yaşadıkları acıların hatıralarını anmalarını anlamak ve paylaşmak insanlık vazifesidir” açıklamasından sonra artık bu dilek bir ölçüde yerine gelmiş oldu.
Yıllar önce bizim sözde Ermeni Katliamı diyerek yok saymaya çalıştığımız kutuplaşmanın had safhada olduğu yıllarda Münih yakınlarındaki Dachau Toplama Kampını dolaştığımda kullanılan özür dili, yapılanları tüm kanıtlarıyla sergilemeleri beni çok şaşırtmıştı. çok da saygı duymuştum. üç yıl önce Erivan’da Soykırım Müzesi’ne gittiğimde ise “keşke bu belgeler, fotoğraflar Türkiye’de sergilenebilseydi bizlerin yaşananları kabullenmesi çok daha kolay olurdu” diye düşünmüştüm.
Bir zamanlar soykırım kelimesini ağza almak vatan hainliğiyle eşdeğerdi. Başbakan’ın “Türkiye’de 1915 olaylarına ilişkin farklı görüş ve düşüncelerin serbestçe ifade edilmesi; çoğulcu bakış açısının, demokrasi kültürünün ve çağdaşlığın gereğidir” demesinin ardından artık o günler geride kaldı sayılır.
Keşke tüm olan bitene, geçmişteki polemiklere sünger çekilse. Keşke Türkiye’de atılacak adımlardan biri olarak Charles Aznavour bir kültürel etkinlik için Türkiye’ye davet edilse. O da her zaman dillendirdiği “Türklerden Ermenilerin acısına ve ölenlere saygı gösterilmesini, Ermenilerden ise soykırım konusunu iki halk arasında ilişkilere engel olacak şekilde istismar etmemelerini istiyorum” cümlelerini bir kez daha tekrarlasa.
Belki böylelikle ona önyargıyla yaklaşanlar bir kez daha düşünürler. Birleşmiş Milletler’de Ermenistan’ın daimi temsilcisi ve sembolik anlamda Ermenistan’ın İsviçre Büyükelçisi olması Türkiye düşmanı olduğunu göstermez. Onun da hayali iki ülkenin barışması ve ilişkilerini geliştirmesi. Hem Ermenileri hem de Türkleri üzmeyecek bir çözüm arayışı. Ama hepimiz gibi o da bunun yolunun yapılanları kabul etmekten geçtiğine inanıyor.
Kin gütmek ne bireylere ne de devletlere yakışıyor. Uzun süre kapısının girişinde ‘Anı harabeleri’ yazan Ani kenti 2012 yılında Türkiye hükümetinin önerisiyle Unesco Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alındı. Ve restorasyonlar ciddi biçimde devam ediyor.Umarım bu adımlar işlenen insanlık suçunun ve tehcirin 100. yılında Ağrı’nın eteklerinde bir anma anıtı ve sınır kapısının açılmasıyla sonuçlanır. Ve ilişkiler bambaşka bir boyuta taşınır.
Umarım çok yakın bir gelecekte hayranı olduğumuz şarkılarını İstanbul’da vereceği konserde birlikte söyleme şansına erişiriz. Keşke böyle bir organizasyonu Kültür Bakanlığı inisiyatifiyle İKSV gerçekleştirse. Bizler de bu topraklarda yetişmiş bir kadının, “benim annem Ermeni asıllı Türk’tü ve ben de onun yüzünü hiç kara çıkarmadım”diyen oğlunu hem geçmiş hem de geleceğin hatırına bağrımıza bassak. O tüm kimliklerinin üstünde büyük bir sanatçı. İyi ki doğdun Charles Aznavour…
Türkçe tekerlemelerle büyüdüm
22 Mayıs’ta 90 yaşına basacak Charles Aznavour 1924 yılında Ermeni kökenli bir ailenin çocuğu olarak Paris’te doğmuş. Annesi Adapazarlı, babası ise Erzurum’dan Gürcistan’a göçmüş bir aileden. İkisi de sanatçı. Tehcirden doğrudan etkilenmemişler. ABD’ye göçmen olarak gitmek için beklerken tanışıp evlenmişler. Annesi tam bir Osmanlı kadınıymış. Evde Türkçe şarkılar söyler, çocuklarına tekerlemeler öğretirmiş. çocuklarına Türklerden kesinlikle nefret etmemelerini nasihat edermiş. Türkiye’nin insanlarının yardımsever, iki halkın çok yakın olduğunu söylermiş. Dokuz yaşında şarkı söylemeye başlamış. Edith Piaf’la tanışması, onunla Amerika ve Avrupa turnelerine çıkması sayesinde çok genç yaşta yıldızı parlamış. 100’ün üzerinde şarkı bestelemiş ve 60’ın üzerinde filmde rol almış. Ermeni meselesiyle de uzun süre hiç ilgilenmemiş. 1960’larda yaptığı bir şarkı ve ardından 1980’deki Erivan depreminde maddi manevi destek ve dönem dönem soykırım kampanyalarına imza vermiş.
Bir Türk dosta mektup
Senin ayağında bir diken var,
Kardeşim,
Benim yüreğimde bir tane senin için,
Benim içim de her şeyi güç kılıyor rahatsız.
Gülün dikenleri var el atılınca korur
Bir kan damlası oluşabilir parmağın ucunda,
Ama eğer dikkat edilirse
O kendi güzelliğini bağışlar
Renk ve koku verir günlerimize
Hatta damaklarımızı okşar
Doyumsuz lezzetiyle.
Ben gülleri severim
Dikenleri hep olacak
Bundan kaçınılmaz kardeşim…
Eğer sen karar verseydin
Yüreğimdeki dikeni çekmeye
Ayağında diken de beraber
çıkıp kaybolacaktı kendiliğinden
Ve biz ikimiz sen ve ben
özgür kalacaktık
Ve kardeş…
Charles Aznavour
çeviri: Yervant Gobelyan
Otobiyografisinden, söyleşilerinden..
“Geçmişteki hatalardan şimdiki kuşaklar sorumlu tutulamayacağı gibi, şimdiki Türk gençliği de büyüklerinin hatalarından ve yaşananlardan sorumlu tutulamaz”;
“Tek arzum Türkleri ve Ermenileri yaklaşık 90 yıldır
bölen tarihi bir gerçeğin kabul edilmesi”
“Halklarımız arasında ayrışma olmasaydı şimdi belki de dünyanın en tanınmış Türk şarkıcısı olacaktım”
“Benim hayalim Türkiye’yi ziyaret etmek. Bunu söylediğimde bazı Ermeniler bana acayip bakıyorlar. Söylüyorum çünkü Türkiye çok güzel bir ülke… Dahası annemin ülkesi. Ben Ermeni kökenli bir Fransız’ım, annem Ermeni kökenli bir Türk’tü.”
“Hayır ben milliyetçi filan değilim; iddia edildiği gibi 24 Nisan gösterilerinde de yürümedim. Bir gün eğer Alman ve Fransız devlet başkanlarının yaptığı gibi bir devlet ileri geleni elimi tutar ve benden destek isterse onu da yaparım. Ermeni meselesiyle ilgili olarak top sizde. Ermeni tarafında oyunu sakinleştirmek için bana güvenebilirsiniz
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/muge_akgun/dogum_gunun_kutlu_olsun_charles_aznavour-1192630
Yorumlar kapatıldı.