Mete Göktürk
Başbakanlık’tan, Recep Tayyip Erdoğan imzası ile Ermenice de dâhil olmak üzere dokuz dilde yayınlanan 1915 Ermeni olayları sırasında yaşamlarını yitirenlerle ilgili taziye mesajı, demokrasimiz, Türkiye’nin dünyadaki imajı, dünya barışı açısından küçümsenmeyecek bir kazanım olmuştur…Birinci Dünya Savaşı’nın bütün şiddetiyle sürüyor olmasını fırsat bilen iktidar partisi 1915 yılında korkunç bir etnik temizlik politikası başlattı. Gayrimüslimlere yönelik bu uygulamadan Pontus Rumları, Süryaniler de paylarına düşeni almış olsalar da, zarar görenlerin başında o tarihte ülke içindeki sayları iki milyona ulaşan Osmanlı Ermenileri geliyordu. Tehcir Kanunu ile Ermeniler zorunlu sürgüne tabi tutuldular. Bu sürgünler sırasında Teşkilat-ı Mahsusa’nın (İstihbarat Örgütü) organize ettiği saldırılar sonucu yüzbinlerce savunmasız Ermeni, kadın, çocuk, yaşlı ayırımı yapılmaksızın katledilerek yok edildi. Geride kalanların büyük bölümü açlıktan ve sefaletten yollarda can verdi. Yaşama tutunabilen pek az sayıda Ermeni ise dünyanın dört bir yanına savruldu. Bu olaylar sırasında bir milyonun üzerinde Ermeni’nin öldüğü kabul ediliyor.
***
Başbakanlık’tan, Recep Tayyip Erdoğan imzası ile Ermenice de dâhil olmak üzere dokuz dilde yayınlanan 1915 Ermeni olayları sırasında yaşamlarını yitirenlerle ilgili taziye mesajı, demokrasimiz, Türkiye’nin dünyadaki imajı, dünya barışı açısından küçümsenmeyecek bir kazanım olmuştur.
Daha önce de 1937- 1938 yıllarında yaşanmış olan Dersim olaylarında yaşamlarını yitiren ve zarar görenlerle ilgili olarak ayni duyarlılığı gösteren Başbakan Erdoğan TC Başbakanı olarak kamuoyu önünde yaşamını yitirenlerin yakınlarından ve zarar görenlerden özür dilemiş, zararların karşılanacağı sözünü vermişti. Bu yaklaşım Kürt kökenli yurttaşların yüreklerine biraz olsun su serpmiş, daha sonra yaşama geçen ve şu sıralar kalıcı olmasına çalışılan barış sürecinin altyapısının oluşmasına katkı sağlamıştı. Uygulamalarının ve politikalarının büyük bölümüne karşı olup eleştirsek te, iktidarın ve onun başbakanının bu türlü insani, ilerici doğru adımlarını da görmezden gelip, yok sayamayız. Olumlu yönde atılan bu tür adımların arkasında durup desteklemek hepimize düşen bir borçtur
1915 olaylarının ne olduğunu, neler yaşandığını, bu konudaki tarihî gerçekleri kısaca hatırlamakta yarar var.
19. yüzyılda tüm dünyada başlayan ve yükselen milliyetçilik akımının sonucu olarak Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde kalan Balkanlar’da yaşayan pek çok etnik gurup birer ikişer bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi. Bu nedenle çıkan Balkan savaşları sonunda, Osmanlılar yenik düşmüş ve Balkanlar’daki topraklarını ve egemenliklerini kaybetmişlerdi. Bu gelişme Osmanlı Devleti ve halkı üzerinde büyük bir travmaya yol açmıştı. Bu durumdan en çok etkilenen iktidardaki İttihat ve Terakki partisi ülkenin geleceği ve güvenliği için aynı ırktan gelen, aynı dine inanan, aynı dili konuşan homojen bir ulus yapısına gerek olduğunu düşünür olmuştu. Birinci Dünya Savaşı’nın bütün şiddetiyle sürüyor olmasını fırsat bilen iktidar partisi 1915 yılında korkunç bir etnik temizlik politikası başlattı. Gayrimüslimlere yönelik bu uygulamadan Pontus Rumları, Süryaniler de paylarına düşeni almış olsalar da, zarar görenlerin başında o tarihte ülke içindeki sayları iki milyona ulaşan Osmanlı Ermenileri geliyordu. Tehcir Kanunu ile Ermeniler zorunlu sürgüne tabi tutuldular. Bu sürgünler sırasında Teşkilat-ı Mahsusa’nın (İstihbarat Örgütü) organize ettiği saldırılar sonucu yüzbinlerce savunmasız Ermeni, kadın, çocuk, yaşlı ayırımı yapılmaksızın katledilerek yok edildi. Geride kalanların büyük bölümü açlıktan ve sefaletten yollarda can verdi. Yaşama tutunabilen pek az sayıda Ermeni ise dünyanın dört bir yanına savruldu. Bu olaylar sırasında bir milyonun üzerinde Ermeni’nin öldüğü kabul ediliyor. Bu sayıya ülke içindeki ve Rusya’dan gelen Ermeni çetelerinin intikam amacıyla Doğu Anadolu’da Müslüman köylerine yaptıkları saldırılarda katlettikleri yüzbinlerce Müslümanı dâhil etmiyoruz.
Yakın sayılabilecek bir geçmişte yaşanan, hepimizin, dedelerimizden, ninelerimizden dinleyerek öğrendiğimiz, tüm dünyanın “Katliam”, “Soykırım” diye adlandırdığı, bugüne kadar 19 ülkenin parlamentolarınca Soykırım olarak kabul edilen bu olaylarla ilgili olarak Türkiye yüz yıla yakın bir süredir dünyanın gözüne baka baka, gerçekleri inkâr etmekle yetinmiştir. Kimseyi inandıramasa da bu politikasında direnmektedir. Oysaki üzerinize yapışmış bir lekeyi kendiniz göremezseniz ya da görüp de görmezden gelirseniz, o lekeden hiçbir zaman arınamazsınız; üzerinize yapışıp kalan bu lekeyi kendiniz dışında herkes görmeye ve bunu size hatırlatmaya devam eder.
Başbakan’ın, bu olaylarda yaşamlarını yitirenlerin yakınlarının acılarını paylaştığına ilişkin mesajının, tarihî gerçeklerin kabulü yönünde atılmış küçük de olsa önemli bir ilk adım olduğunu düşünüyorum. Bu yaklaşımın, bugüne kadarki inkârcı yaklaşımı nedeniyle Türkiye’ye karşı duyulan güvensizliğin ve öfkenin giderek yok olmasına yol açacağını umuyorum. Ermeni kıyımının başlangıcı olarak kabul edilip bütün dünyada her yıl anma törenleri düzenlenen 24 Nisan tarihinde yayınlanan bu taziye mesajının şimdiden yurtiçinde ve yurtdışında ne denli olumlu yansımaları olduğunu hep birlikte görüyor ve heyecanla izliyoruz.
http://www.taraf.com.tr/yazilar/mete-gokturk/taziye-mesaji/29653/
Yorumlar kapatıldı.