Krikor Balakyan bugüne de ışık tutuyor…
Ragıp Zarakolu / Demokrat Haber
Ermeni, Türk ya da Kürt ortak noktamız aymazlık galiba. Tüm “ötekilerin” de diye ekleyebiliriz belki. Örneğin Krikor (Grigoris) Balakyan’ın Ermeni Golgotası adlı kitabı, önemli bir kaynak olmasına karşın, kitabın İngilizce ve Fransızcaya çevrilmesi için 2000’li yılları beklemek gerekti. Bunun nedenlerinden biri, kitabın son derece çarpıcı tanıklıkları barındırmasına karşın o dönemde İstanbul Ermeni aydınlarının içinde bulunduğu aymazlığı da yansıtması.
Bir din adamı olan Episkopos Krikor Balakyan’ın anlatımına göre, devam eden Çanakkale Savaşı sırasında ve savunmada birçok Ermeni subay ve asker yaşamını feda ederken, İstanbul’daki varlıklı kesim ise “kurtarılmayı” bekleyerek suareler düzenliyordu. Demek ki günümüzdeki bu tür aymazlıklar o dönemde de varmış. Yıllarca demokratikleşmeyi, Hrant Dink suikastının aydınlatılması ve sorumlularının yakalanmasını beklememiz gibi…
“Yukarıdan emredilen olağanüstü gizlilik nedeniyle, çevremizde olup bitenlerden tamamen habersizdik” diyor Balakyan ve Sabah gazetesi başyazarı Diran Kelegyan ile Çankırı’daki sürgün anılarını şöyle anlatıyor:
“Adana-Osmaniye eski kaymakamı Asaf Bey’le karşılaştığımızda, bir ulusu imha etme planının söz konusu olduğunu bir parça olsun anlayabildik. Kaymakam Asaf Bey, Adana Osmaniye’de, 1909 kıyımını engellemediği gerekçesiyle yargılanmış, İttihat yöneticileri tarafından ‘kurbanlık’ seçilmiş, bu yüzden hüküm giymiş ve darağacından kıl payı kurtulmuştu. Şimdi ise, Çankırı mutasarrıflığına atanmıştı. Asaf bana, ‘Siz din adamısınız. Zaten sizin göreviniz sır saklamaktır’ dedi. Diran Kelegyan’a ise, ‘Siz benim hocamsınız, sizi severim. Şu telgrafı alın, hemen okuyun’ diyerek masasının çekmecesinden resmi antetli şifreli bir telgraf çıkardı. Talat Paşa tarafından gönderilen telgrafın şifresi ayrı bir kâğıtta çözülmüştü: Şimdiye kadar kaç Ermeni’nin öldüğünü, kaçının sağ kaldığını bize derhal telgrafla bildirin – Talat.”
YIKIMIN BİZZAT TANIĞI ANLATIYOR
1915 felaketi, savaş sonrasındaki yıllarda Ermeni toplumu içinde yoğun tartışmalara neden oldu. Hem siyasetler arasında, hem de siyasetlerin kendi içinde. Bu doğal. Korkunç bir yıkımla, özgürleşmesine ramak kala Batı Ermenistan’da bir kan ve kül yığınından başka birşey kalmamıştı. Doğu Ermenistan’da kurulan bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti’nin ömrü kısa olmuş, yerini bir Sovyet cumhuriyeti almıştı.
Balakyan’ın kitabının Batı dillerine bu kadar geç tercüme edilmesinin nedeni, belki de Ermeni toplumundaki tartışma ve hesaplaşmaların kitabın Ermenice orijinalinin yayımlandığı döneme denk gelmesiydi.
Hesaplaşmalar artık hem hareketler arasında, hem hareketlerin kendi içinde silahlı çatışma düzeyine varmıştı. Örneğin Nemesis Operasyonu’nun en önemli bir kaç planlamacısından biri olan, Türkler ve Biz (Peri Yayınları-2008) kitabının yazarı Şahan Natali’nin kendisi de hareket içi tartışmalar sırasında silahlı saldırıya uğrayacaktı.
Berlin’de 1921’de infaz edilen Talat Paşa’nın öldürülmesine ilişkin yapılan yargılamada önemli tanıklardan biri olan Balakyan’ın kitabı döneme ilişkin en önemli tanıklıklardan biri.
Çanakkale Savaşı’nın komutanı Liman von Sanders, mahkemede Türk tarafının tanığı iken, Balakyan Ermeni halkı adına tanıklık yapıyor.
Ermeni Golgotası, birçok açıdan dönemin ruhunu yansıtıyor, olayların ve dönemin farklı boyutlarını kavramamıza yardımcı oluyor.
Anlatı kitlesel savaş isterisinin egemen olduğu Berlin kentinden izlenimlerle başlıyor. Sonra aynı savaş isterisinin İstanbul sokaklarına yansımasına tanık oluyoruz.
Ve sonra yazar, şair, gazeteci, yayıncı, aydın ve toplum önderlerine yönelik ünlü 24 Nisan 1915 Operasyonu ve sonrasındaki ruh haline ilişkin tanıklıklar aktarılıyor.
Balakyan’ın da aralarında bulunduğu grup, 1916 yılında sürgünden “tehcir” yollarına düşürülen 24 Nisan Operasyonu’ndan arta kalan son kişilerden oluşuyor ve bu grupta Ermeni iş adamları ve eşrafı daha ağırlıklı. Balakyan’ın tehcire en son gönderilmesinin nedeni belki de Almanya ile olan bağlantısı. Bir yıl sonra o korkunç vahşetlerin yaşandığı “tehcir” yollarında yıkıntılar arasından geçerek ilerlemek, kıyımları yapanlarla bizzat yüzyüze olmak, Balakyan’ın anlatısını daha da değerli kılıyor.
Kitapta ayrıca, hayatta kalmayı başaran direnişçi ve insanları kurtarmaya çalışan grupların varlığına da tanık oluyoruz. Balakyan’ın sağ kalması da zaten bu sayede mümkün oluyor.
İlginç bir tanıklığı ise, Mütakere döneminin ilk günlerindeki İstanbul’un ruh halini çok iyi yansıtan sayfalar. Çanakkale’yi savaşla aşamayan müttefikler donanmasının İstanbul’a girişini izliyordu İstanbul’un her renkten ahalisi…
SAMSUN’DA BAŞLAYAN HAYAT ÖYKÜSÜ
Krikor Balakyan, Amerikalı yazar, şair ve dostum Peter Balakyan’ın büyük amcası. Bu kitap onun sayesinde ve onun titiz editörlüğü ile, Amerikanın en büyük yayınevlerinden biri tarafından (Alfred A. Knopf, 2009 New York) sadece Ermeni toplumunun değil, bütün Amerikan toplumunun ilgisine sunuldu.
Krikor Balakyan, ailemin bir kanadı gibi Tokatlı. Erzurum’daki Sanasaryan Ermeni Koleji’nden mezun. Daha 1910 yılında İstanbul’da Ani Harabeleri Çizimleri başlıklı bir kitap yayımladı. Almanya’da mimarlık okudu. Ama yaşadığı tanıklıklar onu daha sonra din adamı olmaya yöneltecekti.
24 Nisan 1915’te tutuklanan 250 İstanbullu Ermeni seçkinler arasında o da vardı. Ermeni halkının yaşayacağı felaketin başlamış olduğunu ilk andan itibaren hisseden müzisyen Gomidas Vartabed’in yaşadıklarından ötürü psikolojik sorunlarının başlangıcına tanık oldu. Ermeni aydınların bir kısmı Ayaş’a yollanırken, Balakyan hayatta kalan 190 kişiyle birlikte Çankırı’ya gönderildi. İlerleyen süreçte bunlardan sadece 16’sı sağ kalmayı başarabilecekti.
Balakyan, sürgün grubunun başındaki komutan Şükrü Bey’le diyalog geliştirerek, İttihat ve Terakki Hükümeti’nin yürüttüğü operasyonun ayrıntılarını öğrendi. Almanlarca yürütülen Bağdat demiryolu inşasında çalışan Ermeni işçilerin ve sol eğilimli Almanların yardımı ile Islahiye yakınlarında kaçmayı başardı. Bir süre saklandıktan sonra yine bazı Almanların yardımıyla İstanbul’a ulaştı. 24 Nisan Operasyonu’nu yürüten İstanbul polis müdürü, Mütakere başlangıcında da görevdeydi. Balakyan, takibe alındığını fark edince Paris’e kaçtı. Johannes Lepsius ile birlikte, 1921 Berlin Talat Paşa davasında Ermeni Soykırımı’nı anlatması, infazı gerçekleştiren Soğomon Tehliryan’ın beraatine neden oldu.
Krikor Balakyan, Manchester ve Londra’dan sonra, Fransa’nın Marsilya kentine yerleşti. Orada episkopos olarak ruhani görevine devam etti ve yöredeki Ermeni toplumunun gelişimine katkı sundu. Marsilya ve Nice’deki Ermeni kiliseleri, halkevi ve okulun inşası onun rehberliğinde yürütüldü. Soykırımın yarattığı travmalarla geçen hayatı, erken sayılacak bir yaşta son buldu ve 59 yaşında Marsilya’da vefat etti.
Balakyan’ın kaleme aldığı Ermeni Golgotası’nın birinci cildi Ermeni Katolik Mıhıtarist Rahipler Birliği tarafından 1922’de Viyana’da yayımlandı. İkinci cilt ise Araxes Matbaacılık tarafından 1959’da Paris’te yayımlandı.
RAGIP ZARAKOLU – Mayıs 2014, Sigtuna / İSVEÇ
Derleyen: Hrant Kasparyan
Yorumlar kapatıldı.