Haksızlık ve adaletsizliğe karşı tavizsiz tavırlarıyla tanınan Nazım Hikmet ve Said Nursi, ‘Ermeni’ konusunda çok ilginç sözler söylemişler. Aynı şekilde Hikmet Kıvılcımlı ve Deniz Gezmiş’te bu konuda sözlerini sakındırmadı. “24 Nisan Ermeni Soykırımını Anma Platformu” üyesi yaklaşık bin kişi 24 Nisan’da, Taksim Meydanı girişinde 1915 olaylarında hayatını kaybedenler için anma etkinliği gerçekleştirdi. Sosyalist Halkın Kurtuluş Partisi üyesi bir grup da, Ermeni soykırımının yalan olduğunu söyleyerek, karşı eylem yapmıştı. Grup, “Ermeni katliamı yalanı emperyalizm yalanı”, “Soykırım yalanı ABD yalanı”, “Kahrolsun Emperyalizm” şeklinde sloganlar atarken, Deniz Gezmiş’in, Hikmet Kıvılcımlı’nın ve Mustafa Suphi’nin Ermeni meselesi üzerine sözlerinin yazılı olduğu dövizleri taşıdı. Bütün bunlar yanında özellikle Said Nursi ve Nazım Hikmet’in sözleri de öne çıkıyor…Darbe Günlükleri nedeniyle kapatılan Nokta Fergisi konuyu gündemine taşımış ve Nazım Hikmet’e sansür uygulandığını ortaya çıkarmıştı. (Şaşırdım dersem yalan olur. HYETERT)
İşte o haber:
Haksızlık ve adaletsizliğe karşı tavizsiz tavırlarıyla tanınan Nazım Hikmet ve Said Nursi, “Ermeni” konusunda çok ilginç sözler söylemişler. İşte sır kalan sözler…
İşte Said Nursi’nin Münazarat adlı eserinde Ermeni meselesine ilişkin görüşleri:
Pekâlâ, kabul ettik ki hürriyet iyidir, güzeldir. Fakat şu Rum ve Ermenilerin hürriyeti çirkin görünüyor, bizi düşündürür. Reyin nedir?
Evvela: Onların hürriyeti, onlara zulmetmemek ve rahat bırakmaktır. Bu ise, şer’îdir. Bundan fazlası, sizin fenalığınıza, divaneliğinize karşı bir tecavüzleridir, cehaletinizden bir istifadeleridir.
Saniyen: Farz ediniz ki, hürriyetleri bildiğiniz gibi size fena olsun. Lâkin, yine biz ehl-i İslâm zararlı değiliz. Çünkü, içimizdeki Ermeniler üç milyon olmadığı gibi, gayr-ı müslimler dahi on milyon yoktur. Halbuki bizim milletimiz ve ebedî kardeşlerimiz üç yüz milyondan ziyade iken, bunlar üç müthiş kayd-ı istibdat ile mukayyed (bağlı) olup, ecnebilerin istibdâd-ı mânevîlerinin taht-ı esaretlerinde ezilirler. İşte hürriyetimizin bir şubesi olan gayr-ı müslimlerin hürriyeti, bizim umum milletimizin hürriyetinin rüşvetidir.
“Ermeniler zimmîdirler (İslam tebası olup, vergi veren gayrİ Müslimler). Ehl-i zimmet, zimmettarlarıyla nasıl müsâvi olur? (Bizim himayemizde olan bu halk, nasıl olur da bizimle eşit olur?)”
Kendimizi dev aynasında görmemeliyiz. Kabahat bizde. Tamamen zimmetimize alamadık, bihakkın adâlet-i şeriatı gösteremedik. Şeriat dairesinde, hukuklarını istibdâdın sünnet-i seyyiesiyle muhâfaza edemedik; sonra da istedik, kuvvetimiz kalmadı. Ben şimdi Ermenilere bir nevi zimmî-i muâhid (ortak ahdi olan halk, sözleşmeli teba) nazarıyla bakıyorum.
Soykırım Şiirleri Sansürlendi mi?
Prof. Murat Belge’nin “Nâzım Hikmet Ermeni meselesiyle pek ilgilenmedi” iddiasını araştıran Nokta dergisi şairin Akşam Gezintisi adlı şiirinde Ermeni sorununa ilişkin dizelerin bulunduğunu ortaya çıkardı. Ancak şiirin çoğu zaman Ermeni katliamı konusunun geçtiği beş dizesinin sansürlenerek yayınlandığı belirtilen haberde, Nâzım Hikmet ve Said Nursi için “Bildiğimiz gibi değilmiş; Meğer zamanında sözlerini söylemişler” denildi. Şair Turgay Fişekçi ise Sabah’a yaptığı açıklamada dizelerden ‘Nâzım Ermeni soykırımı vardır ya da yoktur’ dedi diye sonuç çıkarmanın yanlış olduğunu söyledi. Fişekçi şiirin kitaplarda sansür edilmesiyle ilgili olarak da “141 ve 142’den korkan yayıncıların kararıdır” dedi.
Nokta Dergisi tarafından gündeme getirilen tartışma Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü Başkanı Prof. Murat Belge’nin Birikim Dergisi’nde çıkan “Türk Edebiyatında Ermeni Sorunu” başlıklı makalesiyle başladı. Makalesinde 1915 olaylarının Türk edebiyatı tarafından görmezden gelindiğini ileri süren Belge, Nâzım Hikmet’in de benzer bir tutum içerisinde olmasına çok hayret ettiğini yazdı. Nokta Dergisi de Nâzım Hikmet’in Akşam Gezintisi adlı şiirinde Ermeni meselesini yazdığını üstelik de bu dizelerin sık sık sansüre uğradığını ortaya koydu. Belge bu kez dergiye verdiği yanıtta “Nâzım Hikmet benim çok sevdiğim bir yazar. Ermeni soykırımı konusunda böyle bir şiirinin çıkmasına çok sevindim. Öbür türlüsü canımı sıkardı” dedi.
Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Genel Sekreteri şair Turgay Fişekçi ise şairin Ermeni soykırımı ile ilgili tartışmaların içine çekilmesine tepki gösterdi. Nâzım Hikmet’in enternasyonalist bir komünist olduğunu vurgulayan Fişekçi “O halklar arasında bir çatışmayı değil, dayanışmayı kabul ederdi. Dolayısıyla Nâzım Hikmet herhangi bir halkı küçük düşürecek, karalayacak tutum ve düşüncede olamazdı” dedi. Fişekçi, Türkiye’de yıllarca cezaevinde yatmasına, baskılara uğramasına rağmen ülke dışına çıktıktan sonra Nâzım’ın ağzından Türkiye aleyhinde tek bir söz bile çıkmadığını hatırlattı.
İşte o dizeler!
bakkal karabetin ışıkları yanmış
affetmedi bu ermeni vatandaş
kürt dağlarında babasının kesilmesini
fakat seviyor seni çünkü sen de affetmedin
bu karayı sürenleri Türk halkının alnına
Nâzım Hikmet
Oratoryoda sansüre uğrayarak okunmuştu
Nâzım Hikmet’in Akşam Gezintisi şiiri 2002 yılında da tartışma konusu olmuştu. UNESCO’nun 100’üncü doğum yılı nedeniyle 2002 yılını Nâzım Hikmet Yılı ilan etmesinin ardından Kültür Bakanlığı da etkinlikler düzenlemişti. Bunlardan biri de Nâzım Oratoryosu CD’siydi. Besteleri Fazıl Say’a ait olan oratoryoda sanatçı Genco Erkal Nâzım’ın şiirlerini seslendirmişti. Akşam Gezintisi de bu şiirlerden biriydi. Ancak burada da Ermeni bölümünün sansürlenerek okunduğu ortaya çıktı. Sansürlü oratoryo Ermeni sanatçı Khatchatour Pilikian tarafından 19 Şubat 2006 tarihinde verilen bir konferansta da gündeme getirilmiş hatta Pilikian Ermeni soykırımını ilk dile getiren sanatçının Orhan Pamuk değil Nâzım Hikmet olduğu vurgulamıştı.
Taksim’de taşınan o dövizler:
“DOĞU SORUNU”NU NASIL ANLATTI
Halkın Kurtuluş Partisi Türkiye Sosyalist hareketin önemli ismi Doktor Hikmet Kıvılcımlı’nın takipçileri tarafından kuruldu. Hikmet Kıvılcımlı çeşitli eserlerinde Ermeni meselesini ele alıyordu. “İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark)” adlı kitabında Ermeni meselesini de ele alan “Doğu Sorunu”nuşöyle anlatıyor:
“Osmanlı İmparatorluğu’nda, Çarlık Rusyası ile İngiliz Emperyalizmi arasında, Orta Asya pazarları üstünde başlayan rekabete kilit ve anahtar noktası, bugünkü Doğu İllerinde, bir Ermenistan hükümeti veya muhtariyeti [özerkliği] kurup kurmamak sorunuydu. Bu soruna bir zamanlar “Doğu Sorunu” deniyordu. Osmanlı İmparatorluğu, derebeyi saltanatı biçimini koruduğu sürece, Doğu İllerinde iki zümre vardı:
1- Kürtlük: Daha çok derebeylik, klan ve aşiret sistemleri içinde, dağınık, siyaset dışı bir kalabalık şeklinde idi.
2- Ermenilik: Genellikle burjuvalaşan ve İstanbul, Trabzon gibi önemli ticaret merkezlerindeki kodaman kapitalist ırkdaşlarıyla sıkı sıkıya bağlı, İngiliz metalarını İran yaylasından İç Asya’ya taşımakla görevli bir küçük burjuva çoğunluğu üzerinde kurulmuş bezirgânlık sistemi demekti.
Emperyalist çelişkilerin dış kışkırtmaları yüzünden biraz daha şiddetle alevlenen Kürt-Ermeni karşıtlığı, bu iki zümre insanın arasındaki din, dil vb. farklarından çok, adeta bu rejim farkından doğma bir Derebeyi-Burjuva karşıtlığı oldu. İki kutup, Osmanlı Avrupası’nda geniş ölçekte rol oynayan: Müslüman-Hıristiyan (Derebeyi-Burjuva) çelişkisi, daha çok tarihsel ve yerel şartlar yüzünden Doğu İllerinde, Balkanlar’dakinin aksine, ikincilerin mağlubiyeti ile halloldu.”
Meşrutiyet Burjuvazisi, ‘Doğu Sorunu’nun tedhişi (korkusu-yıldırması) altında, ilk ve büyük tehlike olarak gördüğü Ermeniliğe çullandı. Zaten, Osmanlı saltanatında kalmış uluslar içinde -Balkanlar bir tarafa bırakılırsa- siyasi bilince ve örgüte kavuşmuş en keskin metalipli [talepler ileri süren] yığın Ermenilerdi. Meşrutiyet Burjuvazisi, birçok alanda olduğu gibi, Ermeni Milliyetçiliğine karşı da derebeylikle el ele verdi. El ele verdiği derebeylik, öteden beri iki ayrı rejim karşıtlığıyla Ermeniliğe karşı tutuşan Kürt derebeyliğiydi. İttihat ve Terakki devlet cihazı, illegal bir kararla başa geçti; Kürt derebeyleri milisçil örgütler halinde silahlandırıldı. Kürtlükle Türklük, Ermenileri, dünyada nadir görülmüş sinsi bir vahşet içinde katliama uğrattı. Fakat bu katliamdan, Türk Meşrutiyet Burjuvazisi kadar ve belki ondan çok daha fazlasıyla yararlananlar, Kürt derebeyleri oldu. Ve Kürdistan’da derebeylik biraz daha rakipsiz, çapul ettiği Ermeni mallarıyla, biraz daha şişman oldu.”
Yine aynı eserde Kıvılcımlı, Sovyetler Birliği’nin Türkiye’nin başına bela olabilecek bir Ermeni meselesini çözme yolunda olduğunu şöyle ifade ediyordu: “Sovyet Devrimi, Ermenilik sorununu da fiilen çözmüş durumdadır. Bir defa sayıca Ermenilerin dörtte üçünden fazlası (%77,9) Ermenistan Sovyet Cumhuriyetine girmiştir. Böylece dünyada biricik işçi ve köylü devleti, Ermenilerin yurt sorununu kökünden çözmüş bulunuyor. Fakat Cumhuriyet burjuvazisinin Sovyet devrimine yalnız bu sorunda borçlu olduğu huzur, bundan ibaret değildir. Sovyetler devrimi, emperyalizmi sevindiren, komünizme ve Türkiye’nin başına bela olabilecek bir Ermeni sorununu tamamen tasfiye etme yolunda bulunuyor.”
Gençlik yıllarında yazdığı eserlerinde konuyu bu şekilde ele alan Kıvılcımlı’nın, daha sonraki yıllarda yazdığı “Oportünizm Nedir?”, “Halk Savaşının Planları” ve “Devrim Zorlaması, Demokratik Zortlama” adlı üçlü kitabına yansıyan görüşleri şöyle:
“En sonunda, Türkiye’nin Birinci Demokratik Devrimi (Milli Mücadele) açıktan açığa sırf birsömürgeleştirme baskısına karşı İngiliz-Fransız-Amerikan Emperyalizminin maşası Yunan ve Ermeni istilasına karşı bir Kurtuluş Savaşı oldu.”, diyor, Kıvılcımlı Usta. ( s. 363)
DENİZ GEZMİŞ NE DÜŞÜNÜYORDU
Partinin eğitimlerinde Deniz Gezmiş’e verdiği referanslar THKO Davası’nda yapılan savunmaya dayanıyor. THKO Davası’nda yapılan savunmada konuyla ilgili kısımlar şöyle:
“Emperyalist devletler, Osmanlı Devleti ile ilişkilerinde aracı olarak daima Rum ve Ermenileri kullanmışlardır.”
“Ankara Hükümetini, ilk görüşmelerin 1919’da başladığı, Sovyetler Birliği tanıdı. 1917’de Çarlığın devrilmesinden sonra kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Çarlığın saldırgan, emperyalist politikasına ve Birinci Emperyalist Dünya Savaşı’na karşı çıkıyordu. Devrim Hükümeti, doğu sınırlarımızdaki askerlerini çekmiş ve Anadolu’daki mücadeleye yardım etmek için her türlü çabayı göstermiştir.
“1919 Haziran’ında Albay Budyenni başkanlığında bir Sovyet Heyeti, Havza’da Mustafa Kemal ile buluşarak, genel durumu görüştü. Bu buluşmada Budyenni emperyalizme ve onun emrindeki Ermeni ve Pontus teşkilatlarına karşı olduklarını bildirerek, Kurtuluş Savaşı’mızı destekleyeceklerine, gerekli silah ve parayı vereceklerine dair teminat verdi. Mustafa Kemal, emperyalist ülkeler, Ermeni ve Pontus meselesinde Sovyetler’le aynı fikirde olduğunu beyan ediyordu. Bu olumlu ilişkiler, savaş süresince ve daha sonra da devam etmiştir. Ankara Hükümeti ile ilk uluslararası antlaşmayı yine Sovyetler Birliği yaptı. Bu antlaşma ilk olması ve mahiyeti bakımından önemlidir.” (THKO Davası, s. 411-412)
“Kurtuluş Savaşı’mızda, emperyalizmle mücadele eden güçler, değişik taktikler kullanmışlardır. Mücadele, dış düşman ve onun emrindeki hükümetin çıkardığı iç isyanlara karşı yürütülmüştür.
“1. İstanbul’da İngilizlere karşı, Karakol ve Müdafaa-i Milliye öncülüğündeki, şehir gerillasının ağırlık kazandığı mücadele yürütülmüştür. Diğer taraftan, görevleri, Anadolu’ya malzeme, donatım ve adam kaçırmak olmuştur. Bu örgütler, sivil güçlerin de bulunmasına rağmen, subayların ağırlık kazandığı teşkilatlardır.
“2. Ege Bölgesi’nde Yunanlılara karşı yürütülen mücadele, önceleri dağınık bölgesel çete savaşı, sonra örgütlü çete savaşı ve sonunda nizami ordu savaşı şeklinde yürütülmüştür. Zaferi tayin eden mücadelenin ağırlığını nizami ordu mücadelesi teşkil etmiştir.
“3. Güneyde Fransız saldırganlara karşı, Antep, Maraş, Urfa, bölgelerinin yerli halkı, çete savaşına başlamış, daha sonra belirli oranda subay kadrosu katılmasına rağmen, esas başarı yerli halkın kendi çabasıdır.
“4. Karadeniz Bölgesi’nde, Rum Pontosçuları Amerikan yardımıyla ayaklanmış ve ayaklanma, sivil çetelerin ve ordunun mücadelesiyle bastırılmıştır.
“5. Doğu Anadolu’da, Ermenilerin bağımsız bir Ermenistan için Amerika’dan destek alarak çıkardıkları iç isyan, sivil halk ve ordu tarafından bastırılmıştır.
“6. Padişahın emriyle, Anadolu’da Ulusal Mukavemeti kırmak ve güçleri bölmek için başlatılan isyanlar, Kuvayı Seyyare tarafından bastırılmıştır.
“Bu arada, Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgelerinde çıkan iç isyanlardaki Amerikan etkisini belirtmek gerekir.
“1919 yılı başlarında ABD Dışişleri Bakanlığı, Senato Komisyonu Başkanlığı ve Harbord Heyeti’nin Türkiye hakkındaki görüşü şuydu;
“1. Boğazlar’da milletlerarası statüye bağlı bir devlet,
“2. Doğu Anadolu’da bir Ermenistan Devleti,
“3. Orta Anadolu’da Türkiye Devleti kurulacak ve bu üç devlet de büyük bir devletin himayesi altında bulunacaktır.
“Burada bahsedilen büyük devlet bizzat kendisidir. Emellerini gerçekleştirmek için ABD ciddi çalışmalara girmiş, yöneticileri satın almaya, gazeteci, subay, diplomat ve danışmanlar göndermiştir. Türkiye’deki Amerikan kolejlerini cephane depoları haline getirmiş ve gönderdiği 14 bin misyoner, 50 bin 9 yüz misyoner yardımcısı ve 286 yabancı misyon elemanı ile yurdumuzu kendi sömürgesi yapmak için bütün gücü ile çalışmıştır.” (agy, s. 415-416) (Timeturk-Odatv)
http://www.timeturk.com/tr/2014/04/28/hikmet-kicilcimli-deniz-gezmis-said-nursi-ve-necip-fazil-ermeni-meselesi-icin-ne-dedi.html#.U14zhPl_vms
Yorumlar kapatıldı.