İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Medeniyet ve Soykirim

Ahmet İnsel / ahmet.insel@radikal.com.tr
24 Nisan; Osmanlı hükümet güçlerinin tasarladığı, planladığı ve nihai sonucuna kadar yürüttüğü, bir etnik-dini topluluğun tehcir, kitlesel imha ve kültürel ve ekonomik varlığına el koyma yoluyla varlığını yok etme politikasının hüzünle anıldığı bir gündür. 1915-1916’da Osmanlı Ermenilerinin maruz kaldığı büyük insanlık suçunu tanımlamak için ne kavram kullanılırsa kullanılsın, bugün Putin ve Erdoğan’ın soykırım olarak tanımlamakta tereddüt etmedikleri devlet politikalarıyla kıyaslanmayacak derecede vahim bir insanlık suçudur bu. Soykırım kavramının kullanımının sıradanlaştığı günümüzde, Osmanlı Ermenilerinin maruz kaldığı felaketin niteliği elbette bir soykırımdır.

***
Her medeniyetten soykırımcılar çıkabilir. Medenilik, bunları inkâr etmek değil, buna karşı bağışıklık sistemleri geliştirmek demektir.
Günümüzde soykırım kelimesinin kullanımı hızla yayılıyor. 17 Nisan’da devlet televizyonlarının canlı yayımladığı uzun bir söyleşi programında, Vladimir Putin, Ukrayna’nın Rusça konuşanların yoğun olduğu doğu bölgelerinde bir soykırım yürütülmekte olduğunu iddia etmiş. Rusya ile yakınlaşma yanlısı yönetimi devirerek başa gelen yeni yönetimin, milliyetçi ilk gazla bir Ukraynalılaştırma politikası ilan etmiş olması, Putin’e göre bir soykırım. Ukrayna hükümeti bu aptalca kararını birkaç hafta sonra geri aldı ama Putin’in Ukrayna’nın doğu bölgelerine çarlık Rusyası zamanında ‘Yeni Rusya’ dendiğini, bu bölgelerin Kiev’e 1920’de Sovyet hükümeti tarafından ve anlaşılmaz bir nedenle verildiğini hatırlatmasına bahane yaratmasına yetmiş bu ‘soykırım girişimi’. Halbuki aynı Putin, çeçenistan’da bir soykırım yürütüldüğü iddiası karşısında, orada uluslararası terörle Rusya’nın mücadele ettiğini söyleyip duruyor.
5 Temmuz 2009’da çin, Sincan Uygur özerk bölgesinde Müslüman Uygurlara karşı kanlı bir bastırma operasyonu yapmıştı. Yerel bir ayaklanmaya dönüşen olaylar sırasında sadece Uygurlar değil, Han kökenli çinliler de ölmüştü. Olayların kaynağı çin yönetiminin 1949’dan beri yürüttüğü ve giderek hız verdiği çinlileştirme politikalarıydı. Çin resmi kaynaklarına göre 184 olan ölü sayısı, halen kesin olarak bilinmiyor. Bu olayları izleyen günlerde Başbakan Tayyip Erdoğan, olayları vahşet olarak tanımladıktan sonra, “Yüzlerce insanın öldürüldüğü olayı, adeta bir soykırımı, herhalde başka bir kelime ifade etmez”diyerek, kınamıştı. “Adeta soykırım”… Buna karşılık gene 2009’da, Darfur’da yapılan katliamları soykırım olarak tanımayı ısrarla reddediyordu Erdoğan. Gerekçesi ise dört dörtlüktü: “Bir Müslüman soykırım yapmaz!”Adeta soykırım bile yapmaz mı? Hayır yapmaz.
Tayyip Erdoğan, 2008’de Ermenistan Cumhurbaşkanı’nın da hazır bulunduğu uluslararası bir konferansta, “Türkiye’yi itham altına almak hiçbir zaman yakışıklı bir durum değil. Bizim bir defa kültürümüzde de medeniyetimizde de soykırım diye bir şey yoktur. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir”dedikten hemen sonra, soykırımın başka bir kültür ve medeniyet için mümkün olduğunu ima ediyordu: “Kimin kimleri derdest ettiğini, nasıl soykırımda bulunduğunu Karabağ olayları çok açık ortaya koyuyor.”
Bir yandan büyüklü küçüklü her türlü katliamı, pogromu, tehciri, kimlik İnkârını vb. soykırım kavramı içinde eritip, en ağır suçlardan birini oluşturan soykırımı sıradanlaştırmak giderek yaygınlaşırken, diğer yandan hep başkasının yaptığını soykırım olarak tanımlayıp, kendi tarafının yaptığı benzer eylemleri ise kesin biçimde reddeden, inkârcı bir tavır karşımıza birçok ülkede çıkıyor.
24 Nisan; Osmanlı hükümet güçlerinin tasarladığı, planladığı ve nihai sonucuna kadar yürüttüğü, bir etnik-dini topluluğun tehcir, kitlesel imha ve kültürel ve ekonomik varlığına el koyma yoluyla varlığını yok etme politikasının hüzünle anıldığı bir gündür. 1915-1916’da Osmanlı Ermenilerinin maruz kaldığı büyük insanlık suçunu tanımlamak için ne kavram kullanılırsa kullanılsın, bugün Putin ve Erdoğan’ın soykırım olarak tanımlamakta tereddüt etmedikleri devlet politikalarıyla kıyaslanmayacak derecede vahim bir insanlık suçudur bu. Soykırım kavramının kullanımının sıradanlaştığı günümüzde, Osmanlı Ermenilerinin maruz kaldığı felaketin niteliği elbette bir soykırımdır.
Türkiye’de 24 Nisan katılımcı sayısı az olmakla birlikte, beş yıldan beri dört beş kentte kamusal alanda anılıyor. Bu yıl çeşitli girişimler birlikte Ermeni Soykırımını anma törenleri düzenliyorlar. Perşembe günü saat 10.00’da Haydarpaşa Garı’nda başlayacak olan anma etkinliği, saat 14.00’te Sevag Balıkçı’nın mezarının ziyaret edilmesi ve saat 19.15’te Taksim Meydanı’ndaki anma toplantısıyla sona erecek. Başka kentlerde de anma toplantıları düzenlenecek. Sadece Ermenilere karşı değil, insanlığa karşı işlenmiş bu büyük suçun sorumlularını teşhir eden, yapılanın adının konmasını ve yapılmış olanın çeşitli yollardan inkâr edilmesine son verilmesini talep eden Türkiyeliler, 24 Nisan’da, ‘bizim kültürümüz, medeniyetimiz’, ‘onların kültürü, medeniyeti’ ayrımı yapmadan, ortak insanlık değerleri adına, bir yok etme politikasının mağduru olmuş Osmanlı Ermenilerinin anısı önünde saygıyla eğilecekler. Her medeniyetten soykırımcılar çıkabilir. Medenilik; bunları inkâr etmek değil, insan türünün insanlığını yitirdiği anlarıyla yüzleşip, buna karşı bağışıklık sistemleri geliştirmek demektir.
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ahmet_insel/medeniyet_ve_soykirim-1187927

Yorumlar kapatıldı.