İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Soykırımın kadın yüzü

Müjgan Halis / mujganhl@gmail.com
Türkiye edebiyatına bu satırlarla girmiş ve şimdiye kadar çok az konuşulmuş, inkâr edilmiş, görmezden gelinmiş bir konu Ermeni Soykırımı. Ermeni Soykırımı’nın bugüne kadar en çok ihmal edilen alanlarından biri, toplumsal cinsiyet alanı. Yani soykırımın kadın yüzü. Evet, soykırım Ermeni kadınları için katmerli bir acıydı. Çünkü onlar için aynı zamanda tecavüz, zorla evlendirme, köleleştirme demekti. 1915’te Ermeni kadınları hem vatanlarından sürüldüler hem kocalarını-kardeşlerini-çocuklarını kaybettiler hem de sistematik tecavüzlerin kurbanı oldular…  Yine Ermeni kadınların soykırımın sonucu olarak yaşadığı bir diğer husus ise, el konularak zorla Müslümanlaştırılma. Tahminlere göre 200 bin Ermeni kadın, soykırım ve sonrasında bu uygulamaya maruz kaldı, asimile edildi, Kürt, Türk ya da Arap menşelerine geçirildi… Ermeni kadınlarla yapılan çoğu tecavüz sonrası gerçekleşen bu evlilikler, özellikle Kürt coğrafyasında yıllar sonra Ermenilere hitaben yarı esprili şu cümlenin kurulmasına neden oldu: “Biz sizin dayınızız” O çok kırıcı cümlenin halen tedavülde olduğunu da hatırlatalım. (Anlayana sivri sinek saz… HYETERT)

***
İsmail’i seferberlikte,
yaşı 16 olduğu halde,
Tutup askere gönderdiler.
Domuzuna yiğitti.
Yozgat taraflarına jandarma gitti.
Ve Ermeniler kesilirken,
Kana battı göbeğine kadar.
(Nazım Hikmet, Çolak İsmail şiirinden)
***
Bakkal Karabet’in ışıkları yanmış.
Affetmedi bu Ermeni vatandaş
Kürt dağlarında babasının kesilmesini
Fakat seviyor seni
Çünkü sen de affetmedin
Bu karayı sürenleri Türk halkının alnına.
(Nazım Hikmet, Akşam Gezintisi şiirinden)
Türkiye edebiyatına bu satırlarla girmiş ve şimdiye kadar çok az konuşulmuş, inkâr edilmiş, görmezden gelinmiş bir konu Ermeni Soykırımı. Ermeni Soykırımı’nın bugüne kadar en çok ihmal edilen alanlarından biri, toplumsal cinsiyet alanı. Yani soykırımın kadın yüzü.
TECAVÜZLER
Evet, soykırım Ermeni kadınları için katmerli bir acıydı. Çünkü onlar için aynı zamanda tecavüz, zorla evlendirme, köleleştirme demekti. 1915’te Ermeni kadınları hem vatanlarından sürüldüler hem kocalarını-kardeşlerini-çocuklarını kaybettiler hem de sistematik tecavüzlerin kurbanı oldular. Ancak bugüne kadar, bu konuda yapılan araştırmaların sayısı oldukça az. Günümüze dek ulaşan ve soykırımdan sağ kalanlarla yapılan sözlü tarih araştırmaları tecavüzlerin yumuşatılarak ya da geçiştirilerek anlatıldığını, kadınların bu şiddeti anlatmaya yanaşmadığını gösteriyor. Aynı kaynaklara göre; erkekler, ya bu konudan bahsetmek istemiyor ya da bunu anlatmanın çok zor olduğunu söylüyorlar.
KAÇIRILAN, MÜSLÜMANLAŞTIRILAN KADINLAR

Yine Ermeni kadınların soykırımın sonucu olarak yaşadığı bir diğer husus ise, el konularak zorla Müslümanlaştırılma. Tahminlere göre 200 bin Ermeni kadın, soykırım ve sonrasında bu uygulamaya maruz kaldı, asimile edildi, Kürt, Türk ya da Arap menşelerine geçirildi.
Kaçırılan ve Müslümanlaştırılan kadınlar zaman içerisinde kendi kimliklerini unutarak, ana dillerini konuşamaz hale geldiler. Birçoğunun; yakınlarının ya da kendilerinin hayatlarını kurtarabilmek için İslam’ı kabul etmekten başka şansları yoktu.
Ermeni kadınlarla yapılan çoğu tecavüz sonrası gerçekleşen bu evlilikler, özellikle Kürt coğrafyasında yıllar sonra Ermenilere hitaben yarı esprili şu cümlenin kurulmasına neden oldu: “Biz sizin dayınızız” O çok kırıcı cümlenin halen tedavülde olduğunu da hatırlatalım.
BÜYÜKANNENİN DÖVMELERİ
Müslümanlaşan kadınlar daha sonra resmi olarak Müslüman erkekler ile evlenip, yöresel adetlere uygun olarak kınalar sürüyorlardı. Bu kınalar ya da dövmelerin başka bir anlamı daha vardı.
Yönetmen Suzan Hardalyan’ın yaptığı “Büyükannemin Dövmeleri” filminde bunu anlatmış. Film, Ermeni Soykırımı’nı yaşamış, bedenlerini satmak durumunda kalan binlerce unutulmuş kadının sırlarını açıklığa kavuşturuyor. Bu kadınların bedenlerinde diğer insanlardan ayırt edilmeleri için dövmeler bulunuyordu.
Hardalyan, ‘Büyükannenin Dövmeleri’nin ailesinin sırrına götüren bir seyahat olduğunu belirtiyor ve şunları söylüyor:
“Hanum Nine herkes gibi değildi. Ben onu kötü kalpli bir kadın olarak hatırlıyorum. Fiziksel temastan nefret ediyordu. Asla kucaklamazdı, öpmezdi, her zaman ellerindeki dövmeleri saklardı. Artık ninemin neden çok iyi Kürtçe konuştuğunu biliyorum. 12 yaşındayken Fırat nehri kıyısında tecavüze uğramış, yardım çığlıklarına gelen bir Kürt erkek tarafından kaçırılmıştı. Bu erkekle 7 yıl yaşamak zorunda kalan ninem bir İngiliz misyonerin yardımıyla kaçabilmiş. Büyükannem yıllarca esaret hayatı yaşamış. Onu hayvanları dağladıkları gibi zorla dağlamışlar. Türkler; Büyükannemin sadece ellerini değil onun kaderini de damgaladı, hatırasına dehşet, utanç ve korku damgasını vurdular…”
Birinci Dünya Savaşı sonrasında birçok Ermeni Kurumu ve misyoner örgütleri, Ermeni kadınları kaçırıldıkları ailelerden kurtarmaya çalıştı. Özellikle Danimarkalı misyoner Karin Eppe, Arap aşiretinin başlarıyla anlaşıp 1928 yılına kadar 2000 Ermeni kadın ve çocuk kurtarabildi. Onun sayesinde birçok yerde kadın yurtları kuruldu.
ESİR PAZARLARI

Ermeni kadınlarının yaşadığı zulmün bir ayağı da, esir pazarlarıydı. Yves Ternon’un “Mardin 1915, Bir Yıkımın Patolojik Anatomisi” kitabında buna dair bilgilere rastlamak mümkün. Ternon, kitabında Ermeni kadınların seks kölesi olarak çalıştırıldığını anlatıyor. Ternon’a göre Osmanlı’da esaret 1909’da resmen kaldırılmasına karşın savaşın bitimine kadar Ermeni çocuk ve kadınlar için bu pazarlar yeniden açılır, Ermeni söz konusu olduğunda uygulamada her şey mubahtır.
Örneğin Halep’teki Bab-Nera Çarşısı esir pazarıdır. Diyarbakır, Viranşehir, Cizre, Urfa ve Mardin de pazarların kurulduğu diğer yerler. Kitapta yer alan bilgilere göre Mardin’de katliam döneminde esir fiyatları çok yüksek değildi. Satıcılar, mallarından ve ganimetlerinden en kısa sürede kurtulmak istiyorlardı. Böylece 5-7 yaşlarındaki çocuklar 5-20 kuruşa, yani bir kuzu fiyatına satılıyordu. Genç bir kız veya 14-15 yaşlarında bir genç delikanlı 2-3 mecidiyeye alıcı bulmaktaydı. El konulan kadınların satışından elde edilen gelirin yanında, bunların mensup olduğu ailelerin durumuna göre fiyatları yükseliyordu. Zira bu kızların ve kadınların sahibi olmak, gelecekte onların ailelerinden kalan mülklerine de el koymanın yasal olanağını sağlayacaktı. Sağladı da.
Tehcirden etkilenmemiş olan Mardinli Süryanilerin, Ermeni tutsakları satın alıp evlat edinmek istediği ulaşılan bir başka bilgi. Başpiskopos Tappuni satın alabileceği kadar çok çocuğu kurtarmak için tüm parasını feda eder. Böylece 2000 çocuğu ailelerinin yanına yerleştirir ve masraflarını öder.
Dönemin Diyarbakır Konsolos Yardımcısı Gustave Meyrier, Kürt veya Arap aşiretlerinin kaçırdığı Ermenileri bulmak için vaktinin ve gücünün çoğunu harcamış isimlerden biri. Avesta Yayınları tarafından basılan ‘Kürdistan 1919: Binbaşı Noel’in Günlüğü’ adlı kitapta ise Nusaybin’de yaşananlar hakkında bilgiler yer alıyor. Binbaşı Noel hatıralarında sadece Nusaybin’de 250 Ermeni kadının güçlü ailelerin haremlerinde tutsak olduğunu ve dönemin kaymakamının bunlara gücünün yetmediğini kaydeder.
http://www.demokrathaber.net/soykirimin-kadin-yuzu-makale,7588.html

Yorumlar kapatıldı.