İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hayatın akışı içinde kesişen yollar

Ahmet Demirel
12 Nisan 1924 günü TBMM’de yapılan görüşmeler sırasında Gümüşhane Mebusu Zeki (Kadirbeyoğlu) Bey söz alarak şunları söyler: “Arkadaşlar, bir mesele için Heyeti Celilenizin nazarı dikkatini celbetmek isterim. (…) Alelusul Suşehri’nde Vehip Paşa tarafından idam edilmiş Nuri Bey isminde bir yüzbaşı vardır. Bunun fecaatini burada Heyet-i Muhteremeye arz etmekten sıkılıyorum. Buna burada Muammer Bey ve daha birçok zevat şahittir.” Bu sözler üzerine Bozok Mebusu Süleyman Sırrı (İçöz) Bey kendisine hemen destek verir ve “Evet hepimiz de biliyoruz” der.

Zeki Bey sözlerini sürdürür: “Bu adamın efrad-ı ailesi muhtaç ve sürünüyor. Eğer bir taltif yapmak isteniyorsa, ben, bunu ne şahsen tanırım, ne de efrad-ı ailesini tanırım. Yalnız bir yerde otururken, bir tesadüf olarak bunu bize pek feci bir surette anlattılar. Heyeti Celilenizin nazarı dikkatini celp ederim ve hüsn ü şefkatinize arz ederim.”
Bu kez destek Cebelibereket Mebusu Avni (Bozok) Bey’den gelir: “Millet fedakârı unutmaz Zeki Bey.”
Zeki Bey sözlerini sürdürür: “Bir mesele vardır ki, Vehip Paşa yapmış olduğu bu cinayeti İstanbul’da Hayret Paşa Divan-ı Harbi’nde de itiraf etmiştir.”
Bu konuşmalar “teklif yap” sesleri arasında son bulur.
Zeki Bey hızla bir teklif hazırlar ve aynı gün Meclis’e sunar. Teklifi şöyledir: “Vehip Paşa tarafından Suşehri’nde idam edilen Yüzbaşı Nuri Beyin evlât ve ailesine, hidemat-ı vataniye tertibinden miktar-ı münasip maaşın itasını teklif eylerim.”
Teklif yine aynı gün görüşülür ve Maliye Komisyonu’na gönderilir. Komisyon meseleyi hızla görüşür; Yüzbaşı Nuri Bey’in eşi ve iki çocuğuna her birine beşer lira olmak üzere toplam 15 lira aylık bağlanmasını önerir.
Meclis yine o gün teklifi kabul eder ve Yüzbaşı Nuri Bey’in ailesine 15 lira aylık bağlanır.
ZEKİ (KADİRBEYOĞLU) BEY
Bu teklifi veren Gümüşhane Mebusu Zeki Bey 1923 seçiminde 287 kişiden oluşan İkinci Meclis’e bağımsız girmeyi başarmış iki milletvekilinde biridir. Diğer bağımsız seçilen Eskişehir Mebusu Emin (Sazak) Bey’dir, ama Emin Bey seçimden bir süre sonra Halk Fırkası’na katıldığından, Zeki Bey teklifini yaparken artık Meclis’teki tek bağımsız üye konumundadır; kalan milletvekillerinin tamamı Halk Fırkası mensubudur. Buna rağmen teklifi iktidar partisi milletvekilleri tarafından destek bulmuş ve hemen kabul edilmiştir.
Zeki Bey 1884’te Gümüşhane’de doğdu. Galatasaray Lisesi’nin Türkçe Bölümü’nü 1904’te bitirdi, sonra tarım ve ticaretle uğraştı. Dünya Savaşı ertesinde Trabzon Kongresi’ni açıp başkanlığını yaptı; İzmir’in işgali üzerine ikinci kongrenin toplanmasını istedi ve 23 Temmuz 1919’da Trabzon ve Erzurum örgütlerinin yazışmaları sonucunda kararlaştırılan ve Mustafa Kemal’in de katılıp başkanlığını yaptığı Erzurum Kongresi’nde yer aldı. 12 Ocak 1920’de İstanbul’da toplanan son Meclis-i Mebusan’a Gümüşhane Mebusu olarak katıldı. Bu Meclis’in dağılmasından sonra hakkı olmasına rağmen 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanan TBMM’ye katılmadı; Gümüşhane’ye dönerek milli mücadeleye seçim bölgesinde katkı vermeyi tercih etti.
1923 seçiminde Halk Fırkası kendisini aday göstermeyince Gümüşhane’den bağımsız olarak adaylığını koydu. Çok zorlu bir seçimden başarıyla çıktı ve 1923-1927 arasında görev yapan İkinci Meclis’te yerini aldı. Bu seçimin ayrıntılarını yıllar sonra yayımlanan hatıralarında anlatır.
Zeki Bey İkinci Meclis boyunca hep muhalif kaldı. 1924 sonbaharında Meclis içinde Kazım Karabekir’in başkanlığı altında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TpCF) adıyla bir muhalefet partisi kurulunca o partinin içinde yer aldı. 1927’de de diğer TpCF’liler gibi o da tasfiye edilenler kervanına katıldı. Bir daha siyasete dönmedi, dönemedi ve 9 Temmuz 1952’de vefat etti.
İkinci Meclis’te Zeki Bey’in de TpCF’nin de Halk Fırkası’nın desteğini alıp kabul edilen herhangi bir kanun teklifini doğrusu ben bilmiyorum. Belki vardır ama hiç rastlamadım. Eğer bunun gibi iktidar tarafından desteklenen başka bir teklif yok ise, Yüzbaşı Nuri Bey’in itibarının iade edilerek ailesine maaş bağlanması teklifi, İkinci Meclis boyunca muhaliflerin inisiyatifiyle ortaya atılan ve kabul edilen tek teklif olarak tarihe geçer.
ÜÇÜNCÜ ORDU KOMUTANI VEHİP PAŞA
Bu küçük hikâye akla bazı sorular getiriyor…
İlk soru kimdi bu Zeki Bey’in Meclis’teki konuşmasında, “Yapmış olduğu bu cinayeti İstanbul’da Hayret Paşa Divan-ı Harbi’nde de itiraf etmiştir” dediği Vehip Paşa. İkinci soru kimdi Vehip Paşa’nın “cinayetine kurban giden” Yüzbaşı Nuri Bey? Üçüncü soru neydi bu cinayet? Dördüncü soru neydi bu Vehip Paşa’nın Hayret Paşa Divan-ı Harbi’nde yaptığı bu itiraf?
Aile kökeni Özbekistan’dan Anadolu üzerinden Rumeli’ye göçen Kaçı boyuna dayanan Vehip (Kaçı) Paşa ilginç ve tarihimizde unutulmuş bir isim. 1875’te Yanya’da doğdu. 1897’de Harbiye’yi, 1900’de Harp Akademisi’ni bitirdi. Dördüncü Ordu emrine verildi. 31 Mart Olayı’ndan sonra İstanbul’da Harbiye Nezareti emrine verildi. 1909-1911 arasında Harp Okulu Komutanlığı’nı üstlendi. Ardından Balkan ve Çanakkale Savaşlarında çok önemli görevler aldı. İttihat ve Terakki’nin önemli isimlerinden biri olarak önce İkinci Ordu Komutanlığı’na, ardından görev alanı Diyarbakır, Bitlis, Van, Erzurum, Elazığ, Si­vas, Trab­zon vilayetleriyle Canik sancağından oluşun Üçüncü Ordu Komutanlığı’na getirildi. 2 Mart 1916’da Erzincan’a gelerek Üçüncü Ordu Komutanlığı görevine başladı. Bu görevini 9 Haziran 1918’e kadar sürdürdü ve sonra görevi ağabeyi Esat Paşa’ya devretti. Aynı tarihte yapılan bir düzenleme sonucunda kendisi Şark Ordular Grubu Komutanı oldu. Kendisine bağlı ordulardan biri ağabeyinin başında bulunduğu Üçüncü Ordu, diğeri ise başında en yakın arkadaşı Yakup Şevki Paşa’nın bulunduğu Dokuzuncu Ordu idi.
Mütarekeden sonra başka birçok İttihatçı gibi tehcirden sorumlu tutularak takibe uğradı ve Bekirağa Bölüğü’ne kapatıldı. Burada “Suçları Araştırma Komisyonu”na 12 sayfalık bir yazılı ifade verdi. Sonra serbest bırakıldı. Tekrar arandığını fark edince 1920’de yurtdışına kaçtı. Cumhuriyet’ten sonra TC vatandaşlığından çıkartıldı. Yurtdışındaki zor yılların ardından 1935’te Habeşistan- İtalya Savaşı’nda Habeş İmparatoru Haile Selasiye’nin askerî danışmanlığını yaptı. 19 Eylül 1939’da Bakanlar Kurulu kararıyla yeniden TC vatandaşlığına alınınca İstanbul’a döndü. Çok geçmeden 13 Haziran 1940 günü Acıbadem’deki evinde vefat etti.
Yüksel Nizamoğlu, hakkında pek az şey bilinen Vehip Paşa’nın yaşam öyküsünü iki ay kadar önce (Kasım 2013) yayımlanan Vehip Paşa: Kahramanlıktan Sürgüne adlı kitabında ayrıntılı olarak ele aldı.
VEHİP PAŞA’NIN İFADESİ
Yukarıda sorduğum “kimdi bu Vehip Paşa” sorusunun cevabını böylece verdikten sonra şimdi de kalan üç sorunun cevabını tek bir alt başlık altında toplu olarak vermeye çalışayım.
Vehip Paşa yukarıda yaşam öyküsünü anlatırken de belirttiğim gibi Mütareke Dönemi’nde Ermeni tehcirinden dolayı sorumlu tutularak İstanbul’da Bekirağa Bölüğü’ne kapatılmış ve ifadesine başvurulmuştu. Bu ifadesi şimdiye kadar hiçbir yerde tam metin olarak yayımlanmadı. Bununla birlikte 30 Mart 1919 tarihli İkdam, Hadisat ve Tasvir-i Efkâr gazeteleri ile 31 Mart 1919 tarihli Vakit gazetelerinde bu yazılı ifadeden bazı bölümler var.
Bu ifadenin Vehip Paşa’nın kendi el yazısıyla yazdığı ve altında kendisinin imzası bulunan bir kopyası Kudüs Ermeni Patrikhanesi Arşivi’nde bulunuyor ve arşivde Dizi: 17, Dosya 14, No: 171-182 şeklinde kayıtlı. Vehip Paşa ilk sekiz sayfada kendi görev alanı olan Üçüncü Ordu sınırları içinde Türk tarafının Ermenilere, kalan sekiz sayfada da Ermeni tarafının Türklere yaptıklarını anlatıyor.
Şöyle diyor: “Üçüncü Ordu mıntıkasının emir ve kumandasını üstlendiğim za­man Ermenilerin sevk ve tehcir işleri son bulmuş idi.” Sonra “me­muriyet-i acizânem esnasında münferit iki vakadan başka bir hâ­di­se geçmiş de­ğildir” diyerek devam ediyor ve sözünü ettiği bu iki münferit vakadan birini şöyle aktarıyor:
“Amele taburlarında bulunan Ermeni askerlerin, askerî gerekler üzerine Dördüncü Ordu’ya sev­­­­ki lâ­zım gelmiş ve söz konusu askerler Sivas’ta toplandırılarak Halep’e sevkleri için vi­lâ­yete emir verilmiş idi. Aradan üç ay geçtiği halde toplanan askerlerin Halep’e ulaştığına dair haber alınamadığından Dördüncü Ordu Kumandanı Ahmet Cemal Paşa’dan durum sorularak söz konusu askerlerin ordusu mıntıkasına girmediği cevabı alındı. Der­hal Vali Muammer [Kardaş] Bey’den sordum ve adı geçen askerlerin Şarkışla ile Gemerek ara­sında, bun­­ları sevke memur jandarma yüzbaşısı Nuri Efendi tarafından öldürüldüklerini öğren­dim. Yüz­ba­şı Nuri Efendi’yi muhafaza altında ordu karargâhına getirttim ve tutuklu olarak Divan-i Har­be havale ettim. Yargılama sonucu, söz konusu askerleri kasten öldürttüğü ispat ola­rak idamına dair çıkan hükmü, acilen etkili bir ibret teşkil etmek üzere, sorumluluğu üzerime ala­rak yerine getirilmesi emrini verdim ve bu suretle adaleti uyguladım.”
Vehip Paşa’nın idam ettirdiği Yüzbaşı Nuri Bey, geçen haftaki Amasya olayları konulu yazımda adı geçen Amasya jandarma komutanı Yüzbaşı Nuri Bey’den başkası değil… Bu yüzbaşı aynı zamanda Zeki (Kadirbeyoğlu) Bey’in 12 Nisan 1924 Cumartesi günü TBMM’ye verdiği kanun teklifiyle itibarının iade edilmesini ve geride kalan eş ve iki çocuğuna maaş bağlanmasını sağladığı Yüzbaşı Nuri Bey.
Olayların akışı bu üç ismin yollarını 1924’te bir şekilde kesiştirmiş. Meclis’te bu görüşmenin yapıldığı tarihte Vehip Paşa yurtdışında ve vatandaşlıktan çıkartılmış durumda; Yüzbaşı Nuri Bey 1916-1918 arasında bir tarihte idam edilmiş olduğu için hayatta değil; Zeki Kadirbeyoğlu ise İkinci Meclis’te Halk Fırkası dışında yer alan tek muhalif milletvekili…
AMASYA MUTASARRIFI SIRRI BEY
Amasya jandarma komutanı Yüzbaşı Nuri’nin hem hayattayken hem de öldükten sonra “yaşadıklarını” aktardıktan sonra 1915’teki Ermeni tehciri sırasında Amasya’da önemli görevlerde bulunan diğer kişilerin durumunu hızla gözden geçirelim.
Ermeni tehciri sırasında Amasya Mutasarrıfı, yani en üst düzeydeki mülki yönetici Süleyman Sırrı (Tavat) Bey idi. Gürcü ileri gelenlerinden Çürüksulu Osman Ziya Paşa’nın oğlu olarak 1871’de Çürüksu’da doğdu. 1893’te Mülkiye’den mezun oldu. 1897’de Koyulhisar, 1901’de Boyabat, 1902’de Kavala, 1909’de Taşöz kaymakamlıklarını üstlendi. 1912’de Kerkük, 1914’te Isparta Mutasarrıfı oldu. 1915 – 1916 arasında Amasya Mutasarrıflığı görevinde bulundu. İki yıl kadar açıkta kaldıktan sonra, 1918 Çankırı Mutasarrıflığı’na atandı. Bu görevine devam ederken Amasya Mutasarrıflığı’nda bulunduğu sırada Amasya Ermenilerinin tehciriyle ilgili görüldü, 6 Nisan 1919’da tutuklandı ve yargılanmak üzere Divan-ı Harbe sevk edildi. Amasya Sancağı’nın 1915’te bağlı olduğu Sivas Vilayeti’nin eski valisi Muammer (Kardaş) Bey de aynı meseleden dolayı 14 Aralık 1918’de tutuklanmıştı. Vali Muammer 11 Aralık 1919’da İngilizlere teslim edilerek Malta’ya sürülürken, Mutasarrıf Sırrı Bey ile öteki Amasya sanıkları çok uzun süre tutuklu kaldılar.
Örneğin 23 Nisan 1920 tarihli Vakit gazetesinin haberine göre, Mutasarrıf Süleyman Sırrı ile Eski Amasya Mebusu Nafiz (Aktin) Beylerin de aralarında bulunduğu 22 sanığın Amasya tehcirinden dolayı mahkeme karşısına çıkartılacağını yazmaktadır. Amasya eşrafından tüccar Hasan Efendi ile Tintin Hasan gibi sanıklar da aylardır Bekirağa Bölüğü’nde tutukludur. Dönemin basını tarandığı takdirde tutuklu sanıkların tam bir isim listesine ulaşmak mümkün gözüküyor.
31 Ağustos 1920 tarihli gazeteler davanın “dün” sona erdiğini yazsalar da tam o sırada mahkeme heyeti değişince dava uzayıp gitti. Nihayet 7 Aralık 1920’de sanıklar uzun bir tutukluk döneminin ardından beraat ettiler.
BERAAT ETTİKTEN SONRA…
Dâhiliye Vekâleti, davası beraatla sonuçlanan Sırrı Bey hakkında 2 Ocak 1920’de yeniden memuriyete dönebileceğine dair bir karar aldı. Bununla birlikte herhangi bir aktif göreve atamadı. Dört yıl kadar mazuliyet maaşı aldıktan sonra 1925’te kendi isteğiyle emekliye sevk edildi. Daha sonra İstanbul’da ticaret yapmaya başladı ve 1952’de vefat etti.
Kendisiyle birlikte yargılanan Vali Muammer Bey 19 Eylül 1921’de Malta’dan kurtulup yurda döndü. Ankara hükümeti çok geçmeden, 15 Nisan 1922’de onu Kayseri Mutasarrıflığı görevine atadı. 1923 seçiminde Halk Fırkası adayı olarak önceden valilik yaptığı Sivas’tan milletvekili seçildi. 1927 seçiminde aday gösterilmedi ve Meclis dışında kaldı; çok geçmeden 18 Kasım 1928’de vefat etti.
Beraber yargılananlardan Nafiz (Aktin) Bey ise 1914-1918 arasında tamamı İttihat ve Terakki mensuplarından oluşan Üçüncü Dönem Meclis-i Mebusan’da Amasya Mebusu olarak görev yapmıştı. Bu görevi onun yargılandığı sırada basında “Eski Mebus” olarak anılmasına neden olmuştu. 1918’den sonra Amasya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer almış, 1919’da da tehcirden sorumlu tutularak tutuklanmıştı. Beraat ettikten sonra, o da tıpkı Vali Muammer gibi 1923’te Halk Fırkası’nın adayı olarak Amasya’dan milletvekili seçildi. 1923’ten 1946’ya kadar bütün seçimlerde tekrar tekrar aday gösterilip aralıksız tam 23 yıl, bir başka deyişle tam 8.274 gün Amasya Milletvekili olarak Meclis’te görevi yaptı ve böylece “Eski Mebus” sıfatının her daim “Yeni Mebus” olarak kalmasını sağladı. 1946’da Meclis dışında kaldı; 2 Ağustos 1962’de vefat etti.
SONUÇ OLARAK
Aktardığım bu hikâyede bazı ilginç noktalar var. Birincisi İttihat Terakki iktidarının sürdüğü bir dönemde, güçlü bir ordu komutanının, bir Osmanlı subayını, bazı kaynaklarda sayısı 2.000 olarak gösterilen Ermeni amele taburu askerinin öldürülmesinden sorumlu tutarak idam ettirmiş olması. İkincisi devletin idam ettiği bu subaya cumhuriyet döneminde itibarını iade etmiş olması. Üçüncüsü hiçbir konuda hükümetten destek bulamayan bir muhalif milletvekilinin bu iade-i itibar teklifinin CHP iktidarından destek bulması ve kararın oybirliğiyle çıkmış olması.
Muammer ve Nafiz Beyler dava arkadaşlarıydılar. 12 Nisan 1924’te eski kader arkadaşları olan ve hayatı idamla son bulan Yüzbaşı Nuri Bey’in itibarı Meclis’te iade edilirken her ikisi de o mecliste milletvekiliydiler. Ama bu iade-i itibar teklifini hazırlamak onlara değil de bu meclisteki amansız muhalif Zeki Kadirbeyoğlu’na nasip oldu.
ademirel@marmara.edu.tr
http://www.taraf.com.tr/ahmet-demirel/makale-hayatin-akisi-icinde-kesisen-yollar.htm

Yorumlar kapatıldı.