Vahap Işık / bawernezan@gmail.com
KCK Eş Başkanı Besê Hozat.. Yaşar Kemal eşkıya derdi, modern zamanlarda gerilla diyoruz, evet dağdan ovaya haber indi. Besê kadındır, eşkiyadır, eşkiyaların rêberlerinden sadece bir tanesidir. Dediklerinin ta nerelere kadar uzatılacağını kestiremediği çok talihsiz bir açıklama yaptı. Ovalarda yaşayan bazı arkadaşlar, sanki bugünü fırsat bilerek kılıçlarını ta ortaçağdan çekip bilediler, her şeyin bir haddi ve sınırı yok mudur, antik köprüler Azrailler ile doluyken, köprünün iki yakası da birbirine yabancılaşmış, bir taraf Ermeni diğer taraf da Kürd, hakarete varacak söylemlerin bir an önce durması lazım. Biraz nefes alıp birbirimizin gözlerinde asırlarca ve de yine birimizin bir diğerinin avlusuna koşması gerekmez mi, anlamanın ve de anlaşılmanın en elzem olduğu dönemlerden birini yaşıyoruz, 1915’in 100. yılına çok az bir zaman kaldı. Nisan Ayları Anadolu’da ölümün en nûfuslu adıdır.. Eğer böyle devam ederse, bu karşılıklı atışmalar büyük bir kin savaşının başlangıç meşalesini yakar diye korkuyorum. Kin ise sadece sömürgecilerin ekmeğindeki yağdır..
***
Zaman delirmiş bir şekilde ilerliyor, 2015 Nisan’ında 100. yıl olacak. Yaşar Kemal gibi nice Kürd’ün bilmedikleri diyarlara savrulmaları gibi, eşini yurdunu kaybetmiş Ermeniler de kaderlerine bıçak yedi. Bu topraklar kayıp yurtlardır ey efendim, kara kutusu mu? Ta bir asır ötede, oraya yürümeliyiz, şayet oraya gidebilirsek kaybolmuş topraklarımızda kendimizi bulacağız.
Ermeniler; canımızdır, kirvemizdir. Noel günleri avlularında aş beklediğimiz en kadim komşumuzdur. Bugünlerde çok üzücü, olmasını hiç arzu etmediğimiz diyaloglar gerçekleşiyor. Gündelik siyasetin anlarında yaşayacak kadar iyi bir yüzücü değilim, her an boğulabilirim. Ama demesem, bir şeyler de ben demesem yüreğim de 1915’ini yaşar ve birbirimizi kaybedeceğiz. Konuşmalıyım, her şey biraz eksiktir ve biz eksikliğimizi tamamlamadan öleceğiz, ama asıl ölmek tamamlamak için kıpırdamayanlarındır ve ben bir Dengbêjin olmasa da, bir Dîrokwan’ın torunuyum, dedem Hûseynî kurê Ûsif için bile olsa yazmalıyım.. Dilin ayarı yoktur ve hesapsız dilimizle, özellikle de iki kadim komşunun torunları arasında, antik köprüleri yıkmaya teşebbüs ediyoruz: Serhata baktığımda; bir gözüm Kürd ise, diğeri Ermeni ağlıyor..
KCK Eş Başkanı Besê Hozat.. Yaşar Kemal eşkıya derdi, modern zamanlarda gerilla diyoruz, evet dağdan ovaya haber indi. Besê kadındır, eşkiyadır, eşkiyaların rêberlerinden sadece bir tanesidir. Dediklerinin ta nerelere kadar uzatılacağını kestiremediği çok talihsiz bir açıklama yaptı. Ovalarda yaşayan bazı arkadaşlar, sanki bugünü fırsat bilerek kılıçlarını ta ortaçağdan çekip bilediler, her şeyin bir haddi ve sınırı yok mudur, antik köprüler Azrailler ile doluyken, köprünün iki yakası da birbirine yabacılaşmış, bir taraf Ermeni diğer taraf da Kürd, hakarete varacak söylemlerin bir an önce durması lazım. Biraz nefes alıp birbirimizin gözlerinde asırlarca ve de yine birimizin bir diğerinin avlusuna koşması gerekmez mi, anlamanın ve de anlaşılmanın en elzem olduğu dönemlerden birini yaşıyoruz, 1915’in 100. yılına çok az bir zaman kaldı. Nisan Ayları Anadolu’da ölümün en nûfuslu adıdır.. Eğer böyle devam ederse, bu karşılıklı atışmalar büyük bir kin savaşının başlangıç meşalesini yakar diye korkuyorum. Kin ise sadece sömürgecilerin ekmeğindeki yağdır..
Ermeniler.. Hazreti Muhammedin ümmetinde erkek çocukların sünneti farzdır ve Ortodoks Ermeniler Müslüman Kürdler’in kirveleridir.. Ermeniler ile Kürdler arasındaki ilişki bütün din kitaplarına, bütün ulu sözlere sığacak kadar eskidir. Diyarbakır yangında kül olmuş kütüphanenin insanlaşmış şeklidir, bir dengbêj’in öldükten sonra söylemeye devam ettiği bitmez bir türküdür..
Ermeniler; Pontuslar, Rumlar, Kürdler, Süryaniler ve sonradan yerleşmiş Arap, Türkmen ve diğer Halklar arasında, Anadolu’nun en eski birkaç yerlisinden biridir. Hatta bazı bölgelerin ilk yerlileridir. Ermeni Halkının gerçekliğini inkâr etmek, onlardan çalınanlarla yüzleşmemek; namussuzluktur, riyakârlıktır, haram arazide sevgilinin mezarını kurmaktır. Ve bugün, dağlarda onlarca yıldır devam eden çok boyutlu bir savaş var, her savaş gibi bu savaş da acımasızdır, imansızdır, anlamsızdır, bitmelidir. Sürgünler, ölümler, katliamlar çoğaldıkça çoğaldı. Hangi yürek bu kadar acıyı içine sığdırabilecek? Ermeni Halkının büyük çoğunluğu da bu kadim topraklardaki çatışmanın bitmesini istiyor, bizim kültürümüzde babadan sonra Kirveler Sanik’lerini kollar ve Ermeniler de Kürdler var oldukça onların kirvesidir, onlar için içi yanandır, öyleydi, öyle de olmalı.. Dağlara bırakılan ağır metallerin şarapnelleri yamaçlara kadar saçılsın istenmez, kanın akmasını değil, dağlarda bombalarla soykırıma uğramış nice çiçek ve de hercai çeşit hayvan türünün tekrardan çoğalmasını isterler. Ermenin özlemi Kürd’e huzurdur. Bu huzur, Ermeniler ile tekrar kapı komşusu olmayı isteyen Kürdün özlemidir.. Noel olsun, Wan’da Noel olsun, Diyarbakır’da Noel olsun, sözün gücü ve görkemi var demişti büyük yazar, sözlerimiz bayramlıklarını giysin, Taksim Meydanındaki üç entelin kast ettiği çılgınlıklar Noel değil, Noel Kirvelerimizin avlularındaki tebessümlerimizdi. Aynen bir Ermeni’nin, Kürd’ün Ramazan Sofrasına bağdaş kurup oturması, sofradaki ekmek ve suya ortak olması gibi..
Dağlar bundan gayrı ölmek istemiyor, dağlar ölümle değil, hayatla anılsın, dağların dili olsa ‘Hayat’ diye inleyecek. Ama bunu herkes temenni etmiyor, dağların gelinliğini giymesi Bekoyê Ewan’larca hoş karşılanmıyor. Ehmedê Xanî’nin Zîn’i, Mem’ine kavuşsun istemiyorlar. Peki Ermeniler’in içinde de hala çatışmanın bitmesini, ölümlerin durmasını istemeyen bir kesim olabilir mi? Kirvem, bu benim halımdır, senin köyünde ölmemi isteyenler var ise, şayet var ise, bu da benim sana şikayetimdir.. Kürd’lerin içinde bile hala İsrafil’ler varken, hala dağlarda ölünsün diye nara atanlar var ve bu naracılar halaya ekip çağırıyor iken… Zaten bu savaşın devam etmesi, milliyetçi Türkler’in bir bütün olarak duası bu iken… Ermeniler’in içinde de ölümü savunanların olmadığını söylememiz inkâr olur. Bu, en başta Kirvelerimize eksik halımız olur..
KCK Eşbaşkanı Besê Hosat açıklama yaptı, barışı istemeyen Ermeni Lobileri var diye ‘eksik’ bir açıklama yaptı. Bu söylem kırk bin tarafa çekildi. Bazıları bütün Ermenileri Lobiciliğe indirgedi, velev ki Ermeni Lobisi diye bir oluşum yoktur ve yine velev ki Lobi var da savaşın devam etmesini değil de barış olsun istiyor, ê peki, Kirveyiz, ekmeklerimiz kurudu, sularımız döküldü, ama sofralarımız hala ayaktayken Kürdler’e bu hınç niye, 1915’in bütün günahları neden Kürdler’e yüklendi? Kimse masum değil, bütün denizler kirlidir, bütün bedenlerde ölümün darbesi var, kâh fazla, kâh da az..
Ortaçağın bütün kılıçları kalem olmuş, insanlar kalemlerle birbirini öldürüyor, oysa Xalê Memo ne demişti, kalem tutunca dünyayı güzelleştireceğimizi söylemişti, Xalê Memo mu yanıldı yoksa yanıltanlar mı var? Bazı Ermeni Arkadaşlar hızlarını alamıyor. Kürdler’in gelmişinden başlayıp geçmişine kadar dört nala koşturuyor. İşte burada durmak lazım, durup da bu suali düşünmek lazım: Acaba bu elleri gündelik kalem tutan, yüreğinden komşuluğu günah çukurlarına sürmüş olan birkaç yazar, neden Ermeniler içinde de her kesimde olduğu gibi militarist bir kesimin olacağı üzerinde hiç durmuyor da sürekli ve de sürekli Anadolu’nun birkaç esas yerlisi olan ”’Bütün Ermeni Halkının”’ Baro Tarafından görevlendirilmiş avukatı gibi davranıyor? Kalemler, kadim duvarları da dile getirebilir, idam edilecek yiğitlerin adlarını çetele de edebilir. Siz birkaç yazar, bütün Ermeniler Adına konuşuyorsunuz da, hepsinin yazarı olduğunuza inanıyor musunuz?
1915 olaylarına tek bir gözle bakmak, ikinci bir gözümüzü inkâr etmektir. Ermeni Halkına karşı katliamlar, yer yer soykırımlar gerçekleşti, bu kabulümüzdür, hepimizin ayıbıdır, tarihlerimizin ayrıldığı, bahçelerimizin birbirinden koptuğu korkunç bir tarihtir. Ancak o dönemde Dünya Paylaşım Savaşları sürüyordu, bana 1900’lerde, dünya üstünde canı yanmayan tek bir coğrafya bile gösterebilir misiniz?
Tamam, biz Kürdler’in bir kısmı kullanıldı, bizlerden Hamidiye Alayları yapıldı, peki Ermeniler’in hiç mi hatası olmadı, onlar da kullanılmış olabilirler mi? 1915 öncesinde onlar da bir silahlı örgütlenmeye girişmediler mi? Ermeni Halkıyla aramdaki en sevgili köprülerden sadece bir tanesi sevgili Arzeva’dır, kendisini tanımayanlar necisin diye sorduklarında, Ermeni’yim, diye bağıracak kadar Ermeni’leri seviyor, oysa o bir Kürd, bizde Kirvenin adıyla anılmak ölümsüz bir adettir ve Arzeva birçok Kürd gibi bir Kürd’tür.. Arzeva’nın cevabını aradığı bazı aykırı soruları var, bu sorular her ne kadar bazı arkadaşları kızdırsa da, onları cevap vermekten kaçırtsa da, inanın vereceğimiz her gerçekçi cevap iki Kadim Halk arasındaki köprüleri ciddi ellerle onaracaktır, Ermeniler mimar bir Halktır, Kürdler ise dağdan taş söküp getirecek kadar çalışkandır, el ele vermenin zamanıdır, bu köprüler için birbirimize fazlayız, ancak az değiliz:
-1915’te geniş bir coğrafyada yaşayan Ermeniler katliama karşı direniş gösterdiler mi?
-Ermeniler, 1915 öncesi nasıl bir ordulaşma yaşadılar?
-Osmanlı’ya karşı yerel ittifaklar kuruldu mu, Hamidiye Alaylarına katılanlar haricinde, geri kalan Kürdler’le ortak hareketleri oldu mu?
-Tarih boyunca, Mezopotamya Halkalarıyla ittifak kurup da ortak isyan, birleşik direnişlere kalkıştılar mı? 1915’te yaşananlar öncesi, Bizans Döneminde Ermeniler’in tarihi ve Kürdler’le ilişkileri nasıldı? Ermeniler, Selçuklu ve Osmanlı’nın özellikle de büyük bir döneminde önemli devlet adamları yetiştirdi ve Kürdler dağlarda yaşayan, göçebe oldukları için de bürokratik olarak arka planda olan bir Halktı, bu dönemde Kürdler’le nasıl ilişkiler kurdular? Bunlara dair kaynaklarınız varsa bizlerle de paylaşabilir misiniz?
Hiç mi hatası olmadı Ermenilerin? Taşnak ve Hınçak örgütlenmeleri neden oluşmuştu, kültürel bir sanatçı girişimi miydi bunlar? Peki ya Bolşevikler Rusya’da iktidarı zorlamasaydı, Lenin başa gelmeseydi ve Ruslar Ermeniler’den desteğini çekmeseydi ne olacaktı? Ruslar, Anadolu’dayken Ermeniler’in eli güçlüydü, o dönemde, yani 1915 olaylarından kısa bir süre, yani daha Ruslar Ermeniler’le beraber Anadolu’dayken, biçok Kürd başka kentlere göç ediyor, Romanları hatıramızdan ayrılmayan, İnce Memed’iyle büyüdüğümüz Yaşar Kemal Vanlı bir Kürd’dür, Kemal’in ailesi de birçok Kürd Aile gibi Adana gibi uzak ve de bilmedikleri diyarlara doğru nasıl ve neden göç etmiştir, ya da ettirilmiştir desek daha doğru olur? Peki bu göçler neden yapıldı, Ruslar Anadolu’dan çekilmeden önce göç eden Kürdler romatizmaları olduğu için turistik seyahatler mi gerçekleştirdiler?
O zaman Bölgede Ruslar etkiliydi, daha sonra Ruslar çekilince Osmanlı etkili oldu. Bu kez de Kürdler’in büyük çoğunluğu geri döndü ve Osmanlı’da bölgede yeniden hakimiyet kurunca, işte o zaman da bugün tartıştığımız 1915 vûcut buldu.
Ermenilerin tekrardan ana yurtlarına yerleşmesi için çalışmalıyız, bir çiçek saksıda değil toprağında çiçektir. Ermeniler en Kadim komşularımızdır ve İhtiraslı Devletlerin Paylaşım Savaşları sırasında ayrıldık, kötü de ayrıldık.. Karşılıklı olarak birçok hata yaptık, ancak her iki taraf da Ortadoğu’ya has ajistasyon ve dert yanmalardan vazgeçmeli, geçmişlerine beraber koşup güçlü bir şekilde, yarının uzanabileceği en son yere kadar el ele verip asırlarca yaşamalılar.
Bu tartışmalar, azğı var ama kulak yok tartışmaları delirmiş bir sandalda fırtınalı denizlere doğru açılmışken, bir Ermeni arkadaşımız da birçoğu gibi hızını alamayıp açıklamasının bir yerinde şöyle yazmış: ”..Sağ olsun Rusyayaki ermeniyi yaliniz birakmadii..” Peki ya sonra(1915’te), sonra yalnız mı bıraktı? Daha sonra yalnız bıraktığını ve bu yüzden de Ermeniler’in büyük katliamlara maruz kaldıklarını biliyoruz. Ve Bolşevik’ten önceki Rus anlayışı da İttihat Terraki anlayışından farklı değildi, kendisinin sıcak denizlerle bağlantısı güçlü olsun istiyordu. Bu yüzden ”Ortodoksluk” üzerinden Ermeniler ile ittifak kurdu. Peki ya hiç yalnız bırakmasaydı? Tam tersine Osmanlı, İttihat ve Terraki denilen Faşizan duruş bölgeden geri dönmemek üzere komple çekilseydi, işte o zaman ne olurdu, biraz da bunu düşünelim?
İttihat Terraki; Ruslar nasıl ki Ermenilere yanaştılarsa, bunlar da aynen o şekilde dini kullanarak Kürdler ile ittifak kurmuş bir devlet politikasıdır. İttihat Terraki’nin temel amacında ”Kızıl Elma Anlayışının” olduğunu bilmeyen hiç kimse yoktur, onlar da Orta Asya’ya açılmak için Ermeniler’in Batı Ermenistan, Kürdler’in ise Kuzey Kürdistan’ın Serhat Bölgesi dedikleri bölgeye ihtiyaç duyuyordu. Ve o dönem Ruslar İtilafçı Paylaşım Grubundayken, Enver Paşacı İttihat ve Terrakiciler de Almanların yanında, yani İttifakçı Gruptaydı. Anlayacağınız Osmanlı ile Rusya karşı karşıyaydılar, çıkarları çatışıyordu.. Dinleri kullanılarak Kürdler ve Ermeniler karşı karşıya getirildi. 1915 olaylarını ne zaman incelesem, gerek ORTODOKS inancının ve gerekse de SUNNİ İSLAM inancının bu halkların kandırılmasında kullanılmış TRUVA ATLARI olarak görürüm.
Ve konuştukça söz akıp Hrant Abiye kadar geldi.. Hrant Dink öldürüldü, ülkeyi satmakla itham ediliyordu ama ayakkabısı bile delikti. Hepimizin kardeşiydi. O Ermeniler’in ya da başka bir zümrenin tekelinde olan biri değildi, uçsuz bucaksız yüreğine neler sığmazdı ki, nasıl ki Yılmaz Güney Kürdler’in tekelinde değil ve bütün dünyaya mal olmuşsa, Hrant da öyledir. Hrant’ın arkasına saklanıp arabesk çalıp rock saldıranları gördükçe üzülüyorum. Hrant Abi olaylara körükle, kinle, kanla gitmiyordu. Bazı arkadaşlar günlerdir ellerindeki körüklerle yangınları büyütmeye çalışıyor. Besê Hozat’ın söyleminin uzatıldığı yer yanlıştı, öyle kabul ediyorum, peki bazı arkadaşların günlerdir yüzlerce beğen ve paylaş yapmak için yazdıkları bizi çok mu aydınlatıyor? Kalabalık duygulara değil, yalnızlık dolu bir çölde ölmek zorunda kalsak bile, her durumda olduğu gibi özellikle de böylesi hayati durumlarda tarafsız durmaya çalışmalıyız. En fazla kalabalık alkışlar kesilir ve yalnızlıktan ölürüz.. Ölmeyi göze almadıkça yaşayabileceğimizi sanmıyorum.
Ben Besê Hozat’ın çıkıp da söyleminin uzandığı yerlerde bir paradoks yarattığı için özür dilemesini ve oldukça geniş çaplı bir 1915 açıklaması yapmasını bekliyorum, bu benim Kirvelerime karşı dedem Hûseynî Kurê Ûsif’in ricasıdır. Ama Kürdler’e karşı yapılmış bu körükleme halayını da doğru bulmuyorum. Bu konuda yeterince bilgisi olmayan insanlar var, 1915 olaylarına vakıf olmayan o kadar çok insan var ki, bir asırdır beyinlerimizden tarihlerimiz sökülüp atılıyor, bu topraklarda bir asırdır neredeyse kuşlar ve çiçekler bile asimilasyona tabii tutuldu, sadece birkaç yazardan çizerden bunu, yani 1915’i, ilk olarak duyan insanlar var.. Dostlar, yazmak büyük bir sorumluluktur, hele ki okunan bir kalemseniz bu konuda vicdanınız sizi öldürebilir. O zamanın şartlarına bağlı kalınmaksızın şimdinin teknolojisinde savaş başlatmak, en başta Anadolu’nun en eski yerlileri olan Ermenilere ihanettir. Bilge Ermenilere ihtiyacımız var, hallarımızdan anlayacak Kirvelere, onları dinlememiz lazım. Her gün yazacağım diye ne yazacağını kestiremeyenler var, sürekli konuşuyorlar, sığ ve sık tekrar yapanlar ister Kürd olsun, isterseniz de Ermeni olsun fark etmez, bunlar bir şekilde ölümü azdırır, ölümü öldürmeye çıkmak varken, ölümü çoğaltmak neden?
Bazılarının Besê Hozat’ın açıklaması için yaptığı yorumlarda ”Kemalist Bir Kendini Beğenmişlik” görüyorum. Onlara diyeceğim şudur: ”Kürdler’i küçümseyici kronik davranışlarınızdan yıkanmalısınız.” Ayıptır, biz hala Kirveyiz, Sanîkiz.. Mesela biri şunu yazmıştı, okuyunca çok kırıldım, bu donmuş bir kinden başka nedir, bu yaklaşım bize ne getirecek: ”… kendini bilmez kurt kadinin…” diye başlıyordu… O yorumda özellikle ”Kürd” kelimesi kullanılmış ve fırsat buldukça bu kelimeyi aşağılamak için kullandığı çok aşikardır.. Kadını da aşağılama vardır ve bunu yazan da bir kadındı, demek ki o arkadaşın literatüründe bir kadın Kürd olunca aşağılanabiliyormuş.. Bu aşağılayıcı başlangıcın devamında ne dediğini, neyi bağırdığını söylememe gerek var mı? Besê Hozat diye yazmaya da başlayabilirdi.. Ben bir Kürd olarak nasıl ki Ermeni katliamlarını ve yer yer soykırımı kabul ediyor ve Ermeni Halkının tekrar ana yurtlarına geleceği günlere özlem duyuyorsam, keşke bazı fanatikler de Kemalizm tipi düşünce sistemlerinden arınıp, Kürdler’i sürekli aşağılayan asırlık bağımlılıktan kurtulsalar da Ruslar ve Ermenilerin silahlı örgütlerinden kaçıp; Ege’ye, İç Anadolu’ya, Akdeniz Bölgesine, Mezopotamya’nın alt kesimlerine yerleşen ve giderken artlarında bıraktıkları yarım aşklar ve yanmış köyleri olanları araştırsa, onlar için kurumuş bir yaş dökebilse. Slogan atmayı sevmem, zira sürekli gazete köşesi dolsun diye kalemi eline alıp da kişilere ve olaylara laf yetiştirmenin zaman kaybı olduğuna inanıyorum, sloganlara sığınmak onların işidir, kitleleri heleyana getirmenin ev adresidir.. Ama yine de şunu yazmak istiyorum: ”Yaşasın Ermeni ve Kürd Halkının kardeşliği, kahrolsun Kemalist kafalar ve ilkel gözler!”
Susacağım, duygularımın esaretinden tekrar kurtulduğum ana kadar susacağım. Susmamak için susacağım, dedem Hûseynî kurê Ûsif ve Kirvelerimi anlatmaya değer olacağım bir zamana kadar susacağım. Dolmak için susmak elzemdir, ortaçağın kılıçları da sussunlar, karşılıklı susalım. Einstein sağ olsaydı, uzaydaki küçücük bir delikten dünyadaki küçük bir taş hakkında korkunç bilgiler gördükleri için körükleyicilere gülüp geçerdi. Bu topraklarda sadece Ermeniler yoktu, başka halklar da vardı. Onların başlarına da felaketler geldi, uzaktan buralara bakmak noksandır. Neyse, var sayalım ki ellerine fırsat geçti diye Kürdler’e karşı bu kadar açık saldırabiliyorlar, demek ki saklı ve asırlardır kalıplaşmış bir hissin mirasçıları bunlar ve yine var sayalım ki dediklerinin çoğunda da haklılar. Peki de aması var bu durumun.. Ama her şey gibi sizin de bildikleriniz eksik sevgili ”’birkaç”’ Kirvemiz.. Oysa siz öyle kabul etmiyorsunuz, size göre bütün söylemleriniz Hazreti İsa’nın elindeki Şarap kadar gerçek ve de kutsal..
Hiç kimse masum değildir, Ermeni katliamları gerçekleştirilmiştir, bir an önce Ermenilerden alınan köyleri geri verilmelidir. Ancak bu şu anlama da gelmez: ”Ermeniler hiç katliam yapmamıştır..” Çok samimi söylüyorum, benimle bağlantı kurun, misafirimiz olun, kirvelerimizi alıp herhangi ihtiyar bir Kürdün yanına gidelim, karşılıklı kırgınlıkların, kırılmaların olduğunu siz de göreceksin. Erivan’da Kürdler ile ilgili söylenilenleri tahmin edebiliyorum, Diyarbakır’dakini de siz gördükten sonra kendi gerçeklerinizi doğurun. Lütfen olaylara duygusal değil, o dönemin şartlarıyla gerçekçi yaklaşalım.
Sanîk’ten Kirvelerine Arzu Halidir.. Zaman savaşın değil, anlatmanın ve anlamanın; anlaşmanın zamanıdır. Sizleri Özlüyoruz, Gelin Artık, Helallaşalım..
Yorumlar kapatıldı.