İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Anayasaya vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk değildir!

Atilla Dirim
Bu zorbalığın yasal dayanağını anayasanın 66. maddesi oluşturuyor. Bu madde, Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi Türk olarak tanımlıyor. Oysa gerçeğin bu olmadığını, bu topraklarda Kürtlerin, Ermenilerin, Rumların, Lazların, Çerkeslerin, Arapların, Süryanilerin ve daha çok sayıda etnisitenin yaşadığını herkes biliyor. Cumhuriyet döneminden önce de, cumhuriyet döneminin 90 yıllık tarihinde de bu kimliklerin unutulması için nice baskılar, nice katliamlar yapıldı. Türklüğü kabul etmenin her derde deva olduğu, Türkler arasında ayırım yapılmayacağı yalanları defalarca tekrarlandı. Oysa “sonradan olma” Türkler ödemek zorunda kaldılar varlık vergisini, Dersim’de, Zilan’da onlar katledildi, 6-7 Eylül’de onlar yağmalandı, kovuldu, mensup oldukları milletlerden söz edilirken sanki ayıp bir şeymiş gibi “affedersiniz” denildi. Sevan Nişanyan’a “Ermeni asıllı Türk” denmesi, anayasayla belirlenmiş olan ırkçılığın bir ifadesi. Aslında, 1915 soykırımının bugün de sürdüğünün bir göstergesi. Bundan neredeyse 100 yıl önce yüz binlercesi katledilen bir halkın nasılsa kendi kadim topraklarında hayatta kalmış son fertlerinin, kültürel olarak da ortadan kaldırılma arzusunun bir başka şekilde dile getirilmesi.
***

Sanırım yıllardan 1985’ti ve nüfus sayımı vardı. O günlerde nüfus sayımı yapıldığında sokağa çıkma yasağı uygulanırdı; evde zorunlu aile saadeti yaşarken görevli memurun gelmesini bekliyorduk. Kapı çalındı, bir kadın bir erkek olmak üzere iki görevli içeri alındı, çay ikram edildi, sayımla ilgili sorular cevaplandırılmaya başlandı.
Babam soru faslını kısa sürede atlattı. Ancak annemde durum çatallaştı, çünkü “anadiliniz nedir?” sorusuna annem Almanca diye karşılık vermişti. Bu yanlış bir bilgi değildi, çünkü annemin annesi ve babası, onların anneleri ve babaları ve onların da anneleri ve babaları birer Alman’dı. Eldeki kilise kayıtlarına bakarak bunu kesin bir şekilde söyleyebiliyorum. Annem de köylü bir Alman ailesinin dördüncü çocuğu olarak dünyaya gelmiş ve anadili haliyle Almanca olmuştu.
Ancak sayımla ilgili soruları soran görevliler, annemin anadilinin Almanca olmasını beğenmediler. “Anadiliniz Almanca olamaz!” diye itiraz ettiler. Başta annem olmak üzere, hepimiz şaşırıp kaldık. “Neden?” diye sorduğumuzda, “Siz Türk vatandaşısınız, anadiliniz Türkçe olmak zorunda, başka cevap kabul edemiyoruz” dediler. Annem “Ama benim tüm sülalem Alman’dır, ben de Alman’ım” dediğinde, “Hayır”, diye karşılık verdiler, “anayasaya göre Türkiye Devleti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür, siz de Türksünüz!”
Böylece sırf bir TC vatandaşı olan babamla evlendiği için, yedi göbek Alman olan annem Türk oluvermişti! Tartışmak faydasızdı, annemin anadili Türkçe olarak, kendisi de Türk olarak kaydedildi, konu kapandı. Şimdi hatırlamaya çalışıyorum, “azınlıkların” anadili konusu hiç açılmamıştı sanırım.
***
Otuz yıl kadar önce yaşadığım bu tecrübe, dün İnternet Ajans adlı sitede Sevan Nişanyan ile ilgili bir haberi okuduğumda aklıma geldi. Malûm, Nişanyan “kaçak inşaat yapmak ve mühür sökmek” suçlarından iki yıl ceza aldı ve dünden beri cezaevinde. Bir kaçak yapı cenneti olan Türkiye’de devasa kaçak gökdelenlerini hiçbir yaptırımla karşılaşmadan diken inşaat baronlarına da Nişanyan’a gösterilen hassasiyetin gösterilmesini temenni ediyoruz. Ama üzerinde durmak istediğim mesele bu değil, Nişanyan’ın “Ermeni asıllı Türk” olması.
Anadolu’nun kadim halklarından olan Ermeni toplumunun bir üyesi olan, kendisini Ermeni olarak tanımlayan, Ermeni olduğunu defalarca çeşitli ortamlarda vurgulayan bir kişiye “tamam, senin Ermenilikle bir şekilde ilgin olabilir, ancak sen artık bir Türk’sün” demek, son derece vahim bir durum. Her şeyden önce, bir kişi kendisinin şu veya bu milletten olduğunu beyan ediyorsa, siz ona her gün Ne Mutlu Türküm Diyene! dedirtseniz, her gün andımızı okutsanız, her gün İstiklal Marşı’nı söyletseniz, onu yine de Türk yapamazsınız. Çünkü bu kişilik haklarına yapılan ağır bir saldırır. İnsanın vicdanına, duygularına, aklına yönelik ağır bir saldırıdır. Baskıdır, zulümdür, zorbalıktır.
Bu zorbalığın yasal dayanağını anayasanın 66. maddesi oluşturuyor. Bu madde, Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi Türk olarak tanımlıyor. Oysa gerçeğin bu olmadığını, bu topraklarda Kürtlerin, Ermenilerin, Rumların, Lazların, Çerkeslerin, Arapların, Süryanilerin ve daha çok sayıda etnisitenin yaşadığını herkes biliyor. Cumhuriyet döneminden önce de, cumhuriyet döneminin 90 yıllık tarihinde de bu kimliklerin unutulması için nice baskılar, nice katliamlar yapıldı. Türklüğü kabul etmenin her derde deva olduğu, Türkler arasında ayırım yapılmayacağı yalanları defalarca tekrarlandı. Oysa “sonradan olma” Türkler ödemek zorunda kaldılar varlık vergisini, Dersim’de, Zilan’da onlar katledildi, 6-7 Eylül’de onlar yağmalandı, kovuldu, mensup oldukları milletlerden söz edilirken sanki ayıp bir şeymiş gibi “affedersiniz” denildi.
Sevan Nişanyan’a “Ermeni asıllı Türk” denmesi, anayasayla belirlenmiş olan ırkçılığın bir ifadesi. Aslında, 1915 soykırımının bugün de sürdüğünün bir göstergesi. Bundan neredeyse 100 yıl önce yüz binlercesi katledilen bir halkın nasılsa kendi kadim topraklarında hayatta kalmış son fertlerinin, kültürel olarak da ortadan kaldırılma arzusunun bir başka şekilde dile getirilmesi. Bunun bu şekliyle sürmesi mümkün değil. Irkçılığın asgari düzeye çekilmesi, bu ülkeyi daha yaşanır bir yer haline getirecektir. Anayasanın ırkçılığı tanımlayan 66. maddesinin bir an önce kaldırılması, öncelikli hedeflerden biri olmalıdır.
http://www.marksist.org/yazarlar/atilla-dirim/13659-anayasaya-vatandaslik-bagiyla-bagli-olan-herkes-turk-degildir






Yorumlar kapatıldı.