Harut Sasunyan
Türkiye hükümetinin, Avrupa ve Amerika’dan antika eşyaları geri almak için yürüttüğü sert politikayı anlatmıştım. Başka ulusların kültür mirasının en büyük yağmacılarından biri olan Türkiye’nin bu eski eşyaları bu suretle talep etmesi komiktir. Tehditler yoluyla başarı kazanamayan Türkiye, geçen ay bir başka metot olan rüşvete geçti. Türkiye Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, 10 Kasımda şunu beyan etti: “Türkiye, ABD ve İsrail’in üyelik ücretlerini ödemediklerinden dolayı zor bir duruma düşen UNESCO’ya bulunduğu katkılarını artırmıştır”.Bakan Avcı, Türkiye’nin bu eyleminin sebebini saklamaya bile çalışmamıştır.
***
“California Courier” Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Ben, bu senenin başında bir yazı yazarak, Türkiye hükümetinin, Avrupa ve Amerika’dan antika eşyaları geri almak için yürüttüğü sert politikayı anlatmıştım. Başka ulusların kültür mirasının en büyük yağmacılarından biri olan Türkiye’nin bu eski eşyaları bu suretle talep etmesi komiktir.
Tehditler yoluyla başarı kazanamayan Türkiye, geçen ay bir başka metot olan rüşvete geçti. Türkiye Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, 10 Kasımda şunu beyan etti: “Türkiye, ABD ve İsrail’in üyelik ücretlerini ödemediklerinden dolayı zor bir duruma düşen UNESCO’ya bulunduğu katkılarını artırmıştır”.
Bakan Avcı, Türkiye’nin bu eyleminin sebebini saklamaya bile çalışmamıştır. Avcı’nın açıkladığı gibi, “Yapılması 19 Kasım’da planlanan UNESCO Dünya Mirası Komisyonu’nun seçimlerinde Türkiye, adaylık için önemli bir ilerleme sağlamıştır”. Gerçekten de öyle oldu ve Türkiye UNESCO Dünya Mirası Komisyonu 21. üyesi olarak seçildi.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı hemen şunu ilan etti: “Türkiye, UNESCO Dünya Mirası Komisyonu üyesi olarak uluslararası ölçüde bilgilerini ve tecrübesini paylaşmaya hazırdır”.
Türkiye’nin, kültürel değerleri koruyan bir makamda seçilmiş olması, kuzuyu kurta vermek gibi bir şeydir. Türkiye, UNESCO yada BMT’ın başka bir makamında hizmet etme hakkına sahip olmamalıdır.
Hayret verici değil ki, Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın yayınladığı beyanatta, Türkiye’deki çok sayıda Ermeni din ve kültür anıtından hiç bir söz edilmemektedir.
“New York Times” gazetesine konuşan Türkiye Kültür Mirası ve Müzeler Genel Müdürü Murat Süslü “Biz, sadece bize ait olanı iade etmeye çalışıyoruz… Eğer siz, evime gelip kıymetli eşyalar yağmalarsanız, benim bunları geri alma hakkım olmaz mı?” diye belirtmiştir.
Sayın Süslü’ye şunu hatırlatmamız gerekiyor: Türkiye, sadece Alevilere, Süryanilere, Araplara, Kıbrıs Rumlarına, Ermenilere, Kürtlere ve Rumlara ait olanı onlara iade ettikten sonra herhangi bir talepte bulunabilir.
“Economist”e konuşan Türkiye Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın yaptığı açıklama da çok komikti. Günay şunları dedi: “Ben içten inanırım ki, her çeşit antika, kendi vatanına dönmeli. Bu eşyaların taştan yapılmış olmalarına rağmen, ruhları vardır”.
Türkiye üst düzey görevlileri, ülkelerini talan kurbanı olarak tanıtmak yerine Türklerin, büyük miktarda antika yağmaladıklarını anlamalıdırlar.
Mesela, 1887 yılında Lübnan’da bulunup, II. Abdülhamid’in emriyle İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne gönderilen Makedonyalı İskender’in naaşı, benzer eserlerden biri olmaktadır.
Türkiye’nin UNESCO üyeliği, dünyanın dikkatini Ermeni halkına ve başka uluslara ait olan kültür eserlerine çekmesi için kullanılmalıdır.
Türkçeye çeviren: Meline Anumyan
Akunq.net
Yorumlar kapatıldı.