25.12.2013 tarihinde Türk Tarih Kurumunun konferans salonunda İtiihat ve Terakki üzerine bir konferans verdi. Salon doluydu, Hanioğlu konuşmasına başlamadan önce bir görevli Hanioğlu’nu tanıttı ve ardından Kurum başkanı Metin Hülagü kısa bir açı konuşması yaparak TTK şeref üyesi Hanioğlu’na giydirilmesi gecikmiş cübbesi giydirildi. Hanioğlu konuşmasını bu giysi ile yaptı. 1,5 saatlik konuşmasında Ermeni sözü geçmeden İttihat ve Terakki Cemiyetini dinleyicilerine anlattı. 1914’e gelince sonrasını biliyorsunuz diyerek sunumunu bitirdi. Sorulara geçildi. 3-4 soru sonrasında konferansın bittiği ilan edildi.
Dışarıda bir kokteyl vardı. Kokteyl sırasında metin Hülagü’ye bu nasıl konferans soru sorma fırsatını tanımadınız soru soranlar da birbirlerini biliyorlardı dedim. Başkan inkar etti hiç birini tanımıyoruz. Sözlerine karşılık konfransı gece duyduğumu ve istanbul’dan sabah 7.30 da ankaraya bu konferans için indiğimi söyleyince ne kadar iyi hoş geldin sözüyle karşılandım. Benim aklım yine konferastaydı kurumun site haritasında 2015’e kadar bir dizi konferansın bilgisinin yer aldığını eğer diğerleri de böyle monolog ise bir kıymetinin olmadığını söyleyince: 2015 demeyin! 2015 demeyin! Diyerek 2015’i hiç telaffuz etmediklerini ifade etti.
Bu arada biz başkan ile konuşurken Şükrü Hanioğlu serbest kalmış dışarıya çıkmıştı. Kendisine Ermeni sözünün geçmediği bir İTC tarihini anlatmanın eksik olacağını. 1914’ten sonrasını biliyorsunuz deyip Ermenilerden söz etmemek için konferansı kısa kestiğini söyledim. Dinleyicileri daha fazla sıkmamak için kesmiş olduğunda ısrar etti. Ardından İT kurucusu İbrahim Temo’nun anılarında cemiyetin 1895 tarihli ilk bildirisinin Ermeniler üzerine olduğunu, Birlik Kongersindeki Prens Sabahattin’in “Ecnebi devletlerin dahili işlerimize karışmaları her zaman reddedilmiş olmakla beraber, memleketimizde ecnebi müdahelesi olmadan ıslahat yapılabileceğini tasdik edemeyiz. Biz ancak ecnebi devletlerden çekinerek bizimle beraber yaşayan Hristiyanları muhafaza ebebildik. Ecnebi devletlerden korkmasaydık bütün Hıristiyanları, bilhassa Ermenileri, tek bir kişi bırakmayıncaya kadar katlederdik…” sözleriyle sürdürdüğü konuşmasını hatırlattım, onları bildiğini söyledi ben geçiştirmesine fırsat vermeden doğrudan, 12 temmuz 1915 tarihli “Ermenilerin nakil ve sevkleri esnasında velisiz kalması muhtemel olan çocukların bakım ve terbiyeleri” için Ermeni ve ecnebi bulunmayan kura ve kazalardaki ileri gelen; itibarlı ve haysiyetli kişilere dağıtılmalarının uygun görüldüğü, mali durumu iyi olmayan Müslüman ailelere otuz kuruş aylık bağlanmasının kararlaştırıldığı bildirilen telgrafı ile 19 Agustos 1915 tarihli “ihtida eden ve güvenilir kimseler yanında bırakılan çocukların şahsi mülklerinin korunarak murisleri ölenlere hisselerinin verilmesi” konulu kararı katırlatarak kendisinin İngilizcede basılmış Osmanlı İmparatorluğu konusunda yazdığı son kitabındaki Ermenilere dair paragrafın “Savaştaki en trajik olaylardan biri Anadoludaki Ermeni nüfusunun çoğunun tehcir edilmesiydi. İle başlayıp devamında, “Savaşın erken döneminde doğu Osmanlı cephesinde toptan başarısızlık ihtimali ile karşı karşıya kalındığında hükümet görünüşe göre Osmanlı – Rusya savaş alanında ve çevresinde yaşayan Ermeni Apostolik Kilisesi Ermenilerinin tümünü tehcir etmek kararı aldı bu kararın dayanağı Devrimci Ermeni komitelerinin Osmanlı İmparatorluğuna isyan etmeleri ve ilerleyen Rusya ordularına kritik destek sağlamalarıydı. Fakat bu kararın ince ayrıntılarından uygulamada vazgeçildi, bu vazgeçişten Apostolik Kilisesine bağlı olan Ermeni nüfusu hariç tutuldu, İstanbul, İzmir, Kütahya gibi belirli ufak şehirler ve bazı Arap illerindeki Ermeniler bu tehcir uygulamasının dışında tutuldu. Buna ek olarak, hükümet başkentteki ve diğer büyük şehirlerdeki Ermeni elitinin önde gelenlerinin çoğunu ve buna ek olarak pek çok entelektüeli ve profesyonelleri tehcir etti, bu tehcirlerin de dayanağı bu kişilerin isyancı Ermeni komitelerine gizlice hizmet etmeleriydi. Osmanlı Heyeti mebusanının birçok Ermeni üyesi de dahil olmak üzere birçok önde gelen politikacı daha sonra aynı kaderi paylaştı. Ermenilerin tehciri (esas olarak Suriye’nin Der Zor (Dayr al-Zawr) bölgesine) büyük ölçekli şiddet uygulanarak ve olağanüstü hava ve açlık koşullarında, büyük çapta yaşam kayıplarına yol açarak gerçekleştirildi. Tehcir etkili bir şekilde Anadolu’nun çoğunda Ermeni varlığını sonlandırdı.” Sözlerinin yeterli açıklamayı içermediğini, kendisinin yurt dışında 1915 ve Ermeniler konusunda bizden daha fazla kaynağa ulaştığından şu saf soruma nasıl cevap vereceğini sordum: Şükrü Hoca, biz 1915’te Ermenileri gerçekten kestik mi? Verdiği cevap sorumun cevabı değildi ama ilginçti: Bu soruya cevap için bir kitap yazmak lazım, biz daha elzem işlere bile zaman bulamıyoruz!
Ekleyecek başka bir şey bulamadığımdan teşekkür ederek sohbeti burada noktaladım.
Son not: İlginç Konferansın videosu http://www.ttk.gov.tr/index.php?Page=Duyurular&DuyuruNo=134 linkte izlenebilir.
Sait Cetinoglu [cetinoglus@gmail.com]
Yorumlar kapatıldı.