Selahaddin E. Çakırgil
Yâsin Bey bu konuya değinirken, ‘En az 10 tane referans söylerim.. (…) Türklük bir ırktan ibaret değildir.(…) Soy kütüklerini takip ettiğimizde çoğu kişi ırk olarak türklüğe çıkmaz. (…) Türklük savunmasına giren insanların türklük hakkında bu kadar cahil olmasını bu tartışmayla öğrenmiş oldum… ‘Türkler dışardan evlenme eğiliminde oldukları ve eşlerini türk olmayanlar arasından seçtikleri, rastlantısal her kavimle karıştıkları, dilleri çok büyük bir çekim gücüne sahip olduğu ve pek çok topluluk da bu dili benimsediği için türklerle ilgili karakteristik denilebilecek fiziksel herhangi bir özellik saptama olanağı kalmamıştır. Yeryüzünde saf ırk olmadığını biliyoruz. Ama bu konuda daha ileri gitmek ve türklerin saf ırk olmadıklarını söylemek zorundayız. Türklerin hiçbir ırksal özelliği yoktur. Dolayısıyla kendi içinde bir türk ırkından söz edemeyiz.’
***
Prof. Yâsin Aktay, meslekdaşları arasında seçkin bir yeri olan bir sosyolog olduğu gibi, İslam tefekkür ve kültürüne derinlemesine vukûfiyeti ve o inanç sistemine bağlı oluşuyla da bilinen bir isimdir. Yeni Şafak’daki yazıları da bu tesbitleri doğrular herhalde.. Doğru olduğuna inandığı konularda, lafı eğip bükmeden, tarafını açıkça ortaya koyar.
Özellikle de Tayyîb Erdoğan’ın dik duruşuyla etkisiz hale gelen 27 Nisan 2007 Muhtırası günlerinden itibaren AK Parti’ye, akademisyen kimliğiyle daha bir destek verdiği ve bu özelliği yüzünden, AK Parti’nin en üst karar organı olan 50 kişilik MKYK’ya da seçildiği biliniyor. (Ki, üni. öğretim üyelerinin siyasî partilerde vazife alması kanûnen serbesttir.)
Yâsin Bey, Bayburt Üni.’de geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada, bir soru üzerine, ‘türk’ün bir sentez olduğunu, bir ırk olarak nitelenemeyeceğini söyleyince, kızılca kıyamet koptu. Başta MHP lideri Devlet Bahçeli ve çevresi olmak üzere, nicelerince onun türklüğü inkar eden, bir türk düşmanı olduğu gibi acayip suçlamalar ayyuka çıktı.
Gerçi, fakir, insanların hangi etnik kökten, kavimden geldiğini sormak gibi bir eğilim ve saplantısı olmadığı için, Yâsin Bey’in hangi etnik kökten geldiğini de bunca yıllık âşinalığa ve uzuuun sohbetlere rağmen hiç sormamıştır, sormayı aklından bile geçirmemiştir. Türkçeyi benden iyi konuşur; arabçayı, İmam- Hatib’de okuduğu yıllarda öğrendiklerinin ötesinde ne kadar biliyor bilemem. Kürdçe, çerkezce vs. gibi mahallî dillerden birisini bilip bilmediğinden de haberim yoktur. Ama, bu son tartışmalar dolayısiyle, kendisinin türk kavminden olduğunu beyan eden sözlerini de medyadan okuyunca, etnik kökenini de öğrenmiş oldum..
Böyleyken, Yâsin Bey sanki, ‘türk diye bir kavim yoktur..’ demişcesine, ırk ile kavim arasındaki farkı bile düşünemiyecek durumda olduklarından, ona yüklenmeyi sürdürüyorlar. Sanırım, Yâsin Bey’in bir akademisyen olarak açıkladığı görüş, onun siyasî kimliği ve eğilimi olmasaydı, bu kadar gürültü koparmıyacaktı. Bu bakımdan, keşke, o da, bu akademik görüşünü açıklarken, bunun, kendisinin siyasî eğilimi ve rolleri dolayısiyle farklı yönlere çekilebileceğini göz önüne getirseydi.
*
Yâsin Bey bu konuya değinirken, ‘En az 10 tane referans söylerim.. (…) Türklük bir ırktan ibaret değildir.(…) Soy kütüklerini takip ettiğimizde çoğu kişi ırk olarak türklüğe çıkmaz. (…) Türklük savunmasına giren insanların türklük hakkında bu kadar cahil olmasını bu tartışmayla öğrenmiş oldum. Tabu üretme süreçleri diye bir ders bu süreçte okutulabilir. ‚’Türk diye bir ırk yok’ dediğinizde bir çok türkolog bunu kabul eder. Ben Türk yoktur diye bir şey söylemedim. Böyle bir şey demek salaklık olur zaten. Türk yoktur denir mi? Sözlerim cımbızlayarak yansıtıldı. Devlet Bahçeli ‘Türk yoktur diyen belasını bulur’ diyerek beni tehdit etmiş oldu.’ diyor ve özellikle de Hürr. gazetesinin bu konuyu nasıl istismar ettiğini anlatıyor ve o gazetenin 23 Şubat 2007 tarihli sayısında, o zamanki Gn. Yy. Md. E. Özkök’ün yazısından şu satırları aktarıyordu:
‘Önümde … Yayınevi’nden çıkmış bir kitap duruyor.
Adı ‘Türklerin Tarihi’. Yazarı Jean-Paul Roux.
Başında şöyle, kulağa çok iddialı ve çarpıcı gelen bir cümle var:
‘Türklerin hiçbir ırksal özelliği yoktur.’
***
O bölümü kitaptan aynen aktarıyorum:
‘Türkler dışardan evlenme eğiliminde oldukları ve eşlerini türk olmayanlar arasından seçtikleri, rastlantısal her kavimle karıştıkları, dilleri çok büyük bir çekim gücüne sahip olduğu ve pek çok topluluk da bu dili benimsediği için türklerle ilgili karakteristik denilebilecek fiziksel herhangi bir özellik saptama olanağı kalmamıştır. Yeryüzünde saf ırk olmadığını biliyoruz. Ama bu konuda daha ileri gitmek ve türklerin saf ırk olmadıklarını söylemek zorundayız. Türklerin hiçbir ırksal özelliği yoktur. Dolayısıyla kendi içinde bir türk ırkından söz edemeyiz.’
Arkasından da aynı ölçüde çarpıcı bir saptama daha:
‘Türklerin damarlarında, eski türk kanından, elmacık kemiklerini çıkık ve gözlerini çekik yapan o kandan daha çok yabancı, Moğol, Çinli, İranlı, Yunanlı, Kafkas, Rus, Afrikalı kanı akmaktadır.’
Evet, bugün, bir akademik terimi, avâm’ı tahrik etmek için manşetlere çarpıtarak çeken ve Yâsin Aktay’ı hedef tahtasına koymaya kalkışan bir gazete, yıllarca önce, hem de o zamanki Gen. Yy. Md.’nün kaleminden, ırk konusuna böyle yaklaşmış.. Ve o yazıda dile getirilen görüşler de büyük çapta doğru kabul edilebilir. Ve orada işaret olunan ırk konusu, yeni bir görüş değildir.
Nitekim, Kafkasya, Orta Asya ve Rusya içlerinde Tataristan, Başkurdistan gibi yörelerde, özü itibariyle türkçe konuşan milyonlarca insanın yüz, göz, kulak, burun yapısı veya boy gibi fizikî bünyelerini de etkilediği kabul edilen kan değerleri ile, Anadolu’daki insanların kan değerleri arasında sadece yüzde 2 kadar bir benzerlik bulunduğu laboratuar bulgularıyla ortaya konulmuştur. Ama, Anadolu halkının kan değerleri ile, İran’dan taa İtalya’ya kadar uzanan coğrafyadaki halkların kan değerleri arasında ise, yüzde 80’leri bulan bir benzerlik bulunduğu belirlenmiş ve buna dayanılarak, bir ’Mediterranien ırk’tan, / Akdeniz ırkından söz edilmiştir. Sarı ırk, beyaz ırk, siyah ırk, melez ırk gibi, cild rengine dayalı ırkî tarifler de cabası..
Ülkemiz halkının hemen tamamının, Akdeniz’de civarındaki nice kavimlerle ortak özellikler gösterdiğine bakarak, n’apalım yani, oturup kahırlanalım mı?
Arablar ve yahudilerin de, aynı müşterek ırktan (sami -semitik) ırktan geldikleri kabul edilir. Fars, kürd, belûc, tacik ve peştunların da aryaî ırkdan geldikleri ileri sürülür. Olabilir.
Adolf Hitler ise, mavi gözlü, sarı saçlı, beyaz tenli, saf aryen ırka mensub nordik/ kuzeyli almanların diğer almanlardan da, bütün insanlardan da üstün olduğu şeklinde bir ırkçı görüşü benimsemişti. Yahudilerin, sadece kendilerini en üstün ırk olarak görmesine tepki olarak..
Daha son yıllara kadar, Birleşik Amerika’da ise, WASP (White /Beyaz, Anglo-Sakson- Protestan) formülü geçerliydi..
Bir müslüman için, yani dünyaya bakışını Kur’an’da bildirilen ilahî hükümlere göre ayarlayan insan için ise, kan veya başka maddî, fizikî veya farazî üstünlük iddialarının veya bulguların da hiç bir değer ve mânâsı yoktur. Çünkü, Kur’an-ı Mubîn, (Sizin en üstününüz, taqvâ ve fazilette en ilerde olanınızdır..) meâlinde, ’İnne ekremekum indallahi etqâkum..’ ölçüsünü verdiği gibi, Hz. Peygamber (S) de, ’Ey insanlar, hepiniz Benî Âdem’siniz, Âdem ise topraktandır..’ buyurmuştur. Yani, bütün insanların, maddî çamuru aynıdır, dünyaya geliş açısından, yoktur birbirinden farkı..
Bir merhûm mütefekkir -şairimiz, ‘Hz. Peygamber arab olduğu için, arab’ı sevmek vâcibdir..’ gibi bir söz söylemişti, bir zamanlar. Halbuki, Ebu Cehl de arab kavmindendi; hattâ Kur’an’da lanetle anılan Ebû Leheb, bizzat Hz. Peygamber (S)’in amcası idi; eğer kan bağında bir üstünlük vehmedilecekse..
Muhammed İqbal-i Lahorî ise, ‘Hz. Peygamber’in arab olmasından dolayı arab’da üstünlük vehmeden, İslam’ı anlamamıştır..’ diyordu, saf bir İslamî idrak ve tefekkürle..
*
Başka kavimleri inkar edenler, kendi kavimlerine toz kondurmuyorlar!
Ama, yazık ki, ülkemizde, hele de son yüzyıldır, uyduruk bir ırk ve kavim anlayışı ve o ırkın üstünlüğü iddiası üzerinde yükseltilmeye çalışılan bir resmî ideoloji anlayışı, sosyal bünyemizin bütün hücrelerine kadar sızmış, sinmiştir.
Bu, şu son örnekte de görüldü.
Nitekim, Türk Tarih Kurumu’nun eski başkanı ve şimdi MHP m.vekili olan Prof. Yûsuf Halaçoğlu da, bu ucuzculuğa balıklamasına dalmış; ‘Türkiye’de türk vardır, fakat AK Parti’de türk olmayabilir’ diyordu. Bir tarihçi prof.’un siyaset gereği, bu kadar sığ bir politik tavır sergilemesi gerçekten de esef edilecek bir durumdur. Çünkü, AK Parti, bugün mevcud sistem içinde, hangi gerekçeyle olursa olsun, ülke halkının yüzde 50’sini, her iki kişiden birisi temsil etmektedir. Türkçü kavmiyetçilerin partisi yüzde 14-15’leri, kürdçü kavmiyetçilerin partisi ise, yüzde 7’leri; objektif olarak..
Açıktır ki, toplumda kavmiyetçi duyguları tahrik entrikası daha bir hortlatılmak ve bu yolda her fırsattan istifade edilmek isteniyor. Yâsin Aktay’ın, tamamiyle akademik planda ele alınması gereken ve doğruluğu üzerinde büyük çapta kabul edilen son sözleri de bu pespâye emellere alet edilmek istendi.
Bırakınız ülke ve halkı sevmeyi, insana saygı duyan hiç bir insan, öyle bir tablodan hareketle, toplumda etnik farklılık ve duyguları tahrik etmeye kalkışamaz.
Kaldı ki, az-biraz İslamî dikkati olan herkes bilir ki, istisnasız bütün kavimler, sünnetullah’ın bir gereği olarak bir vardırlar, gerçektirler. Bir kavmi reddetmek, fıtrat-i ilahî’ye ve sünnetullah’a karşı çıkmak demektir. Ve hiç bir ferd veya kavim, doğuştan, diğerinden ve üstün veya düşük seviyeli olarak dünyaya gelmiş değildir.
Ve amma, biliyoruz ki, toplumumuzda, hele de son 100 yıldır, müslüman halkımızın temel hayat damarları ve değerleri, emperyalist- şeytanî telkınlere göre hareket eden bazı lider ve kadrolarca halkımız, kemalist-laik-türkçü yaklaşımla resmî ideolojinin kalıplarına zorla uydurulmaya çalışılmış ve türküm diyen ve türkçe konuşan herkes türk sayılmak sûretiyle, ve ülke de, ’Türkiye türklerindir..’ gibi, diğer bütün kavimleri dışlayıcı bir çarpık yaklaşım üzerinde dayatılmak istenmiştir.
Halkımızın inanaç değerlerinde hiç bir karşılığı olmayan bu gibi sahte ve çürük temellerin üzerine kurulmaya çalışılan sosyal bünyenin yıkılmaya daha yüz tutması, derin sarsıntılarla karşılaşması kaçınılmazdı.
Nihayet, şimdilerde, mevcud resmî ideoloji sistemi yerinde durduğu halde, bu çarpıklık‚ ’de facto’ / fiilî tedbirlerle düzeltilmeye, halkın imanî kardeşliğinin temelleri güçlendirilmeye çalışılıyor.
Yoksa, biliyoruz ki, ülkede milyonlarca türk kavminden olmayan, kürd, arab, çerkez, arnavud, laz, gürcü, vs. milyonlarca insan daha yaşamaktadır.
*
Nitekim, Yâsin Bey de yaptığı açıklamada, bir öğrencinin, “76 milyon nüfuslu Türkiye’de 55 milyon türk var..” şeklindeki sözleri üzerine, “Bu ifadede kendini büyük görme var, bu da iyi bir şey değil. Bu tarz bir milliyetçilik anlayışı Türkiye’yi böler. Bu ırka dayalı bir milliyetçilik anlayışıdır. Kaldı ki, ırka dayalı bir milliyetçilik anlayışıyla gidersen, o 55 milyonu da bulamazsın; çünkü, o 55 milyon da farklı farklı kökenlere iner..’ dediğini söylemekte.. Yanlış mı, bu sözler..
Bu tartışmaların daha bir yoğunlaştığı bugünlerde, nasıl bir çarpık ırkçılık anlayışının sergilendiğinin en çarpıcı örneklerini bir daha görüyoruz.
Merhûm Muhsin Yazıcıoğlu’nun BBP’sinin Genel Başkanı olan ve bazı konuşmalarında İslamî hassasiyetlerini sergileyen Mustafa Destici’nin, Yâsin Aktay’ın sözünü çarpıratarak ele alıp, ’Türk yoktur diyenin soy problemi var..’ demesi, MHP’den ırk anlayışından dolayı koptukları halde, hâlâ nerede olduklarını göstermesi bakımından ilginçtir. Kendisine yakışmamıştır.
Kezâ, MHP lideri Bahçeli’nin başdanışmanı olduğu bildirilen bir kişinin, 4 Aralık günü Diyarbekir MHP il teşkilatı ve partililerce havaalanında, -geçtiğimiz aylarda kaldırılan ve- milyonlarca insana, 80 yıldır, zoraki okutturulan ’Andımız’ diye anılan ve içinde, ’Türküm, doğruyum, çalışkanım.. Ey Yüce Atatürk, senin gösterdiğin yolda ilerlemk hedefimdir, varlığım türk varlığına armağan olsun!’ gibi sözler bulunan ve insanı resmî ideoloji ve onun ikonlaşmış ismi karşısında kul-köle haline getirici bir metnin okunarak karşılanması, tam bir tahrik değil midir? Şükrü Alnıaçık isimli bu kişinin, o and metnini söylemesi ve dinlemesinden sonra, ‘Devlet Bahçeli’nin selamı ile kadîm Türk şehrine, Türkmen şehrine Diyarbakır’a geldiğini’ söylemesi ise, konunun üzerine bir de tüy dikmek değil midir? Laik eğitimle beyni ve kalbi hepimizi kardeş yapan ulvî değerler açısından zâten boş bırakılmış kürd gençlerinin bu sözler üzerine, nasıl bir tepki vereceği düşünülemiyor mu?
Kaldı ki, Diyarbekir, türk’ün de, kürd’ün de, arab’ın da, fars’ın da, zaza’nın da, ve müslüman ve gayrimuslim bütün Ortadoğu halklarının da asırlarca birlikte yaşadığı bir şehir iken, bunu sadece bir kavme tahsis etmeye kalkışmanın neresinde hayırlı ve mâkul bir yaklaşım vardır?
Bu noktada, o çevre, ’Efendim, bir kısım kürdler de kürdçülük yapıyorlar..’ diyorlar.. İyi de, bu, sizin 100 yıla yakın bir zamandır, kendinizden başkasını, bütün herkesi aşağılayıcı, dışlayıcı olarak sergilediğiniz türkçülüğünüze karşı tabiî bir tepki değil mi?
*
Gazi Üni. öğretim üyesi olduğu bildirilen Cemalettin Taşkıran isimli zat ise, “Osmanlı’da Türk aşağılanırdı. Osmanlı’da Türk’e ’Eşek Türk’ denirdi. Biz şimdi ’Türküz’ diye övünüyorsak bunu Atatürk’le kazandık. ’İdraksiz Türkler’ tabiri Osmanlı’da en çok kullanılan tabirdi. Osmanlı’da türk aşağılanırdı. Osmanlı’da türk’e ’Eşek Türk’ denirdi. Biz şimdi ’Türküz’ diye övünüyorsak bunu Atatürk’le kazandık. Biz milli devlet olmayı ve milliyetimizi, Türklüğümüzü korkmadan, cesurca söylemeyi de yine Atatürk ve arkadaşlarıyla kazandık. Dün bir akademisyen ’Türk ırkı yoktur’ gibi bir laf etmiş, hiç ciddiye alınacak bir tarafı yok bunun. Atatürk ve arkadaşları bize Türklüğümüzle gurur duymayı sağladı” demiş, Antalya’da, Türk Ocakları tarafından düzenlenen ’(Atatürk) Olmasaydı Neler Olurdu?’ isimli konferansta, 3 Aralık günü..
Seviye bu kadar işte..
Bu gibi etnik aşağılama deyimleri, bütün kavimler için de geçerli değil midir?
Bu ülkede, insanlar, halen de birbirlerine, sokak ağzıyla, ’eşşek türk, kuyruklu kürd, pis arab, pis çingene..’ diye, haram olan, şeytanca nitelemelerle hitab etmiyormuş gibi.. Ve bu gibi sokak ağzı hangi ülkede yoktur? Hattî, iller, ilçeler arası, köyler arası yarıştırmalarda bile geçerli bir avâm söylemi değil midir bu?
Ne türk kendiliğinden üstündür, ne kürd, ne rus, ne ingiliz, ne çingene, ne arab, ne siyah ırk, ne beyaz ırk, ne sarı ırk, ne kızılderili..
İnsan olmak hasebiyle, bütün insanlar şerefli olmaya namzeddirler, yaratılış hikmetine uygun yaşarlarsa alâ-y’ı illıyn’e, yüceler yücesine yükselirler. O fıtrat-i ilahîye aykırı yaşayanlarsa, esfel-i safiliyn’e, aşağılar aşağısına yuvarlanırlar.
*
Bunu, bize Yaratıcımız, Hâlıqımız, Rabbimiz böyle bildiriyor ve biz böyle inanıyoruz.
Bunun tersi ise, Şeytan’ın iğva ve telkınleridir..
Yorumlar kapatıldı.