İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

1915 öncesi İttihat Terakki ve Ermeniler (2)

Mehmet Bozkurt
Ermenilerle ilişkilerin birinci kırılma noktası Van olayları ise ikinci kırılma Zeytun ve aynı günlerde bir bölük Ermeni aydınının sürgünüyle başlayacak İstanbul olaylarıdır. Geldik zurnanın zırt dediği yere… Kasım 1914, İttihatçıların Birinci Dünya Savaşı’na tam boy girişi ile Anadolu’nun kadim ve çalışkan halkı Ermenilerin sürülmesini karar altına alan uğursuz Tehcir Kanunu’nun ilan edildiği 27 Mayıs 1915 günleri arasında yaşanılanlarındır zurnanın zırt dediği yer. Baştan söylemeliyim, Ermeni halkının çektiği zulüm, uğradığı felaket 27 Mayıs 1915, İttihatçı hükümetinin ve uygulayıcılarının yüz karasıdır.

Anadolu’nun bu kadim halkını çoluk, çocuk, kadın ayrımını yapmadan, geceden sabaha yollara döküp; dağı taşı tutmuş savaş kaçkını Türk, Kürt, Çerkes eşkıyaların; Abdülhamit’in “Hamidiye Alayları” artıklarının insafına terk etmek, Mustafa Kemal Paşa’nın Meclis’in açılışından bir gün sonra, 24 Nisan 1920’de yapmış olduğu konuşmasında kullandığı “alçaklık, edepsizlik” anlamına gelen “fazahat”tır.
Bu tamam…
Riski pek çok olan ve her türlü saldırıya yakasını bağrını açmış, keşke başlamasaydım dedirten bu yazının muradı, söyletmeyin beni “fazahat”ın meşruiyeti mi olurmuş, “büyük günaha” giden yolun kırılma noktalarına dikkat çekmektir. Başlıyorum ve biraz arka plan:
Reval buluşması
Hani “Sevr” deniyor ya, 1920; ben Reval diyorum 1908. Rusya’nın ve İngiltere’nin bir araya gelip Osmanlı Devleti’nin parçalanmasına karar verdikleri toplantıdır Reval Buluşması. Burada şimdilerin moda deyimiyle Avrupa “yeniden formatlanırken”, Osmanlı’nın nasıl parçalanacağı da konuşulmuştu. İttihatçı Enver, Niyazi, Eyüp Sabri kararı öğrenince dağa çıkmışlardı, hatırlayacaksınız; korktuklarından değil, kurtarıcı olarak gördükleri meşrutiyeti “Le Sultan Rouge”, bu adı Fransız bir tarihçi takmış, “Kızıl Sultan”a kabul ettirmek için. Bu defa İttihatçılar devleti kurtarmanın bir yolu olarak, yakalarına yapışmış, kafalarına kazınmış parçalanma telaşı ve endişesiyle Almanya’nın safında girdiler 1914 Savaşı’na. Almanya’yı tercih etmelerinin nedeni Alman İmparatoru Wilhelm’in kalpaklı pozları ya da “gizli Müslüman” olduğuna dair yaygın söylentiler değil elbet. Çeşitli girişimlere karşın İngiltere, Rusya ve Fransa’dan oluşan İtilaf ortaklığının Osmanlı’yı ortaklığa dahil etmeğe istekli olmadığı anlaşıldıktan sonradır Almanya’nın yanında yer almaları. Osmanlı savaşa girdiğinde batıda artık uzun zamandır Makedonya yoktu. Doğuda Kars, Ardahan, Artvin kırk yıldır Rus işgali altında, Asya ve Afrika’daki egemenlik alanları merkezin denetiminden tamamen çıkmıştı. Makedonya’dan üç ayrı devlet, bir bağımsız prenslik çıkaran Balkan milliyetçiliği, doğuda Gregoryan kiliselerinin çanları üzerinden kadim Ermeni topraklarında kök salmaya başlamıştı.
Sarıkamış Harekatı’nı biliyoruz. 1914 yılının son gününde başladı. 1915’in Ocak ortalarında bitti. On beş gün sürdü sürmedi, Rus ordusunun ve daha beteri bütün tarihçilerin ortak görüşü olan kara kışın önünde Enver Paşa’nın Üçüncü Ordu’su dağılıp giderken, Rusların istila hareketine başlamalarından kısa bir süre sonra, 1915 Nisan başında Van’da “Büyük Ermeni isyanı” başlar. Bu arada Van’a doğru yürüyüşe geçen Rus ordusunun yanında yer alan Ermeni milislerinin başında Osmanlı Mebusan Meclisi üyesi Pastırmacıyan’ın olduğunu yazmamda bir art niyet aranmaz sanırım. Sarıkamış bozgununun ardından yenilginin nedenini cephe gerisindeki Ermeni faaliyetlerine ve “Allah’ın soğuğuna” bağlayarak Rus ordusunun savaş kabiliyetini “boşa çıkaran” Enver Paşa, dönemin İçişleri Bakanı Talat Paşa’dan 2 Mayıs 1915 tarihli bir yazıyla Ermenilerin bölgeden uzaklaştırılmasını ister. Kısa ve nettir. “Gayet mahremdir” diye başlar, Van civarındaki Ermeniler Ya Rusya’ya sürülmelidir ya da Anadolu içlerine muhtelif yerlere dağıtılmalıdır. Boşalan yerlere de Müslüman ahali yerleştirilmelidir. Enver’in askeri gerekçelerle ileri sürdüğü ve acilen alınmasını istediği bu tedbirlerin, sonu faciayla bitecek olan Ermeni tehcirinin işareti olarak da okunabilir. 18 Mayıs’ta Rus birlikleri Van’a girer ve Ermeni Aram Manukyan Van valisi olarak tayin edilir…
İnsanlık tarihi, karşılıklı vuruşmalarda tarafların çoluk çocuk demeden birbirlerine yapıp eyledikleri, savaş denilen musibetin insanları insanlıktan nasıl çıkardığına dair çok sayıda örneklerle doludur. Sonu facia ile biten kitlesel sürgün kararına çok az kala Kürtler, Türkler, Ermeniler… Halklar birbirlerine girer… Buna “mukatele” diyoruz. Karşılıklı vuruşmadır.
Ve Zeytun…
Benim memleketim… Zeytun Maraş demektir. Adını değiştirdiler: Çok uzun zamandır Süleymanlı… Yüzlerce yıllık Ermeni yurdudur. Siz değin Ermenilerin Kâbe’si. Kadim Ermeni kiliseleri vardır ve pek sarp korunaklı bir yerde kurulmuştur. “Bilmez miyim,” dedim ya bizim oralar… Zeytun Dördüncü Murat’tan beri vergi ve askerlikten muaftır. Şaka değil, fermanlıdır. Vergi ve asker isteyen her hükümete karşı çok güzel asi bir duruşu vardır! İngilizlerin, sonradan aslı çıkmayacak olan İskenderun’a asker çıkarma kararını duyunca Zeytun’dan bir grup Ermeni genci asi olup dağa çıkar. Askerle çatışmaya girerler. Ermenilerin “soykırımın” başladığı tarih olarak ilan edecekleri 24 Nisan günü İstanbul’da 250’ye yakın Ermeni aydını ve entelektüelini Çankırı ve Ankara’nın Ayaş’ına sürgün kararı alan İçişleri Bakanı Talat Paşa; bir kısım Zeytun halkını da Urfa ve Halep yollarına döker… Ermenilerle ilişkilerin birinci kırılma noktası Van olayları ise ikinci kırılma Zeytun ve aynı günlerde bir bölük Ermeni aydınının sürgünüyle başlayacak İstanbul olaylarıdır.
Tehcir ayrı. Sonuçtur. Yüz karasıdır. Talat Paşa’ya göre bile, bir milyona yakın çoluk, çocuk, kadın savunmasız insan kütlesinin eşkıyanın, eşkıyadan da beter açlığın ve salgın hastalıkların önüne atılmasıdır tehcir… Bu ayrı bir yazının konusudur.

Kemalizm son 

Yorumlar kapatıldı.