İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Okyanus’ta Kaybolup Brezilya Sahillerine Tesadüfen Giden Osmanlı Gemileri

Brezilya’ya göç eden ilk Osmanlılar Brezilya’da “turcos” olarak adlandırılmaktaydı. 1892’den sonra kısmen sahip oldukları etnik köken ve geldikleri coğrafi bölgeye göre Suriyeli, Arap ve Türk olarak çağrılmaya başlanmışlardı…. Dışişleri Bakanlığı’nın Anadolu’nun insanlarıyla nerede olursa olsun temasa geçmek politikası, Latin Amerika Turkos’ları için de dikkate alındı. Dışişleri elçiliklere gönderdiği talimatla, “diaspora”nın ulusal günlere davet edilmesi politikasının örneği olarak, 2012’de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından El Turcolar ile ilgili girişimde bulunmuştu. Ermeni, Yahudi, Rum, Latin Amerika’daki El Turco’lar ve Arjantin’deki Araplar dahil Anadolu’dan giden herkesle temasa geçileceğini söylemişti. Paris’te düzenlenen “Suriye Halkını Dostları” konferansına giden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “El Turco açılımını” kendisine eşlik eden gazetecilere anlatmıştı.

***
Osmanlı-Brezilya İlişkilerinin Başlaması
Osmanlı – Brezilya ilişkilerinin, 1858 yılında karşılıklı olarak imzalanan ticaret anlaşması ile resmen başladığını söylenebilir. 1856 Eylül’ünde, Brezilya’nın Londra Ortaelçisi’nin, Londra sefiri Kostaki Musuruz Paşa’dan, Osmanlı Devleti’nin daha önce Portekiz ile imzaladığı ticaret anlaşmasına benzer bir ticaret anlaşmasının kendi ülkesiyle de yapılması talebinde bulunmasıyla bu anlaşma gündeme gelmiştir. Brezilya’nın bu talebini hükümete bildiren Osmanlı sefiri Kostaki Musuruz Paşa’ya gönderilen yazıda; Brezilya’nın Güney Amerika kıtasının en büyük ülkesi olduğu ve yapılacak ticaret anlaşmasının Osmanlı Devleti’ne faydalı olacağı belirtilmektedir. Neticede, Brezilya ile Osmanlı Devleti arasındaki ilk ticaret anlaşması 5 Şubat 1858 tarihinde imzalanması ile Osmanlı Devleti ile Brezilya arasındaki ilk resmi ilişkiler başlamış oldu.

Osmanlı Devleti’nin 1878 tarihinde Brezilya ve Venezüella gibi ülkelerde konsolosluğu bulunmuyordu. Devlet buradaki vatandaşlarının sorunlarını Washington sefareti aracılığıyla çözmeye çalışıyordu. Ancak, Fransa’nın özellikle Brezilya’da yaşayan Suriye ve Lübnanlı gayr-i Müslim Osmanlı vatandaşları üzerinde kurmaya çalıştığı nüfuz Osmanlı Devletini rahatsız ettiğinden, 1898 yılında Rio de Janeiro’ya bir fahri şehbender tayin etmiştir. Şehbender tayini, burada yaşayan Osmanlı tebaası arasında memnuniyetle karşılanmıştır. XX. yüzyılın başında Brezilya’nın Osmanlı topraklarında, üçü Mısır’da, biri de Yafa’da olmak üzere dört konsolosluğu bulunmaktaydı. Osmanlı Devleti’nin de Brezilya’da Sao Paulo ve Rio de Janeiro’da olmak üzere iki şehbenderliği bulunuyordu. (Hamdi Genç- İ. Murat Bozkurt, Osmanlı’dan Brezilya ve Arjantin’e Emek Göçü ve Göçmenlerin Sosyo-Ekonomik Durumu  (1850-1915)
Latin Amerika’da “Turcos”lar
Brezilya’ya göç eden ilk Osmanlılar Brezilya’da “turcos” olarak adlandırılmaktaydı. 1892’den sonra kısmen sahip oldukları etnik köken ve geldikleri coğrafi bölgeye göre Suriyeli, Arap ve Türk olarak çağrılmaya başlanmışlardı. Osmanlı idaresi altındaki bölgelerden göç etmeleri ve Osmanlı pasaportu taşımalarından dolayı, Brezilya ve Arjantin’de yaygın olarak turcos diye adlandırılmaya devam edildiler. (Ethnically Arab Chileans are often called “Turks”, (Spanish: Turcos) a term believed to derive from the fact that they arrived from the Ottoman Turkish Empire; Arab and Jewish immigrants in Latin America: Jeffery Lesser, “Jews and Turks Who Sell on Credit: Elite Images of Arabs and Jews in Brazil,” in Arab and Jewish Immigrants in Latin America: Images and Realities, eds. Ignacio Klich and Jeffery Lesser (Oxford: Routledge, 1998) p. 165.; Morrison, Scott D. “’Os Turcos’: The Syrian-Lebanese Community of Sao Paulo, Brazil.” Journal of Muslim Minority Affairs. 25 (2005); Turco İmmigrants in Latin America, embajadadellibano.org.co/studios/studio5.pdf)

Dışişleri Bakanlığı’nın Anadolu’nun insanlarıyla nerede olursa olsun temasa geçmek politikası, Latin Amerika Turkos’ları için de dikkate alındı. Dışişleri elçiliklere gönderdiği talimatla, “diaspora”nın ulusal günlere davet edilmesi politikasının örneği olarak, 2012’de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından El Turcolar ile ilgili girişimde bulunmuştu. Ermeni, Yahudi, Rum, Latin Amerika’daki El Turco’lar ve Arjantin’deki Araplar dahil Anadolu’dan giden herkesle temasa geçileceğini söylemişti. Paris’te düzenlenen “Suriye Halkını Dostları” konferansına giden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “El Turco açılımını” kendisine eşlik eden gazetecilere anlatmıştı.
Brezilya ve Türkiye, iki devletin ilk ilişkilerinden bir kesit aynı zamanda Türk denizcilerinin ilk Güney Amerika seferinin hikayesini oluşturmaktadır..
Bursa ve İzmir adlarını taşıyan iki Osmanlı savaş gemisinin bahriye yarbaylarından Ali Bey’in kumandasında 12 Eylül 1865’de İstanbul’dan ayrılıp Basra Körfezi’ne doğru yola çıkması ile başlayan seyahat, farklı bir rotaya yönelecektir: Güney Amerika.
Gemiler önce Cebelitarık Boğazı’nı geçer ve yola çıktıktan bir ay sonra İspanya’ya ulaşmıştır. Okyanus kıyısındaki Kadis şehrinde korvetlerden birisinin tamiratı nedeniyle kalınıp daha sonra da kış mevsimi girip yolculuk mevsimi geçtiğinden, altı ay beklemek zorunda kalan gemiler 30 Nisan’da Atlas Okyanus’a açılmışlardı.
Gemilerin rotası önce Kanarya Adaları ve sonra Afrika sahiline yakın Yeşilbaş Adalarını geçip sahili izleyerek Afrika kıtasını dolaşarak Basra’ya ulaşmasıdır. Portekiz Devleti’nin yönetiminde bulunan Yeşilbaş Adalarından sonra yoluna devam etmek isteyen gemiler, 19 Mayıs’ta bir fırtınaya yakalanırlar ve Okyanusta yollarını kaybederler. Kaybolmadan önce Sen Vinsan adasında Fransız savaş gemisi bir fırkateyn ile karşılaşılmış ve mühendis Faik Bey fırkateyne bilgi almaya gönderilmişti. Faik Bey, Güney Amerika’daki Rio de Jenerio’dan yirmi üç günde buraya geldiklerini öğrendiğinde, bir süre sonra kendi gemilerinin fırtınadan yolunu kaybedip Rio’ya gideceklerini tahmin edemezdi.
Dört gün süren fırtınadan sonra ekvatoru geçenken gemi personelinin kavramsal olan bu çizgiyi gerçekte görebileceklerini sanarak ekvatoru görmek için güvertede beklediklerini, ekvator çizgisi geçilirken imam efendinin dualar ve nereye gidildiği bilinmeden geçen on yedi günden sonra, gemilerin sürüklendiği yer Brezilya sahilleridir. Osmanlı gemileri, başkent Rio de Janerio limanına demir atarlar, burada İzmir korveti ile buluşurlar.
Türkleri Görmeye Gelen Brezilyalılar
Brezilya tarih kitaplarında, Osmanlılar hakkında “son derece cesur ve kahraman olmakla birlikte yamyamdırlar! gibi bilgiler yazılı olduğundan, “bizler hakkında bu kitaplarda okuduklarından başka bilgisi olmayan Brezilya halkı, biz limana girince sahile üşüştüler, kayıklara binerek akın akın gemimizi ziyarete geldiler. Ama daha önce deniz kuvvetleri komutanlığınca görevlendirilen bir deniz subayı, sorduğu sorularla yamyam olup olmadığımızı araştırdı.” ifadeleri Faik Bey’in anlatımında yer alıyor. Brezilyalılar, gayet iri, kocaman sarıklı, cüppeli Osmanlı adamlarını öylesine merak etmişlerdi ki, her gün gemi ziyaretçilerle dolup taşmıştı. Hatta Rio’nun dışından uzak yerlerden bile Osmanlı gemisinin geldiğini duyanlar, yolculuk zahmetine katlanıp gelip Türkleri görüyorlarmış.
Mühendis Faik Bey, neredeyse bir film sahnesini andıran anlatımında, gemiden ilk inen kişinin kendisi olduğunu, arkasında belki yüz kişinin biriktiğini, çarşıyı büyük bir meraklı kafilesi ile gezdiğini, askeri sıfatına büyük saygı gösterildiğini, şehirde kalınan süre içinde halkın Osmanlı misafirlerden hoşnut kaldıklarını anlatıyor.
Seyahatnamede, Brezilya ülkesi hakkında bilgiler verilip, bursa korvetinin tersanede havuza girmesi nedeni ile Brezilya tersanesi hakkında da geniş bilgi veriliyor. Beş tane demir, makara, halat, yelken, gülle, zincir, tel fabrikalarının bulunduğu tersanedeki bu fabrika ve atölyeleri, İngiltere’de eğitim görüp dönen mühendislerin kurmuş olmaları, aynı dönemde Osmanlı’nın askeri yenilikler ve eğitim için Avrupa ve ABD nezdinde girişimlerini hatırlatıyor. Eğitim alıp dönen mühendisler, zırhlı gemi inşası için mükemmel makineler satın alıp getirmişler ve bunun için özel fabrikalar kurmuşlardı.
Geminin havuzda kalış süresi içinde mürettebatın giyisileri eskimiş olduğundan, yağmurdan korunmak için bez satın alınıp gemide boyanmış ve dikilmişti. Rio’da kalış süresi içinde tamirat, yiyecek, yol kumanyası ve levazımat için harcanan paralar İngiltere Konsolosluğu aracılığıyla buradaki bir bankadan alınmış, senetleri Dersaadet’e (İstanbul) gönderilmişti.
Brezilya İmparatoru Türk gemisini ziyaret ediyor..
Brezilya İmparatoru’nun gemiyi ziyaret edeceği haberi gelince, hemen askerlere yeni giyisiler giydirilmiş, alay sancakları hazırlanmıştı. İmparatorun yürüyeceği yere serilmek üzere dışarıdan yeteri kadar kırmızı çuha satın alınmış, gerekli önlemler alınmıştı.
İmparator Bakanları ve İleri gelenlen devlet adamlarıyla gemiye gelir gelmez alay sancakları açılmıştı. Askerler karşılama töreni için hazırdı ve yirmi bir pare top atışıyla karşılama töreni yapılmıştı. Törenden sonra İmparatorun isteği üzerine askerler aşağı inmişler, İmparator ise geminin kazan dairesindeki alet edevatları bile inceleyerek, her yerini bizzat gezip dolaşmıştı. Askere top talimi yaptırarak kazandıkları yetenek ve ustalığı görünce sayısız iltifatta bulunmuştu. Öteden beri tüm dünyada ünleri yayılmış olan Osmanlı askerlerinin cesaret ve kahramanlıklarını gözleriyle görmüş olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdikten sonra İmparator ve gemi mürettebatı, Padişahın ömür ve saltanatının uzunluğu için dualar etmiş, İmparator gemiden ayrılırken de güverteye çıkan askerlerce İmparator selamlanmış, yirmi bir pare top atışı ile uğurlama töreni yapılmıştı..
Brezilya’nın en büyük şehrinde iki ay kalan gemiler, tekrar yola çıkıp Okyanus’u tekrar aşar, Ümit Burnu’nu geçip Bombay’a, oradan da hedef yer olan Basra Körfezi’ne ulaşır.
Bursa korveti mürettebatından iki kişinin yazdığı anılar sayesinde, bu yolculuğun hikayesini öğrenebiliyoruz. Gemi mühendisi Faik Bey ile Brezilya’da bir süre kaldıktan sonra İstanbul’a dönen gemi imamı Bağdatlı Abdurrahman Efendi’nin yazdıkları, bizlere önemli bilgiler sunuyor. (Mühendis Faik, Seyahatname-i Bahr-ı Muhit, (yay.haz. N.A.Özalp), 2006; Brezilya Seyahatnamesi-Bağdatlı Abdurrahman Efendi, 1995) Mühendis Faik Bey, “Seyahatname-i Bahr-ı Muhit” adlı eserinde, yolculuğun her aşamasını kaydetmiş, uğranılan limanları, yolculuk evresini, ilginç olayları nakletmiştir. Abdurrahman Efendi’nin yazdığı Arapça seyahatname, “Brezilya Seyahatnamesi” adıyla 1871’de yayınlanmış ise daha çok Brezilya’daki Müslümanların durumu ve orada yaptığı çalışmaları anlatmaktadır.
Bursa korveti imamı Abdurrahman Efendi, Afrika’dan kaçırılarak getirilmiş olan ve Brezilya’da oturan Müslüman zenci halkı İslam konusunda bilgilendirmek üzere, oradakilerin isteği gemi komutanının da durumu değerlendirip onay vermesi ile Brezilya’da kalmıştır. Brezilya’ya gelen Afrikalılar, Sudan taraflarından olduğu için Müslümanlığa aşina olup, bazı duaları da bilmekte, namazlarını kılmaktaymışlar. Bir yıl kadar Brezilya’da Müslümanlığı unutmuş insanlara çeşitli merkezleri gezerek anlatmış, daha sonra memleket hasretine dayanamayıp İstanbul’a dönmüştü.
1911 yılında Brezilya’nın İngiltere’ye sipariş ettiği Rio de Jenerio adlı dretnot daha sonra Osmanlı tarafından satın almınmıştı. HMS Agincourt veya Sultan I. Osman savaş gemisi, I.Dünya Savaşında Kraliyet Donanmasına bağlı olarak görev yapmıştı. Gemin ilk olarak Brezilya tarafından sipariş edilmişti  fakat taksitleri ödenemediğinden gemi, İngiltere’nin elinde kalmıştı.Brezilya ısmarladığı gemiyi almaktan vazgeçince, o sırada İngiltere’ye gemi siparişleri vermiş olan Osmanlı Devleti bu dretnotu satın almış ve adını Sultan I. Osman olarak değiştirmiştir.
http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/1/1b/HMS_Agincourt_1915.jpg
Son zamanlara göz attığımızda, Türkiye ve Brezilya arasında nükleer yakıt değişimi anlaşması, serbest ticaret ve askeri teknoloji iş birliği anlaşması, Brezilyalı petrol şirketi Petrobras’ın Karadeniz’de Türklerle birlikte petrol ve doğalgaz arama çalışması yapması , “A Tale of Two Emerging Powers” olarak nitelendirilen iki uzak ülkenin sahip olduğu bölgesel dinamiklerin göz önünde bulundurulması dikkati çekmektedir. Bu iki ülkenin çok farklı jeopolitiğe sahip oluşu, Türkiye’nin, koşullar elverdiğinde etkisinin Ortadoğu’dan, Balkanlara, Kafkasya’ya ve Asya’ya kadar yayılabilmesi, benzer şekilde Brezilya’nın da kendi coğrafyasında benzer bölgesel rolünün olması en önemli benzerlik olarak öne çıkmaktadır. Zorluklara rağmen her iki ülke de kendi bölgelerinde, yani Brezilya Güney Amerika’da, Türkiye ise Avrasya ve Orta Doğu’da, bölgesel güç haline gelmek ve küresel oyuncu olmak istedikleri için ikili ilişkiler ve yardımlaşma önem kazanmış ve artmış görünmektedir.

Yorumlar kapatıldı.