mehmet.gundem@milliyet.com.tr
Biz farklıyız, lisanımızı, inancımızı, kültürümüzü yaşatmak istiyoruz. Bir Müslüman vatandaş hangi haklardan yararlanıyorsa biz de o haklardan yararlanmak istiyoruz. Azınlık sayılıp sayılmamak önemli değil, önemli olan eşit haklara sahip olmak. Eskiye oranla güzel gelişmeler var, geleceğe daha umutla bakıyoruz. Hani diyorlar ya; yetmez ama evet… Bizler, en az bir Müslüman vatandaş kadar bu ülkeyi seviyoruz. Peki, mülkiyede, askeriyede, emniyette neden farklı inanç sahiplerine görev verilmiyor. Bu ülkemiz için büyük bir eksiklik.Bunun altında sanki “devlet size güvenmiyor” vurgusu da var…O güveni yıkacak ne yaptık ki… Bu bir suizandır. Anayasada herkes eşit, din, dil, ırk ayrımı yok, ama bunu uygulamada da görmek istiyoruz.
***
– Bir haksızlığımız giderildi. Sevindik. Fakat Ruhban Okulu’na üzüldük. -Biz bu ülkede statü peşinde değiliz. Anayasa’da hepimiz eşitiz. -Gayrimüslim Allah’a teslim olmayana söylenir. Biz Allah’a teslimiz -Biz de bir müslüman vatandaş kadar ülkemizi seviyoruz.
Yusuf Çetin 25 yılı aşkındır Metropolitlik ve Patrik vekilliği görevini yürütüyor.
Olmak ya da olmamak…
Süryani Kadim Cemaati Ruhani lideri ve Patrik vekili Metropolit, Mor Filüksinos Yusuf Çetin… Mardin Dargeçit’te doğdu. Kiliseye altı yaşında adım attı, 150 kişi başladılar bir tek o kaldı. Babasını kaybettikten bir yıl sonra 17 yaşında rahip olmaya karar verdi. Abisi ve ablaları “Yusuf’u kaybettik” diye üzüldüler… O, manastırda tam 14 yıl kaldı. Anadili Kürtçe, Süryanice’yi sonradan öğrendi. Bugün beş dilde ayin yönetiyor… Şimdi sorumluluğu büyük. 25 yılı aşkındır Metropolitlik ve Patrik vekilliği görevini yürütüyor. Türkiye gibi bir ülkede azınlık olmanın yükü ağır. Yusuf Çetin ile topraktan, araziden başladık, Süryanileri, devleti, azınlık duygusunu da içine alan halimizi konuştuk.
30 Eylül Demokrasi Paketi’ni açıklarken Başbakan Erdoğan; “Mor Gabriel Manastırı’nın arazisi iade ediliyor. Böylece bir haksızlığı gideriyor” dedi. Nedir olayın hikâyesi?
Yüzyıllardır bize ait olan 518 dönüm arazi 8 yıl önce elimizden alındı. Olay bölgedeki üç köy muhtarının Cumhuriyet Savcılığı’na verdiği dilekçe ile başladı. Diyorlar ki; “Tüm yetkililere sesleniyoruz, işgal ve talana son vermelisiniz. Sizler ‘ormanlarımdan bir dal kesenin kafasını keserim’ diyen Fatih’in torunlarısınız. Bu papazın kafasını kesmek değil de işgal ve talanına engel olmalısınız.”
Nedir gerekçeleri?
Üç tanesini söyleyeyim: Kilise vakıf olmadan, mülkiyet izni almadan her yere adeta işgalci gibi yerleşmiştir. Kilisede, yaşları 10-12 arasında ve nereden geldikleri belli olmayan çocuklara misyonerlik yapılmaktadır. Kilise, tarihi bir müzedir ve ibadet izni yoktur. Buna rağmen 8 yıllık eğitimi bitmemiş çocuklara din eğitimi ve irticai faaliyetler yapılmaktadır.
Çocuklar Müslüman mı?
Hepsi Süryani Ortodoks. Okula gidecek durumu olmayan yoksul çocuklar manastıra alınıyorlar ve imkan sağlanıp Milli Eğitim’in okullarına gidiyorlar servislerle. Arta kalan vakitlerinde de Süryanice öğrenip dini ritüellere katılıyorlar. Savcılık inceledi ve takipsizlik kararı verdi.
İKİ DAVA AÇILDI
Buraya kadar sorun yok.
Sorun bundan sonra. Bölgede kadastro çalışmaları başladı. Maliye hazinesi ve Orman Bakanlığı dava açtılar. Biri 244 dönümün hazineye ait olduğunu, diğeri de 276 dönümün orman vasfında olduğunu iddia etti. Davalar yerel mahkeme tarafından reddedildi. Yargıtay dosyayı bozdu. Yerel mahkeme kararında ısrar edince, konu nihayet Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na intikal etti. Onlar da, hazineyi ve bakanlığı haklı buldular ve arazi üzerlerine tescillendi.
Ne yaptınız?
Hakkımızı aramaya başladık. İçeride, biz devletle konuşurken dışarıda da lobilerimiz çalıştılar. Diyalog halinde bu sorunu çözmeye çalıştık. Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız, Sayın Bülent Arınç duyarlılık gösterdiler.
BÜYÜK JEST
O günlerde devlet bu haksızlık karşısında ne dedi?
Devlet dedi ki; Mahkeme safhası bitsin oturup konuşalım. Hatta Sayın Cumhurbaşkanımız, İsveç gezisinde bizi yanına aldı, dinledi. “Efendim, bizim sorunlarımız çok büyük değil, devletin ve hükümetin iradesiyle çözülebilecek şeyler” dedim.
Bu tür bir tablo galiba ilk…
Evet. Cumhuriyet tarihinde hiç yok. İlk kez bu çapta bir heyete davet edildik. Böyle bir jest hiç yapılmamıştı.
Mahkeme süreci bitince hemen devletle konuşmaya başladınız mı?
Mart ayında bir konferans için Berlin’e gittiğimizde Sayın Arınç kilisemizi ziyaret etti. Orada da konu gündeme geldi. Sayın Arınç sahip çıktı, hükümet ciddiyet gösterdi ve Demokrasi Paketi’ni Sayın Başbakanımız açıklarken biz Süryaniler de ‘acaba bize bir şey verilecek mi’ diye merak ediyorduk.
Önceden haberiniz olmadı mı?
Hayır. Doğrusu bizim için sürpriz oldu. Çok mutlu olduk… Dışarıdakiler de çok olumlu karşıladılar. Biliyorsunuz Vakfılar Genel Müdürlüğü’nden de iade kararı çıktı. Bu haksızlığın giderilmesi ülkemiz için büyük bir prestij oldu. Devletimize, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Sayın Zeynel Abidin Erdem’e de teşekkür ediyorum. O da çok ilgilendi.
Bu sorun hem AK Parti döneminde çıktı, hem AK Parti döneminde çözüldü.
Doğru…
İNANÇ HÜRRİYETİ OLSUN
Siz bir cemaatin ruhani liderisiniz ve paketle birlikte bir sorununuz çözüldü. Fakat Rum Patriği Bartholomeos’un beklentisi Ruhban Okulu için bir şey çıkmadı.
Evet, aslında o konuda büyük bir beklenti oluşmuştu.
Empati yaptınız mı, üzüldünüz mü?
Üzülmemek insanın elinde değil. Biz hepimiz diyoruz ki, bu ülkede sayımız yüz bini geçmiyor. Asırlardır bu topraklarda yaşıyoruz. En az Müslüman kardeşlerimiz kadar bu toprakları seviyoruz. Değişik inançlar, kültürler, etnik kökenler var. Bakın 21 yüzyıla girdik ama daha 3. asırlarda Süryanilerin birçok yerde üniversiteleri vardı. Şimdi istiyoruz ki, bu ülkede inanç hürriyeti olsun. Herkes inancını istediği şekilde yerine getirebilsin. Din adımı yetiştirebilsin, dilini okutabilsin, kültürünü yaşatabilsin. Bütün bunlar bu ülkenin zenginliğidir.
BAŞBAKAN GÖREMEZDİK
Fakat uzun süre, farklı olan ötekileştirildi bizde. Şimdi kendinizi Türkiye’de gerçekten o zenginliğin bir parça olarak hissedebiliyor musunuz? Devlet bunu sağladı mı?
Türkiye’de eskiden bir Süryani, bir başbakanı ziyaret edemiyordu. Devlet bizi ilk defa 1992’de kabul etti, dönemin başbakanı Sayın Demirel’i ziyaret ettik. O gün bizim için tarihi bir olaydı, Çok sevindik. Hatta akşam TRT’ye haber olduk. Artık devletin kapısı açık, gidip geliyoruz. Eskiden ne bir vali, ne bir müftü gelip bizi ziyaret etmezdi.
Şu anda baskın duygu: Azınlık mı, asli unsur mu?
Biz farklıyız, lisanımızı, inancımızı, kültürümüzü yaşatmak istiyoruz. Bir Müslüman vatandaş hangi haklardan yararlanıyorsa biz de o haklardan yararlanmak istiyoruz. Azınlık sayılıp sayılmamak önemli değil, önemli olan eşit haklara sahip olmak. Eskiye oranla güzel gelişmeler var, geleceğe daha umutla bakıyoruz. Hani diyorlar ya; yetmez ama evet…
Başörtüsü sorunu da aynı pakette çözüldü. Yani devletle sadece siz problem yaşamıyorsunuz.
Ülkemiz kabuk değiştiriyor, hassas bir dönemden geçiyoruz. AK Parti 11 sene içinde çok büyük açılımlar yaptı. Tabii bunda AB’nin de etkisi var.
RUHBAN?OKULUNA?ÜZÜLDÜM
Azınlıklar bazen dışarıdan kışkırtılıyor mu?
Bu tür çabalar hem içerinden hem de dışarıdan olabilir. Ben diyorum ki, Türkiye büyük ve güçlü bir ülke. Diyalogla sorunlarımızı halledebiliriz. Birbirimize güvenmemiz lazım. Bu Hıristiyan kardeşlerimiz için de geçerli.
Bartholomeos’u aradınız mı?
Hayır, ama Ruhban Okulu için cidden üzüldüm. Karamsar olmak istemiyoruz, inanıyorum ki yakında bu sorun çözülür. Ruhan Okulu da açılır.
Ne zaman başkasının problemini de kendi problemimiz gibi görüp hissetmeye, dillendirmeye başlarsak o zaman demokrasi güçlenecek…
Hepimiz büyük bir aileyi oluşturuyoruz, hepimiz aynı geminin içindeyiz. Hepimiz bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı olduğumuz hissetmek istiyoruz. Dışarıdan baskıyla çözülmez sorunlarımız.
Birinci sınıf vatandaş hissinizi engelleyen ne tür problemler var?
Bizler, en az bir Müslüman vatandaş kadar bu ülkeyi seviyoruz. Peki, mülkiyede, askeriyede, emniyette neden farklı inanç sahiplerine görev verilmiyor. Bu ülkemiz için büyük bir eksiklik.
Bunun altında sanki “devlet size güvenmiyor” vurgusu da var…
O güveni yıkacak ne yaptık ki… Bu bir suizandır. Anayasada herkes eşit, din, dil, ırk ayrımı yok, ama bunu uygulamada da görmek istiyoruz.
Başka?
Lisanımız… Lozan’dan itibaren bize azınlık değilsiniz dediler. Fakat duruma göre muamele yaptılar. Azınlık değilsin derken de hep azınlık masasına bağladılar. Azınlıklar okul açtılar, hastane açtılar biz bunlardan da mahrum olduk. Dedik ki, tamam azınlık değiliz, o halde normal bir vatandaş hangi haklardan yararlanabiliyorsa, mülkiyede, askeriyede, emniyette bizde aynı haklardan yararlanmalıyız. Olmadı, izin verilmedi.
KİLİSE İÇİN YER VERİLDİ
Çare yine devlet…
Öyle yapıyoruz. Yine devletin kapısını çalıyoruz. Mesela anaokulu açmak için Milli Eğitim’e müracaat ettik, reddettiler. 13. Asli İdare Mahkemesi’ne dava açtık, izin çıktı. Bu sene anaokulu açacağız, ardından da özel okulu düşünüyoruz. Bir de kilise sorunumuz var. İstanbul’da kilisemiz yetmiyor, ödünç kiliseler kullanıyoruz ama doktrin ayrı. Çoğu zaman vakit de müsait olmuyor. Yeşilköy’de Büyükşehir’e bağlı bir yer vardı, bize verildi. Henüz prosedürleri sürüyor.
PAPAZA MAAŞ VERİLSİN
Devletin açılımları var. Örneğin Alevilik açılımında cemevlerine statü, dedelere maaş bağlanması konuları da var. Bu model aklınızdan geçiyor mu? Kilisede de dini hizmet veren insanlar var…
Vergimizi veriyoruz, askerliğimizi yapıyoruz. Bence bunun da yapılması lazım. Birçok Avrupa ülkesinde papaza nasıl maaş veriliyorsa, imama da maaş veriliyor.
İstanbul’da nüfusunuz ne kadar?
20 bine yakın.
Süryani göçünün sebebi terör ve işsizlik mi, devletin uygulamaları da etkili oldu mu?
İkisi de var. İlkin batıya göç ettiler, kapılar açılınca Avrupa’ya yayıldılar. İsveç ve Almanya’da yoğunluk var.
DÖNMEK İSTİYORLAR
Gidenlerde; gittik ve kurtulduk düşüncesi mi, yoksa geriye dönme hayali mi baskın?
Dönme hayali kuran çok. Almanya’ya yıllar önce göç etmiş biri dedi ki, “40 senedir Berlin’de yaşıyorum ama her gece kendimi köyümde görüyorum.” Vatan hasreti çekenler çok fazla. İnsanlar evlerini özlüyorlar.
Dönüş şartları oluşuyor mu?
Hayır. Biliyorsunuz, hassas bölge oralar. Gerçek demokrasi ülkemize gelirse, şartlar değişirse dönüş olacağına inanıyorum ama halihazırda zor. Bazen de bölgede bazı şeyler çok büyütülüyor, 15 Süryani aile döndüğü zaman on binlerce Süryani dönmüş gibi gösteriyorlar. Sanki bir işgal, kuşatma gibi…
PKK teröründen dolayı hayatın kaybeden Süryaniler oldu mu?
En az 60 kişi…
Gençlerinize ulaşabiliyor musunuz?
İmkân dahilinde.
Dine yönelme mi, sekülerleşme mi daha fazla?
İkisi de var. Elimizden geldiği kadar yönlendirmeye çalışıyoruz. Kiliselerine bağlı, iyi bir Hıristiyan, iyi bir Süryani, iyi bir vatandaş olmaları için çabalıyoruz.
DEVLETE DUALAR EDİYORUZ
Günlük dualarınızda devlete minnet, dua var mı?
Tabii, tabii. İncil diyor ki; “Sizi yönetenler için dua edin” Devlet büyüklerimize de dua etmek inancımızın gereği. Yönetenlerin sağlığı, ülkemizin huzuru, birlik ve beraberliği, her türlü, kötülükten, afetten korunması, bereketlenmesi ile birlikte dünya barışı için de Rab Allah’a dua ediyoruz.
Süryanilerin Patriklik merkezi 1959’dan beri Şam. Merkez’in İstanbul ya da Mardin’de olması daha iyi değil mi?
Orada cemaatimiz daha çok. Şimdi savaş nedeniyle geçici olarak Lübnan’da kalıyor ama Şam’da çok büyük yatırımlar yapıldı. 2,5 sene Şam’da kaldım oradaki din hürriyeti çok çok iyi. Yeni kiliseler, yeni manastırlar rahat yapılıyor.
Yani Türkiye’de o ortam yok…
İnşallah olacak diyoruz. Büyük tabak daima ufak tabakları taşımak zorunda.
BİZE GAYRİMÜSLİM DEMEYİN
Dışarıda güçlü bir Süryani lobisi var mı?
Var.
Size etkisi?
Diyalog halindeyiz. Kamuoyu oluşturma güçleri de var. Mesela İsveç’te altı milletvekilimiz var. Önceki eğitim bakanı bizim cemaattendi. İki televizyon kanalımız var, futbol takımımız var.
Size gayrimüslim desem…
Yanlış olur.
Neden?
Müslim, Allah’a teslim olan demek. Gayrimüslim ise teslim olmayan demek. Aramicede de öyle. Biz Allah’a teslimiz. O yüzden bize gayrimüslim demek yanlıştır, hakarettir… Farklı inanç sahipleri denebilir…
http://gundem.milliyet.com.tr/askeriyede-emniyette-mulkiyede/gundem/ydetay/1777116/default.htm
Yorumlar kapatıldı.