Kübra Par- HT Gazete /
“Ermeni olduğum halde Ezan’ı bana okuturlardı” Ermeni Udi Yervant Diyarbakır’dan Los Angelas’a uzanan hayat hikayesini Kübra Par’a anlattı… Her gün okuyup, sonunda “Ne Mutlu Türküm diyene” diyerek başımızı öne eğiyorduk. Ama bilincinde değildik. Kaldırılması çok iyi oldu. Buradaki bir Kürt neden çıkıp Türk’üm desin, neden varlığını Türk ulusuna armağan etsin? Şimdi bir Ermeni yönetimi olsa, çıkıp “Ermeniyim, doğruyum çalışkanım, varlığım Ermeni varlığına armağan olsun” mu diyeceğiz?
***
KÜBRA PAR- HT GAZETE / PAZARTESİ RÖPORTAJLARI
kubrapar@haberturk.com / https://twitter.com/kubrapc
Fotoğraflar: Ahmet Yukuş
Demokratikleşme paketiyle “Andımız”ın kaldırılması tartışma yarattı. Peki Türk olmadığı halde bir zamanlar okulda varlığını Türk varlığına armağan eden Kürtler, Rumlar, Ermeniler şimdi ne hissediyor? Paketteki yenilikler onları tatmin ediyor mu? Bu soruların cevabını, çözüm sürecinden cesaretle 28 yıl yaşadığı Amerika’yı terk edip, memleketi Diyarbakır’a dönen Ermeni udi Yervant Bostancı’nın ilginç hayat hikayesinde aradım.
Bir Kürt kızına aşık olduğu için ölümle burun buruna gelen, Ermenice şarkı söylediği için tehdit edilip Türkiye’yi terk eden Udi Yervant, yaşadığı tüm kötü anılara rağmen kin beslemiyor. Aksine Türkiye’ye olan bağlılığı ve geleceğe dönük iyimserliği ile masalsı bir kahramana dönüşüyor…
20 yaşına kadar Diyarbakır’da kaldınız. Kürt hareketine nasıl bakıyorsunuz?
Ne Ermeni ne de Kürt hareketiyle herhangi bir ilişkim yok. Müziğimle var oldum, bundan sonra da öyle kalmak istiyorum.
PKK’lı arkadaşlarınız var mı?
Nasıl olmaz, bu memlekette yaşıyorsun. KCK’ dan yargılanan arkadaşlarım da var.
Kürt hareketi “yürüttüğümüz mücadele sadece Kürtler için değil, bu coğrafyada yaşayan bütün halklar içindir” diyor. Kürtler geçmişte Ermenilere yaptıklarını sorgulamaya mı başladı?
Evet, Kürtler artık 1915 olayları için üzüntü duyuyor. Osman Baydemir “Ermenilere baskı yapan dedelerin değil, yardım eden dedelerin torunuyum” demişti. Suriçi Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş Ermenice kurs açtı, kilisenin onarım masraflarının yüzde 30’unu üstlendi. Bunlardan dolayı müteşekkirim.
Peki ya hükümetin Ermenilerle olan ilişkileri?
Son 10 yılda Türkiye çok değişti. Ermenilere ait vakıfların hakkı teslim ediliyor, kiliseler onarılıyor. Yıllar önce bir bekçiden bile korkan Yervant bugün bir bakanla, bir başbakanla rahatlıkla konuşabiliyorsa bu çok önemli bir değişimdir.
Bütün Ermeniler sizinle aynı fikirde mi?
“Geçmişte yapılanları unuttun mu?” diye soranlar var ama bugün artık birçok şey geride kaldı.
Barış sürecine nasıl bakıyorsunuz?
Son 30 yılda her kesimden otuz bin adam öldü. Silahların susmasından daha güzel bir şey olabilir mi? Ama her şey bir anda olamaz, aşama aşama yol alınacak.
Geçen hafta çıkan demokratikleşme paketini tatmin edici buldunuz mu?
Hani bir söz var, “yetmez ama evet” diye… Bunlar yeterli olmayabilir, Kürtlere sormak gerekir.
Eksiklikler neler?
Ruhban okulu açılmalıydı. Ayrıca Hrant’ı öldürtenler, on yedi yaşındaki çocuğa tetik çektirtenler yargılanmalı…
Andımız kaldırıldı. Okurken ne hissederdiniz?
Her gün okuyup, sonunda “Ne Mutlu Türküm diyene” diyerek başımızı öne eğiyorduk. Ama bilincinde değildik. Kaldırılması çok iyi oldu. Buradaki bir Kürt neden çıkıp Türk’üm desin, neden varlığını Türk ulusuna armağan etsin? Şimdi bir Ermeni yönetimi olsa, çıkıp “Ermeniyim, doğruyum çalışkanım, varlığım Ermeni varlığına armağan olsun” mu diyeceğiz?
“Çözüm paketi sayesinde döndüm”
Diyarbakır’a dönme fikri nereden çıktı?
Diyarbakır’a dargındım, terk ettikten sonra hiç gelmedim. 2004’te Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi festivale davet etti. Doğup büyüdüğüm Gâvur Mahallesi’nde bir konser verdim. İnsanların içten ve candan yaklaşımları beni çok duygulandırdı. O gün, “neden 28 yıl bu insanlardan ayrı kaldım” diye düşündüm. Kırılmıştım ama Diyarbakır’da çok güzel anılarım da vardı… Sonraki yıllarda çeşitli vesilelerle daha sık gelip gitmeye başladım. Kültür ve Turizm Bakanlığı müsteşarı Nihat Gül dönmem konusunda teşvik etti. “Geçmişte olanları unutturmak için elimizden geleni yaparız” dedi. Kültür Bakanımızın da gerekenlerin yapılacağını söyledi. 2013 başında kesin kararımı verdim.
Amerika’daki dostlarınız şaşırmadı mı?
İki arabam, güzel bir işim vardı. Her şeyi teptim. “Kafayı mı yedin, ne işin var Diyarbakır’da!” diye kızdılar. Açıkçası sevgiye geldim. Kilisedeki bu güzel havayı solumak, çocukluk arkadaşlarımla olmak istedim.
Nasıl geçineceksiniz?
Hiçbir gelirim olmadan geldim. 4 ay önce Kültür Bakanlığının misafir sanatçı sınavına girdim ve kazandım. Asgari ücret alıyorum ama Bakanlık gerekenin yapılacağını söyledi.
Burası vaftiz olduğunuz ve bahçesinde oynadığınız kilise. Nasıl bir aileye doğdunuz?
Çok fakir ama mutlu bir yuvada büyüdüm. Aslen Lice’liyiz. Annem Diyarbakır’ın en güzel Ermeni kadınıydı. Babam puşu satardı. Asıl adı Hagop’muş ama kimliğini örtmek için Yakup adını almış. Gâvur Mahallesi’nde yaşardık. O zamanlar bu kilise tıklım tıklım Ermeni doluydu.
‘Kopuş Kıbrıs’la başladı’
Asıl kopuş ne zaman oldu?
Kıbrıs harekâtında bizi çok rahatsız ettiler. Sofu Galip adında sakallı Müslüman bir adam eline sopaları alıp sokak sokak dolaşır, “Ya Kıbrıs’ın yarısı ya Pedros’un karısı” diye bağırırdı. Onları gördüğümüz zaman saklanacak delik arardık. Papazımıza küfürler edilirdi. Peyderpey taşındı herkes…
“Fatiha’yı ve ezanı herkesten iyi okurdum”
Mahalledeki Alpaslan İlkokulu’nu bitirebilen ilk ve tek Ermeni’ymişsiniz…
Evet, okulda kalmayı başaran tek Ermeni öğrenci bendim. İlk din dersinde öğretmen dışarı çıkardı kapıda bekledim. Sonraki derste çıkmamakta ısrar ettim.
Nasıldı dersle aranız?
Okulun en iyisiydim! Sureleri benim kadar iyi okuyan yoktu. Bir gün hocamız “Fatiha’yı kim okuyacak?” diye sordu, hemen parmağımı kaldırdım. “Oku” dedi okudum. Sonra hoca dönüp diğerlerine “Allah belanızı versin, kurban olasınız bu çocuğa. Müslümanlığınızdan utanın” dedi. Çok güzel ezan okurdum. Mahallenin büyükleri beni yakalayıp “hadi Yervant bir ezan oku dinleyelim” derlerdi! (Gülüyor)
Ermeni olduğunuz için okulda ayrımcılık gördünüz mü?
Arkadaşlar arasında bir eziklik oluyordu. “Gâvursun” diyerek ezmeye çalışıyorlardı. Çok kavga ediyorduk ama güzel arkadaşlıklarımız da vardı.
Okuldan sonra ne yaptınız?
4 yaşından darbukaya, 10 yaşında bağlamaya; 11 yaşında cümbüşe başladım. Düğünlerde çalıp küçük paralar kazanıyordum. Sonra o düğünlerden birinde hayatım tepe taklak oldu.
Ne oldu?
18-19 yaşında cümbüş çalmak için gittiğim bir düğünde bir Kürt kızıyla aşık olduk. İşten çıkarken uzaktan bakışırdık. Çalıştığı konfeksiyondaki çocuklar fark etti. “Gavuroğlu gavur” deyip fena halde dövdüler beni. Derken husumet büyüdü. Baktık bu işin sonu yok, bir yerlerde haklayacaklar beni, işi gücü bırakıp İstanbul’a taşındık. Sonra askere gittim…
‘ERMENİ OLDUĞUM İÇİN ASKERDE DAYAK YEDİM’
Nasıldı askerlik?
İlk görev yerim Kütahya çıkmasına rağmen Ermeni olduğum için değiştirip Sivas Temeltepe’ye gönderdiler. Ermeni olduğum için bir başçavuş beni çok fena dövdü. Bunca aşağılanma ağır gelince askerden sonra Almanya’ya iltica ettim. Ama memleket hasretine dayanamayıp 6 ay sonra geri döndüm.
Sonra?
İstanbul’a dönünce Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde eğitim gördüm. Beyazıt’ta Kubbealtı Musiki Cemiyeti’nde tasavvuf musikisi öğrendim. Önemli hocalarım oldu. 1984’te Nişantaşı’nda dönemin popüler mekanlarından Faslı Şahane’nin orkestrasına katıldım. Zeki Müren’den Adnan Şenses’e birçok sanatçıya eşlik ettim. Bir gün gazinonun tuvaletinde şarkı söylerken dışarıdan bir kadın seslendi. “Sen neden şarkı söylemiyorsun? Star olursun” dedi. Aklıma karpuz kabuğu düşürdü!
Tuvalette şarkı söylerken keşfedildiniz yani!
Evet, o dönem Coşkun Sabah furyası vardı. Bir Coşkun Sabah da ben olayım istedim! Kınalı Ada’da bir arkadaşımın açtığı restoranda sahne almaya başladım.
Ülkeyi terk etmenize neden olan süreç nasıl gelişti?
Pangaltı’da bir Rum tavernasında Ermenice ve Türkçe şarkılar söylüyordum. 1992’de bir gece bir adam durdurdu. “Burası Ermenistan mı?” diyerek küfür etmeye başladı. “Yarın tekrar Ermenice okursan kafana sıkarım” diyerek tehdit etti. Meğer emekli bir albaymış. Korktum, sinirim bozuldu, şevkim kırıldı. Bir hafta sonra işten çıktım. “Bu memlekette bir daha asla durmayacağım” diyerek Amerika’ya gitme kararı aldım.
Neden Amerika?
Orada bir tanıdığımız vardı. Los Angeles’a taşındım. 21 yıl müzisyenlik yaptım. Ürdün Kralı’nın baş aşçılığını yapmış Antakyalı bir Türk’ün restoranında çalıştım. Ermenice, Türkçe, Kürtçe, Farsça ve Arapça şarkılar söylüyordum. 8 albüm çıkardım, çok sayıda konser verdim…
‘Soykırım İttihat ve Terakki’nin oyunuydu’
Ermeni Diasporası’nın 1915 olayları ile ilgili tutumunu destekliyor musunuz?
Diaspora ile yakınım. Yapılan bir soykırımdı. O soykırımdan kurtulan dedenin nenenin evladıyım. Nasıl öyle bir şey olmamış derim? Ama bunlar İttihat ve Terakki’nin oyunuydu.
“30 bin Ermeni’nin katledildi ama Türklerden nefret etmiyorum” diyorsunuz. Fazla mı iyimsersiniz?
Kin ve nefret insanı bitirir, ben bitmek istemiyorum. Bana kucak açan insanlar arasında Türk ve Müslümanlar da oldu. Bu insanlardan nasıl nefret edebilirim?
Son soru… Diyarbakır’daki o kızla bir daha görüştünüz mü?
İstanbul’a geldikten sonra asla görüşmedim. Belki evlenmiştir. Hiç merak etmiyorum çünkü kalbimde başka biri var! (Gülüyor)
(Yervant ile Diyarbakır’da 2 yıl önce yeniden ibadete açılan Surp Giragos Kilisesi’nde buluştuk. Ortadoğu’nun en büyük kilisesi olan Surp Giragos’un altın haçlı Çan Kulesi 1915’te kentteki minarelerden yüksek olduğu gerekçesiyle top ateşiyle yıkılmıştı)
Yorumlar kapatıldı.