İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Umut veren yeni Türkiye

Markar Esayan
Türkiye değişiyor. Medya da… Ve basındaki bu değişim yine dindarlar tarafından gerçekleştiriliyor. Bugün Erdoğan nefreti ile dengesini yitirmemiş, liberal, özgürlükçü sol veya gayrimüslim yazarlar kendilerine ancak muhafazakar basında yer bulabiliyorlar. Benim ve Atilla Yayla’nın Yeni Şafak’a davet edilmem gibi. Bu bir özgüvenin sonucu… Değişimi arzulamanın, bunu taşımaya aday olmanın neticesi… ‘Türkiye’de irtica tehlikesi yok’ tesbiti çok yanlış.Türkiye’de ciddi bir irtica tehlikesi var… Ama bu tehlike dindarlardan değil, merkez medyanın bayraktarlığında ulusolcu-laikçi kesimlerden geliyor. Siyasetin bu derece sıkışması da siyasi irticanın CHP’de kurumsallaşmış olmasından. 

***
YeniŞafak Gazetesi Yazarı Markar Esayan, Türkiye Gazetesi’ndeki değişimi kaleme aldı. İşte o yazı…
Malum, Türkiye Gazetesi, yeni tasarımı ve kadrosuna kattığı değerli kalemleriyle yayın hayatında yeni bir döneme geçti. Tanıtım filmini çok başarılı buldum. Tema, halkın bu ülkede medyadan birkaç adım önde olduğu üzerine kurulmuş. Bu tercih, halka bakış açısını göstermesi açısından önemli. Bu ülkede 90 yıllık hikayenin temelinde bu mesele var çünkü.
Türkiye’de ‘beyaz medya’, tıpkı cumhuriyet ideolojisinin merkezinde olduğu gibi, halka tepeden bakan bir zihniyetin oluşturduğu algı mühendisliği işlevi üzerine kurulu. 28 Şubat’ı gerçekleştiren medya, yerinde sapasağlam duruyor. Bu aslında medya değil, bir ideolojik aygıt. Ama bu anomaliyi halk, zaman ve vicdanlar tasfiye etmeli. Başka türlüsü düşünülemez. Sağlıklı bir şeylere kavuşacaksak, bu her türlü mühendisliği dışlamak ve hayatın ihtiyaçlarının ve halkın patron olmasının koşullarını sağlamak lazım.
Türkiye değişiyor. Medya da… Ve basındaki bu değişim yine dindarlar tarafından gerçekleştiriliyor.
Bugün Erdoğan nefreti ile dengesini yitirmemiş, liberal, özgürlükçü sol veya gayrımüslim yazarlar kendilerine ancak muhafazakar basında yer bulabiliyorlar. Benim ve Atilla Yayla’nın Yeni Şafak’a davet edilmem gibi.
Bu bir özgüvenin sonucu… Değişimi arzulamanın, bunu taşımaya aday olmanın neticesi. Yeni Şafak bu arzu ve cesareti ta 28 Şubat’ta da göstermiş, darbeye direnmiş, merkez medyadan dışlanan, linç edilen demokrat yazarlara kapılarını açmıştı. Bu öncelikle özgür ve cesur düşünmeyi gerektiren bir seçimdi. Yeni Şafak’ın sahipleri, büyük bir bedel ödemeyi göze alarak yapmıştı bunu. Ödemişlerdi de…
Merkez medyada bırakın yazmayı, kitaplarımızın paralı ilanları bile geri çevriliyor biliyor musunuz? Öyle katı bir sansür uygulanmakta alttan alta. Ama bakıyorsunuz, yegâne ve en büyük mağduriyeti de bu kesimler yaşıyormuş gibi gösteriliyor.
Böylelikle, medya-iktidar, patron-editöryel bağımsızlık ve sektörde üç kuruşa sömürülen emekçilerin durumu gibi asıl medya sorunları gerçekten tartışılamıyor. Bugün, Türkiye’de bir sorun ancak hükümete zarar verme potansiyeli varsa, o da yanlı bir şekilde gündemlerine taşınabiliyor.
Kendilerine ‘laik, çağdaş, modern ve ilerici’ diyen kesimlerdeki tahammülsüzlük, eleştiriye ve farklı kesimlere kapalı olma halleri, gerçekten bugün Türkiye’de yaşanan siyasi-sınıfsal krizin özetini veriyor.
‘Türkiye’de irtica tehlikesi yok’ tesbiti çok yanlış.
Türkiye’de ciddi bir irtica tehlikesi var… Ama bu tehlike dindarlardan değil, merkez medyanın bayraktarlığında ulusolcu-laikçi kesimlerden geliyor. Siyasetin bu derece sıkışması da siyasi irticanın CHP’de kurumsallaşmış olmasından.
Merkez medyanın çağdaşlık ve laiklik iddiası, tıpkı cumhuriyetin kurucularının tercih ettiği gibi sadece ambalajından ibaret. İnternet sitelerine çıplak kadın foto galerileri koyduklarında veya başörtülü kadın spiker çalıştırmadıklarında ‘çağdaş’ olabileceklerini düşünüyorlar.
Ama bugün, İslamofobiden ve sınıfsal kibirden biraz sıyrıldığınızda, bu ülkede demokrat laiklik ve çağdaşlığın daha çok dindarlar tarafından taşındığını rahatlıkla görebiliyorsunuz. 2002 yılındaki ile bugünkü Türkiye’yi yine aynı tarafsız gözle değerlendirdiğinizde, bu muazzam değişimi kimin gerçekleştirdiği ortada.
Dindarlar…
O nedenle Kemalist elitler, dine açtıkları savaşı kazanamadılar. Dindarlar ve Kürtler ayakta kaldı. Kemalizmden etkilendiler, doğru, ama bugün bununla yüzleşme özgüvenine sahipler. Ve bu, değişimi sağlayan en önemli etken.
Global ölçeğe çıktığımızda, Batı’nın da zihniyet olarak Doğu’ya verecek fazla bir şeyi kalmadığını görüyorsunuz. Doğu artık kendi paradigmasını oluşturulmalı, yerini almalı ve hatta Batı’ya el uzatmalı. 21. Yüzyıl’ın yeni reel politiği biçimlenirken, Doğu, öteki olmanın verdiği geniş vizyonu kullanmalı.
Bunun işaretlerini ben görüyorum. Arap baharlarında, Mısır’daki darbeye direnişte, Türkiye’de ve Doğu’nun ayağa kalkan diğer ülkelerinde. Yol uzun ve çetin doğru, ama süreç başladı.
21. Yüzyıl, Doğu’nun tahakküm tekelini Batı’dan devraldığı değil, insan merkezli adil yönetim anlayışının paradigma üstünlüğü kurduğu bir yüzyıl olmalı.
Ve tarih, bu önemli milatta, Türkiye’ye de öncü bir rol biçiyor. Bu nedenle, Çözüm Süreci’nin başarısı ve ülkenin demokratikleşmesini tamamlaması, Türkiye ve Ortadoğu’yu da aşan anlamlara sahip.
Hülasa, Türkiye Gazetesi’ni tebrik ediyorum. İlkesel bir duruşla Taraf’taki darbede köşelerini tereddütsüz terk eden dostlarım Yıldıray Oğur, Melih Altınok, Ceren Kenar, Alper Görmüş ve Akşam’dan ayrılan Deniz Ülke Arıboğan’ı yeniden okumanın verdiği sevinç ve umut büyük.
Umarım Halil Berktay gibi, yazmamalarının büyük kayıp olduğunu düşündüğüm diğer ‘işsiz’ dostlarım da bir an evvel ‘arenaya’ dönerler.
Onlara çok ihtiyaç var çünkü.

Yorumlar kapatıldı.