İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İstanbul Rum Azınlığı’nın Değişmekte Olan Karakteri

Dimostenis Yağcıoğlu
Atina’da, geçtiğimiz Mayıs ayının 25’inde, “İstanbul Rumlarının Evrensel Federasyonu” (OIOMKΩ) ile benim de yönetim kurulu üyesi olduğum “Bize Göre Doğu’yu İnceleme Cemiyeti”nin (Εταιρεία Μελέτης της Καθ’ Ημάς Ανατολής – ΕΤΜΕΛΑΝ) ortaklaşa düzenlediği çok ilginç ve aydınlatıcı bir konferans gerçekleşti… Konferansta bilinenden oldukça farklı bir İstanbul Rum Cemaati portresi çizildi: Beni bile şaşırtan bir portre. Bugünkü Rum Cemaati’nin, benim içinde doğup büyüdüğüm cemaatten gerçekten de çok farklı olduğu apaçık görülebiliyordu.

***
Atina’da, geçtiğimiz Mayıs ayının 25’inde, “İstanbul Rumlarının Evrensel Federasyonu” (OIOMKΩ) ile benim de yönetim kurulu üyesi olduğum “Bize Göre Doğu’yu İnceleme Cemiyeti”nin (Εταιρεία Μελέτης της Καθ’ Ημάς Ανατολής – ΕΤΜΕΛΑΝ) ortaklaşa düzenlediği çok ilginç ve aydınlatıcı bir konferans gerçekleşti 1. “Bugünkü İstanbul” başlıklı konferansın amacı, Atinalılara, özellikle de bu şehirde yaşayan Türkiyeli Rum diyasporasıyla İstanbul’da iş aramayı ve orada yerleşmeyi düşünen Yunanlılara, hem genel olarak İstanbul’da ekonomi, bayındırlık, şehircilik ve kültür alanlarında gerçekleşmekte olan büyük değişimi, hem de özel olarak İstanbul Rum Azınlığı’nın gündelik yaşamında ve devletle ilişkilerinde son yıllarda meydana gelen gelişmeleri anlatmaktı.
Konferansta bilinenden oldukça farklı bir İstanbul Rum Cemaati portresi çizildi: Beni bile şaşırtan bir portre. Bugünkü Rum Cemaati’nin, benim içinde doğup büyüdüğüm cemaatten gerçekten de çok farklı olduğu apaçık görülebiliyordu.
Çoğu zaman etnik-dinî azınlıkların çevresinde birbirine paralel iki muhayyel veya zihinsel duvar vardır. Dıştaki duvarı, azınlığı dışlamak ve sınırlamak amacıyla devlet ve çoğunluk örmüştür. İçteki duvarı ise, dışarıdan gelecek tehlikelere karşı kendisini muhafaza etmek için azınlığın kendisi örmüştür. Bu duvarlar, azınlığın çevresi ile ilişkilerini tamamen engellemez, ama zorlaştırır ve azaltır. İki duvarda da kapı ve pencereler vardır. Çoğunluk-azınlık ve devlet-azınlık ilişkilerinin gergin ve kötü olduğu dönemlerde bu kapı ve pencereler daha azdır ve daha seyrek açılır. İlişkilerin düzeldiği ve gerginliğin yerini yakınlaşmanın aldığı dönemlerde ise duvarlara yeni ve daha geniş kapı ve pencereler açılır. Hatta bu duvarlar kısmen yıkılabilir de. İşte şimdi Rum azınlığında bu duvarların kısmen yıkıldığını, yıkılmamış yerlerde de geniş kapıların ve pencerelerin açıldığını, azınlığın çevresi ile çok daha rahat bir ilişki geliştirmiş olduğunu fark ediyoruz.
Günümüzün Rum cemaati, tıpkı benim büyüdüğüm dönemdeki gibi, nüfusça çok küçük, birkaç bin kişiden oluşan bir topluluk. Ama şimdi çok daha aktif, dinamik ve dışa dönük. Meselâ, kültürel alanda bizim zamanımızda hayal dahi edemeyeceğimiz sayıda ve sıklıkta kültürel faaliyet gerçekleşmekte: Rum mimarlar ve Rum basınını tanıtan sergiler, resim sergileri, ünlü Yunanlı yazar ve şairlerin anısına okullarda düzenlenen festivaller, ünlü sanatçıların davetli olduğu konserler düzenleniyor; Rum ve Yunan müziğini İstanbullulara sevdirmeyi amaçlayan çeşitli gruplar faaliyet gösteriyor; Rum ve Yunan kültürünü tanıtmayı amaçlayan yeni bir yayınevi neredeyse kurulur kurulmaz İstanbul’un yayın dünyasında saygın bir yer ediniyor; eskiden korku ve yasaklamalar yüzünden yapılamayan “baklahoráni” “kálanda” gibi bazı geleneksel kültürel etkinlikler artık serbestçe yapılabiliyor. Rum azınlığı, hem Türkiye hem de Yunanistan toplumu ile eskisinden çok daha etkili ve yoğun bir iletişim içinde.
Devlet birçok alanda azınlığın haklarına eskisinden çok daha fazla saygı gösteriyor. Rum vakıfları kendilerinden gasp edilmiş gayrimenkullerin bir kısmını yavaş yavaş geri alıyor. Genel olarak da bu vakıflar gayrimenkullerini eskisine oranla çok daha serbest bir biçimde değerledirebildiğinden ekonomik açıdan belli bir rahatlığa kavuşmuş durumda. Son birkaç yıl içinde düzenlenmiş seçimler sayesinde vakıflar, biri dışında, artık cemaatin gözünde tam bir meşrûiyete sahip yöneticiler tarafından yönetiliyor.
Eğitimde ise, bizim öğrenciliğimizde yaşadığımız, Rum öğretmenlerin tayin olamaması, kontenjan öğretmenlerin çok geç gelmesi, bazı yıllar hiç gelmemesi, Yunanistan’dan gelen kitapların bakanlıkça onaylanmadığı için okullara dağıtılamaması gibi sorunlar artık geçmişte kalmış görünüyor. Ama öğrenci sayısının azlığından ve azınlığın kendi yapısının değişiyor olmasından kaynaklanan ciddi sorunlar var.
Konferansta, Atina Üniversitesi Türk ve Çağdaş Asya Etütleri Bölümü öğretim görevlisi Sayın Rika Rombopoulou’nun İstanbul Rum Azınlık eğitimin bugünkü durumunu ve sorunlarını tasvir eden sunumu 2, belki de en çarpıcı bilgileri içeriyordu. Sadece eğitimden değil, bu cemaatin benim çocukluğumdan bu yana oldukça değişmiş ve değişmeye devam eden etnokültürel bileşiminden de söz ediyordu Sayın Rombopoulou.
Azınlık eğitiminin Yunanca ayağının en ciddi sorunları, öğrencilerin Yunanca bilgi düzeyi birbirinden çok farklı birkaç etnokültürel gruptan müteşekkil olmasından kaynaklanıyor. Sayın Rombopoulou’nun verdiği bilgiye göre, 2012-2013 eğitim-öğretim yılında Rum Azınlığının faal durumdaki ilk ve ortaöğretim kurumlarında (1 anaokulu, 3 ilkokul, 3 ortaokul-lise) toplam 207 öğrenci okuyordu. Bu 207 öğrenciden, ana dili Yunanca/Rumca olan T. C. vatandaşı çocukların, yani “eski Rum” diye niteleyebileceğimiz ailelerin çocuklarının sayısı 62. Yine ana dili Yunanca olan, Yunanistan vatandaşı ve İstanbul’daki Yunan Konsolosluğundaki memurların ve Rum okullarındaki kontenjan öğretmenlerinin çocuklarının sayısı 12. Ana dili Arapça olan ve Hatay’dan, Antakya civarından, İstanbul’a gelip yerleşmiş Rum Ortodoks ailelerin çocuklarının sayısı 101. Bir de karma eviliklerden doğan çocuklar var; ana dili Yunanca ya da Türkçe olan ama anne ve babanın birbirleriyle daha çok Türkçe konuşarak anlaştığı evlerden gelen bu çocukların sayısı ise 32. Yani kültürel açıdan birbirinden bir hayli farklı, fakat aynı sınıfta, aynı kitap ve eğitsel materyallerle Yunanca öğrenmeye çalışan dört öğrenci grubu var Rum okullarında. Bu durum öğretmenlerin işini çok zorlaştırıyor.
Antakyalı Rum-Ortodoks çocukları için Yunanca, okulda öğrendikleri ve çoğunun gündelik hayatlarında pek kullanmadıkları bir üçüncü dil. Karma evliliklerin çocukları ise evde  ebeveynlerinden biriyle belki Yunanca/Rumca konuşuyorlar, ancak aslında onların gündelik dili Türkçe. “Eski Rum” ailelerin çocuklarının da Türkçe’yi gittikçe daha fazla konuştukları gözleniyor. Yunanca, sadece Yunanlı ailelerin çocuklarında baskın dil durumunda. Genel olarak Yunanca’nın azınlık çocukları için pratik ve işlevsel önemi gittikçe azalmakta.
Okullar Yunanca’yı daha cazip kılmak için, Yunanistan’ın eğitim ve kültür kurumlarıyla son yıllarda artan ilişkilerden ve İstanbul’da azınlıklar için sağlanmış nispeten daha özgür ortamdan yararlanarak çeşitli etkinlikler organize ediyorlar. Öğretmenler farklı bilgi düzeyindeki öğrencilerin ihtiyaçlarına cevap vermek için kendilerini eğitmeye çalışıyorlar. Bildiğim kadarıyla bu konuda bir-iki hizmet içi eğitim semineri de düzenlendi. Ama bunlar Yunanca’nın gerileme trendini durdurmaya yetmiyor. 2009 yılına kadar Yunanistan’a gidip yerleşme, orada iş bulma arzusu bazı öğrencilerde Yunanca öğrenmek için bir motivasyon yaratıyordu. Yunanistan’ın yaşadığı çok derin ekonomik kriz yüzünden artık oraya gidip yerleşmeyi düşünen pek kimse kalmadı.
Rum okullarının öğrenci nüfusunda gördüğümüz bu dört grup, aslında İstanbul Rum cemaatinin de şu andaki etnik bileşenlerini oluşturuyor. Rum Ortodoks cemaati,
(1)  ana dili Rumca olan, T.C. vatandaşı, en az dört beş kuşaktır İstanbul’da yaşayan “eski Rumlar”dan,
(2)  son yirmi-otuz yıl içinde Antakya civarından İstanbul’a göç edip yerleşmiş, ana dili Arapça olan “Antakyalı Rumlar”dan,
(3)  Rum olmayan biriyle (daha çok bir Müslüman/Türk veya bir Ermeniyle) evlenmiş olanlardan ve bunların çocuklarından,
ve son olarak da
(4)  Yunanistan’dan İstanbul’a gelip yerleşen Yunanlılardan oluşuyor.
Gruplardan en yenisi bu dördüncüsü. İstanbul’daki Yunanlıların birkaç yüz olduğu tahmin ediliyor, ama sayıları gittikçe çoğalıyor. Yunanistan’daki krizden ötürü İstanbul’a iyi bir iş ve daha müreffeh bir hayat için yerleşen Yunanlıların sayısında bir artış gözlemleniyor. Yunanistan’dan geri dönen Rumları veya İstanbul’u terk etmek zorunda kalmış Rumların anne-babalarının şehrine yerleşmeye karar veren çocuklarını da belki bu gruba katabiliriz, ama bunların sayısı (şimdilik) çok az. İstanbul’a yeni yerleşmiş Yunanlılar henüz Rum cemaatine tam entegre olmuş ya da eklemlenmiş değiller. Bunun sebeplerinden biri çocuklarını Rum okullarına tam öğrenci olarak kaydedememeleri. Yunanistan vatandaşlarının çocukları Rum okullarına sadece misafir öğrenci olarak kaydolabiliyorlar ve ne karne ne de diploma alabiliyorlar. Genel olarak daha atılgan ve aktif insanlardan oluşan bu yeni grubun, Rum cemaatine eklemlendikçe, cemaate da dinamizm kazandıracağı ümit ediliyor.
İstanbul Rum Azınlığı’na dinamizm kazandıran bir başka grup, Antakyalı Rum Ortodokslar. Birçok Rum kilisesi ve okulu hala açık ve faal olmasını bu gruba borçlu. Sayılarının bin-iki bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Benim çocukluğumda sayıları çok azdı. Son otuz yılda gerçekleşen göçlerle İstanbul’daki sayıları ve Rum cemaati içindeki oranları arttı. Hatay’daki Rum Ortokslardan İstanbul’a göç edeceklerin ettiği, artık oradan yeni göçler beklenmemesi gerektiği söyleniyor 3. Zaten Hatay’da yaşayan Rum Ortodoksların sayısı da birkaç bini geçmiyor. Yunanistan’a gidip yerleşmek, İstanbul’da yaşayan Antakyalı Rumların bir kısmı için bir ara cazip bir seçenekti, ama artık değil. Doğal olarak bu grubun Yunanistan’la olan kültürel, tarihi, ailevi bağları “eski Rumlar”ınki gibi güçlü ve önemli değil. Fakat Rum Ortodoks kilisesine ve Patrikhaneye çok bağlılar.
Benim ailemin de mensup olduğu ve “eski Rumlar” diye nitelediğim, yani ana dili Yunanca/Rumca olan Türkiye vatandaşları Rumlardan oluşan grup, artık İstanbul Rum cemaati içinde bir azınlık durumundalar. Ve bu grupta yaşlıların oranı çok büyük.
Cemaatin fazla vurgulanmayan ama önemi giderek artan bir başka grubunu cemaat dışından biriyle evlenenler ve bunların çocukları oluşturuyor. Karma evilikler, daha çok Rumlarla Ermeniler arasında, benim çocukluğumda da vardı, ama az sayıdaydı. Bir Rumun bir Müslümanla, bir Türkle evlenmesi cemaatte tasvip edilmiyordu. Böyle bir evlilik yapanlar her zaman değil, ama çoğu zaman cemaatten dışlanıyorlar, ya da kendileri cemaatten kopuyorlardı. Anlaşılıyor ki karma evliliklere Rum cemaati günümüzde daha bir anlayışla ve hoşgörüyle yaklaşıyor. Cemaat dışından bir Hıristiyanla, meselâ bir Ermeni veya bir Katolikle yapılan evliliklerse artık normal karşılanıyor. İstanbullu Rum gazeteci-yazarlardan Aris Abacı (Abatzis), 2005 yılında yayımlanan Μαρμαρωμένη Ρωμιοσύνη isimli kitabında 4 karma evliliklere dair şaşırtıcı bilgi ve istatistikler veriyor: 1992-2004 yıllarında Rumların yaptığı evliliklerin %61.5’ini karma evilikler oluşturuyormuş. Yani bu oniki yıl içinde evlenen Rumların %61.5’i Rum olmayan biriyle evlenmiş. Bu karma evliliklerin çoğu (Müslüman/Laik) Türkler ve Ermenilerle gerçekleşmiş. 2004 yılından günümüze kadar da karma evliliklerin bu yüksek oranı koruduğu tahmin ediliyor. Karma evlilikler gerçi Rumların bir kısmının cemaatten kopmasına neden olabiliyor, ama öte yandan iki veya çok kültürlü insanlardan müteşekkil yeni bir grubun kısmen ya da tamamen cemaate eklemlenmesine de yol açıyor. Bu gruba mensup insanlar için Yunanca’nın belki sembolik bir önemi var, ama çoğu için Yunanca ana ve ev dili bile değil.
Sonuç itibarıyla, bugünkü İstanbul Rum Cemaati benim çocukluğumun Rum cemaatinden sayıca biraz daha küçük, ama çok daha heterojen. Artık çokkültürlü bir yapısı var. Ben, daha homojen ve ulusal bir azınlık niteliğine sahip, Yunancanın ve Yunan kültürünün işlevsel açıdan çok daha önemli olduğu bir cemaatte büyüdüm. Şimdi görünen o ki azınlığın farklı gruplarını birleştiren tek özellik ortak din. Yunanca hâlâ azınlığın dili, ama bu dilin rolü gittikçe sembolik hale geliyor. Ve hiç kuşku yok ki azınlık hızla değişmeye devam ediyor.
Şunu kesin olarak söyleyebiliriz: Bundan yirmi yıl öncesine kadar Rumlar kelaynak kuşlarına benzetilir, onlara yok olmaya yüz tutmuş bir topluluk gözüyle bakılırdı. Bu artık geçerli değil. Rumlar artık çok daha dinamik, daha aktif, farklı göçlerle nüfusunu pek artırmasa da koruyan ve geleceğe ümitle bakan bir topluluk. Yakın gelecekte, örneğin bundan yirmi yıl sonra, Rum azınlığının şimdikinden çok farklı özellikleri, muhtemelen farklı avantajları ve farklı sorunları olacak. Bizim bildiğimizden çok farklı bir Rum cemaati olacak, ama cemaat varlığını sürdürmeye devam edecek.
1: “Η Σημερινή Κωνσταντινούπολη”: Συμπόσιο που συνδιοργανώνουν η ΟΙΟΜΚΩ και η ΕΤΜΕΛΑΝ. Σάββατο 25 Μαΐου 2013, στο Πνευματικό Κέντρο Κωνσταντινουπολιτών, Δ. Σούτσου 46, Αμπελόκηποι, Αθήνα. http://etmelan.gr/?p=738
2: Ρίκα Ρομποπούλου, “Η Ομογενειακή Παιδεία”. Εισήγηση-παρουσίαση στην ημερίδα “Η Σημερινή Κωνσταντινούπολη” που συνδιοργανώθηκε από την ΟΙΟΜΚΩ και ΕΤΜΕΛΑΝ στις 25 Μαΐου 2013, στην Αθήνα.
3: Άννα Ανδρέου. “Εδώ Κωνσταντινούπολη: SOS για τα σχολεία της Πόλης” Τα Νέα, 30-31 Οκτ. 2010, σ. 35.
4: Άρης Αμπατζής, (2005) Μαρμαρωμένη Ρωμιοσύνη: Οι Έλληνες της Κωνσταντινούπολης.
Αθήνα: Εκδ. Λιβάνη, σσ. 144-145.

Yorumlar kapatıldı.