Deyrulzafaran Manastırı, altı bin yıllık tarihine rağmen bugün hala görkemli yapısıyla ayakta duruyor. Hıristiyanlar bakımından önemli inanç merkezlerinden biri olan Deyrulzafaran Manastırı, 6 bin yıllık geçmişine rağmen tüm görkemiyle ziyaretçilerini ağırlıyor. Mardin’in 5 kilometre dışında bulunan manastır, görkemli yapısı ve mimarisiyle görenleri büyülüyor. Mardin Ovası’na hakim bir noktada bulunan Deyrulzafaran Manastırı, binlerce yıldır ayakta kalmış olmasına rağmen Mezopotamya’daki manastırların arasında en sağlam yapıya sahip durumda. Deyrulzafaran Manastırı, Süryani Ortodoks cemaatinin ilk yurdu sayılan Turabdin bölgesinde, Mardin kentinin doğusunda yer alıyor. Manastır ilk olarak Milattan Önce 4000 yılında güneşe tapanlar tarafından inşa ediliyor.
O dönemde yapılan yeraltı tapınağında, güneşin doğuş yönünde açılan küçük pencere dikkat çekiyor. Daha sonra muhtelif dönemlerde işgaller ve değişen yönetimlerin kullanım amaçları ile şekillenen üst yapılarla geliştiriliyor. Yapı, Romalılar tarafından bir dönem kale olarak kullanılıyor. Şu anki manastırın da bu kale kalıntıları üzerine yeniden şekillendirildiği biliniyor. Yapı, özellikle Patriklik merkezi olduğu dönemlerde, manastır vasfını kazanmış ve bugüne kadar süre gelmiş.
Tapınak, kale, manastır
Hıristiyanlığı topluca kabul eden ilk halk olan Süryanilerin ibadet mekanlarının çoğunluğunun bulunduğu topraklar ve manastır, Süryaniler için büyük öneme sahip. Deyrulzafaran Manastırı, bir ibadet yeri olduğu kadar; sosyal, eğitsel ve kültürel konuların da işlendiği bir okuldur aynı zamanda. Görkemli bir yapıya sahip olan safran renginden dolayı Safran Manastırı olarak da bilinen yapı, yapıldığı ilk günden bu yana mimari olarak birçok değişikliğe uğramış. İşlemeleriyle dikkat çeken Manastırı oluşturan yapılar, revaklı bir iç avlunun çevresinde toplanıyor. Dağdan gelen kaynak suları, doğal yaşamın can damarı olarak görülüyor. Avluda bulunan iki kuyu ve çeşme, yıllarca bu sudan beslense de günümüzde kuyular kullanılamıyor. Manastırı oluşturan binalar, oldukça yalın bir üslup ile oluşturulmuş. Son 200 yıl içinde yapılan ilavelerde, taş işlemeciliğine ve süslemeye önem verilmiş. Manastır, taş yapı sanatının tüm karakteristik özelliklerini taşımaktadır. 6. yy’dan kalma en eski bölümler; Meryemana Kilisesi, Kubbeli Kilise ve Azizler Evi’dir. Meryem Ana Kilisesi’nin daha eski olduğu düşünülüyor. 3- 4. yy’dan kalmadır diye geçmektedir. Sonradan yıkım görmüş ve yenilenmiştir. Yıkılmayan bölümlere baktığımızda o izlenimi veriyor.
Bölgenin ilk matbaası manastırda kuruldu
Bölgenin ilk matbaasının buraya Patriklik yapan IV. Petrus 1895 tarafından getirildiği ve 1969 yılına kadar burada başta Süryanice olmak üzere birçok dilde kitaplar basılmış. Matbaadan geriye kalan parçaların bir kısmı Manastır’da diğer bir kısmı da Mardin’deki Kırklar Kilisesi’nde sergileniyor. Deyrulzafaran’da güneşe tapanların tapınakları olarak kullandıkları ilk bölümün hemen üzerinde 36 tane Süryani metropolit ve patriğinin mezarı bulunuyor. Bu mezarların varlığı, manastırın Hıristiyan dünyasındaki önemini arttırdığı için bölgede yaşayan Hıristiyanlar dışında dünyanın birçok yerinden ziyaretçi Deyrulzafaran’ı ziyaret ediyor. DİHA
Yorumlar kapatıldı.