Emekli Büyükelçi ve Avrasya İncelemeler Merkezi (AVİM) Onursal Başkanı Ömer Engin Lütem, Ermeni diasporası ve lobisinin geçmiş döneme göre etkinliğini bir ölçüde kaybettiği görülmektedir. Bunun çeşitli nedenleri vardır. Birincisi, yukarıda da değindiğimiz gibi, Türkiye’nin ABD politikaları için artan önemidir. Yüz yıl kadar önce olan ve soykırım niteliği üzerinde ciddi şüpheler bulunan bir olayın günümüz politikalarını etkilemesi istenmemektedir. İkinci olarak ABD iç politikasını dikkate almak gerekmektedir. Geleneksel olarak Demokrat Parti, Cumhuriyetçilere nazaran, azınlıkların talep ve hakları ile daha fazla ilgilenmektedir. Oysa Ermeni lobisi, aşırı talepleri ve Başkan Obama’yı, sözünü tutmadığını ileri sürerek, aşırı eleştirmesi nedeniyle Demokrat Parti ile olan ilişkilerinde bir soğukluk yaratmıştır. Öte yandan Cumhuriyetçilerin büyük kısmının soykırım iddiaları ile fazla ilgilenmediklerini tecrübeler göstermektedir. Kısaca her iki parti ile olan ilişkileri nedeniyle Ermeni diaspora ve lobisi etkinliği eskisine nazaran azalmıştır.
***
Emekli Büyükelçi ve Avrasya İncelemeler Merkezi (AVİM) Onursal Başkanı Ömer Engin Lütem, Turkishny.com’a ABD’deki Ermeni lobisinin faaliyetleri ve halihazırdaki durumu, Karabağ sorunu, Vatikan’ın Ermeni iddiaları konusundaki son açıklamaları, Ermenistan’ın Azerbaycan ve Türkiye’ye yönelik politikalarına ilişkin açıklamalarda bulundu.
Turkishny.com: Bu yıl Temsilciler Meclisi’ne sunulan Ermeni tasarısının Erdoğan’ın ABD ziyareti sırasında sunulmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ömer Engin Lütem: Temsilciler Meclisine sunulan Ermeni tasarısının Başbakan Erdoğan’ın ziyaretine rast getirilmesinin iki nedeni olduğu düşünülmektedir. Bunlardan birincisi tasasının daha fazla ilgi toplamasını sağlamaktır. İkincisi ise, ABD için önemi git gide daha fazla ortaya çıkan Türkiye’yi, soykırım ile suçlayarak, kamuoyunda imajını zedelemeye çalışmak ve böylelikle soykırım iddialarının kabulüne daha uygun bir hava yaratmaya çalışmaktır.
Turkishny.com: Ermeni diasporasının ve lobisinin gücünün ve eski etkinliğinin azaldığını söyleyebilir miyiz?
Ömer Engin Lütem: Ermeni diasporası ve lobisinin geçmiş döneme göre etkinliğini bir ölçüde kaybettiği görülmektedir. Bunun çeşitli nedenleri vardır. Birincisi, yukarıda da değindiğimiz gibi, Türkiye’nin ABD politikaları için artan önemidir. Yüz yıl kadar önce olan ve soykırım niteliği üzerinde ciddi şüpheler bulunan bir olayın günümüz politikalarını etkilemesi istenmemektedir. İkinci olarak ABD iç politikasını dikkate almak gerekmektedir. Geleneksel olarak Demokrat Parti, Cumhuriyetçilere nazaran, azınlıkların talep ve hakları ile daha fazla ilgilenmektedir. Oysa Ermeni lobisi, aşırı talepleri ve Başkan Obama’yı, sözünü tutmadığını ileri sürerek, aşırı eleştirmesi nedeniyle Demokrat Parti ile olan ilişkilerinde bir soğukluk yaratmıştır. Öte yandan Cumhuriyetçilerin büyük kısmının soykırım iddiaları ile fazla ilgilenmediklerini tecrübeler göstermektedir.
Kısaca her iki parti ile olan ilişkileri nedeniyle Ermeni diaspora ve lobisi etkinliği eskisine nazaran azalmıştır.
Turkishny.com: Obama’nın başkanlığı süresince Ermeni sorunu ve 24 Nisan açıklamalarında izlediği politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ömer Engin Lütem: Başkan Obama, Ermeni sorunu konusunda hem Amerikan vatandaşı Ermenilerin hem de Türk kamuoyu ve Hükümetinin fazla tepkisini çekmeyecek bir denge politikası izlemeye çalışmıştır. Bunu en iyi, 24 Nisan mesajlarında soykırım sözcüğünü kullanmaması, yerine Ermenice eş anlamlı da olduğu anlaşılan Metz Yegern sözcüğünü sarf etmesinde görmekteyiz. Ne var ki bu davranışın iki tarafı da memnun ettiğini söylemek mümkün değildir. Amerikalı Ermeniler Başkanı, adaylığı döneminde soykırım iddiaları konusunda verdiği sözleri tutmamakla eleştirmektedirler. Türk Hükümeti ise, Dışişlerinin geçen 24 Nisan’da yayınladığı açıklamasından da görüleceği üzere, başkanın açıklamasını tek yanlı bulmakta, esefle karşılamakta ve bu tür açıklamaların Türk-Amerikan ilişkilerine zarar verdiğini ve Türk ve Ermenilerin adil hafızaya ulaşmalarımı zorlaştırdığı belirtilmektedir.
Obama Hükümetinin izlemeye çalıştığı denge politikasının başarılı olmadığı ve hatta ilişkilere zarar verdiği dikkate alınarak, artık seçilme kaygıları yaşamayan ABD başkanının, bundan böyle 24 Nisan’da mesaj yayınlamaktan vaz geçmesinin daha olumlu sonuçlar doğurabileceği görülmektedir.
Turkishny.com: Azerbaycan, ABD’ye Karabağ sorunun çözümü için daha yapıcı rol alma çağrısı yapıyor. ABD’de böyle bir eğilim görüyor musunuz?
Ömer Engin Lütem: Türkiye öteden beri ABD’nin Karabağ konusunda daha aktif bir rol oynamasından yana olmuştur. Ancak ABD, şimdiye kadar, çeşitli nedenlerle bu anlaşmazlıkla yakından ilgilenmemiş, daha ziyade sorunun büyümemesini ve özellikle silahlı çatışmaya dönmemesini sağlamaya çalışmıştır. Şimdi ise ABD politikasında bir değişiklik olduğu ve Dışişleri Bakanı John Kerry’nin, Minsk Grubu dışında girişimde bulunarak, Azerbaycan ve Ermenistan Devlet Başkanlarını bir araya getirmeye çalıştığı görülmektedir. Bu gayet yerinde bir girişimdir; zira Karabağ ve bu bölgeyi çevreleyen Azerbaycan topraklarının 20 yıldır süren işgali, git gide güçlenmekte olan Azerbaycan’da artık sabırsızlıkla karşılanmaktadır. Toprakları işgale uğradığı için Azerbaycan’ın, barışçıl çözüm girişimleri sonuç vermediği kesin olarak saptandığı takdirde, topraklarını geri almak için uygun göreceği her önleme başvurması normaldir. Kerry’nin girişimi Karabağ sorunun barışçı yollarla çözümü arayışlarına devam olunmasını sağlamaya çalışmaktadır.
Turkisny.com: Papa Francis’in 1915 olaylarından “Ermeni soykırımı” olarak bahsetmesi, Türkiye karşıtı iddiaların dini bir boyutu olduğuna delil sayılabilir mi?
Ömer Engin Lütem: Ermeni sorunun daima bir dini boyutu olmuştur. Daha 1915’de zamanının Papasının tehciri durdurmak için Osmanlı İmparatorluğu’na başvurduğu hatırlardadır. Bu ilginin temelinde Vatikan’ın Anadolu’ya ilk Hıristiyan olmuş topraklar olarak önem vermesi ve burada yaşayan Hıristiyanları Anadolu’nun vaktiyle Hıristiyan olmasının kanıtı olarak addetmesi ve bu topraklarda yaşamlarını sürdürmelerini istemesidir.
Bu genel ilgi yanında Vatikan, diğer Hıristiyan mezhepleri ile ilişkiler politikası nedeniyle de Ermenilere ilgi duymuş ve dini konularda Ecmiyazin’deki Ermeni Katogigosluğu (Baş patrikliği) ile yakın temasta bulunmayı ve işbirliği yapmayı arzu etmiştir. Adı geçen Ermeni kilisesinin ise bu tür temaslar ve işbirliği için Vatikan’ın soykırım iddialarını tanımasını istediği anlaşılmaktadır. Nitekim Vatikan 2000 yılında Ermeni soykırım iddialarını tanımıştır.
Yeni Papa Françesko’nun yukarıda değindiğimiz hususların yanında Arjantin’de Ermeni cemaatiyle yakın ilişkilerinin etkisiyle hareket ettiği görülmektedir. Ancak bu davranışı Türk Dışişleri tarafından tarihin siyasete alet edilmemesi, tarihten husumet çıkarmak yerine dünya barışına katkı sağlanması gerektiği belirtilerek eleştirilmiştir. Diğer yandan Dışişleri, Papa böyle hareket etmeye devam ettiği takdirde ikili ilişkilerde onarılması zor sonuçlar doğabileceğini de vurgulamıştır.
Turkishny.com: Barış süreciyle birlikte PKK’nın devre dışı kalması sonrasında Ermeni terör örgütlerinde yeni bir hareketlenme yaşanması ihtimali var mı?
Ömer Engin Lütem: Barış Süreciyle birlikte PKK’nın eylemlerini durdurmuş olmasının Ermeni terörünün yeniden başlaması sonucunu vermesi çok zayıf bir olasılıktır. 1970 ve 1980 yıllarında Türk diplomatlarını hedef alan Emeni terörünün başlıca amacı Ermenilerin Türkler tarafından soykırıma uğratıldıklarını uluslararası kamuoyuna duyurmaktı. Bu büyük ölçüde sağlanmış bulunmaktadır. Ancak bu olgunun ötesinde, özellikle ABD’deki 11 Eylül olayının etkisi altında, halen teröre gösterilen tepkiler bundan yirmi yıl öncesine göre çok daha güçlüdür ve bu nedenle, Diasporanın bazı aşırı kesimleri tarafından istense bile, yeni bir terör hareketi Ermenistan’a ancak zarar verebilir. Ayrıca bu tür hareketler yeniden başlarsa Türkiye’nin bunlardan Ermenistan’ı sorumlu tutması da bu ülke için çok büyük bir sorun yaratabilir.
Turkishny.com: Suriye rejimi ordusunun önemli bir kısmının Suriyeli Ermeniler’den tesis edildiği ve Suriyeli Ermenilerin Müslümanları katlettikleri iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ömer Engin Lütem: Suriye Hükümetine bağlı kuvvetlerin önemli bir kısmının Suriyeli Ermenilerden oluştuğu ve Suriyeli Ermenilerin Müslümanları katlettikleri iddialarını, belki bazı münferit olaylar hariç, yerinde bulmuyorum. Bu ülkede küçük bir azınlık oluşturan Ermenilerin halen süren iç savaşta taraf tutmaları ileride varlıklarını sona erdirebilecek bir davranış olacaktır. Genelde Suriye Ermenilerinin Eset Rejimi taraftarı olduğu söylenmekteyse de çok sayıda Ermeninin Suriye’den kaçması ve bunlardan bir kısmının Ermenistan’a sığınması Ermenilerin de iç savaştan olumsuz etkilendiklerinin kanıtını oluşturmaktadır. Kanımızca söz konusu savaşı kim kazanırsa kazansın Suriye’deki Ermeni Toplumu, güvensizlik duygusunun etkisiyle, daha da küçülecektir.
Turkishny.com: Suriyeli Ermeni mültecilerin işgal altındaki Azerbaycan topraklarına yerleştirilmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ömer Engin Lütem: Suriyeli Ermenilerin işgal altındaki Azerbaycan topraklarına yerleştirildiklerine dair bazı basın haberleri vardır.
Ermenistan’ın nüfusu ekonomik yetersizlikler nedeniyle azalmaktadır ve bu nüfus kaybı, ileride, sadece ekonomik değil siyasi sonuçlar da doğuracaktır. Bu nedenle Ermeni makamları Karabağ ve işgal altındaki diğere Azerbaycan topraklarına Suriyeli ve diğer yerlerden gelen Ermenileri yerleştirmeyi arzu edebilirler, ancak bunu gerçekleştirecek olanaklara sahip olmadıklarından birkaç göstermelik hareket dışında ciddi bir iskân hareketi beklenmemelidir.
Turkishny.com: Ermenistan’da devam eden nüfus kaybının bu ülkenin izolasyonların kaldırılması için Dağlık Karabağ problemine yönelik yaklaşımında radikal değişikliklere gitmesine neden olabilir mi?
Ömer Engin Lütem: Ermenistan’ın nüfus kaybının önlenmesi ekonomik durumunun düzelmesine, ekonominin düzelmesi ise, esas itibariyle, bu ülkenin Azerbaycan ve Türkiye ile olan sorunlarının çözümlenmesine bağlıdır. Gerçek böyle olmakla beraber, halen Ermenistan’a hâkim olan aşırı milliyetçilik bu sorunların çözümlenmesi için gerekli radikal değişikliklerin yapılmasını engellemektedir. Ermenistan, mümkün olduğu kadar uzun bir süre bu günkü statükoyu korumaya çalışmakta ve bu durumun zaman içinde uluslararası toplum tarafından kabul edileceğini ümit etmektedir. Ne var ki Azerbaycan gitgide güçlendiği ve Türkiye ile işbirliğini arttırdığı bir ortamda Ermenistan’ın bu ümidinin gerçekleşmesi olasılığı yok gibidir; aksine bu günkü durumun korunmasında ısrar edilmesi barışçı çözümlerin zayıflamasına yol açmaktadır.
Yorumlar kapatıldı.