Blçiçek İlter /balcicek@htgazete.com.tr
“Dedem hiç Ermenice bilmezdi. O zaman yanılmıyorsam, sadece kilisedekiler bilirmiş Ermenice’yi… Tamamı Kürtçe bilir tabii. Özellikle Sason, Kulp, Muş, Lice Bölgesi buralardaki Ermenilerin geneli Kürtçe bilir, Ermenice bilmez. O yüzden bizim de anadilimiz Ermenice değil Kürtçe oldu. Kürtlerde ‘lo’ vardır, Ermenilerde ‘zo’. Mehmet Uzun bir kitabında iki subayın kendi aralarındaki konuşmalarını aktarır. Subaylar ‘Zo’ları bitirdik, sıra lo’larda’ diyorlarmış.”Yukarıdaki satırlar “Diyarbakırlı Ermeniler Konuşuyor” isimli kitaptan…Sözlü tarihin önemine inananlardanım. O yüzden çok kıymetli anlatılar olduğunu düşünüyorum. Tanıklıklar, kulaktan kulağa aktarılanlar, yakın tarihimizde “acaba” sorularının kalmayacağı güne kadar etrafımızda dönüp dolaşacak… Ne zaman kulak vereceğiz, ne zaman gerçekten öğrenmeyi isteyeceğiz o zaman durulacağız inanın, yoksa tükenip gideceğiz.
Bir hafta önce Memleketin Hali programına müzisyen Arto Tunçboyacıyan katıldı. Kazağında abisi Onno’nun (Tunç) ismiyle… Şöyle anlattı: “İsmimden dolayı askerde pek çok zorluk yaşadım. Bana ‘Komutanın böyle isimler duymak istemiyor, Arif adını kullanacaksın’ dediler. Bu benim için ağzımda barut tadı gibi, ölüm kararımı vermek gibi. çünkü o ismi bana annem babam koydu. Ben bunları ilk kez burada açıklıyorum. Artık anlatmak istiyorum; çünkü insanların bazı gerçekleri öğrenmesi, bazı düşmanlıkların nasıl oluştuğunu bilmesi lazım.Biz zaten korkuyla büyüdük, ama askerdeyken daha da çok korkuyorsun. Ben askerliğimi 1977-1979 yılları arasında yaptım ve bugün konuşulup tartışılan her şeyi kendi gözlerimle gördüm. Subaylar provokasyon yapmak için giyinip köyleri yakıyorlardı. Orada yaşayanlar gibi giyiniyorlardı ki köyleri Kürtlerin bastığı söylensin. Bunları yaşayanlar toz oluyorlar ama yalanlar bir şekilde ortaya çıkıyor. Ben bunların hepsini Erzincan’da, askerliğimde yaşadım.”Sadece bu kadar… çok da üstüne gitmedim; çünkü konumuz bu değildi, geldi geçti sohbet içinde, ama derin bir iz bıraktı… Sadece benim gibi gerçeğin peşinde olanlarda değil kuşkusuz, nefretle beslenenlerde… O saniyeden sonra mesajlar yağmaya başladı, “Sen bir Ermeni’yi ekrana çıkarıp nasıl Türk subaylarına hakaret ettirirsin?” diye… Mesaj yetmedi, kapıya kadar geldiler… Buyursunlar gelsinler kapımız herkese açık. Sadece onlar tepki vermedi, Arto gibi anıları olanlar, Yaşar Kurt gibi 40 yaşından sonra Ermeni olduğunu öğrenenler… O kadar duygu yüklü, o kadar sözlü tarih içeren mail okudum ki… *Arto’yla iki yıl önce Samatya’dan bir canlı yayın yapmıştık… Yaşadığı evi göstermişti. “Bak!” demişti, “Hemen arkanda… Balık istifi gibi yatardık, çok kalabalıktı ev… Tuvaletimiz ortaktı diğer komşularla… Ama öyle mutluyduk ki… ” Arto Tunçboyacıyan bu topraklardan çıkıp Grammy alan müzisyenimiz. Samatya’da kendi deyimiyle yapmadığı iş kalmayan, satmadığı eşya olmayan, ortak tuvaletli bir evde büyüyen, ülkesinde her daim kendisini öteki hisseden Arto, Grammy aldı… “Ne hissediyorsun?” diye sormuştum, tişörtünü göstermişti: “Ne mutlu insanım diyene!” yazıyordu! O gün doğduğu topraklarda, Samatya’da ücretsiz konser veren Ermeni Arto…Bugün aynı yerde Samatya’da birbiri ardına darp edilen Ermeni yaşlı kadınlar…Hadi sözlü tarih, tanıklıklar ilginizi çekmiyor…Peki ya bugün yaşananlar, burnumuzun dibinde olanlar?Ses çıkarmayacak mıyız?
http://www.haberturk.com/yazarlar/balcicek-ilter/814669-ne-mutlu-insanim-diyene
Yorumlar kapatıldı.