İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Küresel Adalet ve Ermeni Soykırımı

Sait Çetinoğlu
1915 soykırımı yada Ermeni Soykırımını  tartışmak, tartışılır bir olgu olmaktan çok uzak bir durumun tartışılmasıdır. Ermeni Soykırımı, çok sayıda tarihsel kanıtın dünyanın akademik, politik ve hatta kurumsal çevrelerinde nihayet ciddiye alınmasıyla birlikte artık hukuken tartışılabilecek bir mesele olmaktan çıkmıştır. Türkiye ile Ermenistan ve Türkler ile Ermeniler arasındaki ilişki asimetrik bir hegemonya ilişkisidir. Bu ilişki Ermeni-Türk ilişkisi aslında yüzyıllarca önce, Türklerin Ermenileri askerî açıdan fethetmeleriyle birlikte başlamıştır.

Bu fetih, Osmanlı devlet yapısı olan millet sistemi hiyerarşisi içinde dondurulmuştur. Millet sistemi başlangıçtaki emperyal fethi daimi kılmıştır, öyle ki o fethin Ermeni-Türk ilişkisinin özü olduğunu tekrar tekrar ileri sürmüştür. Soykırım bu ilişkiyi değiştirmemiş, tersine, fethe, durağan baskı halinden geniş kapsamlı imhaya dönüştürerek süreklilik kazandırmıştır; bu da fethin mümkün olan en vahşi biçimde tamamlanması ve tarihi Ermenistan’ın Türk ve Kürtlerce sömürgeleştirilmesi demektir.

Ermeni Soykırımı Türk ve Ermeni ilişkisinin tarihinde yaşanan bir anormallik, bir sapma değildir, tarihle sınırlı değildir ve dolayısıyla mevcut durumdan ayrı tutulabilir birşey de değildir. İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin asimetriyi azami düzeye çıkarttığı noktadır. Bu azami düzeye yükseltilen hegemonya Soykırım cinayetlerinin bitiminden beri sürmektedir, çünkü bu hegemonyayı, yani Soykırımın sonuçlarını hafifletecek hiçbir şey yapılmamıştır.
Bu bakımdan Soykırım sonrası ilişki iki dikkat çekici özelliğe sahiptir. İlki, Ermeniler, hâlâ boyun eğmeyi reddederek, yani tarihlerine tanıklık etme hakkı da dahil olmak üzere temel eşitlik ve haklarında ısrar ederek, dışlayıcı bir Türk milliyetçiliğini temel alan bir Türk devleti için kavramsal ve siyasî bir sorun olmayı sürdürdükleri ölçüde, Soykırımın başka araçlarla devamı demek olan saldırgan bir inkar kampanyasıyla karşılaşmaktadırlar. İkincisi, ilişkinin Türkiye’nin elinin bir tür serbest kalışı olduğundan hareketle, bu serbest kalış, şimdiye dek elde edilmiş kazançları dondurarak aslında Soykırımı desteklemektedir. Türkiye Ermenilere karşı yürüttüğü inkar ve diğer siyasî eylemlerine son verse de, bu, daha fazla zararın ortaya çıkmasını önleyecektir sadece. Yoksa 1915 Soykırımı sırasında zaten olmuş bitmiş zararı hafifletmeyecek ne de bunu temel alan statü ve güç asimetrisini ortadan kaldıracaktır.
Bilindiği gibi çağdaş Türkiye’nin Ermeni Soykırımı sırasında edinilen maddî, siyasî, askerî ve diğer kazançlar temelinde inşa edilmiştir. Bunun rakamlara dökülmesi kayıpların düzeyini ifade etmekten acizdir. Bilindiği gibi hiçbir soğuk rakam ve kuru istatistik insanın acılarını ifade edemez. Ayrıca Türkiye  komşu Ermeni devletinin boyut, statü ve güç kaybından yararlanmayı halen sürdürdüğü de bir gerçektir. Richard Hovannisian,  Soykırım yaşanmış olsa dahi,  ilk Ermenistan Cumhuriyeti Kemalist güçlerin fethine, tekrarlanan cinayetlerine ve uzun vadeli denetimine maruz kalmamış olsaydı, bugün yaklaşık 20 milyonluk bir nüfusuyla, güvenli ve  ekonomik anlamda canlı bir bölgesel güç olabileceğini söylemektedir.
Ermeni halkının maruz kaldığı Soykırımdan dolayı Türkleri tazmine zorlamanın bazı iyi niyetli Türkleri soğutacağı, bunun da Ermeni-Türk ilişkilerinde muhtemel gelişmeleri olumsuz etkileyeceğine dair bir düşünce vardır.  Hatta Türkiye’nin ‘toprak bütünlüğü’ne halel getirmeyi amaçladıkları için Ermenilere karşı bir öfke dalgası kabarabilir denilmektedir. Hatta en küçük bir ‘olumsuzluk’ta Türkiyeli Ermenilerin sokağa çıkamadıkları da bir gerçektir. Geçen gün Sevan Nişanyan, Muhammed üzerine iki laf etti diye markete gidemeyen Ermeniler Sevan’a Müslümanlardan daha fazla kızdılar. Bu yüzden Ermenilerden düşük bir profilde hareket edilmesi istenerek adalet talebinin belirsiz bir döneme ertelenmesi istenir: Türkiye’nin demokratikleşmesi.
Ancak,  demokratikleşme, Ermeni Soykırımıyla daha derinlemesine ilgilenme imkanının artmasına yardımcı olabilir olabilmesine, bu dönüşümü üretmeye yetmez. Kaldı ki Türkiye ve mirasçısı olduğu Osmanlı’nın geni değil demokrasiye en küçük bir reforma bile uygun değildir.
Tazminatlara bugünün Türk halkının Soykırımla ilgisi olmadığı, dolayısıyla Soykırımdan epey süre sonra güç bela edinilmiş parayla satın almış olabilecekleri toprağı terk etmelerini ve diğer zararlar için de dolaylı veya doğrudan tazminat ödemelerini istemenin hiç de adil olmadığı gerekçesiyle itiraz edilmektedir. Burada değerlendirilmesi gereken üç  husus vardır. Birincisi, bugünün Türkiye’si ve çoğu Müslüman (Türk ve Kürt…) Soykırım süresince el konulan toprak, ticari işletmeler ve başka mülklerden kâr etmeyi sürdürmek de dahil olmak üzere, Soykırımdan büyük maddî kazançlar elde etmektedir. Bunlar Soykırımdan başka bir nedenle sahip olamayacakları, dolayısıyla bugün bile hak sahibi olduklarının söylenemeyeceği şeylerdir.  İkincisi, bu birinci şık kabul edilmese bile veya örneğin bir kişinin Soykırımdan kanıtlanması mümkün kazançlar elde etmemiş olduğu hallerde bile, durumun adaletsizliğini analiz etmek önemli ve gereklidir. Eğer birisi kalkıp da tazminlerin ödenmesinin günümüz Türkleri açısından adil olmayacağını ileri sürüyorsa, bu adaletsizliğin nedeni Ermeniler değil, bugün mevcut durumu yaratan Soykırım failleridir. Günümüz Türklerini ve Kürtlerini… bu duruma düşürenler kendi atalarıdır. Daha önemlisi, soykırımın asıl büyük yükünü Ermeniler çekmişlerdir ve çekmeye devam etmektedirler. Geçmiş, bu yükleri bugün konuyla hiç ilgileri olmamış Ermenilere adaletsiz bir biçimde yüklemektedir. Türkiye,   en mükemmel tazmin paketi sunsa bile, bugünün Türkleri bugünün Ermenilerine yüklenen yükün sadece bir parçasını üstlenmiş olacaklardır.[1] Üçüncüsü geç dünyaya gelmenin kolektif sorumluluktan kurtaracağını ifade edenlere “uygar” dünyada NAZi dendiği unutmamalıdır.
Burada bir umudumuzu diri tutan: Soykırım, sömürgecilik, kölecilik, kitlesel tecavüz, kötü muamele gibi insanlık onuruna aykırı fiillere tazminler, 21nci yüzyılın en önemli küresel siyasî konularından biri olmakla birlikte, bu yüzyıldaki çok önemli siyasî güçlerden biri olma niteliği taşıyan iyileştirici adalet hareketi olabilir. Küresel adalet talebi ve tazminat hareketi günümüzün sosyal, siyasî, ekonomik ilerleme ve adalet kavramlarına yeni bir vizyon getirmenin köşe taşıdır. Ermenilerin tazmin çabaları da bu küresel adalet hareketin bir parçası sayılmalıdır.[2]
Akunq.net
[1] Henry Theriault, 21. Yüzyıl Türkiye’si için Ermeni Soykırımı Sorunu: Sorumluluk ve Çözüme Yönelik Tazmin, Ed. S. Çetinoğlu, M. Konuk,Öncesi ve Sonrası ile 1915 İnkar ve Yüzleşme içinde , Ütopya, 2013, s 255.
[2] Henry Theriault… s 257.

Yorumlar kapatıldı.