Anjel Dikme
Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Lütfi Yalman, Baydemir’in ‘hayırlı olsun’ temennisinin yerinde bir dilek olmadığını vurgulayarak, “Burada kul hakkına girilmiştir. Hayırlı bir iş yapılmamıştır” dedi. Müslümanların, rızaları olmadan Hıristiyanların paraları ile kendilerine ibadethane kurmalarının söz konusu olmadığını belirten Yalman, Ermeni cemaatine de çağrı yaparak, bu 1 trilyon parayı Belediye’ye iade etmesini tavsiye etti.” Okuduğum bu haberde ana soru: Müslüman vergisi Hıristiyan’a helal mi? Peki simdi ben soruyorum; Hıristiyan’ın vergisi Müslüman’a helal midir? Yüz yıldır Hıristiyan inancına mensup bireylerin, ödedikleri vergilerden; kendi kiliseleri, okulları, hastaneleri için tek bir kuruş alma hakkına sahip ol(a)mama halleri Müslüman inancının, nefsinin neresine sığıyor?
***
‘’Neye yarar sürekli sorular sorup, cevapları bulmaya çalışmak?’’ Diye düşünenlerdenseniz şayet, şunu söyleyebilirim size; doğru soruları sormak, doğru cevaplara varmamızı sağlayacak yola ulaştırır bizi. Okuduğum onlarca yazıdan birkaç alıntıyı aktarırken, zihnimde oluşan soruları da sizlerle paylaşacağım.
Arzum; hep birlikte, bir kez daha düşünmemizdir.
Bu sorulara verilecek cevapların; gerçeğe acılan pencereye ulaşmamız için birkaç adım daha ilerlememizi sağlayacağına inanarak…
İşte okuduklarımdan alıntılar:
“Müslüman Vergisi Hıristiyan’a helal mi?”
BDP’li Belediyenin yüzde 99′u Müslüman olan Diyarbakırlılardan topladığı vergiler ve merkezi yönetimden aldığı tahsisatın içinden bir trilyon gibi yüksek bir meblağı cemaati olmayan bir kiliseye aktarması, dini yönden de bir tartışmanın başlamasına sebep oldu.
Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Lütfi Yalman, Baydemir’in ‘hayırlı olsun’ temennisinin yerinde bir dilek olmadığını vurgulayarak, “Burada kul hakkına girilmiştir. Hayırlı bir iş yapılmamıştır” dedi.
‘Patrikhane parayı iade etmeli’
Müslümanların, rızaları olmadan Hıristiyanların paraları ile kendilerine ibadethane kurmalarının söz konusu olmadığını belirten Yalman, Ermeni cemaatine de çağrı yaparak, bu 1 trilyon parayı Belediye’ye iade etmesini tavsiye etti.”
Okuduğum bu haberde ana soru: Müslüman vergisi Hıristiyan’a helal mi? Peki simdi ben soruyorum; Hıristiyan’ın vergisi Müslüman’a helal midir?
Yüz yıldır Hıristiyan inancına mensup bireylerin, ödedikleri vergilerden; kendi kiliseleri, okulları, hastaneleri için tek bir kuruş alma hakkına sahip ol(a)mama halleri Müslüman inancının, nefsinin neresine sığıyor?
Cumhuriyet dönemi boyunca vergi ödeyen bu halkın paralarıyla camiler inşa edilirken, okullar, hastaneler, her turlu sosyal gelişim için emeklerinden alınanlar kullanılırken helal oluyor da; atalarının binlerce yıl önce inşa ettiği, Ortadoğu’nun en büyük kilisesi olan Surp Giragos Kilisesinin yeniden inşası için harcananlar mı helal olmuyor?
Üstelik daha önce yıktığınız için, tekrar yaptığınızı unutmuş görünüyorsunuz.
Sizler; Hıristiyanların rızasını almış mıydınız, ödedikleri vergileri cami yapımında kullanırken?
Aman Allah’ım! Bu nasıl da haddini bilmez bir soru değil mi?
Hıristiyan kâfirinin, böyle bir hakkı var mı ki rızası alınsın?
Değil mi ya?
Hani;’Kâfirin karısı, malı, canı helaldir.’ Diye fetva veren imamların varlığı kimse için bir sır olmadığından az önceki kelamı söylerim.
Siz din tacirleri! ‘Allah’ diye diye, Allah’a ihanet edenler!
İnsan olarak yaratılmış olmanın bana vermiş olduğu, sizler gibi din tacirlerinin elimden almaya güçlerinin yetmeyeceği, doğal hakkımla sorarım size: Kendinizi Allah’tan, evrenden akilli sanmak cennetin kapılarını açacak mıdır size?
Bu cüreti kendinizde nasıl buluyorsunuz?
Öyle ya; madem inanıyorsunuz Allahın varlığına ve kudretine sualsiz(!), o halde tek peygamber değil de onlarca peygamberi neden gönderdi diye hiç sormaz mısınız kendinize?
İsteseydi tek çeşit inançlara sahip olmamızı sağlayacak bir peygamber yollardı, tüm insanlar O’na inanırdı değil mi?
Sizler haddini bilmezler olmuyor musunuz bu tavrınızla?
Sizler Allah’a başkaldıranlar olmuyor musunuz?
Allahın kararlarını sorgulayanlar ve hatta beğenmeyenler olmuyor musunuz?
Yoksa ‘’derdiniz din min değil de menfaatleriniz midir?’’ Diye sorarlar adama.
Bu soruya kızma hakkınız da yoktur.
Eylemleriniz, tavırlarınız ortalık yerde çırılçıplak dururken!
“Kul hakkına girilmiştir” diyorsunuz ya hani yine arsızca!
‘’Müslüman cemaat kulu ise Yaradan’ın, Mesihi olan halk kimin kuludur?’’ Diye sorma zamanıdır sizler gibi din tacirlerine.
“Cemaati olmayan bir kilise” deyişinize ise sorulacak tek soru vardır: Neden cemaatsizdir bu Orta doğunun en büyük kilisesi?
Yedi (7) horanlı tek kilisedir bu.
Nerededir, nereye gitmiştir, bir zamanlar bu koca kiliseye sığmayan Mesihiler?
Bir başka cifte standardınıza örnek:
“Torunlarından alınıyor”
“Düzenlemeyle ilgili bilgi veren kaynaklar, bazı meslek gruplarında görevden atılmanın daha kolay olduğuna işaret ederlerken “imam” örneğini verdiler. Yasaya göre imamlar, ahlaka mugayir faaliyetlerde bulunmaları halinde görevden hemen atılıyor. Örneğin evlilik dışı ilişkide bulunan imamlar kesin ihraç cezasına çarptırılıyor. Üstelik bu durumda savunmaları bile alınmıyor. İmamlara uygulanan bu tür ihraç şartının tüm memurlara genişletilebileceği ifade ediliyor.
Ayrıca tapu memurlarının işlediği kabahatleri torunlarına kadar rücu ediliyor. Yani Tapuyu kendi üstüne alan, ya da haksız menfaat elde eden tapu memurunun suçu ortaya çıktığında, kendisi ölse dahi mirasçılarından geri alınıyor. İlgili kurumların yönetmeliklerinde yer alan memuriyetten atılmayı kolaylaştıran ve disiplini genişleten uygulamaların tüm memurlara yayılması üzerinde duruluyor.”
“Tapu memurlarının işlediği kabahatleri torunlarına kadar rücu ediliyor”
Aslında çok güzel bir haber de diyebilir miyiz buna?
İlk anda adaleti çağrıştırdığı için diyebiliriz gibi geliyor… Ama…
Dedelerinin haksız elde ettiklerinin bedeli torunlarından alınıyor.
Eski ahitte yani Tevrat’ta ”Sizden yedi göbek intikam alırım.” diye yazar.
Allah’tır söyleyen bu sözleri.
Babanın işlediği günahın bedelini yedi kuşak ödetirim diyor anlayacağınız.
Öyle insanlar tanıdım ki dünya iyisidirler, kanatsız melek misali ama baslarına gelmedik bela kalmaz. Böyle zamanlarda kendi kendime sormadan edemem, neden? Neden bu güzel insan yaşar bütün bu acıları?
Sonra aklıma eski ahitteki o cümle düşer…
Acaba derim bu mudur yeryüzünde bir turlu bitmeyen, son bulmayan acılarımızın nedeni? Babalarımızın günahlarının bedelini mi ödeyip dururuz asırlardır?
Gerçekten, bunca zor mudur kurtulmak üzerimizdeki bu lanetten?
Belki de değildir derim, kendi kendime…
Değildir belki; birbirimize yardım edersek…
Değildir belki; Adaleti sadece gönlümüzün istediğine uygulamaktan vazgeçip, bence şaşmayan tek yargı olan vicdan’ı dışlamadan alırsak kararlarımızı…
Yeryüzünün her karış toprağını kanla sulamışız asırlardır.
Sadece insan kanıyla değil, zulümlerimiz tüm canlıların kanıyla sulamıştır toprak anayı.
Canlı canlı derisi yüzülen fokların lanetini nasıl temizleyeceğiz?
Soykırımların, insanın insanı katletmesinin bedelini daha kaç kuşak torunlarımız ödeyecek?
Yalanlarımızın, günahsızlara attığımız hayatlarını karartan iftiralarımızın, ”iki efendiye” birden kulluk etmenin doğurduğu sonuçların bedellerini daha ne kadar ödeyeceğiz? (Bu iki bey; para ve imandır (Allah). )
Kaç kuşaklık daha, ödenemeyecek günahlar islemekteyiz günümüzde?
Düşündünüz mü hiç?
İlahi adalet dedikleri bu mudur yoksa?
Yukarda alıntıladığım haber bana bunun gibi onlarca soru sordurdu, bu yazıma sığmayan…
Ya sizler? Sizlere neler düşündürdü?
“Camiler hem ibadet mekânımız hem de birlik mekânımızdır. Kalplerimizi birleştirdiğimiz yerlerdir. Diğer dinlerin mabetleri tapınaklardır. Diğer dinlerin mabetleri ile İslam’ın mabetleri arasında dağlar kadar farklar vardır. Bizim mabetlerimiz tapınak değildir. İbadet mekânıdır. Biz orada o binalarımıza ibadet etmiyoruz, rabbimize ibadet ediyoruz. Arada o kadar büyük bir fark vardır” dedi.”
İste buyurun; size çok güzel bir nefret söylemi örneği.
Üstelik bir yalan beyandır bu sözler.
Neden mi yalan beyandır?
Çünkü koskoca Diyanet İsleri Başkanı sıfatını taşıyan Mehmet Görmez’in, İsa’nın öğretisini de çok iyi bildiğinden asla şüphem yoktur benim.
Bu söylem; Müslüman halkı kandırmak, manipüle etmek için asırlardır başvurulan, bilinçli dezenformasyon yöntemidir.
Bu hep işlerine yaramış bir tekniktir.
Nasıl olsa okuyan yok, bilen yok at atabildiğin kadar kim tutar sizi!
Kiliselerin; özellikle Ermeni halkı için ne ifade ettiğini size değil, sizin yalan bilgilerinizle zihinleri zehirlenen, bu çarpık görüşlerinizle bilinçli olarak kandırmaya, yanıltmaya çalıştığınız Müslüman halk için yazacağım.
İsa’nın “Gerçek sizi özgür kılacak” sözünün rehberliğinde, bu söze olan katıksız inancımla, bu anlamda üstlendiğim en önemli görevi yerine getirmek boynumun borcudur, Anadolu’mda yasayan her bireyin ruhunun özgürlüğü için…
Sözlerinizi okuyunca basit bir soru geliyor aklıma, sormadan edemeyeceğim.
Gerçek inananların affına sığınarak…
Müslüman inançlılar Camilerdeki hilale mi tapıyorsunuz?
Deyiversem mesela…
Bu sorum ne kadar absürd ve İslam inancına dair gerçeği ters yüz etmeye yarayacak argümanlar dizisini doğurmaya gebelik ediyorsa, işte siz din tacirlerinin asırlardır yaptığı, yapmaya devam ettiği şey tam da budur. İsa’nın ‘Düşmanınızı bile sevin, bir yanağınıza vurana öteki yanağınızı çevirin.’ diyen öğretisine inanan Mesihilere en hafif deyimle iftiradır.
Barısın, birlikte yasamanın değil ötekileştirip, düşmanlıklar yaratmanın elçileridir sözleriniz. Bu mudur gerçek İslam öğretisi diye sorarlar adama.
Bunun vebalinin altından kalkabilir misiniz?
Bir Hindu olan Mahatma Gandhi’ye; ‘Dünya’ya sulh ne zaman gelir ?’ Diye sorduklarında: ‘Ne zaman ki insanoğlu İsa’nın dağdaki vaazını yerine getirir o zaman.’ der.
O vaazındaki ilk öğretisi şudur: ‘Yargılamayın ki yargılanmayasınız.’
Müslüman dostlardan bilirim ki İsa onlar için de hak peygamberdir. O halde?
Zinadan suçlu bulunan kadını taşlayarak öldürmeye hazırlananlara;
‘İlk tası günahsız olanınız atsın.’ dediğinde herkes ellerindeki taşı yere bırakıp, oradan ayrıldılar. Asırlardır Hıristiyan ve Müslüman din adamlarının kendi küçük hesapları için çarpıtarak kullandıkları dini inançlarla oynanan bu tehlikeli oyundan vazgeçin artık! Yeryüzünde mevcut bulunan binlerce inancın dayatmasından değil, insan olmanın sorumluluğuyla, vicdan’ın gereği olarak yapmalısınız bunu…
Ellerinizde tuttuğunuz tasları sizin gibi düşünmeyip, sizin gibi inanmayanlara atmadan önce bir kez daha düşünün derim…
”İlk taşı, günahsız olanınız atsın.”
Yorumlar kapatıldı.