Gencettin Öner
Kendi mağduriyeti için mücadele etmiş, ağır bedeller ödemiş bir toplumun, kendi üzerine sinmiş başka mağdurların kanının gölgesinde, hiç bir şey olmamış gibi yaşamına devam etmesi düşünülemez . Kürdleri temsil ettiği iddiasında olan bütün parti ve örgütlerin (Özellikle PKK-BDP ye büyük sorumluluklar düşüyor) 1915’te yaşatılan soykırımdan dolayı Kürdlerin aldıkları rol nedeniyle bu acılı toplumlardan Kurumsal olarak samimi bir özür dilemeleri şarttır . Şunu da biliyoruz ki; Kürtlerin büyük çoğunluğu bireysel olarak her platformda özürlerini sunuyorlardır fakat bunlar yeterli değil . Osman Baydemir’in, Abdullah Demirbaş’ın veya Ahmet Türk’ün özürleri anlamlı ve değerlidir ama yeterli değildir.
***
20 . yy’ın ilk çeyreğinde başlayan 1 . dünya savaşında, savaşın aynı zamanda yenilmiş tarafı olan Osmanlı imparatorluğunun merkezi coğrafyasında yaşanmış insanlık tarihinin en acımasız, en dramatik ve en kahredici katliam ve soykırımına tanıklık ettiği bir tarihsel anı tetiklemiştir . Bu savaşta yenik çıkan ve üç kıtaya hüküm sürmüş Osmanlı İmparatorluğu Çökmüş, Asya, Afrika ve Doğu Avrupa (Balkanlar) topraklarını, üzerinde yaşayan milletlerin bağımsız veya galip devletlerin (B . Britanya ve Fransa) himayesinde ulus devletler kurulmuştur . İmparatorluğun merkezi coğrafyasında otokton halklarından biri olan Ermenilerin Uluslaşma sürecini en iyi ve hızlı yakalamış olmaları, ulusal hak talepleri ve ulus devletlerini kurma istekleri, kendilerinin “büyük felaket” diye tanımladıkları tarihin en trajik soykırımını da beraberinde getirmiştir.
Abdülhamid’i bir saray darbesiyle deviren Almanya ağırlıklı eğitim görmüş milliyetçi Türkler (Jön-Türkler) Almanların teşviki ve yönlendirmesiyle, bile bile girdikleri savaşın büyük toprak kayıplarının yegane sorumlusu olmaları, gözlerini karartmış, merkezi coğrafyayı elde tutmak için Gayri müslimleri (özellikle Ermenileri . O dönemde 10-15 milyon olan toplam nüfus içinde 2, 5-3 milyon eğitimli ve bilinçli nüfuslarının önemli bir ağırlığı vardı) Ermeni, Rum ve Süryaniyi ülke dışına sürmek, direnirlerse imha yoluna gitmek gibi kararlaştırdıkları gizli ajandalarını yürürlüğe komaya başladılar . Türk olmayan Müslüman ahaliyi de, süreç içinde asimile ederek Türk-Sünni-Hanefi bir bütünlüğe devşirme yollarına başvurdular . Sonuç malum, Ermeni-Süryani-Yezidi soykırımının ardından, Kürdler bu projeye rıza göstermedikleri için yaptıkları isyan ve başkaldırılarla yaşatılmış katliam ve savaşlarla günümüze kadar süren çatışmalı durum . Diğer Müslüman Halkların (Arap, Laz, Çerkes, Boşnak vs . ) bu homojenizasyonlu mühendislik projesine karşı, benim bildiğim kadarıyla boyun eğip asimilasyonu içlerine sindirdikleridir . (ellerinde bunun aksi belge ve bilgi olanları varsa, açıklarlarsa bende bilgilenmiş olurum) . Dikkat edilirse Kürdlerin, gasp edilmiş temel haklarını devletten talep ettiklerinde ve barış sürecinde en büyük memnuniyetsizliği gösterip saldırganlaşan kesimlerin, gerçek biyolojik Türk olmayıp, Türklüğe devşirilmiş kişiler olması da üzerinde ayrıca dikkatle durulması gereken bir anektodtur .
Hal böyle iken, yapılanların bariz ve yoruma mahal vermeyecek şekilde bir soykırım olan Ermeni-Süryani-Ezidi trajedisi T . C . devleti tarafından (Her zaman olduğu gibi) inkar yolunda ısrar etmesindeki inat etmeye devam etmesi, “güneş balçıkla sıvanmaz” misalidir . Peki soykırım nedir? hangi kriterler gerçekleşirse soykırım olur? buna bir bakalım; Önlü Uluslararası hukukçu, Rafael LEMPKİN’in formüle ettiği ve 1948 yılında BM tarafından kabul edilmiş tanımı şöyle: “Ulusal, etnik, ırksal veya dini bir gurubu, tamamen veya kısmen yok etmek kastıyla işlenmiş cürümler” olarak tanımlar . Soykırım fiili, aşağıda tanımlanan 5 eylem biçimi ile kendisini gösterebilir .
1)Bir gurubun üyelerinin öldürülmesi (gerek askeri operasyonlar sonucu ve gerek örgütledikleri lümpen ve suç işlemiş kişilerden oluşmuş çeteler vasıtasıyla çocuk, kadın, yaşlı demeden Yüzbinlerce Ermeni, Süryani ve Ezidinin öldürülmesi)
2)Bir gurubun üyelerinin ciddi bedensel veya zihinsel zarara uğratılması (Ülkenin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine planlı ve organize bir şekilde sadece o gurubun (Ermenilerin) üyelerinin çocuk, kadın, yaşlı demeden kendi yurtlarından yuvalarından zorla kopartılıp tanımadıkları, hayatlarında görmedikleri bir diyara aç, susuz ve ilaçsız sürülerek kırılmalarına göz yumulması)
3)Bir gurubun yaşam koşullarının adı geçen üyelerine fiziksel zarar verilmesi amacıyla bilerek zorlaştırılması (Bkz 2 . Şıktaki uygulamalar)
4)Bir gurup içinde doğumların önlenmesi (Ölüm yolculuğuna gönderilen kafilelerde erkek ve kadınların ayrılması)
5)Bir gurubun Çocuklarının Başka bir guruba aktarılması (binlerce Ermeni çocuk, müslüman (Kürd, Türk vs . ) ailelere verilerek o kültür ile yetişmeleri sağlanmış) Bunun en dramatik prototipi de Biyolojik olarak Ermeni olan Sabiha Gökçen’dir . Kendi soydaşlarını katletmiş bir rejimin pilotu olarak, Dersim halkını bombalarla ve kimyasal silahlarla katletmiş olmasıdır . Bu kriterlere göre bir olaya soykırım diyebilmek için 2 şıkın gerçekleşmiş olması yeterli görülmektedir .
Şimdi gelelim bu kırım ve katliamlarda bir bütün olarak Kürdlerin rolünün ne olduğuna; 20 . yy’ın ilk çeyreğinde Kürd toplumunun sosyal, kültürel ve etnik yapısı analiz edildiğinde, milli ve ulusal bilinç düzeyi yok denecek kadar az, ancak eğitim görmüş ve Osmanlı ordusunda belli rütbelere yükselmiş askeri bürokratlar arasında özel toplantılarda konuşulan bir mevzu idi . Kürdlerin büyük çoğunluğu, kendini dini (müslüman) kimliği ile ifade etmeyi ön planda tutuyordu . Zaten Kürdlerin en büyük handikaplarından bir tanesi de konjonktürün son derece müsait olmasına rağmen ulus devlet kuramamanın ve ıskalamanın temel nedenide bu eksiklikten kaynaklanıyor . Batılı gözlemcilerinde hükümetlerine gönderdikleri raporlarda, Kürdlerin hala teba bir anlayışta oldukları, ulusal bir bilinç ve bütünlük etrafında toplanamayacakları yönündedir . Dolayısıyla mağduriyet yaşamış bu toplumların en fazla can kayıplarının Kürdlerin yaşamış olduğu coğrafyada gerçekleşmiş olması, Kürdlerin bu veya şu şekilde katliamlara katıldığı gerçekliği, tarih de not etmiştir . Peki, Kürdlerin bir kesiminin katliam eyleminde yer alması, Kürdleri soykırım suçlusu yaparmı? Hayır . Soykırım yapabilmek için öncelikle örgütlü, planlı ve bir amaca yönelik olması gerekir . Ayrıca organize bir silahlı güce ve kurumlaşmış bir devlete sahip olmak lazım . Bu işte Kürtlerin bir kısmı, Adı geçen toplumların mal, mülklerine konmak ve ayrıca cahil olan tebayı din faktörü kullanılarak tetikçilik yapma yoluna gidilmiştir . İttihatçılarla, Kürdlerin ileri gelen bazı aşiretleri, bazı ağa ve bey takımı, ayrıca bu işte çıkar elde etmek için rol kapmış olan dini önderler (Şeyhler) le işbirliği halinde yürütülmüştür . Bu durum Anadolunun Bütün Müslüman toplulukları (Araplar, Çerkesler, Lazlar vs . ) aynı vebal altındadır . Kısaca hepimizin üzerine oluk, oluk sıçrayan, dedelerimizin içinde yer aldığı başkaların kanı var . Her kesim samimiyetle vicdanını temize çıkarmak için bu acılı toplumun torunlarından samimiyetle özür dilemelidir . Öncelikle Kürdlerin buna şiddetle ihtiyacı ve sorumluluğu vardır . Kendi mağduriyeti için mücadele etmiş, ağır bedeller ödemiş bir toplumun, kendi üzerine sinmiş başka mağdurların kanının gölgesinde, hiç birşey olmamış gibi yaşamına devam etmesi düşünülemez . Kürdleri temsil ettiği iddiasında olan bütün parti ve örgütlerin (Özellikle PKK-BDP ye büyük sorumluluklar düşüyor) 1915 te yaşatılan soykırımdan dolayı Kürdlerin aldıkları rol nedeniyle bu acılı toplumlardan Kurumsal olarak samimi bir özür dilemeleri şarttır . Şunu da biliyoruz ki; Kürtlerin büyük çoğunluğu bireysel olarak her platformda özürlerini sunuyorlardır fakat bunlar yeterli değil . Osman Baydemir’in, Abdullah Demirbaş’ın veya Ahmet Türk’ün özürleri anlamlı ve değerlidir ama yeterli değildir .
24 . 04 . 2013
Gencettin ÖNER
Amed (Diyarbakır)
http://www.gelawej.net/index.php/gencettin-oner/9943-2013-04-27-10-07-01.html
Yorumlar kapatıldı.