İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Dersim’iz Ermeni Tehciri

Şeyma Kısakürek Sönmezocak /Haber 7

Osmanlı İdaresince bu kadar titizlikle ve hak yenmeden yapılmasına dikkat edilen tehcirin nasıl bir katliama dönüştüğü de açıkça tahmin edilebilinir. Bilmeyenler için yeniden, ve bilenler için tekrar tekrar okunarak yer etmesi için tüylerimi diken diken eden bu müthiş diyaloğu tekrar paylaşıyorum. Büyükelçi Morgenthau’nun günlüğünden alınan, Talat Paşa arasındaki diyalog şöyledir. Talat Paşa ; “Üç Ermeni havalisini tahliye ettik bile; Bitlis, Van ve Erzurum’da hiç kimse kalmadı. Türklerle Ermeniler arasındaki nefret o kadar ziyade ki, irtibatı tamamen kestik …” der ve ekler; “Anadolu’nun hiçbir yerinde Ermeniler kalmayacak, onlar sadece çöllerde yaşayabilirler.” “Büyük bir hata yapıyorsun.” Dedim. “Evet hata olabilir, lakin pişman olacağımızı zannetmiyorum.” Diye cevap verdi.

***
Bu sene 24 Nisan sakin geçti demiş Obama .. 24 Nisan’ın sakin geçmesi Ermeni Soykırımı gerçeğini değiştirmeyecek ve unutturmayacak! Bu mevzuu derin ve uzun ..
Daha önceki yazılarımda da değindiğim gibi aslında Ulu Hakan Abdülhamit Han’a atfedilen bu soykırım iddiaları aslen İttihatçılara aittir. Özetle hatırlamak gerekirse Rusya; İngiltere ve Fransa arasındaki iktidar mücadelesinde Ermenilerin, bu siyasetin içinde kullanılması ve Ulu Hakan’ın arada kalmasından ibarettir. Rusya; Kafkasya’dan Ermeniler’i uzak tutmak istediği için, Osmanlı Ermeniler’ine özerklik verilmesi için sıkıştırırken, İngiltere Rusya’nın tek güç olmasını istemez ve bu özerliğe karşı çıkar. Meşhur banka baskını olayından da bildiğimiz gibi Ulu Hakan bu meseleyi  olabildiğince kansız çözmeye çalışmış, hatta baskın olayında Rus sefiri Maksimov’un rüşvet talebini kabul etmiş ve baskıncı Ermenilerin yargılanmadan kaçmalarına göz yummuştur.
31 Mart vakası, Meşrutiyet derken İttihatçıların tek ırk, tek millet amacıyla hareket etmeleri, bölgede yaşayan Ermenileri sıkıntıya düşürmüş ve bölgenin karışmasına yol açmıştır. Bu karışıklığı kendi lehine dönüştüren Talat Paşa, yer değiştirme uygulamasını devreye sokarak katliama adım adım gider.
İttihatçılar arasındaki yazışmalardan; (Enver Paşa, İçişleri Bakanı Talat Paşa’ya yazar)
2 Mayıs 1915;
“Van gölü etrafında ve Van Valiliğince bilinen belirli yerlerdeki Ermeniler, isyanlarını sürdürmek için daima toplu ve hazır haldedirler. Toplu halde bulunan Ermenilerin buralardan çıkarılarak isyan yuvasının dağıtılması düşüncesindeyim.
3. ordu komutanlığının verdiği bilgiye göre Ruslar 20 Nisan 1915’te kendi sınırları içindeki Müslümanları sefil ve perişan bir halde sınırlarımızdan içeriye sokmuşlardır. Hem buna karşılık olmak hem yukarıda belirttiğim amacı sağlamak için, ya bu Ermenileri aileleriyle birlikte Rus sınırı içine göndermek, yahut bu Ermenileri ve ailelerini Anadolu içinde çeşitli yerlere dağıtmak gereklidir.
Bu iki şekilden uygun olanın seçilmesini ve uygulanmasını rica ederim. Bir mahzur yoksa isyancıların ailelerini ve isyan bölgesi halkını sınırlarımız dışına göndermeyi ve onların yerine sınırlarımız içine dışarıdan gelen Müslüman halkın yerleştirilmesini tercih ederim.” Buna mukabil Talat Paşa titiz çalışmalarına başlamıştır. Sayı sayı, köy köy  Ermenilerin gidecekleri yerlere karar verilmiş, bir köyde en fazla kaç ailenin olması gerektiğine kadar hesaplanmış hatta giden ailelerin de seyahat veya nakil için bile bir daha yer değiştirmeleri yasaklanmıştır.
Fakat 1915’te ortak bir bildiri yayınlayan Rusya, İngiltere ve Fransa Ermenilerin sürekli olarak öldürüldüklerini ve olaylardan Osmanlı İmparatorluğunu mes’ul tutacaklarını açıklayınca, İttihatçıların kendi kendilerine karar verdikleri bu yer değiştirme uygulamasının yasal bir zemine oturtulması gerektiğine karar verilir.
Talat Paşa, “Osmanlı topraklarına göz diken istilacıların emellerini gerçekleştirmek için Osmanlı Vatandaşları arasına nifak soktuklarını , isyancıların Düşmanla mücadele eden Türk ordusunun hareketini zorlaştırmak için askere gıda, silah ve mermi ulaşımını engellediklerini , önemli askeri bölgeleri düşmanlara gösterdiklerini” beyan ederek Ermenilerin başka bölgelere göç ettirilmesine karar verildiğini ifade eder.
Başbakanlık 1915 Mayıs’ında İçişleri, Harbiye ve Maliye bakanlıklarına değiştirmenin nasıl yapılacağını şöyle anlatır:
” Ermeniler kendilerine ayrılan bölgelere can ve mal güvenlikleri sağlanarak rahat bir şekilde nakledilecekler.
Yeni evlerine yerleşene kadar yeme-içme giderleri Göçmen Ödeneğinden karşılanacak.
Eski malî durumlarına uygun olarak kendilerine emlak ve arazi verilecek.
İhtiyaç sahipleri için hükümet tarafından ev inşa edilecek, çiftçi ve ziraat erbabına tohumluk, alet, ve edavat sağlanacak.
Geride bıraktıkları taşınır malları kendilerine ulaştırılacak, taşınmaz malları ve değerleri belirlendikten sonra açık artırma ile satılacak veya kiraya verilecek ve bedelleri sahiplerine ödenmek üzere mal sandıklarınca emanete kaydedilecektir.”
Osmanlı İdaresince bu kadar titizlikle ve hak yenmeden yapılmasına dikkat edilen tehcirin nasıl bir katliama dönüştüğü de açıkça tahmin edilebilinir.
Bilmeyenler için yeniden, ve bilenler için tekrar tekrar okunarak yer etmesi için tüylerimi diken diken eden bu müthiş diyaloğu tekrar paylaşıyorum.
Büyükelçi Morgenthau’nun günlüğünden alınan, Talat Paşa arasındaki diyalog şöyledir.
Talat Paşa ; “Üç Ermeni havalisini tahliye ettik bile; Bitlis, Van ve Erzurum’da hiç kimse kalmadı. Türklerle Ermeniler arasındaki nefret o kadar ziyade ki, irtibatı tamamen kestik …” der ve ekler; “Anadolu’nun hiçbir yerinde Ermeniler kalmayacak, onlar sadece çöllerde yaşayabilirler.”
“Büyük bir hata yapıyorsun.” Dedim.
“Evet hata olabilir, lakin pişman olacağımızı zannetmiyorum.” Diye cevap verdi.
( Henry Morgenthau; ABD’nin 1913-1916 tarihleri arasında Osmanlı İmparatorluğu büyükelçisidir. Ondört çocuk sahibi Bavyeralı Yahudi bir aileden gelen Morgenthau’nun , kendi adına Amerikalı gazeteci Burton Hendrick tarafından yazılan Ermeni Soykırımı iddialarına da sıkça atıfta bulunulan Büyülelçi Morgenthau’nun Öyküsü adlı kitabı mevcuttur.)
İttihatçıların katliam planları, bu kadar emre rağmen yüzlerce kilometrelik yolları aç susuz yaya olarak katettirilen Ermeniler üzerinde tıkır tıkır işledi. Ormanlardan dağlardan geçen yol güzergahları üzerine yerleştirilmiş silahşörler ve hapishanelerden çıkartılan katil çeteleri, kafilelere saldırıyor, kadınlara tecavüz edip öldürüyorlardı. Böylece ölümlere çete ve eşkıya baskını süsü verilmiş oluyordu. Kafileler uçurum ve kayalık noktalara çekiliyor ve topluca aşağı itiliyorlardı. Genç ve güzel kızlara önce tecavüz ediliyor, daha sonra da satılıyorlardı. Suriye’deki toplama kampına kadar sağ kalabilenler de açlık ve susuzluktan bitkin ve harap halde salgın hastalıkların göbeğine bırakılıyorlardı.
Bütün bu olaylar karşısında bir grup Müslüman, ve bir kısım Kürt ve Türk yardımseverler ağır cezaları göze alarak kendi imkanları dahilinde Ermeni komşularına yardım etmek için kendi evlerinde saklamaya çalıştılar. Bölgesel olarak Ermenilere yardımcı olan ve onlara kapılarını açan 30.000 Ermeniyi güvenlikli alanlara kaçırarak onları ölümden kurtaran Dersim’lileri de atlamamak lazım gelir. Tabii İttihat ve Terakki Hükümetinin titizlikle planladığı bu katliama engel olabilmek pek mümkün değildi. İki milyon Ermeni’den 1.5 milyonu katledilmiştir.
1. Dünya Savaşında İttihatçılarla omuz omuza savaşan Ermenilerin daha sonradan sırtlarından vurulup, İttihatçılar tarafından katledilmeleri çok hazindir.
Bu üç silahşörlerin ayrı ayrı yerlerde, ayrı ayrı tarihlerde ve ayrı ayrı Ermeniler tarafından öldürülmesi de ne tesadüftür …
Talat Paşa, Almanların tahsis ettiği deniz altıyla kaçtığı Almanya’da 1921’de bir Ermeni genç tarafından kurşunlanır.
Enver Paşa, Ağustos 1922’de Asya’nın Pamir eteklerinde vurularak öldürüldü. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından Tacikistan’dan Türkiye’ye getirtildi.
Cemal Paşa, Temmuz 1922’de Talat Paşa gibi Almanya’ya kaçmış, sonra da Tiflis’e yerleşmişti. Türkiye’ye döneceği sırada  Karakin Lalayan ve Sergo Vartanyan adlı iki Ermeni genç tarafından öldürüldü.
Birinci Dünya savaşından sonra, esirlerin bile güzel ve temiz otel odalarında tutulduğunu, kimi zaman korumalarla dolaşmaya çıkabildiklerini hatta Pazar günleri ibadetlerine müsaade edildiğini rapor eden Kızılhaç Heyeti, Osmanlı İmparatorluğunun bu tutumundan övgüyle bahsederken; biz kendi tarihimizin güzelliklerini yok edip, yerine kirli bir geçmiş, suçlu bir tarih, sahtekarlıklarla ve acımasızlıklarla dolu bir sürü kahraman koyuyoruz.  Osmanlı İmparatorluğu din ve vicdan özgürlüğünü bu kadar  mühimsemesine rağmen, ve bunların raporlarda, belge ve anılarda yazıyor olmasına rağmen , hala bir çok ağızda insanların zorla dinlerinin değiştirildiğinin söylenmesi komiklik değil de nedir?
Aynı anılarda Cemal Paşa’nın Ermeni çocuklarını alıp nasıl Müslüman ve Türk yurtlarına yerleştirdiği, isimlerini değiştirip, Türkçe konuşmayanları nasıl falakaya yatırdıklarını anlatılıyor olması ve buna rağmen hala İttihatçılara kahramanlık atfedilmesi komiklik değil de nedir? Bu sebepten dolayı Halide Edip’le karşı karşıya gelmeleri, Halide Edip’in yurtdışından bu olayların iç yüzünü anlatan demeçler vermesi , bunların hepsi birer kurmaca olamayacağına göre artık silkelensek ?
seymakisakureksonmezocak@gmail.com

Yorumlar kapatıldı.