Murat Kuseri – Stockholm
24 Nisan Ermeni, Asuri-Süryaniler için kara bir gün. 24 Nisan 1915’de İttihat ve Teraki hükümeti İstanbul’da 200’ü aşkın Ermeni doktor, hukukçu, yazar ve aydını tutukladı. Trenlere doldurularak Çankırı ve Ayaş’a sürülen bu aydınların çoğu vahşi bir şeklide katledildi.
Ardından da Anadolu’da yaşayan milyonlarca Ermeni, Asuri-Süryani’nin topraklarından sürüldü ve katledildi. Bundan dolayı 24 Nisan günü Ermeni ve Süryaniler için soykırımını, “Seyfo”yu temsil eden bir simge haline geldi. Her yıl 24 Nisan gününde soykırımı protesto gösterileri, soykırımı ele alan paneller yapılıyor ve kiliselerde ayinler düzenlenerek soykırımının kurbanları anılıyor.
İsveç’te büyük bir çoğunluğu Asuri-Süryani olmak üzere 120 bin civarında Ermeni-Süryani yaşıyor. Bundan 40 yıl önce İsveç’e yerleşmeye başlayan Süryaniler yaşamın her alanında İsveç toplumunda yer edindi. İsveç Parlamentosu’nda 5 milletvekili ve İsveç 1. Fotbol Liginde iki takımla temsil ediliyorlar. İsveç’in değişik birimlerinde Belediye başkanı ve meclis üyesi yüzlerce Süryani bulunuyor.
Asuri-Süryanilerin federasyon ve kuruluşları da etkin çalışmalar yürütüyor. Soykırımın 98. Yıldönümü dolayısıyla İsveç’te on binlerce Ermeni ve Asuri’yi temsil eden federasyon ve örgütlerin yöneticileri soykırım ve Türkiye’de başlatılan yeni barış süreci ilgili görüşlerini ajansımıza açıkladı.
Afram Yakoub, Asuri Federasyonu Başkanı:
Asuri Federasyonu olarak her zaman Türkiye’nin soykırımını tanıması için mücadele ettik ve etmeye devam edeceğiz. Türkiye’nin tek çıkar yolunun soykırımı kabul etmesi ve zarar görenlere tazminat ödemesidir. Aralarında Stockholm Södertörn Yüksek Okulu Profesörü David Gaunt’un da yer aldığı bulunduğu soykırımını araştıran bir çok bilim adamı bugün Türkiye’de 5 milyon civarında Asuri’nin olması gerektiğini tahmin ediyor. Oysa bugün tüm Türkiye’de 20 bin civarında Asuri var. Her geçen gün pek çok örgüt, devlet, araştırmacı ve politikacı soykırım hakkında bilgi sahibi oluyor. Türkiye soykırımı sonsuza kadar inkar edemez. Artık Türkiye’de bir çok Türkün de geçmişin kara tarihini gördüğünü ve soykırımının kabul edilmesini istediğini biliyoruz.
Biz devlet ile Kürtler arasında başlatılan diyaloğun başarı ile sonuçlanmasını ve soruna politik bir çözüm bulunmasını umut ediyoruz. Eğer barış gerçekleşirse Asuriler tekrar kendi topraklarına dönmeye cesaret edebilir. Türkiye’nin yeni yapılacak anayasada Asurileri yerli halk olarak kabul etmesini ve Birleşmiş Milletler’in yerli haklara tanıdığı ana dilde eğitim başta olmak üzere tüm hakların verilmesini talep ediyoruz. Türkiye uluslararası bir ayıbı olan Mor Gabriel sorunundan nasıl kurtulacağını bilmiyor. Davanın kapatılması, topraklarının geri verilerek Manastırın huzur içinde bırakılmasının dışında farklı bir çözümü kabul etmeyeceğiz.
Vahagn Avedian, Ermeni Federasyonu Basın Sözcüsü:
Türkiye Ermenileri soykırımdan geçirdi. Kurtulabilenler de ülkeyi terk etti. Ancak aynı şeyi Kürtlere yapamadı. Türkiye’de milyonlarca Kürdü görmezden gelmeye çalıştı ama olmadı. Kürtlerle görüşmek zorunda kaldı. Ben başlatılan yeni sürecin olumlu sonuçlanmasını diliyorum. Kürtlerin özel bir durumları var. On milyonun üzerinde Kürt var ve örgütlüler. Onları görmezden gelemezler. Ermenileri görmeyebilirsiniz. Çünkü orada yoklar. Son 150 yıla bakarsak Osmanlı ve Türk Devleti sıkıştırıldığı zaman Abdülhamit zamanında Tanzimat’ta ve Berlin Kongresinde olduğu gibi pek çok şey söz veriyor. Ama bunları yaşama geçirmek için ya hiç bir şey yapılmıyor ya da şimdi Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde olduğu gibi bir adım ileriye bir adım geriye atıyor.
Irak’ta özerk bir Kürt yönetimi var. Suriye’de şu anda benzeri bir yapılanma oluşuyor. Bu Türkiye için bir uyarı oldu. Türkiye’deki Kürtlerin de benzeri talepleri var. İleride biz bağımsız olmak istiyoruz diyebilirler. Geniş bir coğrafyada kendi kendini geçindirebilecek kaynakları var. İran’da biraz durum daha güç ama orada da benzeri gelişmeler olabilir. Bunun için Türkiye Öcalan’la görüşmek zorunda kaldı. Böylelikle olabilecek radikal dönüşümleri engellemek istiyor. Şimdi size bazı haklarınızı verdik. Daha ne istiyorsunuz diyecekler.
Bizler için en önemli şey artık Türkiye’nin soykırımı inkar politikasından vazgeçmesidir. Çok miktarda belge, bilgi ve resim var. Bunları gören Türklerin soykırım olmadı demeleri oldukça güç. 4 kuşaktır inkar edilirken bir anda kabul edeceğini düşünmek de pek mümkün görülmüyor. Ama bu iki ülkenin Türkiye ve Ermenistan’ın sınırlarını açmasının ve ilişkilerini iyileştirmesinin önünde engel olmamalı. İyi komşuluk ilişkilerini geliştirmeli. Yan yana oturan iki komşu anlaşamadığı zaman biri evini satıp başka bir yere taşınabilir. Ama ülkeler açısından durum farklı. Ülkenizi satıp başka bir yere taşınamazsınız. Orada yaşamak zorundasınız. Bu nedenle de ilişkilerin normalleştirilmesi gerekir.
Sabri Atman, Süryani Soykırım Araştımalar Merkezi, Seyfo Center Başkanı
Bu yıl 24 Nisan’a farklı bir şekilde girilmesinin iki nedeni var. Birincisi, 1984’ ten beri başlayan ve on binlerce insanın yaşamına mal olan silahlı bir çatışmanın sona erdiği bir dönemi yaşıyoruz. Bu sürecin başlamasından bugüne kadar ne bir asker ne de bir gerillanın annesi gözyaşı dökmedi. Bu çok sevindirici bir gelişmedir. Hiç kimsenin annesi ağlamasın. İnsanlar ve halklar silahların gölgesinde hak talep etmek zorunda bırakılmasın. Özgürce ve demokratik bir süreç başlatılsın. Söz konusu coğrafya da herkese haklarıyla birlikte yeri vardır. İleri sürüldüğü gibi Türkiye Türklerin değildir. Bu anlayış tarihin çöplüğüne atılmalıdır. Anadolu, üzerinde yaşayan bütün etnik kökenden gelen insanlarındır. Bunların o coğrafyanın zenginliği olarak kabul edilmelidir.
Süryaniler olarak barış sürecinin başlamasından, insan kanının dökülmesinin önüne geçilmesinden büyük mutluluk duyuyoruz. Kürt halkı büyük bedeller ödedi. Elbette haklarını elde etmelidir. Ancak rakamı azdır, Hıristiyandır, zaten ‘kökünü kazdık’ anlayışıyla Süryanilerin haklarının verilmemesi, Mor Gabriel Manastırlarının ellerinden alınması, diğer alanlarda topraklarının talan edilmesi, yeni anayasada haklarının garantiye alınmaması kabul edilemez. Süryaniler dışında, Ermeni, Rum, Alevi, Arap ve diğer 36 ayrı rengin, etnik kökenin hakları da verilmeli ve oluşturulacak yeni anayasada hakları teslim edilmelidir.
Yeni süreçte Kürt arkadaşların Süryani, Ermeni ve Rumların bu toprakların asli unsurları olduğunu, soykırımına, baskı ve katliamlara uğradığını, tıpkı Kürt Halkı gibi yüz yılllardır haklarından mahrum edildiğinin bilinciyle soruna yaklaşmalarını umut ediyoruz.
Birey ve kurum olarak beklentilerimiz Kürt Hareketinin Süryanilerin haklarını seslendirmesidir. Sayın Osman Baydemir, Abdullah Demirbaş ve Ahmet Türk’ün halkımızın haklarını savunmaları bizlerde büyük coşku uyandırıyor.
Bu yıl 24 Nisan’a farklı bir şekilde girmemizin ikinci bir nedeni de, iki milyonun üzerinde insanın yaşamına mal olan cinayetin üzerinden doksan sekiz sene geçmesindendir. Bu toplu cinayetin yüzüncü yıldönümüne iki yıllık kısa bir zaman dilimi kaldı. Bu cinayettin failleri meçhul değildir. Herkes tarafından biliniyorlar. Ne var ki bu güne kadar yaptıklarının hesabını vermediler. Ancak bu günahla yaşamlarını daha fazla sürdüremeyeceklerdir. Çünkü soykırım suçu bütün insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve bu suçu omuzlarda taşımak çok ağırdır. Türkiye bu yükün altından kalkamaz. Er geç bunu kabul etmek zorunda bırakılacaktır.
Kim ne derse desin dünya değişiyor ve Türkiye ‘de değişecektir. Bunun önünü kesmek mümkün değildir. Marmara olayında 9 kişinin katledilmesinden dolayı İsrail’den özür ve tazminat bekleyen Türkiye’ye; 2 milyonun üzerinde insanı, planlı ve programlı bir şekilde yok ettiği için hesap sorulacaktır. Bu toplu cinayetin üstünü örtmeye ise hiç kimsenin gücü yetmeyecektir.
Sait Yıldız, Asuri Demokratik Örgütü Temsilcisi:
Asuriler kendilerini de kapsamasına rağmen Lozan Anlaşması’nın azınlıklara tanıdığı haklardan bu güne dek yararlanamadı. İlk olarak Lozan Anlaşması, ikinci olarak Kopenhag kriterlerinin tanıdığı haklardan yaralanmak istiyoruz. Üçüncü ve en önemlisi Türkiye’nin Asuri-Süryanileri yerli halk olarak kabul etmesi.
Bizim taleplerimiz diğer azınlıkların taleplerinden farklı değil. Ana dilde eğitim, kendi dilimizde basın, yayın yapabilme hakkımızı istiyoruz. Geçmişte topraklarımıza el konuldu. Bu bugün de sürdürülüyor. Mor Gabriel Türkiye’nin bir ayıbıdır. Öcalan’la görüşmelerin sürdüğü, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olmak istediği koşullarda 1700 yıllık bir manastırın tapulu arazisine el konulmasını kimseye izah edemezsiniz. Türkiye bir an evvel bu ayıptan kurtulmalı ve Manastırın arazisi geri vermeli. Bu olmadığı takdirde insan karamsar oluyor. Bir yandan Cumhurbaşkanı ve Bakanlar buralara gelip Süryaniler ülkelerine dönsün, sorunlarınızı çözeceğiz derlerken aynı zamanda devlet Mor Gabriel’in topraklarına el koyuyor. Türkiye samimiyse ve gerçekten demokratikleşmek istiyorsa insan haklarına saygı göstermesi ve demokratik normları yerine getirmesi gerekir.
Ben şu anda devam eden barış sürecini çok olumlu buluyorum. Kürtlerle devlet arasında barışın sağlanması en çok Süryanilerin işlerine yarar. Süryaniler savaşta taraf olmadı. Ama buna rağmen bedel ödedik. 70 civarında insanımız faili meçhul cinayete kurban gitti. Topraklarımızdan göç etmek zorunda kaldık. Ama biz her zaman demokrasi, insan hakları söz konusu olduğunda taraf olduk. Alevilerin, Ezidilerin, Kürtlerinve diğer azınlık haklarının verilmesinde taraf olduk.
Özcan Kaldoyo, Asuri-Süryani-Keldani Derneği Başkanı:
Türkiye’den fazla bir beklentim yok. Türkiye soykırımı kabul edip özür dilemez. Zaten Dersim için diledikleri gibi özür dileyecekse hiç özür dilemesin. Önce Türk devleti bugün yaptıkları baskı ve zulümlerden vazgeçmeli. Hala okullarda “Süryanilerin ataları düşmanla işbirliği yaptı, haindirler” deniliyor. Mor Gabriel’in arazisini gaspediyor. Trabzon’daki bin yıllık kiliseyi camiye dönüştürüyor. Önce bunlara son verilmesi gerekir.
Türkiye’ye barışın gelmesinden yanayız. Bu anlamda Kürtlere tanınacak demokratik hakların aynısının Süryani ve diğer azınlıklara verilmesi gerekir. Ama Türk devletinin samimiyeti konusunda kuşkularım var. 1908-1910’larda İttihat ve Terakki barış gelecek, herkes eşit olacak vaatleriyle iktidar oldu. Ardından soykırımı gerçekleştirdi. Daha gerilere gidersek İkinci Mahmud Tazminat Fermanı’nı çıkardı. Azınlıkların can ve mal güvenlikleri sağlanacaktı. Ardından 1856 yılında Islahat Fermanı, 1923’te Lozan’da kabul edilen haklardan hiç biri bugüne dek yaşama geçirilmedi. Biz pratikte somut adımlar atılmasını bekliyoruz. Öcalan’ın başlattığı süreci önemsiyoruz ama Türk devletinin sorunu çözmedeki ciddiyetinden kuşkularımız var. Kürt kuruluşlarının çok dikkatli olması ve devletin manevralarına karşı her türlü tedbiri almaları gerektiğini düşünüyorum.
George Baryawno, Asuri Kültür Merkezi Sözcüsü:
Bugüne kadar taleplerimizi pek çok kez Cumhurbaşkanı ve Bakanlara ilettik. Ama verilen sözlere karşılık pratikte olumlu bir gelişme olmadı. Öncelikle Türkiye bizleri azınlık olarak kabul etmeli, ana dilde eğitim hakkını tanımalı. El koyulan mallarımız tapularıyla birlikte iade edilmeli. 1700 yıllık Mor Gabriel’in topraklarına el konulmasını hiç bir biçimde kabul edemeyiz. Türkiye derhal ve kayıtsız şartsız manastırın topraklarını geri vermeli. Öcalan’ın başlattığı süreç önemli. Türkiye’de son 10 yıldır güzel şeyler söyleniyor. Vaadlerde bulunuluyor. Erdoğan’ın söylediği güzel sözler pratikte uygulamaya geçmedikçe kendisine inanmayız. Soykırım konusunda hiç kimse bizden taviz vermemizi beklemezsin. 1915 yılında en büyük fiziki darbeyi yedik. Soykırımı ta 1980’lere kadar değişik biçimlerde sürdü. Nasıl Kürt aydınları geçmişte Ermeni-Süryanilere yapılanlardan dolayı özür dilediyse, Türk devleti de yapılan soykırımını kabul ederek özür dilemeli.
Simon Poli, Asuri Kurtuluş Partisi Temsilcisi:
Biz Süryaniler soykırımı gündeme getirmeye geç başladık ama buna rağmen kısa sürede önemli ilerlemeler kaydettik. Halk olarak büyük bir trajedi yaşadık ve yaşamaya da devam ediyoruz. Türkiye artık geçmişte yapılan haksızlık ve soykırımını kabul etmeli. Böyle bir şey bizleri rahatlatacak ve Türkiye’ye daha farklı gözle bakmamıza yol açacak. Ama inkar etmeyi sürdürürse mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz. Artık gerçekler ortaya çıktı ve Türkiye’nin kaçacağı bir yer kalmadı.
Yerli bir halk olarak Türkiye’de hala varız. Kürtlerin başlattığı barış sürecini çok olumlu görüyor ve destekliyoruz. Ancak bizler bu sürece dahil edilmedik. Yapılacak anlaşmada bizlerin haklarının da gözetileceğine inanıyoruz. Bugüne kadar içine kapanık bir halktık. Gelinen noktada bunu aştık ve dışa önemli ölçüde açıldık. Türkiye’deki tüm halklarla, Kürtler, Çerkezler, Ezidiler ve ezilen diğer halklarla dayanışmak ve birlikte mücadele etmek istiyoruz. Gerçek bir demokrasi, demokratik bir Türkiye’yi sadece kendimiz için değil ezilen tüm halklar ve kesimler için istiyoruz. PKK bir devrim yaptı. Tek dil, tek millet gibi anlayışlara darbe vurdu. Tekçi anlayışların tamamen ortadan kalkması gerekir.
Yaşar Küçükaslan,Mezopotamya Demokratik Değişim Partisi Genel Koordinatörü:
Türk devleti 30. yılı aşan bir süre, Kürt halkının haklı demokratik davasına karşı bütün savaş imkanlarıyla yönelerek ve uluslararası desteği arkasına alarak, bu haklı davaya geri adım atıramadı. Tam tersi, bu dava Türkiye’yi, demokratik değişime sürükledi. Bizler savaşın yerini, barışın almasından yanayız. Annaların göz yaşları dinmesi, halkların bir arada eşit temelde yaşamsı en güzel barış ve onurlu yaşam biçimidir.
Biz Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalın’ın Newroz’da bir çağrıyla başlattığı süreci destekliyor ve kendimizi bu sürecin bir parçası olarak görüyoruz. Türk Devleti istediği için değil zorunlu kaldığı için Kürt Özgürlük Hareketinin Önderiyle görüşmek zorunda kalmıştır. Başlatılan yeni barış süreci 30 yıldan beri Kürdistan’da büyük fedakarlıklar ve kahramanlık gösterilerek verilen mücadelenin, Rojava’da ayaklanıp iktidarı ele geçiren Kürdistanlıların direnişi ile mümkün olmuştur.
Kürt Özgürlük Hareketinin mücadelesi sonucu tek millet, tek dil, tek din üzerine kurulan sistem iflas etmiş ve Türk Hükümeti inkar politikasından vazgeçmişitir. Biz yeni başlatılan süreçin sadece Kürt Halkına değil, Süryani-Asuri, Ermeni, Ezidi, Çerkez ve Pomak gibi Türkiye’de yaşayan tüm halklara Alevi ve diğer inançlardan olan kesimlere yeni olanaklar sunacağına inanıyoruz. Bu noktaya gelinmesinde sosyalistlerin ve diğer azınlıkların da katkıları unutmamak gerekir.
Biz Anadolu coğrafyasında yaşayan tüm halkların haklarının tanınmasından ve demokratik bir ülkede barış ve kardeşlik içinde yaşamalarından yanayız.
Soykırımın üzerinden 98 yıl geçmesine rağmen Türkiye Cumhuriyeti soykırımını inkar etmek için her türlü yola başvuruyor. Türkiye gerçekten demokratikleşmek istiyorsa önce geçmişle hesaplaşmalı ve soykırımını kabul etmelidir. Yaraların sarılması ve uzlaşmanın sağlanması için bu bir zorunluluktur.
Artık Türk Devleti Asuri-Süryani ve Keldanileri cemaat olarak adlandırmaktan vazgeçmeli. Biz cemaat değil, 5 bin yıldır Anadolu topraklarında yaşayan ve farklı dili, dini ve kültürü olan kadim bir halkız. Okul kitaplarında Süryanileri hain olarak tanımlayan ifadeler çıkarılmalı ve halkımızdan özür dilenmelidir. Mor Gabriel Manastırı’nın el konulan topraklarını derhal iade etmelidir.
Gönderen: Simon Atto [simon.atto@hotmail.com]
Yorumlar kapatıldı.