İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

1897 Xanasor Olayi, 40 Binlik Uydurma Ve Gerçeklik

Hovsep Hayreni / hovhayreni@hotmail.com

Günümüzün çözüm arayan Kürt sorunu, tarihin “halledilmiş” sanılan, fakat inatçı bir adalet davasına dönüşerek yaşayan Ermeni sorunuyla kopmaz bağlar içindedir. Yüz yıl önce aynı coğrafyada bir özgürlük mücadelesi boğulmuş, bir halk topyekün boğazlanmıştı. Onun hayaleti bugünkü sorunun her iki tarafını da bunaltma durumunda. Ondan kaçış yok, tavırsızlık da olmuyor.Dolayısıyla Türkler gibi Kürtler arasında da farklı eğilimler kendini daha net göstermeye zorlanıyor. Kimi cesaretle, kimi utangaç ve ikircikli yüzleşmeye yanaşırken, kimileri de buna set çekmek üzere yüzünü berkitip inkârcılığı tahkim ediyor. Resmi Türk tezlerine çok benzer söylemleri Kürt ulusalcı çevreler içinde duymamız bu bakımdan şaşırtıcı olmuyor. Ama bir de bol sıfırlı rakamlarla karşı atak yarışına girenleri var ki, bu kadarı da olmaz dedirtiyor.

Rusyalı Kürt gazeteci sıfatıyla yazan Aziz Mamoyan’ın [1] “Doğruları Görmek Lazım” başlıklı makalesinde [2] yürüttüğü fikirler ve ortaya attığı spekülatif Xanasor iddiası bu karakterdedir. İddiayı ondan aldığı gibi hiç sorgulamadan yayan başkaları da var. Tarihi tersyüz eden politik yorumlarına geçmeden önce uçurdukları o balona bir iğne batırmayı elzem görüyorum.

Makalesinde Kürtlerin de Ermeniler tarafından katliam gördüklerini vurgulamak üzere Xanasor olayını örnek gösteren yazar, 25-27 Temmuz 1897 tarihinde 250 kişilik Ermeni fedai grubunun tam 40 bin Kürdü katlettiğini ileri sürüyor. Üstelik bunu kendi tasavvuru filan değil, bizzat Ermenilerin itirafı gibi gösteriyor: Bu üç günlük savaşın sonunda Mazrik Aşireti yok edilmiş, 40.000 kadar insan öldürülmüştür”. Bu cümlenin peşine parantez açıp hangi internet sayfasından aldığına dair bir güzel referans da vermiş. Öyle ki, kimsenin şüphesi olmasın!..
“Ermeni fedailerin 40.000 Kürdü katlettiği” nereden çıkıyor?
Bir Kürt gazeteci dostumun görüş almak için ilettiği yazıyı okuyunca, önceden bilgi sahibi olmamakla beraber, muhtemel bir intikam saldırısının Halaçoğlu tarzında şişirilmiş olacağını düşündüm. Verilen rakamın mantığa hiç mi hiç sığmadığını söyleyerek işin aslını araştırma sözü verdim. Xanasor saldırısı ne üzerine yapılmış, nasıl yaşanmış, sonuçları ne olmuş, net bilgiler var mı, nasıl değerlendirmek gerekir?.. Bunları aşağıda konu etmek üzere, önce katliam bilançosu diye verilen rakama bakalım:
Xanasoru konu eden ne kadar kaynağa baktımsa orada öldürülen Kürtler için verilen bir sayı göremedim. Hiç bir internet sayfasında da “40.000 kadar insan öldürülmüştür” ibaresine rastlayamadım. Nihayet yazarın referans verdiği adrese girince karşıma çıkan Ermenice yazıda gördüm ki 40.000 rakamı Kürtlerin ölü sayısı olarak belirtilmiyor. Evet yazıda geçen böyle bir rakam var, ama neyle ilgili? Mazrik aşiretinin genel nüfusuyla!.. Doğru dürüst anlaşılması için sözkonusu yazıdan o rakamın geçtiği cümleyi Türkçe aktarıyorum:
“40 bin kişilik Kürt Mazrik aşireti eliyle yapılan 1896 Van katliamı, Ermenilere karşı Kürtler tarafından gerçekleştirilen ihlalleri doruk noktasına ulaştırdı” [3]
Görüldüğü gibi Mazrik aşiretinin genel nüfusunu ifade eden bir rakamdır bu. Xanasor olayında Mazrik aşiretinin hedeflendiğini okuyan yazar, o anlatımlarda hiç ölü sayısı belirtilmezken “aşiretin gücünün kırıldığı”, hatta “aşiretin silindiği” türünden ajitatif söylemlere bakarak “ha eğer öyle diyorlarsa, aşiretin nüfusu da 40 bin denildiğine göre, ben bu sayıyı katliam bilançosu olarak gösterebilirim” uyanıklığına başvurmuş olmalı. Eğer alıntıda tahrifat yapmadan “bakın Ermeniler böyle böbürleniyor, kim bilir kaç binini kırmışlardır” gibi bir vurgu yapsaydı, biz onun ajitatif söylemden istifade okuyucunun hafsalasına büyük rakamlar sığdırmak istediğini düşünür ve bu kadarıyla eleştirirdik. Fakat burada onu aşan birşey var. Yok “öyle bir kastım olmadı, bilerek tahrifat yapmadım” diyecekse, iki metin arasında bariz olan farkın hangi “yanlışlık”la nasıl gerçekleşmiş olabileceğini açıklaması beklenir.
Aynı rakamı Mamoyan’ın yazısından alan Xerzî isimli başka bir Kürt yazar da, Ermeni Kürt ilişkilerine değindiği kendi makalesinde kullanmış. [4] O da gerçekliğinden şüphe duymamış gözüküyor. Dahası İddiayı perçinleyecek vurgular eşliğinde veriyor. Sanki az çok bilinmesine rağmen kimilerince görmezden geliniyormuş gibi bir hatırlatma havası içinde asıl mesajlarını da yediriyor: Hanasor (Xanasorê) Ermeni Eylemi bu halkları birbirine karşı kışkırtma amaçlı yapılan provokasyonlara en güzel örnektir. Nedense milliyetçi Ermeniler ve onların mağduriyet ve mazlumiyetlerini sebeb göstererek Kürtleri tarihin en barbar milleti olarak göstermekten imtina etmeyen bazı Kürtler bu acı olayı bilmemekte, daha doğrusu hatırlamak istememektedirler… Taşnak Partisi tarafından hayata geçirilen bu eylemde en az 40.000 Kürt katledilmiştir… Malesef bu tip  kanlı olaylar halkların arasındaki mesafenin gitgide açılmasına ve düşmanlıkların artmasına sebeb olmuş, ilerde yaşanacak olan çok daha büyük kıyımların altyapısını oluşturmuştur. Bu asla inkâr edilemeyecek tarihi bir olgudur.”
1915 için özür dileyen Kürtleri caydırmaya dönük yazısında Xerzî’nin en sarsıcı kozu oluyor “40 binlik Xanasor katliamı”!.. 1915’ten önce böyle kimbilir daha ne kadar saldırıyla Ermeniler Kürtleri tahrik etmiş, sonra da eğer daha fazlasını görmüşlerse şikâyet etmeye hakları yoktur demeye getiriyor. Birazdan göreceğiz, Mamoyan’ın da benzer sözleri var. Fakat önce şu devasa rakamı kendi akıl ve hafsalalarına nasıl sığdırdıklarını sormak gerekiyor. Telâfuz ettikleri ölü sayısı, Türk ordusunun onbinlerce askeri, onlarca topu, yüzlerce makinalı tüfeği, zehirli gazları ve savaş uçaklarıyla iki yıl boyunca operasyon yaptığı Dersim’deki soykırım kurbanlarının toplam sayısına eşit neredeyse. Hafif silahlarla donanmış birkaç yüz Taşnak fedaisinin iki günlük saldırısı sonucunda böyle bir bilançoya ulaşılmasının maddi açıdan olanaksız olduğunu bilecek kadar hesap da mı bilmiyorlar?
İkisi de merak edip Xanasor’un ne büyüklükte bir yerleşim olduğuna bakmamış anlaşılan. Mazrik aşiretinin genel nüfusu belirtildiği gibi 40 bin olsun diyelim. Peki bu aşiret kaç köyde yaşıyordu, en büyük yerleşim noktasında kaç nüfus olabilirdi? Bunlar akla gelecek basit şeyler değil mi? Diyelim siz aşiretin köyler ve yayla yerlerinde dağınık yaşadığını dikkate almıyor, fedailerin saldırdığı Xanasor isimli yeri de -mümkün değil ama varsayalım ki- bir şehir sanıyorsunuz. Peki öyleyse, 250 kişilik fedai grubunun 40 bin kişilik şehir halkını komple katletmesi nasıl mümkün olacaktı, bunu da mı tuhaf görmediniz? Böyle devasa bir rakamın tuhaflığını hissetmek için insanın ille kimlik olarak suçlanan taraftan mı olması gerekir?.. Aşağıda görüleceği üzere, Xanasor denilen yer Mazrik aşiretinin çadırlardan oluşan bir yerleşim alanı. Olay tarihi haziran sonu olduğuna göre yayla yeri de olabilir. Kimi kaynakta 250, kiminde 300 çadırlık bir oba olduğu belirtiliyor. Her çadırdan bir kaç kişi kurban edilmiş olsa bilanço ne olabilir siz hesap edin. Sonuçta sayı az da olsa katliam katliamdır, ama keyfince sıfırlar ekleyip dudak uçuklatmaya çalışmak niye? Mamoyan hileli aktarma yaptığı kaynakta değilse bile aynı olayı konu eden başka internet sayfalarında 250-300 çadırdan bahsedildiğini görebilirdi.
Dürüst olmayan başka bir husus, bu saldırının sanki durup dururken ve rastgele bir Kürt yerleşimine yapılmış gibi yansıtılmasıdır. Hemen öncesinde Vanlı Ermenilere yaşatılan katliamları ve bunlarda Mazrik aşiretinin rolünü görmezden gelerek, bu saldırının (çok kötü de olsa) bir misilleme olduğunu saklayarak yazarın vermeye çalıştığı imaj “Kürt-Ermeni ihtilafını yaratanın saldırgan ve katliamcı Ermeniler olduğu”dur. Yalnız bu kadar da değil, o buradan 1915’e de uzanarak bakın nasıl bir öncelik-sonralık yada etki-tepki tablosu çiziyor.
“Bu ortaya çıkan sayı tarafların savaşta verdikleri kayıp sayısı değildir. Ayrıca makalede anlatıldığına göre iki Ermeni papaz da silahlı gruplarla beraber bu eyleme katılmıştır. Xanasorê’ye yapılan saldırının, 1915 yılı trajik olaylarından 18 sene önce icra edildiğine dikkat edelim. 1915 yılına gelindiğinde Kürtlerin yeni bir kuşağının yetiştiğini de anlayalım. Ermenilere karşı nefret duyma sebebi olan, Ermeni fedailerinin eylemlerinin hatıralarından gücünü almış bu Kürtlerin bir bölümünün, devletin Ermenilere karşı faaliyete geçirdiği cezalandırma operasyonlarında yer almış olabilecekleri kabul edilebilir. Xanasorê Eylemi, Ermeni militanlar tarafından yapılan tek kanlı saldırı değildir…”
1915’te devletin Ermenilere yaptığı katliamları “cezalandırma operasyonları” olarak nitelemek de neyin nesi? Bu aslında yazarın nerede durduğunu ele veren daha da büyük bir ayıp. Ama asıl üzerinde durmak istediğim şu “hatıralardan gücünü alma” meselesi. Eğer ki yazar Xanasor olayının yaşandığı Van-Vaspuragan çevresinde daha sonraları vuku bulan şeyler için böyle bir bağ kurmakla yetinseydi biraz makul gözükebilirdi, ama 1915’te Ermeniler yalnız Van’da değil her yerde katledildi ve çok uzak bölgelerde katliama katılan Kürtler muhtemelen Xanasor’un adını bile duymuş değildi. Bunun tek Ermeni saldırısı olmadığını söyleyerek bir iki başka olay anmaya çalışmak da durumu kurtarmaz. Çünkü gerçekten Ermenilerin o dönem fedai grupları sınırlı yerlerde, az sayılarda olduğu gibi, esas aktiviteleri de Ermeni köylüleri korumaya ve gerektiğinde direniş için örgütlemeye dönüktü. 1908’e kadar faal olup sonra demokratikleşme umuduyla dağılan fedai gruplarının saldırı eylemleri çok nadir olmuştur, o da halkın başına bela kesilen zorbalara karşı. Xanasor saldırısı büyüklüğüyle ve sivillerin bulunduğu bir yerleşimi hedeflemesiyle müstesna bir örnek sayılır. Benzeri daha küçük başka örnekler varsa bile yaygın olduğunu söylemek mümkün değil. Ermeni halkı ise, köylüsü ve kentlisiyle gayet barışçı bir mizaca sahip olup genelde kendine yönelen saldırılara karşı koymaktan bile acizdi. Tam burada Mamoyan’ın hiç sözünü etmeden geçtiği 1894-1896 kırımlarını hatırlatmak gerekir.
Özellikle 1895’in son üç ayı içinde Abdülhamit’in yönlendirmesi ve bağnaz kitlelerin kışkırtılmasıyla Ermeni halkına karşı furya halini alan pogrom tipi saldırılarda Trabzon, Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbekir, Mamuret ül Aziz, Sivas, Adana, Halep vilayetleri kapsamındaki irili ufaklı 40-50 kent ve yüzlerce köy harabeye çevrilmiş, toplam 300 bin Ermeni kurban edilmiştir. Çok yerde ordu birlikleri ve Hamidiye alaylarının da doğrudan rol oynadığı bu katliamlar Ermeni halkının hafızasında “önceki kırım-talan” olarak yer etmiş, Hamidiyeli Kürtlerin öne çıktığı yerlerde ise Kürtçe olarak “Fermanê Kurdan” diye anıldığı bile olmuştur. Etki-tepki meselesinde asıl dikkate değer olan Xanasor’dan önceki bu süreçtir. Xanasor eylemi bu sürecin son halkasındaki 1896 Van katliamından hareketle örgütlenmiş ve aşağıda görüleceği üzere tam onun birinci yıldönümüne denk düşen günlerde yapılmış. Şu halde, 18 yıl sonraki soykırımla bunun bağını kuran yazar, hemen bir yıl önceki Van katliamıyla bağını neden kurmuyor?
Parmakla işaret ettiği şeye bakın; Xanasor eylemine katılan iki de papaz varmış. Peki o papazlar neden katılmış olabilir acaba? Hemen önceki yıllarda Ermenilere yapılan saldırıların papazları vahşice hedeflemesinden olamaz mı mesela? 1894-95 Ermeni katliamlarıyla ilgili uluslararası bir raporun Van vilayeti bölümünde yazılanlara bakalım: Hepsini aktarmak uzun olur, ama orada isimleriyle anılan 12 kazanın 100’den fazla köyünde özellikle kilise ve manastırlara yönelik saldırıların yapıldığı, çoklarının yağma ve tahrip edildiği, başta papazlar olmak üzere Ermeni halkının terör yoluyla İslama geçmeye zorlandığı anlatılıyor. Birinde verilen ayrıntı; “Serp Manastırı başkanı Papaz Bedros’un önce dili ve başka uzuvları kesildi. Bu kesme-doğrama işi papazın ölümüyle bitti…” [5]. Demek ki varmış bir hikmeti papazların da fedai olmasının!..
Xanasor Seferi’nin zemini,  muhtemel oluş biçimi ve adil yaklaşım
Ermenice tarih kitapları ve internet sayfalarında “Xanasori Arşavankı” (Xanasor Seferi) diye anılan saldırı eylemi, öncesiyle birlikte şöyle anlatılıyor:
Abdülhamit yönetimi 1894-95 katliamları ardından Ermenilerin gücünü korumakta olduğu Van bölgesine odaklanır. Van’da ilk önce kurulmuş olan Armenagan partisi genişçe örgütlüdür. Taşnak ve Hınçakların da belli bir gücü vardır. Vanlı devrimciler sınırın İran tarafına düşen Salmast ve Xoy bölgelerindeki Ermenilerle sıkı ilişki içinde olup, o taraftan silah-cephane ve insan desteği alırlar. Salmast ile Van arasında yaşayan Asuri, Yezdi ve Şiilerle birlik geliştirmeyi de düşünürler. Anlaşmanın en zor olduğu kesim Sunni Kürtlerdir. İki bölge arası geçişlerde onların müdahalesiyle karşılaştıkları olur. Hamidiye alaylarında örgütlenen Kürtler Abdülhamid’in bölgedeki vurucu gücü olarak katliam tehdidini sürdürmektedir.
2 Haziran 1896 günü Van şehrinde mollaların kışkırttığı Müslümanlar saldırıya geçer. Bir hafta boyunca bir dizi Ermeni mahallesi ateşe verilir. Surp Hagop kilisesine sığınanlar orada katledilir. Şehirdeki üç Ermeni partisinin temsilcileri birleşik direniş örgütler. Türk ve Kürt silahlı grupları sürekli takviye edilirken Ermenilerin cephanesi tükenmeye başlar. Van’daki İngiliz konsolosu ve başkaları müdahale eder. Şehirdeki Ermeni devrimcilerin uzaklaşması şartıyla kırımın önleneceği sözü verilir. Birkaç günlük istişareden sonra devletle varılan anlaşma gereği Ermeni temsilcileri kendi askeri güçlerini İran’a geçirmek üzere Varaka dağına çekerler.
Armenagan temsilcisi Avedisyan öncülüğünde yaklaşık 1000 kadar genç, çoğu silahsız olarak İran’a geçiş yaparken konaklamak istedikleri Xanasor düzündeki Partoğimeos manastırı yakınlarında kuşatılır, yüzlercesi orada katledilir. Ancak 30-40 kişi Salmast’a geçebilir, bir kısmı da Van-Vaspuragan çevresine geri çekilir. Taşnaklı Bedo ile Hınçaklı Mardig’in 83 silahlı kişiden oluşan birleşik grupları da aynı yolda kuşatılır ve gün boyu çatışarak şehit düşerler. Devrimcilerin uzaklaşması ardından şehirde konsolosların varlığı sayesinde başka saldırı olmaz, fakat uzaklaştırılan gençlerin toplu kırımı büyük bir travma oluşturur. Halkın devrime olan inancı sarsılır. Van’da ciddi bir karamsarlık başgösterir.
Salmast tarafında bulunan devrimciler Taşnaklı Nikol Duman öncülüğünde toplanıp bir karşı atak yapmayı kararlaştırır. Kışı geçirdikten sonra değişik bölgelerden silahlı güçlerini birleştirir ve geçen yıl gençlerin katledilmesinde rol oynayan Mazrik aşiretine saldırı hazırlığı görürler. Şeref Bey’in yönetimindeki bu aşiret Hamidiye alaylarının aktif bir unsuru ve sınır bölgesinde denetim aracı olduğu için onun gücünü kırma, Kürtleri sindirme ve devletle işbirliğinden caydırma amacı da güdülür. Başarılı olursa Van Ermenilerinin ruh halini değiştireceği ve devrimci harekete desteğin tekrar güçleneceği umulur.
Kimi kaynaklara göre 250, kimine göre 350-400 kişilik bir saldırı gücü oluşturulur. Bu sayı fedai eylemlerinde daha önce hiç kaydedilmemiş ve sonraları da görülmeyecek büyüklüktedir. Xanasori Vartan (Sarkis Mehrabyan) komutasında hareket eden birlik Osmanlı-İran sınırını oluşturan Araul dağının kıvrımları içine konumlanır. Dağın eteğindeki Xanasor düzlüğü Mazrik aşiretinin yayla yeri yada göçebe yerleşim alanıdır. 250-300 çadırdan oluşan Mazriklerin obasına karşı 25 Haziran 1897 sabahı şafak sökmeden saldırıya geçerler. Kara çadırlar içinde dikkat çeken üç beyaz çadır vardır, bunların Şeref Bey’e ait olduğu tahmin edilir.
Ansızın yapılan baskına uykuda yakalanan ve şoka uğrayan aşiret mensupları, anlatıldığına göre direniş gösteremez. Panik halinde kaçışma başlar. Fedailer ellerine geçen erkekleri öldürür ve bir hayli kan dökerler. Söylenen işte bu kadar. Yapılan kısa tasvirlerde olayın bu sıcak safhasına ilişkin somut ayrıntılara rastlamıyoruz. Kürtlerden ne kadar insan kırıldığına dair sayı belirtilmiyor. Yalnız kadın ve çocukları öldürmeme yönünde ciddi özen gösterildiği vurgulanıyor. Şeref Bey’in ise “kadın elbisesi giyerek kaçmayı başardığı” ileri sürülüyor. Bunun aşağılama amaçlı bir yakıştırma olduğunu düşünebiliriz. Kimi kaynaklar olayın o sabah sınırlı saatler içinde yaşandığını belirtirken, kimisi 25-27 Haziran arası üç gün sürdüğünü kaydediyor. Muhtemelen saldırı birinci günde olup bitmiş, sonraki günler ise grup çekilmesini tamamlamıştır. Çünkü olay üzerine çevreden başka aşiretlerin yetişmesine kalmadan grubun Salmast istikametine çekildiği, yalnız 20 kadar kayıp verdiği belirtiliyor. [6]
Şüphesiz bunlar muğlak bilgilerdir. Ayrıntılı tasvirlerin olmaması düşündürücü. Bu durum ajitatif söylemlerde verilmek istenen imajı zedeleyecek şeylerin varlığıyla açıklanabilir. Zira öyle bir toplu saldırı, her ne kadar devletin vurucu gücü olan bir aşirete karşı düzenlenmiş olsa da, aşiret silahşörlerinin aileleriyle içiçe uyku halindeyken yapılması nedeniyle, kurunun yanında yaşı da yakmanın kaçınılmaz olduğu bir şeydir. Kadın ve çocuklara dokunmama prensibinin bu tür bir eylemde sıkı sıkıya gözetilmesi hiç kolay değil. Saldırılan çadırlarda cinsiyet ve yaş ayrımını titizlikle yapabilmenin zorluğu bir yana, karşı koyan herkesin şiddetten payını alacağı aşikârdır. Doğrudan silahların hedefi olmayanlar bile aile fertlerinin katlini görmekle dehşet yaşamış olmalıdır. Yetişkin erkek nüfusun dahi çatışma alanı dışında ayrımsız hedeflenmesi savunulamaz, çünkü aralarında masumların olması her zaman mümkündür. Xanasor saldırısı kabaca tarif edildiği gibi yapılmışsa, katliama katliamla yanıt verme anlamına gelir. Belli ki burada intikamcı bir zihniyetle hareket edilmiş ve güç gösterisiyle karşı tarafı sindirme amaçlanmıştır. Ermeni halkını motive etme amacıyla gerçeğin üstünde bir başarı tablosu çizildiğini de düşünmek mümkün. Saldırı sırasında aşiret mensuplarının kaçışına dair vurgular bu açıdan abartılı olabilir. Silahlı aşiret mensuplarının hiç karşı koyamadıklarını tasavvur etmek mümkün değil. Fırsat buldukları ölçüde çatışmaya da girdiklerini düşünürsek, olayın bir kaç cümleyle özetlendiği kadar basit olmadığını tahmin edebiliriz.
Ermeni tarih yazımında Taşnak çizgisine bağlı olan yada yakın duranlar bu eylemi büyük bir devrimci atılım ve parlak bir başarı gibi savunurken, farklı görüş açılarından bakanlar ise kendi halkına yarardan çok zarar getiren maceraperest bir girişim olarak eleştirmişlerdir. Örneğin Taşnak önderlerinden Rupen hatıralarında, bu eylemin güce tapan Kürtleri daha çekingen ve tarafsız davranmaya sevkettiğini, hatta bazılarının daha dostane yanaşmasına bile vesile olduğunu söylerken [7], Sovyet Ermenistanı tarihçilerinden H. M. Boğosyan onun bu görüşüne katılmayıp daha sonraki tarihlerde Kürt aşiretlerinin Sasun ve başka yörelerdeki Ermenilere nasıl saldırdıklarını hatırlatıyor. Xanasor eyleminin yaşandığı yıllarda onu eleştirenler olduğuna da dikkat çekiyor. Türk yönetiminin baskısıyla İran hükümetinin de Ermenilere karşı önlemler aldığını, Salmast ve Ağbag’da Ermeni nüfusun çok mağdur edildiğini belirtiyor. [8]
Bu tartışmalarda eylemin insani yönden sorgulanması görebildiğimiz kadarıyla eksik kalmıştır. Ermeni halkına yaşatılan büyük acıların böyle bir karşı atağı doğurmuş olması, yani mağdur taraf olarak hesap sormanın gözlerdeki meşruluğu bu eksikliğin doğal bir zemini olabilir. Ermeni halkının kökünü kurutan soykırım gerçeği karşısında Türk devleti gibi Kürt siyasi kurumlarının da ciddi bir tarihsel yüzleşmeden kaçınıyor olması, Ermeni tarafının kendi payına muhasebe yapma duyarlılığını zayıflatan bir diğer büyük faktördür. Yine de bu duyarlılığı gösterenler hiç yok değil. Aziz Mamoyan’ın kendi makalesinde sözünü ettiği tarihçi-akademisyen Stepan Boğosyan’ın eleştirel yaklaşımı bunun bir örneğidir.
S. Boğosyan, Şeref Bey yönetimindeki Mazrik aşiretinin Ermeni halkına yönelik katliam ve talanları nedeniyle hedef seçildiğini doğrulamakla beraber, Xanasor eyleminin oluş biçimini yukardakinden farklı olarak şöyle tasvir etmiştir: “Ermeni grupları Xanasor düzündeki Mazriklerin konak yerini kuşatıyor ve çadırlar üzerine ateş açıyorlar. Kürtlerin yerleşimi işgal ediliyor, fakat anlaşılıyor ki aşiretin reisi kendi askeri bölüğüyle uzaklaşmayı başarmış. Böylece yapılan sefer kendi hedefine ulaşamıyor. Dahası atılan kurşunlarla ölen Kürt kadın ve çocukları da oluyor. Nedeni çok basit, çünkü geceydi ve kime ateş ettiğini seçebilmek mümkün değildi. Eylemin başarısız görüleceği belliydi… Fakat hayır, Taşnaktsutyun başarısız kalmış olamazdı! Ve Xanasor seferi Ermeni halkının özgürlük savaşındaki en parlak sayfalardan biri ilan edildi. Dahası bu deneyim savaş koşullarında hümanist duruşun sembolü yapıldı. Hatta ‘Ermeni fedaisi kadın ve çocuklara ateş etmiyor’ dizeleriyle bunun şarkısını yaktılar.” [9]
Buna karşılık Boğosyan’a açık mektup yazan Vazken Ğazaryan ise onun eleştirel yaklaşımına teessüflerini belirttikten sonra soruyor: “Eğer gerçekten iddianızı temellendirecek kanıtlarınız varsa buyurun bari o yararlandığınız kaynakları belirtin, isterse Türk kaynakları olsunlar…” [10]
Bu yazışmalardan anlaşılacağı üzere olayın aslı oldukça kalın bir sis bulutu arkasında kalmış ve doğru dürüst ne yaşandığını ortaya koyacak yazılı şeyler bulma ihtimali de çok zayıftır. Böyle olması yine şaibeli bakmaya hak verir. Çünkü eğer şarkılara konu edildiği gibi övünç duyulacak bir muhtevada yaşanmış olsaydı, eyleme katılmış fedailer veya onlardan dinleyen Ermeni aydınları olayın ayrıntılı bir öyküsünü herhalde yazarlardı. Ayrıntılı yazımından kaçınılan şeyler genelde iyi olmayan hatıralardır. Ama öte yandan eylemin bilançosu çok ağır olsa bunun da sözlü Kürt edebiyatına yansıması ve daha sonra Kürt/Kürdistan tarih yazımına girmesi beklenirdi. Ermenileri suçlamak için koz arayan Osmanlı makamları ise yazılı raporlarında işlemeyi ihmal etmezlerdi. Bir de bu alanlara bakmak lazım Xanasor’un boyutunu anlamak için.
1894-96 katliamlarına misilleme niteliğindeki Xanasor olayı gibi, 1915 soykırımı ardından Ermeni gönüllü gruplarının yer yer Türk ve Kürt köylerine yönelik intikam saldırıları da olmuştur. Boyutlarının çok çok abartılıyor olması ayrı mesele, fakat az da olsa katliam niteliğine bürünen misillemelerin yanlışlığını görmek, tespit edilebilen bu tür olguların vicdani muhasebesini çekincesiz yapmak gerekir. Bunları istismar etmeye çalışanlar varsın etsin, açık yürekli davranış genel plandaki haklılığın daha net görünmesini sağlar. Ermeni halkı bütün o süreçlerin tartışmasız en büyük mağdurudur. Önceki gerginlik ve çatışmalar içinde kendi öncülerinin payı ne olursa olsun, nihayetinde hiç bir şeyin mazur gösteremeyeceği canavarca bir imha planının tek taraflı kurbanı olmuştur. Buna karşı direnişleri asla suçlanamayacağı gibi, katliama dönüşen intikam hareketleri bile kendine yapılanlarla aynı kefeye konulamaz. Evet, Taşnakların şaibeli Xanasor eylemini halen yıldönümlerinde kutluyor olmaları bu açıdan eleştiri hak eden bir durum. Fakat bunu “canilerin kahramanlaştırılması” gibi bir klişeyle ayıplamak da ölçüyü kaçırmak olur. Biliyoruz ki o eyleme kalkışan fedailer Kürt halkının düşmanı yada kana susamış caniler değildi. Toplu yerleşim alanına baskın vermeleri, muhtemelen hedeflerini izole durumda yakalama güçlüğünden ve hesap sormanın halk arasındaki yakıcılığından ileri gelmiştir.
Ulusal gerilla hareketlerinde devrimci eylem çizgisi dışına çıkan bu tip saldırılar, hatta daha kötüleri yakın dönemlerin de gerçeğidir. Hatırlayacak olursak, PKK’nın kendi halkından olan koruculara karşı eylemlerinde de zaman zaman toplu katliam tabloları ortaya çıkmış, bir kaç yerde korucu ailelerin evleri ateşe verilip kadın-çocuk dahil 30-40 kişi öldürülmüştü. Sonra Öcalan bu eylemleri Botan bölgesinde feodal intikamcı anlayışla hareket ettiğini söylediği bir komutanın sırtına yıkmış ve “Kör Cemal pratiğini mahkum ediyoruz” demişti. Ama yıllar sonra Dersim’de de katliam dahil halka ve diğer devrimci güçlere karşı zorbalık yapıldı, bu da önceki gibi merkezi politikanın bir ürünüydü, ama geri tepince bu defa da günah keçisi Doktor Baran oldu. Demek istediğim, ulusal hareketlerin sakat anlayışları ve zararlı pratikleri çok yerde görülmüştür. Taşnak ve Hınçak partilerinin haklı ulusal mücadeleleri içinde de yer yer çığırından çıkan, vicdanları yaralayan şeylerin olması doğaldır. Ama onları bire bin katarak suçlayıp, PKK’nin benzer işlerine gelince laf söyletmeyenler gerçekte yalnız kendi çifte standartlarını teşhir etmiş olurlar.
Sözkonusu iki makalenin Kürtler arasında 1915 muhasebesinden kaçınmayı telkin eden mesajlarını ve ardındaki zihniyeti de eleştirmek gerekiyor. Onsuz bu konu tamamlanmış sayılmaz. Ancak fazla uzatmamak için o irdelemeyi sonraya bırakıyorum. Yakında ayrı başlıkla sunmak üzere…
24/02/2012
[1]- Yazar bu isim dışında Ezîz ê Cewo ismiyle de anılmaktadır.
[4]- Xerzî, Geçmişten günümüze Kürt-Ermeni ilişkileri ve 1915 tarihsel kopuşunun günümüze yansımaları: (http://www.mezopotamya.gen.tr/drok-tarih/kurt-ermeni-iliskileri-1915-ve-ozur-meselesi-h1716.html)
[5]- Ermeni Katliamları Raporu 1894-1895, İstanbul’da Görevli Altı Büyükelçiliğin Ortak Hazırladığı İstatistik, Hazırlayan P. F. Charmetant, Peri Yayınları, İstanbul-2012, s. 82-84. (Manastırın isminde geçen kelime Serp değil, aziz anlamında Surp olmalı). 
[6]- Olayla ilgili anlatımlar birçok internet sayfasında var, çok benzer olmaları nedeniyle hepsinin hareket noktası Rupen’in aşağıdaki hatıra kitabı olmalı. Burada hepsinden ortak bir derleme vermeye çalıştım.
[7]- Rupen, Hay Heğapoxagani Mı Hişadagnerı (Bir Ermeni Devrimcinin Anıları), 2. cilt, Tahran-1982, s. 45
[8]- H. M. Boğosyan, Vaspuragani Batmutyunits (Vaspuragan Tarihinden) 1850-1900, Yerevan-1988, s. 289
[9]- Çorrort İşxanutyun, No: 439, 2 Aralık 2003
[10]- Hay Ariner, Sayı 63-64, Ekim 2005

Yorumlar kapatıldı.