İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Komisyon Kurulduğunu Gazeteden Öğrenen Patrik Bartholomeos: Konu Ruhban Okulu ama Patrikhane muhatap değil

Pelin Batu Revnak / pelin.batu@milliyet.com.tr
Bartholomeos, “Modern bir Türkiye’de bir ilim yuvasının 42 sene boyunca kapalı tutulması kolayca anlaşılacak bir durum değil. Yeni bir komisyon kurulmuş ama biz medyadan öğreniyoruz. Yani bu komisyonda Patrikhane’nin temsilcisi yok, sesi yok. Sanki biz muhatap değiliz” dedi.

Pelin Batu Revnak / pelin.batu@milliyet.com.tr
Fener Rum Patriği Bartholomeos’un odasında ilk dikkati çeken duvarda asılı Atatürk portresi. Karşısında da Meryem Ana ikonosu var.
Eskiden, muhterem şahsiyetlerin huzuruna çıkmadan, küçük bir protokol dersine tabi tutulurmuşsunuz. El öpmek, ulvi şahısın gözlerine dik dik bakmamak gibi belli etiketlere uymanız gerekiyormuş. Zamanın değiştiğinin farkındayım ama ben, 250 milyon insanın ruhani lideri, dünyanın en köklü kiliselerden birinin başındaki Patrik hazretlerinin makamının dışında beklerken ‘Acaba Sayın Bartholomeos’un elini öpsem mi?’ gibi şeyleri düşünmekle meşguldüm.
Geç kalma evhamım yüzünden Ercan’la Patrikhane’ye erken gittik ve kabul salonundaki eski Patriklerin nazarları altında çikolata yedik. Yarım saat sonra Patrik’in ofisine davet edilince, ‘Elini öpsem mi?’ diye düşünürken fırsat bile vermeden elimi sıktı, beklettiği için tekrar tekrar özür diledi. Oysa bekletmemişti, biz erken gelmiştik. Ofisine girince gözüme ilk çarpan Atatürk’ün portresi oldu. Ülkemizdeki herhangi ofisten tek fark Atatürk’ün karşısında bir Meryem Ana ikonunun asılı olmasıydı. Hemen sohbete koyulduk.
‘ÇOK ÜZGÜNÜZ’
Gündemdeki bir soruyla başlamak istiyorum. Ruhban Okulu’nun akıbeti ne olacak?
– En gündemdeki. Ve kaç defa konuşuldu bu. Patrikliğimin 21 senesi boyunca kaç defa bana bu soruyu ilettiler, kaç defa cevap verdim, derdimizi anlatmaya çalıştım. Çok üzgünüz. Modern bir Türkiye’de bir ilim yuvasının 42 sene boyunca kapalı tutulması kolayca anlaşılacak bir durum değil. Okulumuz 1844’te açıldı. 1971’e kadar faaliyet gösterdi.
Atatürk kapatmadı, İnönü, Menderes kapatmadı. 1971’de anormal bir siyasi durum varken Ankara’da kapatıldı. Ve o zamandan bugüne kadar çok umut verildi bize. Birkaç defa heyecanlandık, açıldı, açılacak diye. Geçenlerde Hürriyet gazetesinde okuduk yeni bir komisyon kurulmuş ama biz medyadan öğreniyoruz. Yani bu komisyonda Patrikhane’nin temsilcisi yok, sesi yok.
Bu da enteresan…
– Evet enteresan. Sanki biz muhatap değiliz. Bu okulu Patrikhane açtı 19. Yüzyılda. Patrikhanemizin denetimi altında ve Patrikhanemizin parasıyla faaliyet gösterdi yüz küsur sene boyunca. Şimdi ruhban okulu konusu konuşuluyor ve Patrikhanenin haberi yok, Patrikhane muhatap değildir. Birkaç sene önce dönemin YÖK Başkanı Kemal Gürüz’le konuştuk Ankara’da. Dedi ki; ‘Haftaya İstanbul’a geleceğim ve konuşmamıza devam edeceğiz’. Ne geldi, ne gördük, askıda kaldı.  Bu 42 sene boyunca biz okulumuzu arıyoruz. Okulumuz nerede? Din özgürlüğümüz nerede? Eğitim özgürlüğümüz nerede?
İnsan hakları nerede? Lozan nerede? Çünkü Lozan’da bir madde var. Diyor ki; ‘Türkiye’deki azınlıklar kendi paralarıyla din eğitimi veren okullar açabilirler’. Biz yeni bir okul istemiyoruz. Eski okulumuzun iade edilmesini, tekrar faaliyete geçmesini istiyoruz. Sayın Hüseyin Çelik gerek Milli Eğitim Bakanıyken gerek Fener’deki Kırmızı Mektep’te Yunan mevkidaşı ile bir toplantıda konuşurken, o okulun 550’inci yıldönümü kutlanırken, (İstanbul’un fethinden bir sene sonra kuruldu Fener’deki  Kırmızı Mektep), dedi ki; ‘Bu okulun kapatılması yanlıştı, açılmaması da yanlıştır’.
‘YAPMAK HAKKINIZ’
Milli Eğitim Bakanı,  Ak Parti’nin sözcüsü ve Ak Parti’nin başkan vekillerinden.  Bu buluştuğumuz bina, eski halinde ahşap iken 1941’de yandı. 1941’den sonra 46 yıl boyunca izin istedik ve çıkmadı. 46 sene bekledik. Ruhban Okulu için 42 senedir bekliyoruz. En nihayet rahmetli Özal bu izni çıkardı. Başbakanlığı döneminde. Cumhurbaşkanı iken ben yeni Patrik seçilmiştim.
1991 yılında?.
– 1991’de Çankaya’ya çıktım. Ankara’daki büyüklerimize bir nezaket ziyareti yapmaya gitmiştim Ankara’ya. Ve rahmetli Özal’a bu bina için teşekkürlerimi arz ettim. Gülümsedi ve dedi ki; “Patrik hazretleri bu izin için biliyorsunuz çok tenkit edildim fakat doğrusunu yaptım. Madem ki eviniz, binanız yandı gayet tabii ki yeni bina yapmak hakkınızdır’.
Müsait olduğum zaman ölüm yıldönümü olan 17 Nisan’da kabrine gidiyorum. Dua okuyorum, çiçek koyuyorum. Korumam biliyor, beraber gidiyoruz. Şükranlarımızı tekrar tekrar bildirmek için.
Bir de 1991’de Patrik seçiminde aday listesinde kimsenin silinmediği için müteşekkiriz, çünkü bazen siliniyor sebep gösterilmeksizin. 1991’de kimse silinmedi. Onun için de teşekkür ettim rahmetli Özal’a seçildiğim zaman. Ve dedi ki; ‘Mesut Yılmaz’a talimat verdim, Rum vatandaşlarımızı serbest bırakın, yeni Patriklerini kendi örf ve adetlerine göre seçsinler ve kimse karışmayın.’ Ve böylece kimse silinmedi. Bir evvelki seçimde, Athenagoras’ın  ölümünden sonra 1972’de en kuvvetli dört aday silindi. Büyükada’daki yetimhanenin 1964’te içindeki ilkokul kapatıldı. Yangın tehlikesi varmış.

Patrik Bartholomeos, Pelin Batu’nun sorularına samimi yanıtlar verdi.

‘Başbakan’a müteşekkiriz’
Evet, okudum…
– Şimdi aşağı yukarı 15 kişi buradalar, 25 kişi de yurtdışında. Demek ki önümüzdeki patrik seçimi 40 kişi, 45 kişi arasında gerçekleşecek. Bu çok müspet bir şey. Sonra benim memleketim olan Gökçeada’da 48 sene sonra bir Rum ilkokulunun açılmasına izin verildi. Bütün bunlar çok müspet, güzel şeyler. Ve hükümetimize müteşekkiriz.
Başbakanımıza müteşekkiriz. Fakat diğer bahsettiğim konular bizi yıpratıyor, üzüyor. Ve bizim ikinci sınıf vatandaş olduğumuza dair bir intiba yaratıyor bize ve yabancılara. Yani buraya büyükelçiler geliyor, yabancı başbakanlar, devlet başkanları geliyor.
Soruyorlar; ‘Nasıl?’ Anlatıyoruz, hakikatleri söylüyoruz. Türkiye’yi kötülemek değil, nasıl size anlatıyorum, hakikatleri onlara da anlatıyorum. Bütün bunları anlamakta zorlanıyorlar; ‘Nasıl olur, nasıl olabilir?’ Bir süre öncesine kadar bir yabancı şahsiyet, siyasetçi, bize gelmek istediği zaman Dışişleri veya diğer Türk makamları bırakın kolaylık göstermelerini engel olmaya çalışıyorlardı; ‘Patrikhane’de ne işiniz var, niye gidiyorsunuz’ diye.

1844 yılında açılan Heybeliada Ruhban Okulu 1971 yılında alınan bir kararla kapatıldı. O günden bu yana okulun tekrar açılması tartışılıyor.
‘40-50 yıl uğraştık’
O güne kadar tehlike yok…
– Yok. 1964’te çok zor bir dönemden geçti azınlıklar. Kapatıldı. Ve ondan sonra o binayı elimizden almaya kalkıştılar. Mahkemelere düştük. Buradaki mahkemeleri kaybettik. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurduk ve hakkımızı bulduk. Demek istediğim 40-50 sene uğraştık.
Yetimhane, Ruhban Okulu, Patrikhane binası bekledik, bekledik, beklettiler, beklettiler. Kendi kendimize soruyoruz; ‘Bir sabır testinden mi geçiriyorlar bizi?’ Bizi rencide eden başka bir konu bütün meselelerimizin, bütün azınlıkların meselelerinin Dışişleri’nden geçmesi. Sanki biz buranın yabancısıyız. Türk vatandaşıyız. Patrikhanemiz için ne diyor Ankara? ‘Türk kurumu’. Ama bütün konularımız, bütün meselelerimiz dışişlerinden geçiyor. Sayın Davutoğlu’na söyledim bunu, Patrikhaneye teşrif ettiğinde. Gülümsedi ve dedi ki, ‘Bizim için onurdur sizin meselelerinizle uğraşmak.
Fakat nasıl oldu ben de bilmiyorum’. Yani acayip şeyler oluyor. Güzel şeyler olmuyor değil. Bu son senelerde özellikle müspet adımlar atılıyor: araziler iade ediliyor, Vakıflar Genel Müdürlüğü Meclisi’nde bir gayrimüslim var, sayın Laki Vingas  seçimle işbaşına geldi, bütün azınlıkların seçtiği bir vatandaş bizi temsil ediyor.
Bu ilk defa oluyor. Efendim, metropolitlerimize, yurtdışındaki metropolitlerimize Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verildi. Ve bu yarınki bir Patrik seçimini kolaylaştırmış oluyor çünkü onlar hem aday olabilir hem de oy verebilir yeni patriğin seçiminde, Türk vatandaşı olarak. Aşağı yukarı 25 kişi bu vatandaşlığa geçtiler. Zaten biz burada Türk vatandaşıyız. İki sene yedek subaylık yaptım.
YARIN: NİYE BU KADAR AZ KALDIK?

Yorumlar kapatıldı.