Zeynep Tozduman
1868 yılında Diyarbakır’da doğan büyük düşünür, dilbilimci, yurtsever ve bir öğretmen olan Naum Faik Palak, bölgede çok dilliliğin ilk mimarlarından biridir. 5 Şubat 1930 senesinde Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) New Jersey şehrinde hayata gözlerini kapatana dek 30 değerli eser ve çok sayıda makale bırakmıştır. Ne gariptir ki, AMED’de çok dilliliğin ilk temsilcisi olmasına rağmen, Naum Faik’in yazdığı eserlerden ülkemizde ancak ikisi bizlere kazandırılabilmiştir.
Bu iki kitaptan ilk yayınlanan “Naum Faik ve Süryani Rönesansı” ( /Murat Fuat Çıkkı, Çeviren Mehmet Şimşek) İki dile çevrilmiştir. Bir diğeri Naum Faik’in ABD’de çıkarttığı dergilerinden derleme şeklinde olup, yine çok dilliliğin günümüzde temsilcisi olan Diyarbakır/Sur Belediyesi ve değerli başkanın katkılarıyla (Türkçe-Kürtçe-Süryanice olarak) ‘’Bet Nahrin’’ bizlere kazandırılmıştır.
1895 Hamidiye Hıristiyan katliamlarının tanığı olan Naum Faik, halkının yaşadığı onca acıya rağmen o topraklarda barışın ve kardeşliğin sembolü olarak çok dilli bir dergi ve gazeteye de imzasını atmıştır. Bugün hala ne yazık ki, bırakın anayurdu Bet Nahrin (Süryani mitolojisine göre iki nehir arası, kutsal toprakların olduğu yer) olan coğrafyada, doğduğu yer olan Diyarbakır’da bile bilinmeyen bir yazardır. Politik sürgün olarak gittiği ABD’de yaşadığı yıllarda, sürekli anayurduna özlemi anlatan şiirleri bu gün hala güncelliğini korumaktadır.
“Sende doğdum, sende ölmek isterim ey vatanım.
Eylerim arzu turabında gömülsün bu tenim”
Politik sürgün olarak anavatanından ayrı yaşamak zorunda kalan Naum Faik, sürgünde yaşayan tüm yurtseverler gibi vatan özlemiyle, son nefesine dek Süryani halkı için mücadele etmiştir.
Faşist sistem yüzünden, sürgünde yaşamak zorunda kalan Yılmaz Güney, Ahmet Kaya, Aram Digran, Garabet Demirciyan, Nazım Hikmet vb. nice sürgünler veren, bu ülkenin aydınları bile ne yazık ki, bir tek onu hatırlamıyor. Hatırlamıyor, çünkü tanımıyor ve yok sayıyor. Ölümünün üzerinden 83 yıl geçti, onun bu ülkede temelini attığı ‘’Anadilde eğitim hakkı’ ’ve çok dillilik anlayışı, bölge belediyeleri tarafından yaklaşık 3-5 yıldır hayata geçirildi. Naum Faik’in varlığından bihaber olan bu ülkede, büyük düşünürün fikirleri 83 yıl sonra yeni yaşamlar örüyor, hayata geçiyor.
Süryani, Ermeni, Alevi, Ezidi dostu olan Sur Belediye başkanı ABDULLAH DEMİRBAŞ’tan tam iki yıl evvel kamuoyu ile paylaştığım bir yazıyla Naum Faik’in evinin kamulaştırılması için söz almıştık. (http://www.suryaniler.com/konuk-yazarlar.asp?id=736)
Naum Faik’in evinin kamulaştırılması ve restore edilmesi konusunda, başkanla sözleşerek Diyarbakır’dan ayrıldığımda Sayın Demirbaş’ın gözlerinde Naum Faik’in meşalesini görmüş olmanın sevincini yaşayarak Ege’ye yolculuk ettim. Ne yazık ki, bu gün hala kamulaştırma/restorasyon yapılmadığı için Süryani halkına bu eser kazandırılamadı. Süryani halkına büyük destekleri olan Abdullah Demirbaş dostumuzdan bu sözünü yerine getirmesini ısrarla ve inatla bekliyoruz. Hepimiz biliyoruz ki, yaklaşık iki yıldır Kürt halkı; Van depremi, operasyonlar, gözaltılar, Roboski katliamı, Paris’te 3 Kürt kadın özgürlük savaşçısının (Sakine, Fidan, Leyla) katledilmesi gibi çok büyük acılar yaşadıklarından olsa gerek, bize verilen sözü henüz hayata geçiremedi. Sanırım bu acılar bizim projemizi de biraz öteledi..
İsa’nın konuştuğu dil olan Aramiceyi kullanan Süryani halkının dili de, kültürü de kendi doğduğu topraklarda, yok olmadan gelin hep birlikte Süryani halkına ve kültürüne sahip çıkalım. Işığın çocuklarına, geçtiğimiz günlerde güneşin çocuklarından gelen özür ile Süryani halkının yüreklerinde bir kez daha umut çiçekleri yeşerdi.
Bu ülkede 1915’in hesabını sormadığımız içindir, bu gün siyasal, kültürel, etnik ve dini soykırımlar yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Türkiye’de barışın simgesi olan, 1915 soykırımından ötürü özür dileyen Sayın Ahmet Türk ilk parlamenterdir. Barış ve ezilen halklar adına verdiği mücadele ile Sayın Ahmet Türk’ü bir kez daha taçlandırıyorum. Kürt halkının seçilmiş iradesi olarak soykırım yaşayan halklardan özür dileyen Ahmet Türk’e, bir Türk kadını olarak onun şahsında Kürt halkına ve soykırım yaşayan halklara mesajımdır.
‘’Ben, bir Türk kadını, aktivist, barışsever, insan hakları savunucusu, bir gazeteci olarak sadece 1915 soykırımı yaşayan halklardan değil, Alevi katliamı yaşayanlardan (Dersim, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi vb. katliamlar), ve özellikle son 30 yıldır büyük acılar yaşatılan Kürt halkından da şahsım adına ve tüm ölenler adına, büyük insanlık önünde bir kez daha özür dilerim.’’
Soykırım yaşayan ve ezilen halkların yanında olmak, o halkın kültürüne ve acılarına sahip çıkmaktan geçer. Naum Faik’e sahip çıkmak, Süryani halkına sahip çıkmaktır.
Barış sürecine girdiğimiz bu dönem, umarım ve dilerim ki, onurlu bir barışa ve özgürlüklere evrilir de, önümüzdeki 2014 yılında eşit ve kardeşçesine, sevdaların şehri AMED’de hep birlikte (Kürdiyle, Ermeni’siyle, Süryani’siyle, Alevi’siyle, Ezidisiyle, Romanıyla, Rum’uyla, Giritlisiyle, Boşnak’ıyla, Laz’ıyla ) güneşin sofrasında buluşuruz.
İşte, o gün büyük gün geldiğinde AMED, güneşi zapt edecek kardeşliğin ve dostluğun tarihini de yazacaktır elbet.
Yorumlar kapatıldı.