İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Rusya, Karabağ Sorununu Rafa Mı Kaldırdı?

Dört yıllık bir aradan sonra ülkesindeki başkanlık seçimlerini tekrar kazanarak Kremlin Sarayı’na dönen Vladimir Putin’in, iktidarının ilk yılında Karabağ sorununun çözümü doğrultusunda herhangi bir adım atmadığı görülüyor. Dmitri Medvedev’in başkanlığı döneminde sıkça inisiyatif kullanan, devlet başkanları düzeyinde art arda görüşmeler organize eden ve bildirgelerin imzalanmasını sağlayan Kremlin Sarayı, Putin’in iktidara dönüşünden sonra pek hevesli görünmüyor.Her ne kadar Medvedev döneminde yapılan görüşmelerden olumlu ve somut bir sonuç alınamadıysa da en azından o zaman sorunun çözümü doğrultusunda istişareler sürüyor, göstermelik bile olsa bir takım gelişmeler yaşanıyordu.Oysa daha önceki yıllarla karşılaştırdığınız zaman 2012 senesinde Karabağ sorununun çözüm süreci neredeyse askıya alındı diyebiliriz. Bu durum sorunun çözümü açısından Rusya’nın ne kadar önem arz ettiğinin bir göstergesidir. Tabiri caizse, yeni Moskova yönetimi, sanki istediği anda ateşi fitilleyip istediği zaman söndürebilecek kapasitede olduğunu göstermek istemektedir.
***

Rusya’da üçüncü kez devlet başkanlığı koltuğuna oturmaya hak kazanan Vladimir Putin’in, artık Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ sorununun çözüm süreci ile fazla ilgilenmediği görülüyor.

Dağlık Karabağ sorununa çözüm aramakla görevlendirilmiş olan AGİT Minsk Grubu eşbaşkanı konumundaki bir ülkenin çatışma bölgesindeki herhangi bir gelişmeye karşı duyarsız kalmaması, durumu büyük bir titizlikle takip etmesi ve sürekli yeni inisiyatiflerde bulunması gerekmektedir.
Hele eşbaşkan sıfatındaki bir ülkenin devlet başkanıysanız, çözüm arayışları konusunda yorum yapmaktan kaçınmamanız, mesele ile yakından ilgilenmeniz ya da ilgileniyormuş gibi yapmanız icap eder. Eğer birkaç saat süren basın toplantısında balığa nasıl gittiğinizi detaylıca anlatacak kadar vakit bulabiliyorsanız, o zaman Karabağ sorununun çözüm süreci ile ilgili yöneltilen soruyu “yine mi Karabağ” diyerekten yanıtsız bırakmamanız gerekir.
Dört yıllık bir aradan sonra ülkesindeki başkanlık seçimlerini tekrar kazanarak Kremlin Sarayı’na dönen Vladimir Putin’in, iktidarının ilk yılında Karabağ sorununun çözümü doğrultusunda herhangi bir adım atmadığı görülüyor. Dmitri Medvedev’in başkanlığı döneminde sıkça inisiyatif kullanan, devlet başkanları düzeyinde art arda görüşmeler organize eden ve bildirgelerin imzalanmasını sağlayan Kremlin Sarayı, Putin’in iktidara dönüşünden sonra pek hevesli görünmüyor.
Her ne kadar Medvedev döneminde yapılan görüşmelerden olumlu ve somut bir sonuç alınamadıysa da en azından o zaman sorunun çözümü doğrultusunda istişareler sürüyor, göstermelik bile olsa bir takım gelişmeler yaşanıyordu.
Oysa daha önceki yıllarla karşılaştırdığınız zaman 2012 senesinde Karabağ sorununun çözüm süreci neredeyse askıya alındı diyebiliriz. Bu durum sorunun çözümü açısından Rusya’nın ne kadar önem arz ettiğinin bir göstergesidir. Tabiri caizse, yeni Moskova yönetimi, sanki istediği anda ateşi fitilleyip istediği zaman söndürebilecek kapasitede olduğunu göstermek istemektedir.
Şu anda dışişleri bakanları düzeyindeki görüşmelerin dahi büyük bir zorlukla organize edildiği bir dönemden geçiyoruz. Kaptanlığını Rusya tarafının yürüttüğü AGİT Minsk Grubu eşbaşkanları ise rutin açıklamalardan ziyade bir şey yapamıyorlar.
Anlaşılan, başta Rusya olmak üzere AGİT Minsk Grubu eşbaşkanları, Karabağ’da olup bitenleri fazla umursamıyorlar bile. Moskova, halen Beşar Esad rejiminin avukatlığını yaparak Suriye’de gerginliği tırmandırmakla bölgedeki hedeflerine varmaya çalışıyor. Askeri harcamalarını önemli ölçüde azaltan Washington yönetimi ise, Afganistan’daki gruplar ve ABD karşıtı diğer örgütlerle uğraşıp durmakla yetiniyor.
Ha, bir de dış politikada “komşudan geri kalmama” ilkesi ile hareket eden bir Fransa var. Mali’ye asker çıkaran Paris yönetimi, sanki “bakın, burası hala benden sorulur” demek istiyormuş gibi tavır yapıyor. Fransız emperyalistlerin Anglosakson müttefikleri ise, “bırakın Fransızlar uğraşsın, nasılsa şu Afrikalıların dilinden iyi anlarlar” düşüncesi ile “hodri meydan” diyorlar.
Neyse ki gerektiğinde hiç değilse dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde bir araya gelip rutin bir açıklama yapabiliyorlar. Ev ödevlerini yapmayıp velilerini kandırmaya çalışan çocuklar gibi bin bir çeşit bahane buluyorlar. Yaptıkları göstermelik gözlemlerle sanki arabuluculuk misyonunu bitmiş varsayıyorlar.
Ezberleri bozulduğunda da suratları asılıyor hemen. Kendilerinden aşağı yukarı hiçbir beklentinin olmadığının farkındalar ama yine de rutin dışına çıkmak istemiyorlar. İşte al sana AGİT Minsk Grubu…
Kaldı ki Rusya’nın özel inisiyatif kullanarak kendi bünyesinde geliştirdiği çözüm arayışlarını devreye sokuşuna, ki Medvedev döneminde sıkça görülüyordu, bu tür girişimlerin bir sonuç vermeyeceği daha ilk başlarda tahmin edilmekteydi.
Ayrıca, Kremlin Sarayı’nın bu konuda hiç acelesi yok. “Çözüm istiyorlarsa nasılsa dönüp dolanıp sonunda beni bulurlar” düşüncesi ile aracılığa değil hakimliğe soyunan Moskova, çıkarlarını korumak suretiyle şimdilik kapris yapıyor.
Ceyhun Alekber
F.V
http://www.1news.com.tr/yazarlar/20130119121628025.html

Yorumlar kapatıldı.