İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye’de dini azınlıklar: Temsiliyet ve kurumlaşma

Yakup Barokas /  ybarokas@salom.com.tr

Oysa 1930-1950 yılları dışında hükümetin seçimle iş başına gelecek bir sivil meclise sıcak bakmadığı ve bu yola gidilmemesi için telkinde bulunduğu iddiası pek gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Seçimle iş başına gelecek sivil bir meclis önerisi Ermeni Cemaati tarafından da 2009 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a iletildiğinde kendileri konuya olumlu yaklaşmış ve hemen bir taslak hazırlanmasını istemiştir. Ermeni cemaati tarafından ise aradan geçen üç buçuk yıl zarfında böyle bir çalışma yapılmadı. (Gerçekten sapla saman karışması buna denir sanırız. Sayın yazar, Patriklik Danışma kurulunun 1998’de yasaklandığını duymamış. Bırakalım cemaati, Patrikliğin ve hahambaşılığın bile tüzel kişiliği tanınmamışken, yasal ciddi bir boşluk varken, danışmanlıktan başka bir görev üstlenmesi mümkün olmayan seçilmiş bir sivil meclis sadece dertlere dert katar. Umarım bizim hakim zihniyet bu fikrin üzerine atlayıp cemaat ve cemaat vakıfları üzerinde yasal bir yetkisi olmayan bir meclis seçimi istemez. Yeterli güçleri ve destekleri var yaparlarsa da şaşılmaz. Tek doğru çözüm cemaat vakıfları üzerinde denetim ve koordinasyon  yetkisi olan cemaatin tüzel kişiliğinin tanınması ve örgütlenmesine izin verilmesidir.HYETERT)

Not: Sözlüklerde Temsiliyet sözü yoktur. Bu söz azınlık basını tarafından zorla galat-ı meşhur haline getiriliyor. HYETERT

11 Ekim 2012 tarihinde Galatasaray Üniversitesi, SDRE (Societe, Droit et Religion en Europe) ve Strasbourg Üniversitesi’nin birlikte düzenledikleri “Türkiye’de dini azınlıklar: Temsiliyet ve Kurumlaşma” panelinde1gerçekleştirdiğim sunumun bazı bölümlerini içerdiği tarihi bilgilerin okuru ilgilendireceğini düşünerek aktarmayı uygun gördüm.
16 Ocak 2013
Kısa bir süre önce Müşavirler Kurulu tarafından Türk Musevi Cemaati Başkanlığına İshak İbrahimzadeh seçildi. Kendisini kutlar başarılar dilerim. Çalışkan kişiliği ve uzun yıllar cemaat yaşamındaki deneyimi ile bu görevi en iyi şekilde yerine getireceğine inanıyorum.
Dini azınlıkların kurumlaşma konusunu tarihi perspektifi açısından ele aldığımızda 19 Mart 1865 tarihli İrade-i Seniye (padişah emri) ile de tasdik ve kabul edilen Hahamhane Nizamnamesi’nin büyük bir önem taşıdığı ortaya çıkmaktadır. Söz konusu belgeye göre Hahamhane üç meclisten kurulmuştur. Bunlar, Meclis-i Umumi, Meclis-i Ruhani ve Meclis-i Cismanidir.
Nizamnameye göre Meclis-i Umumi, haham sınıfından yirmi ve halktan altmış olmak üzere toplam seksen üyeden oluşuyordu. Halktan seçilecek altmış üye için nüfusa göre hangi mahallerde kaç üye seçilecek ise en az bu üye sayısının iki misli aday belirlenip gizli oyla seçim yapılırdı.
Meclis-i Cismani ise bir başkan ve sekiz üyeden oluşurdu. Meclis-i Cismani, Meclis-i Umumi tarafından iki yıl için seçilir ve başkanlarını kendi aralarından seçerlerdi. Seçim kararı hükümet tarafından onaylandıktan sonra göreve başlarlardı.
Meclis-i Cismani’nin görevi millet gelirlerini toplamak ve dağıtımını sağlamak, yetimlerin mallarını, millet vakıflarını korumak, cemaatin menfaatlerini gözetmekti.2
Günümüzdeki icra heyeti ve başı olan Cemaat Başkanı’na benzer bir yapıda olan Meclis-i Cismani halkın seçtiği Meclisi-i Umumi tarafından seçildiğinden Hahambaşılık Nizamnamesi’nde iki dereceli bir seçim sisteminin öngörüldüğünü görmekteyiz.
Cumhuriyet dönemine gelindiğinde Rıfat N. Bali’nin ‘Bir Türkleşme Serüveni’ adlı kitabında, 1922 yılının Ağustos ayında, Adalet Bakanlığı tarafından Hahambaşına yollanan resmi bir yazı ile 1918 yılından beri Yahudi cemaatinin yönetimini deruhte eden idare heyetinin lağvedilip yerine cemaat nizamnamesine uygun bir idare heyetinin seçiminin istendiği ve bunun üzerine Hahambaşılığın bu heyeti lağvettiği bilgisi yer almaktadır.3
Kitapta ayrıca şu bilgilere yer verilmektedir; konuya ilişkin haberlerin dış basında da yer alması üzerine Hahambaşılık üst düzey bir yöneticisi tarafından Hahambaşılığın lağvı konusunda resmi bir açıklama yapılmadığı ve bu tür kökten değişikliklerin yapılmasını gerekli kılan bir ortamın mevcut bulunmadığı,  bu müessesenin lağvedilmeyip görev alanının sadece ruhani konularla kısıtlanacağı açıklamasında bulunuldu. Ancak Cumhuriyetin ilanından sonra gerçekleştirilen yeni teşkilatlanmada Hahambaşının cemaat işleriyle ilgili yetkileri valilere devredildi ve Hahambaşılık merkezi teşkilatı parçalandı. Yahudi cemaati 80 üyeden oluşan Meclis-i Umumi ile temsil edildi.
Rıfat N. Bali, ‘Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri/Devlet’in Örnek Yurttaşları’ adlı eserinde de; 1950 yılında Osmanlı döneminden kalan Hahamhane Nizamnamesi, Cumhuriyet rejiminin gereksinimlerine göre güncelleştirilemediğinden, 1931 yılından beri Hahambaşı seçilemediğini ve Yahudi toplumunun yirmi yılı aşkın bir süreden beri Cismani Meclis Başkanı Hanri Soriano ve bu makamda bulunan meclis üyeleri tarafından yöneltildiğini belirtmektedir.
Cismani Meclis’ten boşalan üyeler için yapılan seçimler kamuoyuna duyurulmadığından Yahudi toplumunun ezici çoğunluğu bu seçimlere katılmadı. Günümüzde Milliyet Gazetesi yazarı olan Sami Kohen’in o dönemde yayınladığı ‘Türkiyenin Sesi’ Gazetesi’nde Marsel Şalom bir dizi yazıda seçimleri ağır bir dille eleştirdi ve Hanri Soriano ile Meclis üyelerinin istifa etmelerini istedi. Bu eleştiriler gerekli etkiyi yaratınca Soriano istifa etmek zorunda kaldı. 1950 yılında Cismani Meclis’in yeniden seçime gitmesi için iktidar Demokrat Parti’ye geçtiğinden siyasi otoriteden izin alınmasında hiçbir sorun yaşanmadı. Cemaat yönetiminin basının eleştirilerine duyarlılık göstermesi üstünde durulacak bir konudur.
31 Mayıs 1936 tarihinden itibaren toplanmayan Cismani Meclis 30 Nisan 1950 günü yeni üyelerini seçti ve başkanlığa Dr.Samuel Abrevaya getirildi.
Abrevaya, cemaatin öncelikli sorunun Hahambaşılık Nizamnamesi’nin günün şartlarına uygun bir şekilde yeniden düzenlenmesi olduğunu açıkladı.4
İlginç olan Dr. Abrevaya’nın açıklamasından 62 yıl geçmesine rağmen Hahambaşılık Nizamnamesi’nin günün şartlarına uygun bir şekilde düzenlenememiş olmasıdır. Bunun nedeni ile ilgili olarak ileri sürülen tek açıklama ise siyasi otoritenin böylesi bir düzenlemeyi ulus-devlet kavramına aykırı bulacağından uygulamasına izin vermeyeceğidir.
Oysa 1930-1950 yılları dışında hükümetin seçimle iş başına gelecek bir sivil meclise sıcak bakmadığı ve bu yola gidilmemesi için telkinde bulunduğu iddiası pek gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Seçimle iş başına gelecek sivil bir meclis önerisi Ermeni Cemaati tarafından da 2009 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a iletildiğinde kendileri konuya olumlu yaklaşmış ve hemen bir taslak hazırlanmasını istemiştir. Ermeni cemaati tarafından ise aradan geçen üç buçuk yıl zarfında böyle bir çalışma yapılmadı.5
Gerçekte Osmanlı dönemine ilişkin düzenlemenin daha katılımcı bir sistemi öngördüğü ortaya çıkmaktadır.
1 Panel’in birinci bölümünde Prof. Dr. Samim Akgönül, Doç. Dr. Yannis Kristakis, Doç. Dr. Emre Öktem’in  sunumlarının yanı sıra ikinci bölümde Av. Rita Ender’in hazırladığı belgesel filimde azınlık bireylerinin konuya bakışı sergilendi. Panel’in üçüncü oturumunda sırasıyla Ermeni cemaatinden Av.Luiz Bakar, Yahudi cemaatinden Av. Yuda Reyna, Av.Yakup Barokas, Süryani Sabro Gazetesi’nden Tuma Çelik ve Rum cemaatinden Foti Benlisoy söz aldı.
2 Ülkühan Olgun, Osmanlı Son Dönemi, Yahudilik ve Hahambaşılık, say. 60-64
3 Rıfat N.Bali, Bir Türkleşme Serüveni, say. 54, Kaynak The Jewish Chronicle, 18 Ağustos 1922
4 Rıfat N. Bali, Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri/Devlet’in Örnek Yurttaşları, say.6-7
5 Sarkis Güreh, Ermeni Toplum, Agos, 13 Nisan 2012
http://salom.com.tr/newsdetails.asp?id=85458#.UPkWDCc3Zr1

Yorumlar kapatıldı.