İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Azınlıklar Ve 2013 Yılı Bütçesi

Değerli Okurlar,

2013 yılı Bütçe Kanunu, 20 Aralık 2012 tarih ve 28148 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bütçe giderleri 405.225.284.000 TL olarak bağlandı. Uzun yıllardan beri olageldiği gibi yine bütçeden -Türkiye’nin resmen tanıdığı- azınlıklara ayrılmış bir pay yok. 

Kabul etmek gerekir ki, 89 yıllık Cumhuriyet döneminde, AK parti iktidarında ilk kez  Müslüman olmayan azınlıklar lehinde önemli gelişmeler oldu. İlk kez özellikle Cumhuriyet döneminde yapılan haksız uygulamalar sonucu kaybedilen varlıkların bir bölümü geri verildi. En küçük bir onarım bile sorunken, yeni inşaatlara izin verildi. Eksik ve hatalarına rağmen çıkarılan yeni kanun ve yönetmeliklerle bazı haksızlıklar giderildi, yeni gayrimenkul edinme ile ilgili engeller kaldırıldı. İlk kez bir Başbakan Azınlıklarla ilgili ve onların lehine bir genelge yayımladı.[i]
Söz konusu genelgesinde şöyle deniyordu: ” Anayasamızın eşitlik ilkesi çerçevesinde; ülkemizde yaşayan gayrimüslim azınlıklara mensup Türk vatandaşları, bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları gibi, ayrılmaz parçası oldukları ulusal kültür ve kimlik yanında, kendi kimlik ve kültürlerini yaşama ve yaşatma imkanına sahip bulunmaktadırlar.”
Bu gün biz de Anayasa’nın ve insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olmanın vazgeçilmez koşulu olan eşitlik ilkesi çerçevesinde “kendi kimlik ve kültürümüzü yaşamak ve yaşatabilmek” için yapılan bir ayrımcılığın ve haksızlığın giderilmesini istiyoruz.
2013 Yılı Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi 4.604.649.000 lira olarak onaylandı. 76 Milyonluk yüzde doksan sekizi Müslüman olan bir ülkede bu büyüklükte bir bütçe doğal karşılanabilir. Ancak burada ciddi bir ayırımcılık ve ciddi bir haksızlık var. Toplam sayısı 100 bin civarında olan Müslüman olmayan azınlıkların dini kurumları, Diyanet İşleri Başkanlığına benzer görevleri olan, Patriklik, Hahambaşılık ve Episkoposluklar, Anayasa’nın ve temel insan haklarının eşitlik ilkesine rağmen bu bütçeden pay alamamaktadır.
 Bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu antlaşması olan Lozan Antlaşmasına göre de Azınlıkların, sadece devlet bütçesinden değil, belediye bütçesinden de din, eğitim ve hayır işleri için uygun bir pay alması gerekmektedir.[ii] 
Basit bir hesapla azınlıkları nüfusun binde 1,25’i olduğunu varsayarsak Müslüman olmayan azınlıkların Diyanet bütçesinden 6 milyon lira civarında pay almaları gerekir. Bu pay, Ermeni Patrikliği gibi büyük geliri olmayan, cemaat varlıklarından pay alamayan kurumlar için çok büyük bir önem kazanmaktadır. Bu nedenle bütçe kanunlarında bu pay belirlenerek ilgili kurumlara ödenmelidir. Bu yıl için idari kararla, basit yöntemle hesaplanacak pay, Diyanet İşleri Başkanlığınca doğrudan yetkili kurumlara (Patriklik, Hahambaşılık ve Episkoposluklara) nüfus oranında dağıtabilir.
Yine 2013 yılı Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi  47.496.378.650 Lira olarak bağlanmıştır. Bu bütçeden -maalesef hala özel okullar gibi işlem gören ve özel okullardan çok farklı bir yapısı olan- azınlık okullarına bir pay verilmemektedir. Bakanlık, sadece bazı dersleri veren öğretmenlerin maaşlarını, kitap ve süt bedelini ödemektedir. Ancak cemaat okullarının bütçelerine herhangi bir yardım yapılmamaktadır. Okullarımızın büyük bölümü cemaatin ve velilerin bağışlarıyla yaşamaktadır. Bu nedenle eşitlik ilkesi ve hukuk devleti olmanın gereği olarak bu bütçeden de okullarımıza hakkaniyet uygun bir pay ayrılmalıdır. Böyle bir pay bizlerin “kendi kimliğini, kültürümüzü yaşamak ve yaşatmak” konusunda çok önemli bir katkı sağlayacaktır.
Müslüman olmayan azınlıkların kimlik ve kültürlerini yaşamak ve yaşatmak için cemaatin patriklik merkezli tüzel kişiliğinin tanınması ve örgütlenmesine izin verilmesi hayati önemdedir. Cemaatin tüzel kişiliği tanınmaması da ciddi sorunlara neden olmakta, cemaat kendi varlıkları üzerinde denetimi, gözetimi ve koordinasyonu mümkün olamamaktadır. Aslında vakıf olarak kurulmadıkları halde kanunla vakıf haline getirilen özellikle kilise vakıflarının vakfiyeleri de olmadığından tamamen bağımsız hareket etmekte, vakıf varlıkları seçilen kişilerin hatta bazen cemaat karşıtı kişilerin insafına kalmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetimi ise bu haksızlıkları giderecek durumda değildir. Bazı kurumlar büyük gelirler elde ederken başka kurumlar muhtaç durumda kalabilmekte, cemaat ve cemaat yönetimi de asıl sahibi olduğu vakıfların gelirlerden yararlanamamaktadır.
Müslüman olmayan azınlıklara bütçede pay verilmesi, cemaatin tüzel kişiliğinin tanınması ve örgütlenmesine izin verilmesi çağdaş demokrasinin bir gereği ve demokratik açılımın önemli bir parçası olarak görülmelidir.Uluslararası sözleşmeler, Venedik Komisyonu Raporu ve AİHM’si kararları da cemaatlerin tüzel kişiliğinin tanınması ve örgütlenmesine izin verilmesi yönündedir.[iii] Cemaatin tüzel kişiliğinin tanınmasının laiklik ilkesi ile de çelişmez. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Müslüman Olmayan Azınlıkları dini toplum olarak kabul etmiştir. Ve bu nedenle de  Müslüman olmayan azınlıklar laikliğin istisnasıdır. Lozan Antlaşmasının   emredici hükümlerine göre Anayasa dahil hiçbir yasa, yönetmelik ve tüzük bu maddelere aykırı olamaz.        
Sonuç olarak, daha demokratik bir anayasa için çalışmalar yapılırken eşitlik ve ahde vefa (Pacta Sund Servanda) ilkesine uygun olarak azınlık hakları ele alınmalıdır. Azınlıkların kendi kimlik ve kültürlerini yaşama ve yaşatması için cemaatin tüzel kişiliğini tanınması ve devlet ve belediye bütçelerinden hakkaniyet uygun bir pay verilmesi çağdaş demokrasinin, Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelerin bir gereği olup  hayati önemdedir.
Ocak 2013
Yervant Özuzun
Murat Bebiroğlu
Aret Çiçekeker


[i]13 Mayıs 2010 tarih ve 27480 Sayılı Resmi Gazete. Genelge 2010/13 http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2010/05/20100513-17.htm
[ii][ii]  Madde 41“Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk vatandaşlarının önemli oranda bulundukları il ve ilçelerde, söz konusu azınlıklara devlet bütçesi, belediye ya da diğer bütçelerce, eğitim, din ya da hayır için ayrılan tutarlardan, hak gözetirliğe uygun ölçülerde pay ayrılacaktır. Sözü geçen tutar ilgili kurumların yetkili temsilcilerine ödenecektir.”
[iii]BM, Ulusal veya Etnik, Dinsel veya Dilsel Azınlıkların Korunmasına dair Bildiri’nin 2. Maddesinin 4. Fıkrasına göre “ Azınlıklara mensup olan kişiler kendi örgütlerini kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına göre bir grubun ortak bir çıkar çevresinde birlikte hareket etmek amacı ile tüzel kişilik kazanmasının engellenmesi toplanma özgürlüğünün ihlalidir. Dinsel cemaatlerin tüzel kişilik kazanmasının önlenmesi ise, toplanma özgürlüğü yanında din özgürlüğünün de ihlaline yol açar.
Konuyla ilgili Venedik Komisyonu görüşü de bu yöndedir. Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu, 12-13 Mart tarihinde yaptığı 82. Genel Kurulunda Türkiye azınlıklarıyla ilgili görüşlerini açıklayan bir rapor yayımladı. Raporda, Türkiye’nin, Gayrimüslim azınlıklara tüzel kişilik tanımamasını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına alan 9. maddesi ile örgütlenme özgürlüğü hakkını kapsayan 11. Maddesine aykırı buldu.

Yorumlar kapatıldı.