Yunus Ünlü
Hristiyan Gazete’de okuduğum Samanyolu Haber’den alıntılı bir makalenin başlığı aynen şöyle; “Kürt Sorununa karşı “JİTEM”, Gayrimüslimlere karşı TUSHAD”! TSK ile ilgili olunca çok ilgimi çekti. Nasıl çekmesin ki? Ben Türküm, Türk Silahlı Kuvvetleri de benim memleketimin ve Atatürk’ün Silahlı Kuvvetleri. Askerliğimi yaptığım yuva. Rahmetli ağabeyim Kore’de savaştı ben de Kuzey Kıbrıs’a gitmek için gönüllü yazılan biri. Önce Vatan. Dediğim gibi ben Türküm ve ben Hıristiyan’ım ve de Katolik mezhebindenim. Bunu sakınmadan ve iftiharla söylerim. Yazı şöyle başlıyor; “Güneydoğu’da JİTEM eliyle faili meçhul cinayetlerle Kürt sorunu derinleştirilip, PKK’ya alan açılırken, TUSHAD’la da misyonerlik faaliyetleri gerekçe gösterilerek gayrimüslimlere karşı cinayetlerle Ergenekon iki kritik birimiyle ülkeyi istikrarsızlaştırmak için kaos çıkardı…”
JİTEM’i çok duyduk, olup olmadığını da ben bilemem elimde hiçbir delil yok zaten sade bir vatandaş olduğumdan da elimde böyle bir delil olamaz. JİTEM bildiğim “Kürt” sorunundan çok “PKK” ile ilgili faaliyetlerde bulundu. TUSHAD’ı ise ilk defa duydum. Doğrudur, değildir bilmiyorum ben okuduğum yazıya dayanarak konuya vakıf oldum. Askerliğimi yaparken adı ve soyadından da Türkiye doğumlu Rum asıllı bir yedek subay gelmişti bölüğe. Pek hoş karşılanmamıştı, casus olabilir mi diye! Hem Rum kökenli hem de “Hıristiyan”! Casusluk yapacak olsa bence adını çok önceden değiştirmez miydi? Acaba dini değiştirip “Müslüman” olsaydı, o zaman casus olmaz mıydı? Ama o günlerdeki düşüncede o yedek subayın Hıristiyan oluşundan çok Rum kökenli olması göze batmıştı.
Daha sonra gelen talimatlar ve talimnameler arasında “gizli” veya “çok gizli” olanları bu yedek subaydan saklanması için emir verildi. Çok şaşmıştım. Bu kişi Rum bir ana-babadan doğuyor ve Türkiye’de. Türk vatandaşı. Yıllardır ataları bu topraklarda yaşamışlar, askerlik yapmışlar, sanatlarını icra etmişler, vergi vermişler… Türk vatandaşları işte. Bir ara dayanamayıp sordum; “Atalarınızdan Kurtuluş Savaşı’na katılan oldu mu?” diye. Yaşlı olduklarından katılmamışlar, askerlere elbise dikmişler. Ama Çanakkale Harbi’nde savaşıp şehit olmuş olan ataları varmış. Yani Osmanlı Ordusu’nda Atatürk’ün komutasında savaşıp ölmüşler. Ne için ölmüşler? Vatan için! Şimdi torunları Osmanlı Ordusu’nda değil Türkiye Cumhuriyeti Ordusu’nda subay. Daha doğrusu yedek subay. Ama gizli veya çok gizli yazıları okuması sakıncalı! Sebep? Casus olabilir? Bu ne mantıktır bilemiyorum? Sonra ne oldu? İki ay sonra Erzurum’a tayin edildi… Peki, terhis olunca ne olmuştur; casus mu?
Nüfusunun büyük bölümü Müslüman olan bir memleketin ordusunda elbette ki askerlerin de büyük çoğunluğu Müslüman olacak. Her kışlada bir cami veya mescit olacak. Savaşa giderken “Allah, Allah!” diye düşmana saldıracak. Peki, bu askerlerin arasında Hıristiyan olanlar, onlar düşmana saldırmayacaklar mı? Onlar da “Allah, Allah!” diye saldırmayacaklar mı? Tek Allah değil mi? Başka Allah var mı? Hepimizi yaratan Tek Allah değil mi? Hepimiz bu topraklarda doğmadık mı? Kökenimiz, atalarımız bu topraklarda doğup, yaşayıp, ölüp gömülmediler mi? Gayrimüslim diye bu aşağılamak, ayırmak, casusluk yapacağından şüphe etmek yani iftira etmek, yok yere suçlamak islamiyette var mı?
Bu topraklarda kök salmış ama Hıristiyan olarak doğmuş, yaşamış ve yaşayanlar da bu vatanın evlatlarıdır, bu vatan için ölmeye de hazırdırlar. Ben böyleyim, hepimiz de böyleyiz.
Yazının bir başka paragrafında da; “Emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’nun 6-7 Eylül 1955 tarihinde İstanbullu gayrimüslimlere karşı gerçekleştirilen kitlesel talan ve linç kampanyasını Özel Harp Dairesi’nin (ÖHD ) örgütlediğine ilişkin sözleri pek meşhurdur. Paşa övünerek, bu utanç verici olayı “Muhteşem bir örgütlenmeydi” diye anlatır.” Diye yazılı. Paşa övüne dursun, ben Anadolu kökenli bu Rum, Yahudi, Ermeni, Levanten vatandaşlarımıza yapılan çirkin saldırıyı kınıyorum. O olaylar Türkiye’mizi yabancılar önünde ne kadar küçük düşürdüğünü, bizi ne kadar “barbar” görünmemize sebep olduğunu hatırlatmak istiyorum. Örgütlediği o barbar ve çapulcularla övüneceğine utanması gerekirdi.
Yine Hristiyan Gazete’deki yazıdan bazı paragrafları aktarmak istiyorum; “Geçtiğimiz cuma günü kabul edilen Zirve Yayınevi Cinayeti’nin ek iddianamesi mahkeme tarafından kabul edildi. Ergenekon Sanığı Hurşit Tolon ‘un bir numara olduğu iddianamede, Ergenekon, TSK bünyesinde gayrimüslimlerle ilgilenmek üzere TUSHAD adında bir birim kurmuş. JİTEM benzeri birimde çalışan, maaşını buradan alan bir uzman çavuşun itirafları, Ergenekon birimi TUSHAD’ın Malatya Zirve Yayınevi cinayeti, Rahip Santoro cinayeti ve Hrant Dink cinayetini “Beyaz Kuvvetler”, “Siyah Kuvvetler” ve “JİTEM”in ortak koordinasyonu ile gerçekleştirdiğini ortaya koyuyor.” Bu TUSHAD’ı ben ilk defa duydum. Görevi de TSK’ndeki gayrimüslimlerle ilgilenmek imiş! Daha neler? Benim gençliğimde komünizmden, komünistlerden korkuluyordu, dünyada “komünizm” iflas etti, Türkiye’mize de bir zararı olmadı. Ama “irticadan” korkulmadı, ama hortladı ve başımıza ne işler açacağını bilmiyoruz.
İddianamenin yukarıda okuduğunuz bölümünden de anlaşıldığı üzere, Peder Sartoro cinayeti, Malatya Zirve Yayınevi katliamı, Hırant Dink cinayeti de TUSHAD tarafından organize edilmiş. Devletin içinde devlet! Karanlık devlet. Gayrimüslimlerin düşmanı olan karanlık devlet. Katillerin bulunduğu, cinayetleri organize eden derin ve karanlık devlet… Bunları da mı görecektik. Komünizmden çok irticaya daha yatkın olanlar çoğunluktalar. TSK kendi bünyesindeki irticacılarla savaştı, aradı, buldu ve ordudan attı. Şimdi bu durduruldu galiba çünkü epeydir irticai olaylar nedeniyle TSK’ den atılan olmadı. Ya artık kalmadı, ya da?
“Malatya katliamının bu birim tarafından organize edildiğini iddia eden İlker Çınar, savcıya verdiği ifadede “Özel Kuvvetler bünyesinde bulunan ‘Beyaz Kuvvetler’, ‘Siyah Kuvvetler’ ve JİTEM’in Ergenekon’un bir parçası olduğu sonucuna ulaştım” diyor. Beyaz ve Siyah Kuvvetlerin de TUSHAD’ın birimleri olduğunu söylüyor. İlker Çınar, bir uzman çavuş. Genelkurmay’ın savcılığa verdiği cevaba göre, Çınar ‘eski’ personel. Oysa Çınar, TUSHAD tarafından görevlendirildiğini ve maaşının buradan ödendiğini söylüyor. Bu birimin kendisine 05.01.2005 tarihinde gönderdiği yazıyı gösteriyor savcılara.” Demek ki bu yeni bir kuruluş. Eskiden duyulmamıştı. Peki, bu itirafçı İlker Çınar kim?
“İlker Çınar misyonerlere yönelik yürütülen linç kampanyasının önemli aktörlerinden biriydi. İlk önce Tarsus Protestan Kilisesi’nin ‘pastörü’ü oldu; sonra televizyon televizyon dolaşıp ‘hain’ misyonerlerin ‘gerçek’ yüzünü gördükten sonra tekrar Müslüman olduğunu anlattı. Bugün bütün bunların büyük bir planın parçaları olduğunu, her şeyi kendisine gelen emir ve talimatlar çerçevesinde yaptığını söylüyor. Sadece bunları da söylemiyor Çınar, Trabzon’da Rahip Santoro’nun 2006′da öldürülmesini, 2007′de de Hrant Dink cinayeti ve Malatya katliamının TUSHAD’a bağlı Beyaz Kuvvetler, Siyah Kuvvetler ve JİTEM’in ortak koordinasyonuyla gerçekleştirildiğini ifade ediyor.”
İlker Çınar Müslümanken Hıristiyan olmuş hatta Tarsus Protestan Kilisesi’nin pastörlüğünü yaptıktan sonra “misyonerliğin gerçek yüzünü” gördükten sonra yeniden Müslüman olmuş bir kimse…Profesyonel futbolcular vardır kulüpten kulübe geçerler, hani parayı kim fazla verirse oraya giderler, renk aşkı, takım aşkı hak getire…İlker Çınar’da Müslümanken Hıristiyan, Hıristiyanken Müslüman olmuş.. Ya yarın? Din kutsal bir inançtır. Müslümanken neden Hıristiyan oldun? İnandın mı? Mesih İsa’ya, Kutsal Ruh’un mucizesiyle Bakire Meryem’den doğan İnsan vücudu almış Tanrı’nın “Kelamı’na”, Oğlu’na inandın mı? İman ettin mi? İnanıp iman ettiysen birden bire ne oldu da yeniden Müslüman oldun? Doğru yol İslam idiyse neden Hıristiyan oldun? Bunlar bu kadar basit mi? Aklıma on ikilerden olup 30 gümüşe Mesih İsa’yı ele veren Yahuda İşkariyot geliyor. Ama o bile bu ihanetinden dolayı nedamet getirip intihar etti? Bir de ‘hain’ misyonerlerin ‘gerçek’ yüzünü gördüğünü itiraf etmiş, ben çok merak ediyorum; nedir bu “hainlik” ve nedir bu “misyonerlerin gerçek yüzü?“ Pastör olmuş bir insanın birden bire dininden dönmesi mümkün olabilir mi? Ben inanmıyorum. Bunda mutlaka bir oyun, bir samimiyetsizlik var.
Samanyolu Haber’den alıntılar Ergenekon davasıyla birleştirilen Malatya Zirve Yayınevi katliamı davası nedeniyle olan haberlerdendir. Burada TSK’nin birimlerinin memlekette kargaşa yaratmak için yaptığı faaliyetlerden bahsediliyor. Gaye TSK’yi yıpratmak ve küçük düşürmek olabilir. Ama bu suçlamalardan bazı olası hakikatler de ortaya çıkmaktadır. Neden Malatya Zirve Yayınevi katliamı, Peder Sartoro ve Hrant Dink cinayetlerinin arkasındaki gizli güçler ortaya çıkarılmadı, yakalanıp yargılanmadı? Derin devlet nedir? Var mıdır? TSK’nin içinde midir? Genel Kurmay’ın emir ve talimatları doğrultusunda mıdır? Değil midir? Çünkü JİTEM sorulduğunda, Genele Kurmay böyle bir birimleri bulunmadığını açıklamıştı. İşler çok karışık. Şunun şurasında, çoğunlukta olan Müslümanlarla, azınlıkta olan Hıristiyanlar huzur, kardeşlik sevgisi içinde yaşayabilecekken, neden araya nifak tohumları atılıyor ki? Aklıselim olanlar neden sazan balığı gibi oltaya geliyoruz ki? Hepimizi Tanrı yarattı, hepimiz kardeşiz, her sabah uyandığımızda Tanrı hiç ayırım yapmadan, hepimizin üzerine güneşini doğurmuyor mu? Birbirlerimizi kıracağımıza, aşağılayacağımıza, hakaret edeceğimize, öldüreceğimize kardeşçe yaşayıp aramızdaki hastalara, açlara, muhtaçlara inanç ayırımı yapmadan yardım ederek yaşayamaz mıyız?
YUNUS ÜNLÜ
http://www.hristiyangazete.com/2013/01/tsk-gayrimuslimlere-karsi-yunus-unlu/#.UPB3QW83Zr0
Yorumlar kapatıldı.