Haber: Taner Akçam / Arşivi
Anıları tarihçileri birbirine düşüren Sarkis Torosyan’ın ailesi sessizliğini bozdu. Taner Akçam’a konuşan Torosyan’ın torunu Louise Shreiber, ‘anılar kurgu’ iddialarına karşın, “Dedemin askeri kariyeri buradaki Ermeni toplumunda çok iyi bilinir. Kitap dedemin savaştan aklında kalanlardır” diyor.
Haber: TANER AKÇAM / Arşivi
Ayhan Aktar’ın önsözü ile Türkçeye tanıtılan, Sarkis Torosyan’ın ‘Çanakkale’den Filistin Cephesine’ adlı anıları üzerine tartışma devam ediyor ve bu tartışmalar süreceğe benziyor. Kitap, Osmanlı ordusunda savaşmış bir Ermeni asker ve ailesinin hayat hikâyesiyle ilgili olmasına rağmen, tüm bu tartışmalar boyunca, Sarkis Torosyan’ın ailesinden geride kimsenin kalıp kalmadığı, kaldılarsa nerede oldukları gündeme gelmedi.
Kasım 2012’de Ayhan Aktar, ailenin izini bulduğunu, torun Louise Shreiber ile ilişkiye geçtiğini ama Shreiber’den daha sonra ses çıkmadığını anlattı. Ben de kendisine, eğer isterse, ilişki kurmayı deneyebileceğimi söyledim. Kabul etti ve Shreiber ile yazışmaları da dahil elindeki tüm bilgileri benimle paylaştı. Bunun için kendisine teşekkür etmek istiyorum.
Büyük kitlesel katliamlardan geride kalan insanlarla, özel hikayeleri nedeniyle ilişkiye geçmek ciddi bir sorundur ve aşırı hassasiyet ister. Bu nedenle, doğrudan Louis’i aramak yerine, güvenebileceği aracılar üzerinden ulaşmayı tercih ettim. Yaşadığı Philadelphia’da, Protestan Ermeni Kilisesi papazı, sevgili dostum Nishan Bakalian’ı aradım ve yardımcı olmasını istedim. Louise, 2008’de, dedesine ait bazı Osmanlıca belgeleri ona getirmiş ve okuyup okuyamayacağını sormuştu. Hikâyenin gerisi çorap söküğü gibi geldi. Louise benimle görüşmeyi kabul etti. 27-28 Aralık 2012’de Philadelphia’da buluştuk. Duyduklarım ve gördüklerim beklentimin çok ötesindeydi. Louise’in elinde sadece Torosyan’a ve aileye ilişkin resimler değil ayrıca tüm tartışmanın karakterini değiştirecek önemde belgeler vardı. Nishan Bakalian olmasaydı bu görüşme gerçekleşemezdi. Kendisine teşekkür etmek isterim.
Kendinizi bize tanıtır mısınız? Adım Louise Schreiber, Yüzbaşı Sarkis Torosyan’ın torunuyum. Dedemin öldüğü yıl doğmuşum: Ocak 1954. Dedem ise Ağustos 1954’te vefat etmiş. Dedeme ilişkin bildiğim her şey, anneannem ve annemin anlattıklarıyla sınırlıdır. Dedem evde çok konuşulurdu. Ben çok merak eder ve sorular sorar, anlatılanlardan notlar tutardım. İyi ki yapmışım. Bugün size anlatacaklarım, bu sohbetlerden tuttuğum notlar ve aklımda kalanlardır. Belgeler ise anneanneme aitti.
Dedeniz ve anneanneniz ne zaman tanışmışlar?
Türkiye ’de; dedem orada savaşırken. Anneannem Adanalı ve 1906 doğumlu. Tanıştıklarında anneannem 13 yaşındaymış. O da annesi de Sarkis’i pek beğenmemişler. Ama evde babanın dediği olurmuş. Onun için anneannemi Sarkis ile evlendirmişler. Anneannem 1921’de Amerika ’ya geldiğinde 6 aylık hamileymiş. Ellis Adası’na [Amerika’ya denizyoluyla gelen çoğu göçmenin ilk tutulduğu ada] geldiğinde, galiba memurlar yazmakta zorlandıkları için adını değiştirmiş, Victoria diye yazmışlar.
Size dedeniz hakkında anlatılanları bizimle paylaşır mısınız?
Çok hoş şeyler değil, üzüntü ve acı dolu. Anneannem ve annem, dedemin, I. Dünya Savaşı’nda yaşadıkları nedeniyle, bugün PTSD (Post Traumatic Stress Disorder – Travma sonrası stres bozukluğu) olarak adlandırılan hastalıktan mustarip olduğunu söylerlerdi. Öfkesini anneannemden çıkartırmış. Ona hiçbir zaman adıyla hitap etmemiş, beraber olduklarında hiç ‘eşim’ falan da dememiş; hep Türkçe “Bana bak” [Louise bunu Adana şivesiyle Türkçe ‘bagh’ diye söylüyor] dermiş. Anneanneme sadece bir sefer, o da hastanede ölüm döşeğinde kendi ismiyle Djlila diye hitap etmiş.
Anneannem ne zaman dedem hakkında konuşsa daha çok onun kendisine yaptığı eziyetlerden söz ederdi. Sonra dedem evden ayrılmış ve herkes kendi yoluna gitmiş. Ayrılmaları kitabın 1947’de yayımlanmasından sonra olabilir. Çünkü anneannem evde koliyle kitap olduğunu ve dostlarına dağıttığını söylerdi. Kesin ayrılık tarihi veremeyeceğim. Ama resmen boşanmadıklarını biliyorum.
Savaştan bahseder miymiş? Annem ve teyzem daha küçükken, dedem onlara savaş hikâyeleri anlatırmış. Ermenice tabii… Tepe şuradaydı, silahlarımız buradaydı, şöyle ateş ederdik vb. Annem dinlerken uykuya dalarmış. Tabii o zaman bu anlatılanların önemini anlamaktan uzakmış, masal gibi dinlermiş. Dedem savaşta yaşadıklarını hiç saklamamış, yaşadıkları üzerine çokça konuşurmuş.
Türkiye’deki askeri eğitimi konusu hiç konuşuldu mu? Evet! Dedemin eğitimi konusunu anneanneme ben de sordum. Bana kitabı gösterdi ve oranın girişinde dedemin hikâyeyi anlattığını söyledi. Dedemin bir arkadaşı varmış, onun babası tanınmış bir insanmış ve askeri okula girmesini sağlamış. Bu konuya ilişkin sorularımda anneannem hep bilgilerin kitapta olduğunu, oraya bakmam gerektiğini söylerdi.
Herhangi bir askerlik anısı getirmiş mi beraberinde? Anneannem, bana dedemin hafif eğri kılıcını, küçük meçini, madalyalarını, üniforma ve çizmelerini getirdiğini söyledi. Çizmelerini hep giymiş, onlarla çekilmiş resimleri var. Ama bugün nerede olduklarını bilmiyorum.
İnsanlar, ‘Türklerin yanında savaştın’ diyerek onu dışlamamış mı?
Hayır! Dedemin askeri kariyeri burada Ermeni toplumu içinde çok iyi bilinirmiş. Herkes onu ‘Yüzbaşı’ olarak bilir ve çağırırmış; nitekim yayınevi bile yazışmalarında Yüzbaşı Sarkis diye hitap ediyor dedeme. [Ermenice gazete Groong’da yer alan ölüm ilanında, adı yazıldıktan sonra Yüzbaşı Sarkis diye lakabı da eklenmiştir.] Dedem kilisenin faaliyetlerine katılırmış, ailece pikniğe giderlermiş. ‘Su böreği’, ‘Lahmacun’ yapar götürürlermiş [Louise yiyeceklerin adını Türkçe söylüyor]. Dedem yaşadıklarını anlatırmış. Herkes bilirmiş dedemi ve hikâyesini. Anneannemin aktardığına göre, dedem değişik Ermeni gruplarına gidip konuşmalar da yaparmış. Ama bunların içeriği konusunda çok fazla bir şey söyleyemem.
Kitabın nasıl yazıldığı konusunda bir bilgiye sahip misiniz?
Evet! Aslında anneanneme aynı soruyu ben de sormuştum. Anneannem bir kadının portatif bir daktilo ile eve geldiğini söylerdi. Dedem Ermenice anlatır, kadın eliyle not tutarmış. Daha sonra da yazılanları İngilizceye çevirir, daktiloyla yazar ve dedemin onayını alırmış. Anneanneme göre, dedem her şeyi çok iyi hatırlıyormuş ve kadına bu hatırladıklarını anlatmış. Anneannem, kitaptaki bütün harita çizimlerini de dedemin yaptığını söyledi. Cepheler, sınırların nereden geçtiği vb. hepsini eliyle çizmiş. Çok iyi çizim yaparmış.
Kitap ne zaman yazılmış? 20’li yıllar olmalı. Size de belgesini verdim. Kitabın Library of Congress (Amerikan Kongre Kütüphanesi) giriş kaydı 1929. Kütüphane yetkilileri kitabın kopyasını aldıklarını bildiriyorlar. Yazımın bu tarihten önce bitmiş olması gerek.
Eve gelen kadının kim olduğunu biliyor musunuz?
Hayır, bilmiyorum…
Dedeniz başka kitapları okuyarak veya araştırma yaparak kendisi yazmış olamaz mı? Hayır! Tüm kitap sadece dedemin savaşta yaşadıklarından aklında kalanlardır. [Kitabın Library of Congress kayıt kartında, kitabın yazar tarafından “görüldüğü ve anlatıldığı” notu vardır.] Bizim büyüdüğümüz evde hiç kitap yoktu. Söylediğim gibi zaten çok yoksullarmış. Annem ailenin geçimine katkı için okulu bırakmak zorunda kalmış. Kitap alacak paraları bile yokmuş. Eve bazı gazeteler dışında pek yazılı bir şey girmezmiş.
Osmanlı harp madalyasının belgesi
– Kayseri Sancağı Everek kazasından Ohan oğlu Serkis Torosyan
– Kolordu 21, Fırka 46 Sahra Topçu Alayı Tarassud Zâbiti ve Tabur Kumandan Vekili / [Doğum] 307
Romanya toprağının işgali kararı üzerine taarruz eden müttefik ordularımıza iltihâkı için tayin olunan 51. Fırka olup mezkûr fırka Sahra Topçu Alayı 1. Tabur Kumandanlığı’na tayin olunan kolordumuzun 46. fırka sahra topçu alayının gözlem subayı Yüzbaşı Serkis Bey mezkûr Romanya cephesinin harp meydanında cesaret ve fedâkârâne harp ederek, […] yaralandığı halde tekrar vazifesi başında bulunarak […] müttefik ordularımızın ileri doğru taarruz hareketlerine kolaylık göstermiş olduğundan Alamanya, Avusturya ve Bulgar hükümetlerinin harp madalyasına nâil edilmiş olmakla keza Osmanlı Devleti harp madalyasından ‘Osmaniye’ nişanına da nâil olmuş olmakla işbu tasdikname [kendisine] verildi.
28 Mayıs 333 [28 Mayıs 1917]
21. Kolordu Kumandanı [tüm/kor general] Abdülkerim
‘Enver’den Torosyan’a teşekkür
– Osmanlı Ordu-yu Hümâyunu Başkumandanlığı Vekâleti
– Kayseri Sancağı Everek Kazasından Topçu Yüzbaşısı
Ohan oğlu Serkis Torosyan
– Doğum 307 [1891-1892]
Ordumuzun ağır topçu 6. Alay batarya kumandanlarımızdan Yüzbaşı Serkis Bey Çanakkale harbi esnasında Ertuğrul tabyasının kumandanı olup 6 ve 12 Şubat 330 [19 ve 25 Şubat 1915] tarihinde boğaza doğru hücum eden düşman harp vapurlarına karşı cesaret ve fedâkârâne harp ederek bir düşman harp vapurunun tahribiyle diğer bir harp vapurunu dahi zedelemiş olduğu ve keza Rumeli Hamidiye tabyasının kumandanlığını üzerine alarak 5 Mart 331 [18 Mart 1915] tarihinde düşman harp vapurlarının boğaza doğru tehdit hücumlarına karşı cesaret ve fedâkârâne harp ederek diğer bir düşman harp vapurunun tahribiyle mumaileyh [adı geçen] mecrûh olduğu [yaralandığı] ve ordu-yu hümâyuna [Osmanlı ordusuna] göstermiş olduğu cesaret ve fedâkârânesinden dolayı ordu namına mumaileyhe [adı geçene] karşı beyan-ı teşekkürle 3 Kanun-ı evvel 330 [16 Aralık 1914] tarihinden itibaren yüzbaşı kıdemine terfii ile Devlet-i Aliyye-i Osmaniye harp madalyasına nâil olmuş olmakla işbu tasdikname mumaileyh yedine [adı geçenin kendisine] i’tâ kılındı [verildi].
5 Mayıs 331 [18 Mayıs 1915].
Başkumandan Vekili ve
Harbiye Nâzırı Enver
NOT: Her iki belgenin transkripsiyonunda yardımcı olan Ömer Türkoğlu’na teşekkürü borç bilirim.
YARIN: ‘Sarkis dedem
ve insanları’
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1115559&CategoryID=77
Sarkis dedemin insanları
Anıları tartışma yaratan Sarkis Torosyan’ın torunu Louise Shreiber, Taner Akçam’a dedesinin ‘insani’ yönlerini de anlattı: İyi bir aile babası olduğunu söyleyemem.
Haber: TANER AKÇAM / Arşivi
Sarkis Torosyan’ın ‘Çanakkale’den Filistin Cephesine’ adlı kitabı tarih dünyasında tartışılmaya devam edilirken, torunu Louise Shreiber, ABD ’de kendisiyle görüşen Taner Akçam’a anlatmaya devam ediyor. Kitabında ‘Osmanlı ordusunda yüzbaşı olarak savaşırken’ yaşadıklarını anlatan Ermeni askerin torunu, aileyi şöyle özetliyor:
“Büyükannemin adı Djlila (Celile)Kababey Torossian. Yüzbaşı Sarkis ve Celile’nin iki kız, bir erkek toplam üç çocuğu vardı. Dayım John Torossian ilk çocuktu, 1921’de doğdu ve 1968’de vefat etti. Annem, Rose Torossian Lock 1922’de doğdu ve 2004’te vefat etti. Teyzem Louise Torosyan Cella ise 1925’te doğdu ve 1968’de vefat etti. Anneannem, sonradan ‘Torossian’ kelimesindeki (s)lerden birisini çıkartıp, tek (s) ile yazdırdı soyadımızı. Annem 1947’de babam Raymond Lock ile evlenmiş. Ben 1954’te doğdum. Annem ve babam 1966’da boşandılar. Ben, annem ve büyükannem ile birlikte aynı evde büyüdüm. Size verdiğim belgeler de anneanneme aitti. Hatıralar çok hoş şeyler değil, üzüntü ve acı dolu. Öfkesini anneannemden çıkartırmış. Anneannem ne zaman dedem hakkında konuşsa daha çok onun kendisine yaptığı eziyetlerden söz ederdi.”
Anneniz de bu şiddetten nasibini almış mı?
Hayır çocuklarına karşı şiddet kullanmamış. Ama onlar bu tacizlerin şahidi olmuşlar. Şimdi uygun bir kelime bulmaya çalışıyorum ama galiba eğer dedeme bir insan olarak bakmak gerekecekse, iyi bir aile babası olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Ayrıca ailenin geçinebilmesi için çok fazla maddi katkıda bulunmamış. Üç çocuklu bir aileyi geçindirmek kolay değil ve tüm aile için çok karanlık günlermiş o günler. Annem (1929’da başlayan Büyük Buhran yıllarındaki) yoksulluk nedeniyle okulu bırakmış ve aileye destek olmak için çalışmak zorunda kalmış. Annemin okuma yazması çok zayıftı.
Ne iş yapmış Sarkis? Hayatını nasıl kazanmış?
Çok değişik işlerde çalışmış, boyacılık, ayakkabı tamirciliği vb. Ama hiçbir işte kalıcı olamamış. Zaten örneğin anneannemin söylediğine göre, ayakkabı tamirinden anlamazmış ve çok kötüymüş. Ayrıca mizacı nedeniyle çalıştığı insanlarla pek iyi geçinemez ve kısa sürede işini bırakmak zorunda kalırmış. Bu nedenle aileye fazla mali katkıda bulunamamış. Evlerinin kirasını ödeyemedikleri için durmadan ev değiştirmek zorunda kalmışlar. Anneannem evde yemek pişirecek ocaklarının bile olmadığını söylerdi. Yemek yapmak için su ısıtmada kullanılan küçük bir elektrik ısıtıcısını kullanırlarmış.
Peki ayrıldıktan sonra nereye gitmiş Sarkis?
New York ’a gitmiş, orada ne iş yapmış, ne işte çalışmış bilmiyorum. Yalnız hastanede, ölüm döşeğinde iken anneanneme haber salmış. Anneannem ve annem onu görmeye gitmişler. Beni de götürmüşler, ben o zaman 5 – 6 aylık bir bebekmişim. Fakat beni görmek istememiş. Onun asıl niyeti, anneannemden özür dilemekmiş. Kendisine çok kötü davrandığını ve kendisini af etmesini istemiş. Ona, ilk defa Djlila (Celile) diye kendi ismiyle seslenmiş ve anneannem de kendisini affettiğini söylemiş. Dedemin ölmeden önce duymak istediği de buymuş zaten. Annem de bana bu sahneyi anlattı daha sonra; bir taraf (dedem) pişmanlık duygusunu dile getiriyor ve diğer taraf (anneannem) bunu kabul ediyor. Anneannem dedemden nefret etmezdi, öyle bir duyguya sahip değildi. Ama ortada bir sevgi yoktu. Bu kadar şeyi yaşadıktan sonra nasıl sevgi olsun ki…
Kardeşleriyle ilişkisi nasılmış?
Dedem kardeşlerine çok yakınmış. Toplam dört erkek kardeştiler. Parseh, Aram ve Mardiros fakat ona ‘Mike’ diyorlardı. Hepsi Philadelphia civarında yaşadı ve burada vefat ettiler. Anneannem dedemin kardeşlerini ve eşlerini çok yakından tanırdı ve onlarla çok iyi ilişki içindeydi. Bu yakınlık ölünceye kadar devam etti. Zaten dedem, anneannemi görmek istediğinin haberini kardeşleri üzerinden göndermiş.
Ben bile hatırlıyorum, anneannem eltilerinden birisiyle, son yıllara kadar Ermeni kilisesinin çeşitli sosyal aktivitelerine giderdi. Birbirleriyle hep Ermenice konuşurlardı.
Tüm bu dinlediklerinizden ve bildiklerinizden hareketle dedeniz hakkındaki bugünkü kanaatiniz nedir diye sorsam?
Sizin sayenizde, anneannemin anlattığı o günler yeniden canlandı gözümde. Acı vardı, üzüntü vardı ama bende herhangi bir iz bırakacak öfke veya nefret yoktu. Belki iyi bir aile babası değilmiş ama neyse o imiş işte. Savaşta yaşadıkları nedeniyle sorunları varmış, ama sözünün eri bir insan imiş. ‘ABD’de yaşadığı’ her gününde bu geçmişini ve savaşı tekrar tekrar hatırlamış ve öfkesini anneannemden çıkartmış.
Ama herkes de bunu bildiği için, onu böylece kabul etmişler. Sözünün sahibi, dürüst bir insanmış. Hayatta yaşadıklarını, başından geçenleri uydurmak gibi herhangi bir ihtiyacı yok. Tamam hataları varmış ama…
Zannediyorum, kim olsa ve onun yaşadıklarını yaşasa benzeri durumda olabilirdi. Onu yerin dibine batıramam!
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1115665&CategoryID=77
Yorumlar kapatıldı.